Ferhat Üçoluk
19 Aralık 2000’de, Türkiye tarihinin en kanlı hapishaneler katliamı gerçekleşti.20 ayrı hapishaneye düzenlenen operasyonda 28 devrimci tutsak yaşamını yitirdi,yüzlercesi yaralandı. 19 Aralık sabahı başlayan, 22 Aralık gününe kadar devam eden katliam saldırısında,devrimci-komünist tutsaklar kendilerinden beklenildiği gibi direniş geleneğimize yeni halkalar eklemiş,omuz omuza vererek saldırıya gövdelerini siper ederek direnmişlerdir.19 Aralık katliam saldırısı karşısında,direnişte saf tutan tutsaklar bedel ödemeyi göze alarak,TC devletinin faşist zindan politikasında yeni bir aşamayı ifade eden F Tipi Hücre saldırganlığına seyirci kalmamış,boyun eğmemişlerdir.
Hatırlanacağı üzere; o gün utanç verici şekilde koğuşları boşaltıp,tek sıra halinde askerlere teslim olanları da gördük.”Devlete güven verme” anlayışına tutsak olanlar fiziksel esaret koşullarından kaynaklı değil,zihinlerine takılan teslimiyetçi esaret prangaların sonucu,düne kadar düşman dediği katliamcılara sığındı ve bu zavallılığıda ”farkımızı gösterdik,iyi oldu” cümleleriyle özetledi.Evet,19 Aralık’ta kendilerine dokunulmadı.F Tiplerine kanlı sevkler yapılırken,kendileri aynı yerlerinde kaldılar…Kaldılar kalmasına ama yine bedeller ödenerek yaratılan kazanımlar ellerinden alındı,adli mahkumların tabi tutulduğu kurallar neyse kendileride aynı statüye mahkum edildi.Doğrusunu söylemek gerekirse,devlet bir kaç yıl ”farklıyız-farklılar” lafazanlığı yapanlara tolerans gösterdi.Zamanı geldiğinde ise,farklılık siyaseti güdenlerin son irade kırıntılarını da ezdikten sonra,yapımı tamamlanan F Tipi Hapishanelere kafileler halinde topluca yollamıştır.
Burada,19 Aralık sürecinde ”kendileri neden direnmedi” türünden sorular sormanında pek anlamı olmadığını belirtelim.Zaten direnemezlerdi.Çünkü; İmralı tasfiyeciliğine yedeklenmiş,ideolojik bakış açısı tarumar edilmiş ve genel af beklentisine odaklanmış anlayıştan direniş tavrı çıkmazdı,çıkmayacağı da ortadadır.Halen hapishanelerde tecrit ve tredman uygulamalarına tepkisizlikleri derinleşerek sürmektedir.Sayıları binlerle vurgulanan tutsak yapısı mevcut şartlarda bir güç değil,olamıyor.Aslında sorgulamayı genel anlamda sergiledikleri tavır ve davranışları göz önünde bulundurarak yapmalıyız.Mesela şunlar söylenebilir: Fiili direnme politikaları yok ve bu basiretsizliği yıllardır gerekçelendirmekle meşguller.Bütünlüklü bir program temelinde uzun vadeli direniş geliştirmek gibi bir dertlerinin olmadığını da biliyoruz.Ve açıkçası anlamakta zorlanmıyoruz.Düşündürücü olansa; TC’nin Hapishanelerinde sıradan adli mahkumlar bile bireysel tepkiler verebilirken,sayısı binlerle ifade edilen Kürt tutsaklar çok daha ağır uygulama ve dayatmalara maruz kalmalarına rağmen,tavır alma konusunda adli mahkumların gerisinde kalmalarıdır.Ne yazık ki,TC,İmralı üzerinden zindan yapısını düşürmüştür.Bu alanda köklü zihniyet sorgulaması-değişimi yaşanmadan varolan sorunlar aşılamaz.
19 Aralık katliamı ve direnişinin sonuçlarını iyi özümasmek gerekiyor.Türkiye devrimci hareketlerinin zindan merkezli politikaları da eleştirilmelidir.Sol cephede sürece yaklaşım çok parçalı,güç ve ittifak stratejisi sorunlu öğeler barındıran temelde şekillenmiştir.Doğru bir önderlikten yoksun süren Ölüm Orucu eylemi,7 yıl’ın sonunda( 2002’den sonra devam edilmemeliydi!) somut bir kazanım doğurmadan sonuçlanması ve kendini yakma pratikleri hakkında yeniden düşünmenin,gerekli dersleri çıkarmanın devrimciler açısından kaçınılmaz bir zorunluluk olduğunu vurgulayalım.
TC devleti asker-polis kolluk kuvvetleriyle hapishaneleri kuşatıp,sonrasında yakıp-yıkarak ‘teslim ol’ çağrıları yaparken,F Tiplerine sevkleri iradeleri kırılmış,direnci kalmamış tutsakların görüntüsü altında,psikolojik üstünlük kurup tamamlamak isterken,elbette ki tavırsız kalınamazdı.
Böylesi koşullar devrimci kimlik ve ideallere bağlılığın apaçık sınandığı,işçi sınıfının politik öncülerinin eşitsiz şartlar altında bile bu tarihsel an’da geleceği kazanma iradelerini gösterdikleri zamanlardır.TC devleti,onlarca devrimci tutsağı katlederken yaptığı ‘’teslim ol’’ anonslarının anlamı da çok yönlü politik ölümdü.12 Eylül zindanlarından,19 Aralık 2000’e uzanan vahşet ve katliamlar hep bu amacı gerçekleştirmek içindi.Devrimci kolektivizm bilinci ve eylemini yok etmek,örgütsel tasfiyelerle birlikte politik alanı düzeni cepheden karşısına alan güçlerden temizlemek maksadıyla her yolu ve yöntemi kullanmaktan çekinmezdi.Devlet,19 Aralık katliamıyla hem içeride F Tipi hücre politikasını oturtmak,hem de ‘71’devrimci kopuşundan itibaren zor badireler atlatan,aldığı darbelere rağmen yeniden toparlanan devrimci sosyalizm davası yürüten güçleri ezerek,devrimci iktidar alternatifini yok etmeyi hedefledi.Hapishaneleri susturabilirlerse dışarısını daha rahat kontrol edebileceklerini düşünüyorlardı.19 Aralık’ta saldıran,kan döken,teslimiyetini dayatanlar sömürgeci burjuva sınıfın temsilcileri,direnenler ise duvarların ardında umudu dirilten,teslimiyeti tereddütsüz ret eden,ölümü yenen emekçi halklarımızın devrimci öncüleridir.28’lerin şahsında ete-kemiğe bürünen direniş çizgisi,TC faşizmine öfkemizin,başeğmezliğimizin ispatıdır.
Devlet,19 Aralık katliamıyla Türkiye ve Kuzey Kürdistan halklarının özgürlük,bağımsızlık ve sosyalizm mücadelesine tutsakların şahsında yenilgiyi tattırmak,safları dağıtmak istedi.TC egemenleri,21. yy’ın ilk yılında karşı-devrimin ‘’zaferini-karanlığını’’devrimci örgütlerin tasfiyesini sağlayıp,burjuva gericiliğini alt edecek iktidar kavgasını susturacak,bunu bütün bir yüzyıla yayarak dikensiz gül bahçesine çevirdikleri topraklarda sömürü çarkını istedikleri oranda hızlandırabileceklerdi.Sömürgeci-faşist egemenler,21.yy’a kendilerince avantajlı fırsatlar yaratarak girmişlerdi.Kürdistan devrim mücadelesine tarihsel bir darbe vurmuş,çözülen ve teslim olan liderliği sayesinde KUKM’ni soluksuz ve programsız bırakmışlardı.Türkiye devrimci hareketleri de hem politik bağlamda,hem örgütsel parçalarıyla kriz ile tasfiyeci güç ve eğilimlerinin yıpratıcı dayatmalarını yaşıyordu.Birde buna değişen koşulları öngörememe,dengeleri iyi okuyamama eklenince sorunları daha da ağırlaşıyordu.TC devleti faşist otoritesini sağlamlaştırmak,devrimci safları dağıtmak ve mücadele cephesini sindirmek için hapishanelere saldırdı.Kurşun ve bomba sağanağı altında vurarak,yakarak,işgence seansları eşliğinde F Tiplerine sevkleri gerçekleştirerek halklarımıza gözdağı verildi.
MGK’da planlanıp karar altına alınan,DSP-ANAP-MHP hükümeti ile Türk Genelkurmayı tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen 19-22 Aralık hapishaneler katliamı ve F Tipi hücreler;topyekun savaş konseptinin ‘’irade kırma,imha etme ‘’ odaklı tasfiye politikalarının pratik araçlarla uygulanmasıydı.Yaratacağı baskılanmayla beraber kısa vade de sonuç alınabileceği düşüncesine dayandırıldı.Devrimci muhalefetin susturulması her alanda egemenlerin işlerini kolaylaştıracaktı.İktidar perspektifli devrimci öznelerin takatsiz bırakıldığı koşullarda,ulusal-sınıfsal konumları gereği düzenle çelişkileri olanların hak arama mücadeleri karşılık bulamayacak,oluşan boşluk reformist-ekonomist güçlerle düzene yeniden daha sıkı bağlarla kanalize edilecekti.Ayrıca,yükseltilen şoven milliyetçilik ve dinci gericilikle toplumsal duyarlılığı güçlendiren etkenler ile dayanışma bilinci köreltilecek,biriken öfke mevcut sorunların kaynağı düzene değil,içe doğru yıkıcı tarzda emekçilerin,toplumun bileşenleri arasında patlayacaktı.
19 Aralık 2000’de,devrimci tutsakların şahsında teslim alınmak istenen işçi ve emekçilerdi.Kendisi için sınıf olmanın bilincine varmasınlar,üretimden gelen güçlerini kullanıp açlığa-sömürüye ve ayrımcılığa karşı çıkmasınlar diye 19 Aralık katliamı yapıldı.Dönemin TC başbakanı B.Ecevit;’’ Hapishaneler sorunu çözülmeden,IMF programları uygulanamaz’’ demişti.İşbirlikçi tekelci burjuvazi,ezilen emekçilerin örgütsüz ve öncüsüz bırakıldığı koşullarda sömürüden elde ettiği parsayı daha da çoğaltır,zenginliğine zenginlik katardı.Sınıfsal niteliklerine uygun ekonomi politikalarını fazla zorlanmadan hayata geçirirdi.Son sekiz yılın bu manada muhasebesi yapıldığında sosyal-ekonomik ve demokratik hakların birbiri ardına gasp edildiği,işçi ve emekçilerin her geçen gün daha yoğunluklu yoksullaştığı sonucunu çıkarmak zor olmasa gerek.Kayıt içi-dışı milyonlarla ölçülen işsizlik rakamı,çalışan işçilerin büyük çoğunluğunun aldığı açlık-sefalet ücreti,özelleştirmeler,taşeronlaştırma,esnek üretim,sendikasızlaştırma,mezarda emeklilik,sağlık alanında gerçekleşen kısıtlama ve tasfiyeler vb. son sekiz yıl içerisinde yeni sosyal yıkım politikalarıyla saldırılar artarak devam etmektedir.
19 Aralık 2000’de teslim alınmak istenen,Kürt ulusunun ulusal-demokratik kurtuluş mücadelesiydi.Sömürgeci cumhuriyet yıkılmalıdır diyen,ulusal özgürlüğün bağımsız Kürdistan davasından geçtiğini gören Kürt ulusu varını yoğunu mücadeleye adıyor,büyük bedeller ödüyor,faşist-sömürgeci devletin özel savaş kudurganlığı karşısında devrimci yurtseverlikle UKM’nin saflarında tavrını açıkça ortaya koyuyordu.’70’ li yılların sonlarına doğru Kürdistan Devrimcilerinin başlattığı özgürlük yürüyüşü 12 Eylül sonrasında zindan direnişleri,15 Ağustos atılımı ve ‘90’lı yıllarla birlikte serhıldanlarla gelişim gösteriyor,TC devletini iflasın eşiğine getiriyordu.Kitle katliamları,yargısız infazlar,Kürdistan’ın Kürtlerden arındırılması,sürgün uygulamaları,koruculuk kurumunun yaygınlaştırılması,kafatasçı askeri birliklerin pratikleri vb. Sömürgeciler,bütün imkan ve olanaklarını seferber ederek ‘’son isyan’’ olarak tanımlanan bağımsızlık mücadelesini yok etmeyi varlık nedeni saymış,sömürgeci düzenlerinin yerle bir olma tehlikesini azaltıp zamanla sürece yayılan karşı-savaşla ulusal bağımsızlık dinamiğini sönümlendirecek,ulusal imha ve inkar stratejisini geliştirerek ömrünü uzatacaktı.UKM’ye öncülük eden PKK’nin devrimci kimliğindeki gerileme,tepesindeki yozlaşma ve önderliksel zafiyetler savaş sürecinde baskın eğilim haline gelmiş,en sonu İmralı teslimiyetiyle özgürleşme eylemi kesintiye uğratılarak,düzene kölece bağımlılığı üreten yanlışlıklar derinleşmiş,Kürt ulusunun UKM düşüncesi ve tavrına tasfiye dayatılmıştı.İmralı teslimiyetine karşı devrimci çizgide ısrar kararlılığını vurgulayan Kürdistan devrimcilerinin hapishanelerde yükselttikleri sesleri,19 Aralık katliamıyla susturulmak istendi.
19 Aralık 2000’de teslim alınmak istenenler;gençlik,kadınlar,aleviler,milli azınlıklar ve düzenin mağdur ettiği diğer kesimlerdi.
19 Aralık 2000’de Hapishanelerde direnen,boyun eğmeyen devrimci tutsaklar yeni bir tarih yazmışlardır.Devrim ve sosyalizm davasına bağlılıklarını canları ve kanları pahasına savunmuşlardır.
19 Aralık 2000’de Bayrampaşa Hapishanesinde;
Aşur Korkmaz,Yazgülü G. Öztürk,Özlem Ercan,Fırat Tavuk,Murat Ördekçi,Ali Ateş,Şefinur Tezgel,Gülser Tuzcu,Nülifer Alcan,Mustafa Yılmaz,Cengiz Çalıkoparan,Seyhan Doğan
Çanakkale Hapishanesinde;
Fahri Sarı,Fidan Kalşen,İlker Babacan,Sultan Sarı
Ümraniye Hapishanesinde;
Ahmet İbili,Alp Ata Akçayüz,Umut Gedik,Rıza Poyraz,Ercan Polat
Bursa Hapishanesinde;
Ali İhsan Özkan,Murat Özdemir
Uşak Hapishanesinde;
Berrin Bıçkılar,Yaasmin Cancı
Ceyhan Hapishanesinde;
Halil Önder
Çankırı Hapishanesinde;
İrfan Ortakçı,Hasan Güngörmez
Direndik,Şehitler verdik,Onurumuzu kirletmelerine izin vermedik.28’lerin yolu yolumuzdur.