0 0
Read Time:8 Minute, 22 Second

dtp_logoDTP, Barış, Kürtler ya da Kürtlerin Partisi Var mı?
Şimdi kurşunlardan yazılan bir tarihe kana bulanmış bir sevdanın ağıdı
ene de isyana gebe tüm çocuklar ülkemde.

Yerel seçimlere yaklaştığımız şu günlerde özellikle Kürtler ve Aleviler bir kez daha gündemin en önemli konusu olmaya başladı. Kürt siyasi arenasında ise barış söylemi aynı derece de önemle bir gel-git yaşamayı sürdürüyor. Bu yazıda PKK, Kürtler, DTP, Barış ve Demokrasi üzerinde genel hatları ile dururken , Aleviler ve sorunları konusunu başka bir yazıda ele almaya çalışacağım.
Kürt siyasi hareketleri ( legal – illegal ) uzun yıllardır bu topraklarda varlığını sürdürmeye çalışıyor. PKK hareketi 1978 yılında kurulduğunda Marksist söylemi ile 80’lerden sonraki en büyük sol güç olarak ta görünmekteydi. 90’lı yılların siyasi arenasında çatışmalı süreç artmış ve aynı zamanda legal siyasette de temsiliyet PKK açısından önemli bir gündem maddesi olmuştu. Fakat Türkiye siyasetinde bu o kadar da kolay gelişmedi. HEP bu siyasi atılımın başını çekmiş 1990 da kurulmuş ve 1993 te kapatılmıştı.1993-94 te DEP, 1994-2003 HADEP, 1998-2005 DEHAP ( kendini feshederek DTP ye katılmıştır) , 2003 yılında ise DTP kurulmuştu.Bu süreç bugüne kadar böyle devam edip gelmişse de Kürt siyaseti açısında HEP – DEP süreci önemli bir tecrübe kazandırmıştır.

Legal arenada Kürt siyaseti sürekli baskılar ve kapatılmalarla karşılaşmışsa ve pek fazla gelişememişse de ( ki bu onların tecrübesizliğinin de bir söylemi – anlamı haline gelecektir) , PKK 90’lı yıllarda ‘serhildanlar’ ile çatışmaların dozunu arttırmış ve kitlesel gücü açısından 80 sonrası en büyük siyasi hareket haline gelmiştir. 90 lı yılların ortalarında; benimasmiş olduğu ‘Halk Savaşı’ stratejisinin son aşaması olan ‘Denge Aşaması’na geldiğini ve ‘kurtarılmış bölgeler’ oluşturacağını kadrolarına açıklamıştır.Fakat daha sonra bu dengenin iki taraf açısından da bozulamadığı ve savaşın tıkanma aşamasında olduğunu söyleyerek A.Öcalan 1993 yılında ve sonraki bazı dönemlerde Ateşkes ilan etmiştir.1998 sonları ve 99 yıllarında barış söylemi artmış ve 99 Şubatında A.Öcalan’ın yakalanması ile bu PKK’nın resmi söylemi haline gelmiştir.( PKK ve barış söylemi başka bir yazıda daha detaylı açıklanacaktır) Tüm bu söylemlere rağmen bunun pratiğini ne PKK ne de DTP hayata geçirememiştir.

Bu kısa açıklamalardan sonra ; son zamanlarda PKK siyasi arenada Eta söylemini güçlendirse de ; DTP bu söylemi kavramaktan yoksun görünüyor.PKK ve DTP legal çalışma alanlarını kendi yeni paradigmalarına uyduramamış ve söylem ile pratik iyice karışmış durumdadır.Hatta bu giderek bir tezat halini alacağa benziyor.

DTP KÜRTLERİN PARTİSİ Mİ ?

Demokratik Özerklik söylemi ile özetlenen Demokratik-Ekolojik-Cinsiyetçi toplum paradigmasını benimseyen DTP , yönetim kadrosunda bulunan aşiretçi – biatçi zihniyet ile sosyalist -demokrat- zihniyet arasındaki anlaşmazlık ve siyasi çekişme nedeni ile bu söylemi henüz parti içinde bile oturtamamış görünüyor.Demokratik özerklikten kastedilen demokratik ilişkilerin toplumda yaygınlaşması ve devlet dışına itilmiş halkların yada toplumların, bu süreçte kendi öz örgütlülüklerini kurmaları ve özerkliklerinin sağlanmasıdır.Buda en başta insan-doğa ilişkisinin üretken bir şekilde ve tahrip etmeden çözümlenmesi ile olur.Bununla beraber her insanın bireyleşme hakkını ve özgürlüğünü savunmak anlamına gelir.Her ne kadar DTP teoride bunları söylesene pratik tam zıddı yönde hızla hareket etmektedir.Parti içinde ki siyasal tüketim kültürü – ki bu PKK kaynaklı politik atılım sağlamaya çalışması nedeni ile vardır- kendini katı merkeziyetçi biçimde göstermektedir.

Demokratik ilişkileri yaygınlaştırmaya ve Türkiye’de yaşayan herkesin temel yaşam biçimi yapmaya çalışan DTP’de varolan katı merkeziyetçi zihniyet bu paradigmanın tersine işlemesine neden olmaktadır.

Bunun yanı sıra Kürtlerin taleplerinin demokratik yoldan çözümünün adresi olarak kendini sunan DTP ( ve PKK) , Kürtlerin devlet karşısındaki durumunun demokratik yollarını açmaya çalışırken , Kürtler içinde varolan en ufak çatlak sesi hainlik , işbirlikçilik ve APO’yu kavrayamamak olarak adlandırıp cezalandırmaktadır. Kürt halkından bahseden her aydının PKK söylemine paralel hareket etmesini isteyen DTP buna uymayanları aydın olarak bile görmemektedir.Bundan kaynaklı bir dönem ‘savaş rantçıları’ olarak adlandırdığı eski PKK kadrolarının ise akıbeti herkesçe malumdur.Tüm bu ve benzeri bir çok nedenden kaynaklı – özellikle PKK ‘nin etkisi ile – DTP içinde bulunan sosyalistler bile , bu işleyişe ses çıkaramaz hale gelmişlerdir. Böylelikle tüm bu demokrasi söylemlerine rağmen DTP , bırakalım insan-doğa sömürgesini insan – insan sömürgesine bile ses çıkaramaz bir hale gelmiştir.

Özellikle yerel yönetimlerdeki aday belirleme sistemi ‘sözde demokrasi’ ile açıklanabilir bir hal almıştır.Bunun neticesinde demokratik anlayıştan uzak , belediyeciliği bilmeyen kadrolar ya belediye başkanı olmuş yada aday gösterilmiştir.Tabii ki bunu tüm DTP belediyeleri için söylemek te mümkün değildir.

Hakim olunan birçok belediyede, özellikle bazı konularda oluşmuş olan /oluşturulmaya devam eden ranta dokumayan, çevre düzenlemesi üzerinde çok ta durmayan, halkı istihdam edecek bir çok fırsatı değerlendiremeyen kadrolar bu açığı Kürtlük söylemi (Belediyenin amaçlarının bunlarda olduğu söylendiğinde Kürt halkının dilsel-kültürel isteklerine vurgu yaparak) ile geçiştirmeye çalışmaktadırlar.Örneğin park sorunu yada yeşil alan sorununu dile getirdiğinizde bizim halkımızın daha önemli sorunları var deyip bu konuların tartışılamadığını söyleyen birçok vatandaşımız vardır.

Tüm bu sorunlara rağmen DTP Kürt söylemini halkın içinde dile getirirken -hatta nerdeyse bazen bu tek kaçış alanı olurken- nedense basında net şekilde bunu ortaya koyamaması şaşırtıcıdır.DTP li vekiller her programda ‘biz Türkiye partisiyiz’ ‘Biz bu ülkede yaşayan herkesin partisiyiz’ gibi aslında DTP’li vatandaşları pekte memnun etmeyen hatta inandırıcı olmayan açıklamalarda bulunuyorlar.Oysaki halka Kürt patisi olduğunu söyleyen DTP , eskiden ‘öyle söylemek zorundayız’ söylemini halen devam ettirmektedir.Bu söylem PKK’nin gücünün ve şiddetin artığı dönemin söylemidir.Nerede ise Kürt partisi olmadığını ispata çalışan DTP, Kürt partisi olmaktan neden bu kadar çok korkuyor ?

‘Demokratik özerklik Konfederal birlik’ diyen DTP artık bu söylemi terk mi ediyor ? Ya da bu söylem aslında Kürtleri DTP ye bağlı kalmaları için mi çıkarıldı ?Yoksa Kürt halkının sorunlarının demokratik yollarla çözülmesini isteyen DTP’nin diğer sos/sosyalist partilerden ne farkı kalır/var ? ‘O y namustur’ sloganı ile DTP ye oy verilmesini isteyen DTP çalışanları , yöneticilerinin neden ‘biz Kürt partisiyiz’ diyemediklerini halka açıklayamamaktadırlar. Oysaki demokratik özerkliği savunan ve bunun kazanılması gerektiğini söyleyen DTP bu konuda samimi ise ; Kürtlerin bir Kürt partisine oy vermesi gerekmez mi? Ki her seçimi aynı zamanda bir referandum olarak gören ve örgütleyen DTP için bu temel kriter olmak zorunda değilmi dir ? Bununda ötesinde DTP’nin hiçbir ekonomik programının toplumda tartışılması da bir sorun değilmidir? Demokratik özerklik öncesi sosyalist ekonomiyi savunan PKK ve DTP , demokratik özerklikten hızlı bir şekilde liberal demokrasiye /liberal ekonomiye (mi) geçmiş durumdadırlar.

Tüm bunları yan yana koyduğumuzda DTP’nin son siyasal söylemi kavrayamadığı gibi bölgesel değişimlere de kendini hazırlayamamış olduğunu görebiliriz.Yani Irak’ta oluşan durumdan da pek hoşnut olmayan DTP, adeta Kürtlerin dışında Kürt politikası yapmaya çalışıyor. Bu konuda da yaptığı her açıklama ve açılımla Türk(iyeli)leşirken Kürtler den de kopmaktadır.Yönetim anlayışı ve kabul ettiği paradigma ile sosyalistlerden de ayrılan DTP , hakim belediyelerdeki yönetimi ile de emekçilere yabancılaşmıştır.DTP sonuçta ne Kürt partisi olabilmiş ne de emekçi partisi olabilmiş değildir.

KÜRTLERİN PARTİSİ VAR MI ? yada PEKİ NEDEN DTP ?

Genel söylemine baktığımızda DTP’nin Kürtlerden ve emekçilerden uzaklaştığını söyleyebiliriz.Peki o zaman neden DTP ? Tüm bu eksikliklerine ve sosyalist bir söyleme sahip olmamasına rağmen Türkiye’deki politik çerçevede sol söyleme gene de en yakın duran DTP’dir.Ama DTP’nin söylem ve pratikteki kafa karışıklığı ve A.Öcalan’ın giderek Marksisz’me karşı duruşu devam ederse Kürtler açısından sanırım politik tabloda yer alacak güçlü bir Kürt partisi bu tabloyu değiştirecektir.Ama Türkiye’deki tabloya baktığımızda da DTP şimdilik tek alternatif gibi gözükmektedir.

1999 yılında A.Öcalan’ın yakalanması ve barış söyleminin Kürtlerin gündemine oturması ile her ne kadar devlet ve Kürtler arasında bir yumuşama olduğu söylense de aslında Kürtler ve PKK arasında farklı bir yanılsamanın yaşandığı da açığa çıktı diyebiliriz.Bu süreçte Irak’ta oluşturulan Kürt yönetiminin de etkisi ile Türkiye’de Barzani yandaşı Kürtler giderek arttı.Bir yandan Barzani’nin milliyetçi Kürt duruşu bir yandan da PKK den ayrılan bazı kadroların Barzani’ye sığınması bu süreci hızlandırdı. Ayrıca DTP içinde ve partinin üst düzeyinde yer alan Barzani (yanlısı) kökenli yöneticilerde bu sürece katkı sundu.Türkiye’de varolan ve DTP’den farklı bir politik söyleme sahip Kürt partilerinin kitleselleşememesi de DTP’nin adeta tek ‘Kürt Partisi’ olduğu imajını güçlendirdi.Siyasal manevralara hakim Talabani’nin Türkiye’deki Kürtler arasında pek örgütlü olmamasının nedeni de zaten PKK’nin eski devlet söyleminden kaynaklıdır.Ayrıca Barzani’nin Türkiye’ye karşı Kürtleri koruyan ve Kürtler arası bir çatışma istemeyen tutumu da Türkiye’de yaşayan Kürtlerin asmpatisini kazanmıştır.Bu durumda Kürtler Talabani’yi ABD’ye bağımlı bir siyasetçi olarak görürken Barzani’yi bağımsızlıkçı bir lider olarak görmektedir.Bu tabloda A.Öcalan’ın durumu ise onlardan çok farlıdır.(Bu konu ile ilgili ‘A.Öcalan ve PKK’nin siyasal iflası’ adlı bir yazıyı önümüzdeki günlerde yazacağım.)

Tüm bunlara baktığımızda önümüzdeki günlerde ya yeni bir Kürt partisinin doğup güçleneceğini ya da DTP’nin siyasal geleneğinin doğduğu ilk günlerdeki gibi Kürtleşeceğini söylemek yanlış olmaz.İşte tam da bu noktada DTP’nin ekonomik programlarını sorgulamanın zamanı gelmiş olacaktır.

KOMÜNİSTLER VE DTP

‘Demokratik Özek Kürdistan’ söyleminin giderek rafa kaldırıldığı bu günlerde DTP’nin öncülüğünde Çatı Partisi kurulması tartışmaları da hızlandı. Bunun ötesinde zaten sosyalist parti-dergi-dernekler ile ortak bir tavır geliştirerek seçime gideceği açıklandı.Ama bu bloktaki tabloya baktığımızda çoğunun reformist-revizyonist parti-dergi-dernekler olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.İşin ilginç olan yanı ise bu dergi ve derneklerin çoğunun PKK işleyişini ve Öcalan ‘kutsallığı’nı eleştirmelerine rağmen DTP ile bu işleyişe ortak olmalarıdır.Gerçekten Marksizm’e daha yakın olan ve hatta bazı Maoist grupların da bu oluşma yer almaları ise dikkat çekicidir.Çünkü bu gruplar devrimci platformlara PKK baskısı nedeni ile katılamayan bir çok Kürt aydın ve grubuna sahip çıkması gerekirken, adeta onları dışlar bir pratik içindedirler.’PKK resmi ideolojisi’ni kendi içlerinde eleştiren bu gruplar nedense masada PKK kuyrukçuluğuna soyunmaktadırlar.

Komünistler PKK’de gerçekleşen strateji değişikliğinin ideolojik bir değişime işaret ettiğini, Marksizm’i aşma ve yeni bir paradigma oluşturma iddiasında olanların aslında Türkiye Cumhuriyeti ile anlaştığını ve bu söylemlerin kapitalizmi meşrulaştırmaktan başka bir işe yaramayacağının farkındalar. Her türlü itirazı kanla bastıran bu zihniyet egemen sınıf zihniyetinin kitlelere aşılanmasından başka bir şey değildir.Türkiye’deki resmi ideolojiye karşı çıkarken kendilerince oluşturulan resmi ideolojiyi sorgulatmayanlar ne sosyalist ne de demokrat olabilirler. Hatta bu konuda konuşan ve bir zamanlar Kürtlerin en yakın dostlarından olan İsmail Beşikçiyi bile dışlayanlar aslında gerçek Marksistlerden korkanlar değilmi dir? DTP içerisinde bulunan ve bu gidişattan rahatsız olan sosyalistler acaba ne zaman örgütlü bir tavır ortaya koyacaklar? Komünistler ayrılma hakkı da dahil olmak üzere Kürt halkının her hakkının savunmak durumundadırlar.Bu anlamda da Kürt halkının ve emekçilerinin yararına olan bir devrimci bloğa ihtiyaç vardır.PKK’den ayrılan grupların ve diğer Kürt çevrelerinin birlikte hareket etmesi gerekirken, özellikle M.Can Yüce (ve diğer gruplar) ve arkadaşlarının da DTP bloğuna katılan Marksistlerce savunulması gerekmez mi?

Genel hatlarını vurguladığımız bu yazımızın devamında daha sonra belediyeciliği sorgulamak ve PKK deki siyasal değişimden bahsetmek gerekecektir.

26.12.2008

ZINAR KOCAYÜREK

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter