Mektup 3
Arkadaş, (Sabri OK’a)
Geçen hafta Osman arkadaşla ilgili görüş, değerlendirme ve önerilerimi göndermiştim. Orada birçok noktayı, soru ve kaygı biçiminde koymuştum. Ama bugün bu soru ve kaygılarımın yanıtının çok daha netleştiğini belirtebilirim. Sanırım Osman arkadaşın 113 sayfalık (kendi el yazısıyla) savunmasını okudunuz. Yine son görüşme notlarına da bakmışsınızdır galiba. Savunma her şeyi çok net bir biçimde ortaya koyuyor. Aslında daha önceki verilerle, savcılığa verilen ifade, 8 maddelik paket ve diğer ayrıntılar bir bütünlük oluşturuyor. Korktuğumuzun başımıza geldiğini düşünüyorum. Savunmayı çok iyi inceledim. Bir haftadır hemen hemen zamanımın tümünü ona veriyorum. Aslında her şey çok açık ve net. Bu savunma denilen metin, PKK’nin ideoloji, program ve bütün mücadele pratiğinin inkârı, reddi ve mahkûm edilişidir. Orada bize ait hiç bir şey yok. Tam tersine ret ve inkârla birlikte, PKK’ye yeni bir ideolojik-programatik, stratejik ve taktik çizgi platformu dayatılıyor. Açık ki bu bir teslimiyet ve tasfiye platformudur ve PKK’nin tümüne, bölünme, parçalanma yaratılmadan kabul ettirilmek isteniyor. Osman arkadaşın bugüne kadar dışarıya dönük gönderdiği mesaj, talimat ve duyurularının amacı da budur. (Bu noktaya nasıl geldi, nedenleri vb. noktaları üzerinde şimdi durmuyorum.)
Osman arkadaşın durumu ve savunmayla ilgili daha geniş değerlendirmeyi sonra yapacağım. Şimdi çok kritik bir noktaya gelmiş bulunuyoruz. Tam bir kavşak noktası. Bu konuda BK’nin ve MK’nin alacağı tavır çok önemli. Öncelikle Osman arkadaşın durumunu çok net olarak değerlendirmek ve tanımlamak gerekir.
Ortada büyük bir oyun ve komplo var. Ve ne yazık, Osman arkadaş da buna alet ediliyor. Bu, durumu daha da vahimleştiriyor. Düşman bugüne dek yaratılan tüm değerleri Osman arkadaş eliyle tasfiye etmek istiyor. Öncelikle partiyi bütünüyle tasfiye sürecine, platformuna çekmek istiyor. Bunun kolay olmadığını biliyor. Bu olmazsa bölüp parçalamayı ve güçten düşürerek tasfiye etmek istiyor. Yaratılacak tam bir siyasal ve moral çöküşle birlikte bastırmayı ve dağıtmayı planlıyorlar. Pişmanlık yasasının esas nedeni budur ve bu kadar ısrarlı olmaları da boşuna değildir.
Bu tehlikeli oyunu bozmanın olanakları var. Şöyle özetlemek mümkün:
1) Osman arkadaşın durumunu hiç bir duygusallığa kapılmadan objektif olarak değerlendirmeli ve tanımlamalıyız. Şu anda objektif olarak parti zemininde olmadığı açıktır. Açık bir yönlendirme ve kontrol var. Avukatların aldığı notlarda şu nokta çok ilginç: “Şimdiye kadar bana ‘şu cümleyi kullan’ denmemiştir. Zorlama yok. Asli kurucu öğeye dikkat edin diyorlardı. Ama ’93 çizgisinin düzeyinden daha geri bir şey.” Dikkat edilsin, savunmanın esas teması şu hiç bir tarihsel ve siyasal gerçekliği olmayan “kurucu öğe” hikâyesi üzerine kurulmuş. Ortaya çıkarılan 8 maddelik program da ’93 çizgisinin çok gerisinde ve tam anlamıyla yenilgi ve tasfiye belgesidir.
Sübjektif olarak devletle aralarında bir şey gelişti mi, gelişmedi mi bilmemiz güç. Ancak bunun çok önemli olmadığını düşünüyorum. Ortaya çıkan objektif olgu Osman arkadaşın artık bizim zeminde olmadığı, devletin istediği “kıvama” geldiği yönündedir. Şu anda partiyi kendi bu yeni platformuna çekmek istiyor. Hatırlanırsa H. Cemal bir yazısında mahkemeden önce “kıvama getirilmesi”nden söz etmişti.
Yine Avukatların aldığı notlarda “benim görüşüm artık resmi devlet görüşü haline geliyor” diyor. Doğru. Savunma denilen metne bakıldığında devletin resmi görüşünün çok net bir biçimde konulduğu görülebilir. Kısacası Osman arkadaşın durumu ve konumu çok net değerlendirilmeli ve tanımlanmalıdır.
2) Bunun elbette politik sonuçları ve etkileri olacaktır. Ancak bizim çok fazla tercih şansımız yok. Bir önceki raporumda “mümkün olduğunca paralel yürümemiz gerekir” demiş ve bunun geçici olabileceğini, zorluklarının olduğunu belirtmiştim. Yazdığı savunmayla birlikte bu şansımızın da ortadan kalktığını düşünüyorum. Gelinen nokta bir kavşak noktasıdır. Katı gerçeklik ya Osman arkadaşın “Demokratik Çözüm Platformu”na geleceğiz; ya da her şeyimiz olan PKK’de ısrar edip bunu hem herkese, başta da Osman arkadaşa dayatacağız. Bunun orta yolu yok. İdeolojik-programatik, stratejik ve taktik olarak iki karşıt platformu bağdaştırmak mümkün değildir. Partiyi ve yarattığı değerleri korumanın biricik yolu çizgide ve birlikte ısrardır.
3) BK ve MK bu temelde acil bir değerlendirme yapıp tüm partilileri çizgi devrimciliğinde ısrar ve kenetlenmeye çağırmalıdır ve yoğun bir iç seferberlik başlatılmalıdır. Bu süre içinde yaygın saldırı taktiği yerine daha önce ilan edilen “kontrollü savaş” taktiğine devam edilebilir.
4) Osman arkadaşa da kendisiyle ilgili değerlendirme iletilmeli, PKK’yi ve çizgisini savunma talimatı verilmelidir. Artık partiyi yönetme yetkisinin olmadığı da belirtilmelidir.
Bunlar belki Osman arkadaşı yalnızlaştırır. Düşman saldırılarına daha açık hale getirir, durumunu çok kritik ve tehlikeli bir noktaya getirir. Bunlar doğru. Ama öte yanda, 25 yıllık mücadele ve değerleriyle partimizin kaderi ve geleceği söz konusudur. Bunları yazmak çok inanılmaz geliyor ve sınırsız bir acı veriyor. Ancak objektif olmak ve çizgiye sımsıkı sarılmak zorundayız.
5) Osman arkadaşın durumunu medyada işlemek de moraller üzerinde bir çöküş yapabilecektir. Yeni bir “intihar eylemi dalgası” başlayabilir. Buna karşı da önlemler almak gerekiyor.
Davanın ertelenme olasılığı var. Bu bize de zaman kazandırabilir. O nedenle hemen harekete geçmek gerekir. Ben Avrupa ve BK’ne sözlü olarak savunmayı bir an önce okuyup değerlendirme yapmalarını ve taktik geliştirmeleri gerektiği yönde sözlü olarak görüş ve önerilerimi ilettim.
Sonuç, hiç bir PKK’linin Osman arkadaşın savunmada belirttiği platforma düşeceğini sanmıyorum. En net tavrı alacaklarından kuşku duymuyorum. Ama oyun büyük, bu oyunu bozmak yaşamsal sorunumuz ve bizim onur borcumuzdur. Yoksa yenilginin enkazı altında soluksuz kalacağımızdan kimsenin kuşkusu olmasın.
Elbette çok dikkatli, sorumlu, her türlü duygusallıktan ve tepkisellikten uzak, tam anlamıyla militanca tavırlar takınmak zorundayız. Bunu başaracağımıza inancım büyüktür.
Selam ve Saygılarımla
27 Mayıs 1999
Yılmaz (M. Can YÜCE)
Not: Bu rapor gönderildi, ancak arkadaşların önerisi ile yarı yoldan döndürüldü. Raporda “Osman arkadaş” olarak geçen A. Öcalan’dır.
—————————%——————–