0 0
Read Time:2 Minute, 5 Second

“Ne istediğimiz açık. Çeçenler gibi bağımsızlık ve federasyon istemiyoruz. Tek bir devlet çerçevesinde demokratik çözüm istiyoruz.”

Bu sözler, 1999’dan beri İmralı’da yatan PKK lideri Abdullah Öcalan’a ait. Öcalan’ın 1980’lerdeki tutumuyla 1990’lardaki tutumu arasında açık bir değişim var. Fakat Türkler Kürt sorununa yaklaşımlarını değiştirmedi.

Osmanlı Devleti’nin 1918’de yıkılmasından bu yana Türkiye enerjisini Kürtlere savaş açmaya kanalize etti. Kürtlerin Türk ulusal hareketine karşı İngilizlerle işbirliği yatığı gerekçesiyle, bazılarının 1. Dünya Savaşı’nda Rusya’yla eşgüdüm kurma girişimleri sebebiyle ve son olarak da ayrılıkçı eğilim gerekçesiyle Kürtlerle savaşıldı.

1990’lara dek yok sayıldılar

İttihat ve Terakki hükümeti Kürtleri Rusya sınırına paralel Kürt bölgelerinden Anadolu ilerine tehcir etmişti. Osmanlı’nın yıkılmasından sonraki ilk Kürt isyanı 1919’da Malatya’da yaşandı ve Türkler, Kürtleri Atatürk

liderliğindeki Türk özgürlükçü hareketine karşı kışkırtmada İngilizlerin rol oynadığını düşündü. 1930’larda kurulan Türk Tarih Kurumu da Kürtlerin var olmadığını açıklamıştı. Kurum, Kürtlerin beş bin yıl önce Orta

Asya’dan gelen Turan kökünden bir ırk, dillerinin de uzun süre engebeli dağlarda kalmaları sebebiyle Türkçe, Farsça, Arapça ve Ermenice’nin karışımı olduğunu savundu.

1924 Anayasası’nın ikinci maddesiyse devletin dilinin Türkçe olduğunu ifade ediyordu. Türk devleti 15 Ağustos 1984’te silahlı mücadelenin ilan edilmesi sonrası kendisine bağlı silahlı Kürt milisler -korucular- oluştururken ve dönemin başbakanı Turgut Özal Kürt sorununu ele alırken üç yöntem izledi: İlki, Kürt nüfusun ekonomik, siyasi ve sosyal hayata entegrasyonu girişiminde kendini gösterdi. İkincisi Kürt şiddetine karşı şiddetle cevap verilmesiydi. Üçüncüsüyse, Kürt bölgelerinin ekonomik ve sosyal olarak geliştirilmesi girişimiydi.

Diğer yandan, hükümet 1990’da Kürtlere yönelik siyasetini değiştirdi ve ‘dağ Kürtleri’ şeklindeki önceki adlandırma yerine Kürtlerin toplu varlığını, bağımsız kimlik ve dillerini ifade etmelerini kabul etti. Ayrıca sınırlı siyasi çalışmalarda bulunmalarına izin verildi.

Kürtler sınır değişikliği istemiyor

Erdoğan’ın 12 Ağustos 2005’teki ilk Diyarbakır ziyaretinde Türkiye’deki Kürt sorununu tanıdığını iddia etmesi ve ‘seni seviyoruz başbakan’ yazılı pankartlarla karşılanması da şaşırtıcı değildi. Kürtler AKP’nin iktidardaki varlığıyla umut veren bir döneme girdiklerini düşündü. Fakat hayal kırıklığına uğrayınca

Erdoğan’ı son ziyaretinde protestolarla ve lastik yakarak karşıladılar. Artık Erdoğan’a tipik bir Turancı olarak bakıyorlar ve olumlu açıklamalarını, DTP aleyhine olacak şekilde Kürt oylarını kazanma amaçlı görüyorlar.

Kürtlerin kendi sorunlarının çözümüne bakışı değişti. Ayrılmayı veya Türkiye’nin sınırlarını değiştirmeyi talep etmiyorlar. Kürtlerin tek istediği Türkiye’nin Türklerle Kürtler arasındaki eşit hakları kabul etmesi. Geriye şunu söylemek kalıyor: Erdoğan hükümeti dönemi Türk-Kürt ilişkileri açısından iyi geçmedi. Üstelik, Erdoğan’a Kürt halkıyla uzlaşmacı projenin sahibi olarak bakılıyordu. (Lübnan gazetesi Sefir, 22 Kasım 2008)

Radikal / 03.12.08

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter