SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER
“Bir şeyi yapmak için,
onu çok sevmelisiniz.
Bir şeyi sevmek için,
ona delice inanmalısınız.”
(Che Guevara.)
“Devrimci Sosyalist kurumlar, 29 Mart yerel seçimlerinde ortak tavır alacağına dair bir açıklama gerçekleştirdi. Açıklamayı DTP (Demokratik Toplum Partisi), ÖDP (Özgürlük ve Dayanışma Partisi), EMEP (Emek Partisi), TKP (Türkiye Komünist Partisi), SDP (Sosyalist Demokrasi Partisi), EHP (Emekçi Hareket Partisi), DSİP (Devrimci Sosyalist İşçi Partisi), Sosyalist Parti, Yeşiller Partisi, DİP Girişimi (Devrimci İşçi Partisi Girişimi), Halkevleri, ESP (Ezilenlerin Sosyalist Platformu), DHP (Demokratik Haklar Federasyonu), SODAP (Sosyalist Dayanışma Platformu), SEH (Sosyalist Emek Hareketi), TÖP (Toplumsal Özgürlük Platformu), Anti-Kapitalist, Teori ve Politika, Kaldıraç, HKM (Halk Kültür Merkezleri), Türkiye Gerçeği, Köz, Proletaryanın Kurtuluşu, 78’liler Girişimi hazırladı. Böyle bir çalışma Türkiye Devrimci Hareketine ne kazandırır?” sorusuna verilebilecek ilk yanıt, birliğin büyük bir şiar olduğudur.
Evet, hangi düzlemde ve neyi hedeflerse hedeflesin, ezilenler, ötekiler, mağdurlar açısından birlik büyük bir şiar, ve o kadar da ciddi bir iştir.
“Ciddi” sözcüğünün altını özenle çizmeliyiz. Çizmeli… Çünkü adını zikretmeden geçeceğimiz bir alay negatif örnek veya ciddiyetsizlik bizimle alay etmektedir adeta…
Kolay mı? Barracio’nun, “Kelimeler değil, onları konuşan ağızlar önemlidir,” sözünün unutulmamasının çok önemli olduğu kriz koşullarında birliği, yerel seçimlerde birliği veya “Çatı Partisini inşa”yı konuştuğumuz şu günlerde birliğe gerçekte ne kadar hazırız?
Birlik, birleşeceğimiz konularda belirlenmektir. Örneğin yerel seçim ittifakına “Evet” diyenlerden kimileri gerçekten CHP’yi desteklemeyecekler midir?
Mesela, Ankara’da Murat Karayalçın’ın dolaylı bir biçimde de olsa desteklenmeyeceği iddia edilebilir mi?
Ya da ÖDP’li Yıldırım Kaya’nın Kırşehir belediye başkanlığı adaylığı için 500 kişiyle CHP’ye iltihakı gündemdeyken ve bu talep Baykal’ca kabul edilecek olursa! İttifaka imza atan güçlerden kimileri, yakın mesai arkadaşlarının bu tutumuna “Hayır” diyebilecekler midir?
Veya, İstanbul’dan adaylığını açıklayan CHP’li Ercan Karakaş’ı, kendisiyle yan yana duranlar karşılarına alabilecekler mi?
Nihayet, yine yerel seçim ittifakını destekleyenlerden kimilerinin “ulusal solcu/yurtsever” müttefiklerinden vazgeçmeleri mümkün müdür?
Bu ve benzeri sorular gökten inmedi. Geçmiş seçim deneyimlerinden çıkarsanan sorular bunlar. Uzağa gitmeye ne hacet, milletvekili genel seçimlerinde, “Bin Umut Adayları”ndan Ankara adayının seçim kampanyasında olup bitenler tanıktır. Kampanya sırasında “ittifak” oluşturan taraflardan birinin kendi adayını desteklemek üzere İzmir’e, diğerinin ise Diyarbakır’a gittiği, Ankara adayının ise bir avuç destekçisiyle yalnız bırakıldığı, dahası bu sorun üzerine değil özeleştiri yapmak, konuşma gereği dahi duyulmadığı unutulmadı, unutulmamalıdır! Bertolt Brecht’in, “Hatalar kötü değil. Onları düzeltmemek bile kötü değil. Kötü olan, onları gizlemektir,” uyarısındaki üzere…
Bu ve benzeri sorular ortak seçim işbirliği beyanında hâlen yanıtını aramaktadır. Bu sorulara verilecek yanıtlar ise, seçim işbirliğinin geleceğini belirleyecek, biçimlendirecektir.
AKP’yi destekleyen belkemiksiz liberallerden, önüne gelenden demokratlık uman “sivil toplumcular”dan, ulusalcılıktan vazgeçmeyen “solculuk”tan, Kürt Sorununun çözümünü AB’ye endeksleyerek ulusal sorunu bireysel özgürlüklere indirgeyen nev’i şahsına münhasır yaklaşımlardan ayrışmayan bir belirlenmenin birliği, ne ve nasıl olacaktır, ya da neye yol açacaktır?
Şu an, buna dair kocaman laflar etmenin karşılığı olmadığı kanısındayız. (Tıpkı George Orwell’in ‘1984’de Big Brother’a, “Hiçbir şey sana ait değildir, kafatasının içindeki küçük yer hariç,” dedirttiği gibi…)
Ancak, bu saptamaya rağmen, şunları da ifade etmeden geçemeyiz: İhtiyaç, organ yaratır. Sürdürülemez kapitalizmin krizinin yol açtığı yeni evrenin ihtiyacı birlik ve kapitalizmin sınırlarını aşan devrimci mücadeledir.
Bu ihtiyaç, varoşlarda, fabrikalarda, ötekilerin mekânlarında boy vermektedir.
Tam da bu noktada yapılması gereken, yuvarlak masa/kapalı salon toplantılarıyla solu birleştirecek mücadeleyi yükseltme beklentisini abartmak değil (ki bunun da bir yere kadar faydası vardır); varoşlarda, fabrikalarda, ötekilerin mekanlarında mücadeleyi yükselterek solu aşağıdan yukarıya doğru birleştirmektir; aslolan budur!
Kazancakis’in, “İnsan uçurumun kenarına varmadan kanatlanamaz,” sözünü durmadan anımsaması gereken devrimci hareket, büyük bir şiar olan birliğe ilişkin “makus talihi”ni, ancak ve ancak böyle aşabilecektir… Hem de Syrus’un, “Başkalarının yanılmalarına bak, dikkati öğrenirsin”; bir Çin atasözünün, “Gelenler korkmayanlardır. Korkanlar gelmediler,” vurgularının betimlediği üzere!
30 Aralık 2008, Mexico City.
[*] Çoban Ateşi, Yıl:2, No:79, 12 Şubat 2009…