Başbakan haklı, krizden fırsat yaratılabilir. Ama onun zannettiği gibi değil. Bazı ülkelerin deneylerinden yararlanarak şöyle bir şeyler önerebiliriz:
İç pazara öncelik…
Önce, bu krizin geçici bir sarsıntı olmadığını, ihracata (özellikle de ithal girdisiyle), iç talebin dış kaynakla finansmanına dayalı büyüme modelinin tükendiğini görmemiz gerekiyor.
Kredi köpüğü sönerken, bu modelde ısrar edildikçe hem işsizlik artıyor hem de kriz sermayenin üretici kesimlerini imha ediyor. Türkiye kapitalizminin yola devam edebilmesi için sanayi ve tarım modellerinin/rejimlerinin değişmesi gerekir. Yeni model öncelikle, iç pazarın genişlemesini, gıda egemenliğini, ülke içi üretimin ve tüketimin desteklenmesini amaçlayan önlemleri içermelidir (Tayland). Ancak, böyle bir modelin ülkenin dünya ekonomisine eklemlenme biçimlerini sorgulaması kaçınılmaz. Bu yeniden yapılanma, hem teknoloji hem de insan kaynakları açısından kendine özgün bir altyapıyı, toplumsal duyarlılıklarda değişiklikleri gerektirecektir.
Bunları göz önüne alan bir proje, teknoloji, personel, kültür açısından uygun devlet kurumlarıyla desteklenmelidir. Örneğin DPT ve DİE gibi kurumların yeniden yapılandırılması gerekir. Bu kurumlar (tabii ki meslek kuruluşlarıyla iletişim içinde) yaptıkları çalışmalarla hangi sektörlerin desteklenmesi, hangilerinin terk edilmesi gerektiğini, sermayenin ve emeğin hangi sektörlerden çıkarak hangilerine yöneleceğini saptayacak, hükümetlere yol göstereceklerdir (Güney Kore, Çin).
Tarım sektörüyse öncelikle gıda üretiminin artmasını, gıda egemenliğinin sağlanmasını amaçlayan tedbirlerle desteklenmelidir. Dahası, tarımsal nüfus yapısının güçlendirilmesi, orta ve küçük ölçekli çiftçilerin üretkenliklerinin arttırılması, buna uygun altyapının kurulması da, hem çevrenin korunması hem de kentleşmenin yavaşlatılması açısından son derecede yararlı olacaktır. Ayrıca tarım üreticisinin küreselleşmenin etkilerinden korunması, maliyet, teknoloji, bilgi ve finansman açılarından desteklenmesi de gerekecektir (Tayland).
Kırda ve köy topluluklarında tarım dışı mal ve hizmet üretimi (el zanaatları, küçük sanayi, özel ihraç edilebilir tarım ürünleri, turizm türleri) potansiyelinin de özellikle desteklenmesi, ürünlerinin pazarlanmasına yardımcı olunması gerekir (Tayland).
Dünya ekonomisiyle yeniden…
Bu tür tedbirleri düşünmeye başlayınca, hemen Türkiye’nin dünya ekonomisine bağlanma biçimlerinin gündeme geldiği, dış ticaret, döviz rejimlerinin iç piyasayı destekleyecek ve koruyacak biçimde düzenlenmesinin, sermaye giriş, çıkışının kurallara bağlanmasının gerekli olduğu görülüyor (Malezya).
Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının da, “yeşil saha yatırımlarıyla” sınırlanması, gerektiğinde teşvik edilmesi, ancak içerde yeni talep, ihracat geliri yaratmak, çevre koşullarına uygunluk, kaynakların sürdürülebilirliğinin korunması, teknoloji transferi koşullarına bağlanması gerekecektir (Çin).
Dış borç yapısı da yeniden düzenlenebilir ya da bir programa bağlanabilir. Bunlar olmazsa toptan veya kısmen silinmesi gündeme alınabilir (Arjantin).
Mali sektörde, yabancı payı, başka sektörden grupların katılım oranları sınırlanmalıdır (Malezya). Bu yeni model, emeklilik ve sigorta fonlarının yerelleştirilmesini içermelidir. Hatta emeklilik fonlarının devlet garantisi altına alınması da gerekebilir (Arjantin).
Ve acil önlemler
İç piyasanın hızla güçlendirilmesi, gelir dağılımında hızlı bir iyileşme olmadan gerçekleştirilemez. Bu bağlamda, hem iş yaratıcı hem de sermayeye dışsal ekonomiler sağlayıcı kamu harcamaları, yatırımları işlevsel olacaktır; emekçilere yönelik vergi indirimleri, kapsamlı bir işsizlik sigortası sistemi de…
Kır ve kent küçük üreticisine yönelik vergi indirimleri, temel tüketim mal ve hizmetlerinin (eğitim, sağlık, konut, en temel gıda, enerji ürünleri) fiyatlarına, destek hatta denetim, yoksul annelere, çocuklarının eğitimini sürdürme koşuluna bağlı olarak ek özel mali yardımlar da çok yararlı olabilir (Brezilya). Çalışanların tükettiği malları üreten sektörlerin girdilerine destek getirmek de düşünülebilir. Bunların bir kısmı yeniden devlet mülkiyetine alınabilir.
Böyle bir programın kaynak sorunu, dış yükümlülerin, faiz dışı fazlanın düzenlenmesiyle ek olarak, hızlı bir vergi reformuyla aşılmaya başlanabilir. “Tobin vergisi”ne benzer bir yöntemle mali işlemler vergilenebilir böylece çalışanların vergi yükü azaltılabilir. Aşırı lüks tüketime, çevre kirlenmesine yönelik yüksek vergiler yeni kaynak yaratacaktır. En üst yüzde 5’lik gelir diliminden bir kereye mahsus bir vergi alınabilir, ondan sonra da ödedikleri vergiler yükseltilebilir.
Bu veya benzer bir modelin gerçekleşmesinin ilk şartı modele ilişkin tartışmanın halkın önünde yapılması, medyanın ve krizden en büyük zararı görecek, toplumsal dokunun hızla çözülmeye başlamasının risklerini algılayabilen sermaye kesimlerinin desteğinin kazanılmasına bağlıdır (Tayland). Umutlu değilim ama, “söyledim ve ruhumu kurtardım”…
Cumhuriyet / 19.11.08