0 0
Read Time:49 Minute, 10 Second


Mektup 5

Arkadaş, (Sabri OK’a)

Gerçekten gelişmeler çok hızlı, akıl almaz bir hız. Bir kaç gün önce size yazdıklarımın artık eskidiğini, yetersiz kaldığını düşünüyorum. Uluslararası komplo son hızla, planlandığı gibi hızla sona doğru yol alıyor. Şu anda komplonun final sahnesini hazırlıyorlar, yılın sonuna gelmeden, yani 21. yüzyıla girmeden bizim işimizi tümden bitirmek, gündemden çıkarmak istiyorlar. Yeni bir yüzyıla, yeni bir bin yıla bizim tasfiyemiz üzerinden giriş yapmak istiyorlar. Olası gelişmelerin tahlilinden ve öngörüsünden yola çıkarak bunları söylemiyorum. Hayır, somut, net, hiç bir tartışmaya yer vermeyecek kadar maddi bir tasfiye planından, onun final sahnesinden söz ediyorum. Gelinen noktada önümüzde iki net yol var. Bir: Bu tasfiye, ölüm ve onursuzca bitiş planına onay vermek, kendi kendimizin, tarihimizin, varlığımızın ve geleceğimizin ipini çekmek! İki: Bu, bizim elimizle gerçekleştirilmek istenen ve dünya tarihinde bir benzeri olmayan topyekûn tasfiye ve ölüm planını bütün olarak ve gücümüzü, bütün yeteneklerimizi ayaklandırarak boşa çıkarmak; bunun için de tasfiye sürecinin hızını aşan bir tempoyla harekete geçmek.

Başkanın 7.7.1999 tarihli BK’ye yazdığı talimatını sanırım okumuşsunuzdur. Yine son dönem avukatlarla yapılan görüşme tutanaklarını da incelemişsinizdir.

Çok anlatmaya çalıştık, kaygılarımızı, sorularımızı, korkularımızı, kuşkularımızı dile getirmeye çalıştık. Gücümüz doğrultusunda tehlikelinin yaşamsallığını anlatmaya çalıştık. Ama etkili olamadık. Fakat bu son talimat, kaygılarımızın ne kadar yerinde olduğunu gösterdi, doğruladı. Bugün eğer etkili bir tavır alınmazsa parti olarak bir kaç aylık ömrümüzün kaldığını büyük bir acıyla belirtiyorum.

7.7.1999 tarihli talimatta bütün temel çizgileri ve ana öğeleri çizilen PKK’yi topyekûn tasfiye planına, komplonun final sahnesine birden bire gelmedik. Bunun ipuçları daha ilk günlerde ortaya çıkmıştı. Ama bu görülmedi, görüldüyse de etkili bir tavır geliştirilmedi. Mahkeme sürecinde savunmalarda bu tasfiye planının ideolojik-politik bütün çizgileri bütün açıklığıyla vardı. Ama bu görülmedi, dahası “Demokratik Cumhuriyet”, “barış”, “özgürlük”, “kardeşlik” sözcükleri ile gizletilen ve meşrulaştırılmaya çalışılan bu tasfiye planı hakkında halkımız ve partimizin bilinci çarpıtıldı, belleği silinmeye çalışıldı; yaratılan sanal dünyada bütün temellerimiz ortadan kaldırılmaya çalışıldı. Ve şimdi bütün bu bilinç ve ruhsal operasyonunun gerekli sonucu yarattığını, yapının ve halkın istenilen kıvama geldiğini düşünmüş olmalılar ki tasfiyenin final sahnesini yürürlüğe koymuş bulunuyorlar. Ortada korkunç bir plan var. Bununla dünyada eşi benzeri bulunmayan bir tasfiye planı adım adım gerçekleştiriliyor. Biz bunu anlayacak ve buna karşı tavır geliştirecek yerde bu planın köprüsü, zemini ve aktörleri haline gelmiş bulunuyoruz. Peki, anlamak zor mu? Plan çok basit ve net! “Barış” sözcüğü ile bize yedirilen zehrin tadı ilk günden ortaya çıkmıştı. Ama BK inisiyatifi kaptırdı. Hep sorduk: Partiyi kim yönetiyor? Yine soruyoruz: Partiyi kim yönetiyor? Soruyu daha net ortaya koyuyorum: Partiyi Genelkurmay mı, biz mi yönetiyoruz? Bunun mekanizmaları nelerdir? Başkandan gelen tüm sözleri, istemleri, mesaj ve talimatları, savunma ve mahkeme sürecini ve en son 7 Temmuz ’99 tarihli talimatını bir sistematik içinde incelediğimizde partiyi kimin yönettiği ve bizi nereye götürmek istediği gayet iyi anlaşılır: Partiyi parti yönetmiyor!

Devletin başından itibaren dayattığı mutlak teslimiyet ve tasfiyedir. Bu planın ardında ABD ve diğer uluslararası güçler var. Ama biz komployu bütün boyutlarıyla deşifre edip halkımızı, partimizi, kendimizi aydınlatmadık, buna göre kendimizi donatıp konumlandırmadık. Neden? Şu soru da yaşamsaldır. 15 Şubattan bu yana, 1 aylık eylemler sürecini dışta tutarsak, komployu boşa çıkarıcı bir planımız oldu mu, yoksa komplocuların işini kolaylaştıran, ona zemin ve köprü olan bir tutum içinde mi olduk? Elbette bunlar tartışılır, hesaplar şunlar. Hiç kimse on binlerce şehidin manevi yargı gücünden kurtulamaz!

Ama bugün yapılması gerekenler var. Çok acil olarak tavır alma, topyekûn ve mutlak tasfiye planın son aşamasını, final sahnesini boşa çıkarma zorunluluğu var.

7.7.’99 tarihli talimatı çok açık olmasına rağmen bunu çok iyi kavramanın yaşamsal olduğunu düşünüyorum. Planın ana çizgileri çok nettir:

1- 1 Eylül 1999 tarihinde silahlı mücadeleye son verdiğimiz açıklanacak.

2- Bu açıklama ile birlikte Kuzey’deki bütün gerilla birlikleri Güney Kürdistan’a, sınırın ötesine çekilecek.

3- Bu geri çekilme işlemi olağanüstü Barış Kongresini toplama bağlamında olduğu açıklanacak. Güney’de yoğunlaşan güçlerimiz sadece meşru savunma çizgisinde kalacak.

4-Barış Kongresi toplanacak ve yeni bir çizgi ve program benimsenecek.

5- Bu süreçte devletteki gelişmelere bakılacak. Adres olarak Mahmura Kampı gösterilecek. Bunun dışında orada beklemenin bir amacı olmayacak.

Fazla ayrıntıya girmiyorum. Emin Çölaşan bir yazısında, “Mademki Apo dağdakileri indireceğini söylüyor. Bunu gerçekleştirme olasılığı milyonda bir olsa da deneyelim. ‘Al sana fırsat’ diyelim. Eğer dağdakileri indirmezse idam kararı 5 dakikalık bir iştir.” anlamına gelen şeyler yazmıştı. Başkanın avukatlar aracılığı ile söylediği şu: “Çölaşan niye milyonda bir diyor. Ben yüzde 99 başarırım.”

Silahlı mücadeleye kesin bir biçimde son verdiğimizi, bunu kanıtlamak için güçlerimizi Güney’e çektiğimizi ve orada devletin tavrını beklediğimizi düşünelim: Bunların anlamı nedir, sonuçları ne olacaktır? İnsan düşünmek bile istemiyor. Amaçsız, dört bir yandan kuşatılmış, TC, ABD ve BM’nin insafına kalmış bir gerilla gücünü düşünün, parti ve halkta yaşanacak büyük çöküntü ve çözülüşü düşünün.­’ Hangi yürek buna dayanır? Bu çözülüş ve çöküş, tarihi bir çözülüş olacak, etkileri reel sosyalizmin çözülüşünden daha sınırlı olmayacaktır.

“Barış Kongresi” ise bizim cenaze törenimizden başka bir anlama gelmeyecek.

Gerçekten değerlendirme yapmakta, bu planın sonuçlarını yazmakta sözcük bulamıyorum.  Yüreğim kaldırmıyor, vicdanım isyanlarda. Peki, ondan sonra biz yaşayabilir miyiz? Şehitlerimizin adını nasıl ağzımıza alabiliriz?

Diyarbakır’da ideolojik teslimiyeti yaşamadık. Amaçlarımızı yitirmedik. Ama o teslimiyet ortamını yaşadık. Onun ruhsal işkencesini çok derinden yaşadık. Düşmanın işkencesi değil, o teslimiyet döneminin amaçlarımıza ters düşmenin vicdani ve ruhsal işkencesi dehşetti, anlatılamaz.  Bunu yaşayanlar bilir.

Bu tasfiye planıyla ortaya çıkacak tablo akıl almaz boyutlarda olacak. Ruhsal ve kişilik parçalanması, toplumdaki çöküş tasavvur edilemez boyutlarda olacak.

Evet, bunları sizin de en az benim kadar bildiğinize ve derinden yaşadığınıza inanıyorum. Gelinen noktada bu planı bozma kararı salt BK’ye bırakılamaz. Arkadaşlara güç vermeliyiz. Bu bir güven-güvensizlik sorunu değil. Böyle bir kararı tüm halkımız, tüm partimiz vermeli. Bu herkesin hakkı ve görevidir.

Acilen yapılması gerekenleri bir paket biçiminde öneriyorum.

1- Silahlı mücadeleye son verme, gerillayı Güney’e çekme, Kuzey’i boşaltma planını tüm netliğiyle reddetmek.

2- Bu konuyu bütün partiye açmak ve partiyi uluslararası komplonun tüm boyutları hakkında bilgilendirmek, eğitmek, donanımlı kılmak.

3- Mahkeme süreciyle birlikte sunulan savunma çizgisinin parti dışılığını ve karşıtlığını uygun yöntemlerle partiye ve halka anlatmak, bu konuda günlerdir yürütülen savunma lehindeki yayınlara son vermek.

4-  Partinin İmralı’dan yönetilmesine son vermek… Bunu uygun bir üslupla iletmek.

5- Barış anlayışımızı devrim çizgisi doğrultusunda netleştirmek.

6- Bu karmaşık süreç netleşene kadar kontrollü savaş taktiğini sürdürmek; topyekûn saldırı yerine aşamalı olarak savaşı tırmandırma çizgisini sürdürmek.

7- Başkanın durumunu kesin bir değerlendirmeye tabi tutmak ve kesin bir karara ulaşmak için genişletilmiş bir MK toplantısını gerçekleştirmek…

Önerilerimin özü ve doğrultusu yeniden 6. Kongre çizgisine dönmek, bu temelde komplo ve tasfiye planını boşa çıkarmaktır. Özellikle savunma çizgisini destekleyen açıklama ve yayınlara son vermeyi, halkı ve partiyi doğrular temelinde aydınlatmayı zorunlu görüyorum.

Bütün gücümüzle bu tasfiye planına karşı duralım. Bizim İK olarak eğer tarihi sorumluluğumuzla hareket edersek bu süreci tersine çevirmede etkili olabileceğimize inanıyorum. Bu gücümüz ve etkimiz var. Sonuna kadar parti meşruiyeti temelinde kullanalım. Bu tarihsel kavşakta hiç bir bireysel kaygı ve beklentinin yeri ve anlamı olmaz. Kısacası sizden istediğim, bu plana karşı BK nezdinde ağırlığımızı koyalım, tavrımızı net vurgulayalım. Bunun çok şey kurtarabileceğine inanıyorum.

Ayrıca zindanların durumu iyi değil. Çoğu savunma çizgisine yatmış gibidir. Bunda bizim payımız çok önemlidir. Bu nedenle bir önceki İK talimatını geri çekmek, 7 Temmuz tasfiye planını açıklayan ve arkadaş yapısını çizgiye çeken yeni bir talimatı kaleme almaktır. Bu zorunluluktur. Çok hızlı davranmak gerekiyor. Tarihi rolümüzü oynamak zorundayız.

Hatta bu plandan önce daha başka acil tasfiye adımları gelirse hiç şaşmamak gerekir. O nedenle hemen harekete geçme zamanıdır.

BK’ye de yazacağım. Sizin de yanıtınızı acilen bekliyorum… İlişki kanallarımızı daha bir çoğaltmalı ve hızlandırmalıyız. Devrimci selamlar ve saygılar

12 Temmuz 1999

Yılmaz (M. Can YÜCE)

———————–%————————

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
Pages: 1 2 3 4 5 6
News Reporter