0 0
Read Time:3 Minute, 8 Second

kamu2Bu, aynı zamanda, halkımızın ve insanlığın vicdanına bir suç duyurusudur!

PKK / KCK yöneticileri, benim de içinde bulunduğum sorgulayan, düşünen, düşündüklerini açıkça dile getiren, eleştiren; bugüne ve geleceğe dair düşüncelerini ortaya koyan aydınları, devrimci, demokrat, yurtsever ve sosyalistleri, en genel olarak Öcalan iktidar sitemine karşı duran kişileri hedef tahtasına koymuş, infaz kararlarını almış ve infaz timlerini harekete geçirmiş bulunuyorlar…

Demokrasi, barış, özgürlük, eşitlik ve adalet kavramlarını dillerinden düşürmeyen Öcalan ve onun despotik iktidar sisteminin yönetenleri, uygulayıcıları tek “suçu” düşünmek, sormak, eleştirmek ve düşüncelerini sınırlı olanaklarla ifade etmek olan aydınları, devrimci, demokrat, yurtsever ve sosyalistleri, önce kamuoyu nezdinde mahkûm etmekte, kartalmakta ve ardından aldıkları infaz fermanlarıyla “özel kuvvet” elemanlarını oraya buraya salmış bulunuyorlar.

Bu konudaki ilk haber Kurdistan Aktuel sitesinde yayınlandı. Ardında Mustafa Karasu, Özgür Politika gazetesinde yazdığı bir yazıda bu haberi doğrular nitelikte değerlendirmelerde ve suçlamalarda bulunuyor; farklı sesleri, kendilerini eleştiren ve kendilerine politik tavır alan kişilerden bazılarını ad vererek tehdit ediyordu. İsmail Beşikçi’yi ise sözüm ona tehdit etmediklerini ekliyordu.

Sonra, Duran Kalkan’ın uzun röportajı Fırat Haber Ajansı’nda yayınlandı. Bu röportajda Duran Kalkan kendilerini eleştiren ve kendilerine tavır alan aydın ve politikacıları Ergenekon ile ilişkilendiriyor, AKP tarafından harekete geçirildiklerini iddia ediyordu. Bu ipe sapa gelmez suçlamalarını ileri sürerken herhangi bir kanıt sunma gereğini duymuyordu…

Mantık şuydu ve bu, aslında Öcalan iktidar sisteminin temel mekanizmalarından biridir: Güç bizde, Öcalan’ın dışında başka birinin farklı bir ses söylemesi, hele hele tavır alması hainlikle özdeştir; bundan dolayı tez elden susturula… İşlenen sayısız cinayetin ve tasfiye pratiğinin altındaki mantık budur!

Kemal Pir, 12 Eylül karanlığında “Faşizm, ses ve ışıktan korkar, o nedenle sesiniz çıktığı kadar bağırın” derdi…

Gerçekten de tek kişiye dayalı despotik Öcalan iktidar sisteminde kendisinden başka sese ve ışığa yaşam hakkı yoktur. İşin kötü yanı, bu bastırma mekanizmasının süreç içinde geniş yığınların bilinç ve bilinçaltlarına yedirilmiş olmasıdır.

Devlete dayalı despotik veya faşist iktidarlar, yargısız, kuralsız ve ölçüsüz infaz ve susturma yöntemlerinin yanı sıra bunun dışındaki uygulamalarını belli bir yasal çerçeveye uydurmaya çalışırlar. 12 Eylül faşizmi bizim idam kararlarımızı verirken (bizim için meşruiyeti olmayan, bunu savunmalarımızda da açıkça ifade ettik) yasalarına uydurmaya çalışmışlardır. Ancak kendisi için adalet dileyen, af dileyen, bunu sağlamaları durumunda bu düzenin parçası olacaklarını ifade eden PKK / KCK yöneticileri, kendi karanlık yüzlerine ve politikalarına ışık tutan, bunu yüksek sesle ifade eden biz devrimci, sosyalist ve aydınlar hakkında susturma ve infaz kararları almakta ve bunu yaparken pervasızlık ve ölçüsüzlükte sınır tanımamaktadırlar…

Bu pervasız ölçüsüzlüğünün nedeni nedir? Halkın bastırılmış itiraz duyguları, egemen kılınan biat duyguları mı? Yıllardır her türlü farklı ve muhalif sesi kanlı bastırma tarihinin her kesimde yarattığı, ruhunun derinliklerinde geliştirdiği korku mu? Yurtseverlikle despotik iktidar sistemini ayırt edemeyen iyi niyetli çoğunluğun kayıtsızlığı mı?

Aslında tek bir soru bile Öcalan iktidar sisteminin sözcülerinin “Yavuz hırsız” kimliklerini açığa çıkarmaya yeterlidir. Halkımızın bütün birikimlerini İmralı’da altın tepside TC’ye sunan kim? Bir davanız var mı? Neyin mücadelesini veriyorsunuz? Kürdistan’a dair tek bir talebiniz var mı? Peki, ya suçladığınız kişiler, neyi savunuyor? Onları neden hiçbir kanıt göstermeden ve gösterme gereğini duymadan suçluyorsunuz? Bu nasıl bir demokrasi, özgürlük ve adalet anlayışıdır? Bu yaptığınızın Kontrgerillanın karanlık ve kirli uygulamalarından ne farkı var?

Sözün kısası şu: Karanlıkların yüzüne ışık tutmaya, yaşamımızı ortaya koyduğumuz değerler ve idealler uğruna sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz!

Hemen vurgulamalıyım ki, hakkımızda infaz kararlarını alanları biliyoruz. Bunun sözcülüğünü yapan Duran Kalkan, Mustafa Karasu, Murat Karayılan ve diğer KCK yöneticileri ilk planda öne çıkan sorumlulardır. Kuşkusuz devletin eliyle “muhaliflere” karşı politik ve kişilik linç kampanyası açan A. Öcalan anılan infaz kararının birinci dereceden sorumlusudur. Unutmayın, bize karşı geliştireceğiniz her girişim ve hareketin sorumluluğu bu paragrafta adı geçen kişi ve organlar olacaktır. Çok açık ki açık suç işliyorlar ve halkın ve insanlığın vicdanında mahkûm olacaklarından kuşku duymuyorum.

Sesinizi sesimize, ışığınızı ışığımıza katın, her türlü karanlık ve kirli ilişki ve işler aydınlansın, tepkisiz çoğunluğun henüz nasır tutmamış vicdanları harekete geçebilsin!

28 Şubat 2009

M. Can YÜCE

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter