0 0
Read Time:59 Minute, 34 Second


Belge: 3

BK’YE,

Değerli Arkadaşlar,

Gerçekten gelişmeler çok hızlı. Akıl almaz bir hız söz konusu. Bir süre önce size yazdıklarımın artık eskidiğini, yetersiz kaldığını düşünüyorum. Uluslar arası komplo son hızla, planlandığı gibi sona doğru yol alıyor. Şu anda komplonun final sahnesini hazırlıyorlar, yılın sonuna gelmeden, yani 21. yüzyıla girmeden bizim işimizi tümden bitirmek, gündemden çıkarmak istiyorlar. Yeni yüzyıla, yeni bin yıla bizim topyekün tasfiyemiz üzerinden giriş yapmak istiyorlar. Mevcut durumun ve olası gelişmelerin tahlilinden ve öngörüsünden çıkarak bunları söylemiyorum. Hayır, somut, net, hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak kadar maddi bir tasfiye planından, onun final sahnesinden söz ediyorum. Gelinen noktada önümüzde iki net yol var.

Bir: Bu tasfiye, ölüm ve bitiş planına onay vermek, kendi kendimizin, tarihimizin, varlığımızın ve geleceğimizin ipini çekmek!

İki: Bu kendi ellerimizle gerçekleştirilmek istenen ve dünya tarihinde başka bir benzeri olmayan topyekün tasfiye planını bütün olanak ve gücümüzü, bütün yeteneklerimizi ayaklandırarak boşa çıkarmak; bunun için de tasfiye sürecinin hızını aşan bir tempoyla harekete geçmek!

Bu iki yolun dışında bir yol yok, bu ikisini birleştirmek ise TC ile PKK’yi aynı kişilikte birleştirmek kadar olanaksız ve akıl almaz bir şey olur. Sessiz kalmak ise en büyük gaflet olur ki, bu da boynumuzdaki ipin çekilme anını beklemekten başka bir anlama gelmez.

Başkanın 7.7.1999 tarihli BK’ye yazdığı talimat sanırım size ulaşmıştır. Yine son dönem avukatlarla yapılan görüşme tutanaklarını da incelemişsinizdir.

Çok anlatmaya çalıştık, kaygılarımızı, sorularımızı, korkularımızı, kuşkularımızı dile getirmeye çalıştık. Gücümüz ölçüsünde tehlikenin yaşamsallığını anlatmaya çalıştık. Ama etkili olamadık. Ne var ki bu son talimat, kaygılarımızın ne kadar haklı ve yerinde olduğunu gösterdi, doğruladı. Eğer bugün etkili bir tavır alınmazsa parti olarak birkaç aylık ömrümüzün kaldığını büyük bir acı ve öfkeyle belirtmek istiyorum. Şunu çok net vurgulamak istiyorum: Binlerce kez yanılmak isterim, bugüne kadar yazdığım raporlarda belirttiğim kaygı ve korkuların yersiz olduğunu görmek kadar beni hiçbir şey mutlu edemez. Yine yaptığım değerlendirmelerin yersizliğini görmek de benim en büyük dileğimdir. Kesinlikle sabit fikirli değilim, olamam, olmam düşünülemez. Hiçbir şey her şeyimizi verdiğimiz partimiz ve halkımızın kutsal davasının üstünde olamaz. Deyim uygunsa bütün çırpınışlarımın temelinde bu var. Kısacası bu yazdıklarımdan dolayı doğrulanmayı değil, yalanlanmayı isterim.

7.7.1999 tarihli talimatta bütün temel çizgileri ve ana öğeleri çizilen PKK’yi tasfiye planına, komplonun final sahnesine birden bire gelmedik. Bunun ipuçları daha ilk günlerde ortaya çıkmıştı. Ama bu görülmedi, ya da görülmek istenmedi. Görüldüyse de etkili tavır geliştirilmedi. Mahkeme sürecinde, savunmalarda bu tasfiye planının bütün çizgileri tüm açıklığıyla vardı. Ama bu görülmedi, daha da kötüsü “Demokratik Cumhuriyet”, “barış”, “özgürlük”, “kardeşlik” ve “demokratik birlik” sözcükleriyle gizletilen bu tasfiye planı hakkında halkımız ve partimizin bilinci çarpıtıldı, belleği silinmeye çalışıldı. Yaratılan sanal dünyada bizi var eden, bizi biz yapan bütün ilkelerimiz, amaçlarımız, değerlerimiz ve her şeyimiz ortadan kaldırılmaya çalışıldı. Bu süreç katlanarak devam ediyor. Hatta daha tehlikeli boyutlar kazanarak sürüyor. Bir Özgür Politika’da yayınlanan yazılara bakmak bile bellekleri silme, bilinçleri saptırma çabalarının hangi boyutta sürdüğünü göstermeye yeter. Aynı durum buradaki gazete ve dergilerde de yapılıyor. Gerçekler ve aklın sınırları o kadar zorlanıyor ki anlam vermek çok güç, kimi zaman “biz böyle miydik, 25 yıllık bilinç böyle bir çırpıda bir kenara atılacak kadar güçsüz müydü” diyesi geliyor… Ve bütün bu bilinç ve ruhsal operasyonun gerekli sonucu yarattığını, yapımızın ve halkın istenilen kıvama getirildiğini düşünmüş olmalılar ki, topyekün tasfiyenin final sahnesini yürürlüğe koymuş bulunuyorlar. Ortada korkunç bir plan var. Dünyada eşi benzeri bulunmayan bu tasfiye planını adım adım gerçekleştiriyorlar. Biz bunu bütün boyutlarıyla anlayacak ve buna karşı tavır geliştirecek yerde bu planın köprüsü, zemini ve aktörleri haline gelmiş bulunuyoruz. Esas kahreden budur. Peki olup biteni anlamak çok mu zor? Plan çok mu karmaşık, karmaşıklaştıran ne ve kim?

Bana göre plan çok basit ve net. Barış sözü ile bize yedirilen zehrin tadı ilk günde ortaya çıkmıştı. Ama BK inisiyatifi kaçırdı. Hep sorduk: Partiyi kim yönetiyor? Soruyu daha net ve açık tekrarlıyorum: Partiyi Genelkurmay mı, biz mi yönetiyoruz? Bunun mekanizmaları nelerdir?

Başkandan gelen tüm sözleri, istemleri, mesaj ve talimatları, savunma ve mahkeme sürecini, en son 7 Temmuz talimatını bir sistematik içinde incelediğimizde ve değerlendirdiğimizde partiyi kimin yönettiği, nereye götürmek istediği gayet iyi anlaşılır: Bunların hiç birinde Başkan APO yok, Partiyi, parti yönetmiyor.

Devletin başından beri dayattığı mutlak teslimiyet ve tasfiyedir. Bu planın ardında ABD ve diğer uluslar arası güçler var. Ama biz komployu bütün boyutlarıyla deşifre edip halkımızı, partimizi, kendimizi aydınlatmadık, buna göre kendimizi donanımlı kılıp konumlandırmadık. Neden? Şu soru da yaşamsaldır: 15 Şubattan bu yana, bir aylık eylemler sürecini dışta tutarsak, komployu boşa çıkarıcı bir planımız oldu mu, yoksa komplocuların işini kolaylaştıran, ona zemin sunan, köprü olan bir tutum içinde mi olduk? Elbette bunlar tartışılır, hesaplar sorulur. Hiç kimse on binlerce şehidin manevi yargı gücünden kurtulamaz.

Ama bugün daha acil yapılması gerekenler var, öncelikle bunun üzerinde yoğunlaşmak ve tasfiye planını boşa çıkaracak, düşmana pirim vermeyecek bir duyarlılık içinde olmak zorundayız. Çok acil olarak tavır almak, topyekün ve mutlak tasfiye, imha planının son aşamasını, final aşamasını boşa çıkarmak zorundayız.

7.7.1999 tarihli talimat çok açık olmasına rağmen çok iyi kavranması gerektiğini düşünüyorum. Bizim idam fermanımız olan bu talimatın ana çizgileri çok nettir.

1- 1 Eylül 1999 tarihinde silahlı mücadeleye son verdiğimiz açıklanacak, bunu Başkanın kendisi açıklayacak. Tasfiye planının bu önemli maddesi talimatta şu sözlerle ifade ediliyor: “Şiddetin pratik olarak da güvenceli olarak sona erdiğini kuşku götürmez bir biçimde kanıtlamak gerekiyor” sözlerinin ardından şunları yazıyor: “1 Eylül 1999 silahlı mücadeleye son verdiğimiz ve güçlerimizi sınır gerisine, güneye çekip sürece göre değerlendirme ve hazırlıklara çekmektir.”

2- Bu açıklama ile birlikte Kuzeydeki bütün gerilla birlikleri sınırın ötesine, Güneye çekilecek.

3- Bu genel çekilme işleminin olağanüstü Barış Kongresini toplama bağlamında olduğu açıklanacak. Güneyde yoğunlaşacak güçlerimiz sadece meşru savunma çizgisinde kalacak.

4- Barış Kongresi toplanarak, “Barış” çizgisi, ve programını kararlaştıracak.

5- Bu süreçte devletteki gelişmeler beklenecek. Mahmure kampı adres olarak kullanılacak, BM’nin inisiyatifine girilecek.

6- Eğer topyekün imhayı dayatırlarsa direnilir, şereflice ölünür. Çünkü onun dışında direnişin bir anlamı kalmamıştır.

Ayrıca anılan talimatta klasik bir barışın yapılmadığını, devletin PKK ile direkt barış yaptığını demeyeceğini, bizim de eşit bir tarafmışız gibi yaklaşamayacağımızı belirtirken nasıl bir “barış” anlayışı içinde olduğunu açıkça belirtiyor. Ama daha da önemlisi şu sözleridir: “Hemen belirteyim daha önce çerçevesini size verdiğim ve süreci kontrol ettiğine dair düşünce ve inancımı belirttiğim olgun devlet yaklaşımı diyebileceğim devlet organ  veya organlarına güveni sürdürme gereğini bir kez daha dile getirmek durumundayım.” Bu süreci kontrol eden devlet organ veya devlet organları hangileridir ve devlete, bu anılan organlara güven ne anlama geliyor? Bu sorulara mutlaka yanıt vermemiz gerekiyor, yanıt verirken de hangi ölçüleri esas aldığımızı da belirtmek zorundayız. Uzatmak istemiyorum, bu bir iki tamamlayıcı nokta ile bizim tasfiye planımızın, idam fermanımızın anlaşılmayan bir yanı kalıyor mu?

Fazla ayrıntıya girmiyorum. Ancak bir iki ayrıntının önemli olduğunu düşünüyorum. Emin Çölaşan bir yazısında ve yaptığı TV konuşmalarında “madem ki APO dağdakileri indirebileceğini söylüyor. Bunu gerçekleştirme olasılığı milyarda bir olsa da deneyelim. Al sana fırsat diyelim. Eğer dağdakileri indirmezse idam kararı 5 dakikalık bir iştir” anlamına gelen bir tutum geliştirmişti. Başkanın buna karşı avukatlara söylediği ise şu: “Çölaşan niye milyarda bir diyor. Ben yüzde 99 başarırım.” “ yüzde 99 başarırım” dediği nedir, nasıl başaracak? Peki bunları yorumlamaya gerek var mı? Hiç kuşkusuz burada sözü edilen yüzde 99 başarı, 7 Temmuz talimatında çizilen tasfiye planından başkası olmasa gerektir…

Silahlı mücadeleye kesin bir biçimde son verdiğimizi, bunu kanıtlamak için bütün güçlerimizi Güneye çektiğimizi, Kuzeydeki bütün mevzilerimizi boşalttığımızı düşünelim. Bunların siyasal, askeri, örgütsel, tarihsel ve moral anlamı nedir, sonuçları neler olabilir? Bu dayatılan plan Başkanı infazdan kurtarır mı? Daha da önemlisi bizden geriye bir şey kalır mı? Bütün mücadele tarihimiz, yaratılan değerler, yakalanılan mevziler, amaçlarımız, özlerimiz, hayallerimiz, ütopyamızdan geriye ne kalacak? Bu soruları net bir biçimde yanıtlamak gerekiyor. “Anlayın, derinleşin” gibi bir yanıtın yanıt olmadığını, yoldaşlar arasında böyle bir geçiştirmenin olamayacağını hepimiz çok iyi biliyoruz. Amaçsız, ideolojisini yitirmiş, her şeyini kaybetmiş, TC, ABD ve BM’nin insafına kalmış, dört bir yandan kuşatılmış bir parti ve gerilla gücünü düşünün, partide ve halkta yaşanacak büyük çöküntü ve çöküşü düşünün. Hangi yürek, hangi vicdan buna dayanır? Bu çözülüş ve çöküş, tarihi bir çözülüş olacak, etkileri reel sosyalizmin sonuçlarından daha sınırlı olmayacaktır. “Barış Kongresi” ise bizim cenaze törenimizden başka bir anlama gelmeyecektir.

Gerçekten değerlendirme yapmakta, komplonun sonuçlarını yazmakta sözcük bulamıyorum, yüreğim kaldırmıyor, vicdanım isyan ediyor. Peki bu tasfiye planının gerçekleşmesinden sonra biz yaşayabilir miyiz? Şehitlerimizin adını ağzımıza alabilir miyiz? Yaşam gerekçelerini yitirmiş kişiler, topluluklar yaşayabilirler mi? Abartmıyorum, durumu dramatize ettiğimi de sanmayın, hayır, ortada abartı değil, tablonun çok yetersiz bir özeti var sadece.

Diyarbakır’ı bilen ve yaşayan arkadaşlarımız var. Orada ideolojik teslimiyeti yaşamadık, inançlarımızı yitirmedik. Ama o teslimiyet ortamını yaşadık, onun ruhsal işkencesini çok derinden yaşadık. Düşmanın işkencesi değil, o teslimiyet döneminde amaçlarımıza ters düşmenin vicdani ve ruhsal işkencesi dehşetti, anlatılamaz. Bunu yaşayanlar bilir. Bu tasfiye planıyla ortaya çıkacak tablo, akıl almaz ve korkunç boyutlarda olacak. Ruhsal ve kişilik parçalanması, toplumdaki çöküş tasavvur bile edilemez…

Evet, bütün bunları bütün yoldaşlarımızın en az benim kadar gördüklerine ve derinden yaşadıklarına inanıyorum. Gelinen noktada bu planı bozma kararının salt BK’ye bırakılamayacağına inanıyorum. Kesinlikle bunu bir tereddüt veya güvensizlik olarak algılamamak gerekir. Sorun bu değil. Yoldaşlarıma inanıyor ve güveniyorum. Hepimiz, bütün partililer bu arkadaşlarımıza güç vermeliyiz. Sorun basit, sıradan bir işleyiş ve kural sorunu değildir. Her şeyimizi ilgilendiren ve mutlaka doğru kararla partimizi, her şeyimizi kurtarmak zorundayız. Bu tarihsel görevden hiç birimizin kaçma hakkı, lüksü yok, olamaz. Böyle tarihi bir kararı tüm partimiz, tüm halkımız vermelidir. Bunun dışında alınacak ters bir kararın, tasfiye planını onaylayacak kararların hiçbir meşruiyeti olmayacaktır. Devrimimizin ve partimizin kaderiyle ilgili, hatta hayallerimizle ilgili verilecek bir karara katılma, tüm partililerin ve tüm halkımızın hakkı ve görevidir. Ama komployu yürüten güçler acele ediyor, her şeyi bir oldubittiyle sonuca götürmek istiyorlar. Bizim de hemen harekete geçmemiz gerekir. Acilen yapılması gerekenleri kısaca şöyle özetlemek istiyorum. Sıralayacağım maddeleri kendi içinde daha ayrıntılı bir plana dönüştürmek mümkün, ama önemli olan alacağımız tutumun özü ve genel çerçevesidir. Kısaca öneri paketim şunlardır:

1- Silahlı mücadeleye son verme, gerillayı Güneye çekme, Kuzeyi boşaltma ve başka biçimlerde gündemleşecek tasfiye planını, her türden (ideolojik, politik, örgütsel, moral, vb.) silahsızlandırma politikalarını tüm netliği, kesinliği ve şiddetle reddetmek. Planı deşifre etmek ve boşa çıkarmak.

2- Bu tasfiye planını bütün ayrıntılarıyla bütün parti organlarına ve çalışanlarına açmak, partiyi uluslararası komplonun tüm boyutları hakkında bilgilendirmek, eğitmek, donanımlı kılmak.

3- Mahkeme süreciyle birlikte dayatılan “savunma” çizgisinin parti dışılığı ve parti karşıtlığını uygun yöntemlerle partiye ve halka anlatmak, bu konuda haftalardır yürütülen “savunma” lehindeki yayınlara kesin bir biçimde son vermek, basın ve yayın organlarını tam denetim altına almak, parti çizgisiyle çelişen hiçbir yayına izin vermemek.

4- Partinin İmralı’dan yönetilmesine ikirciksiz bir biçimde son vermek. Bu kararı ve kararlılığı uygun bir biçimde ve üslupla Başkana iletmek. (BK’nin telefon numaralarının ve açık olduğu saatlerin istendiğini biliyoruz. Dolayısıyla bu konuda yaşanacak gelişmeleri kestirmek zor değildir. Bu nedenle bu maddenin gereklerini yerine getirmek en yaşamsal önlem olmaktadır.)

5- Barış anlayışımızı devrim anlayışı ve çizgisi doğrultusunda netleştirmek, şimdi reformist, hatta teslimiyet demek olan barış söylemine son vermek, ideolojik çizgi egemenliğini yeniden kurmak.

6- Bu karmaşık süreç netleşene kadar kontrolü savaş taktiğini sürdürmek, topyekün saldırı yerine aşamalı olarak savaşı tırmandıran bir taktik çizgi izlemek. Bu bağlamda şehirlerde sivillerin zarar göreceği hiçbir eyleme izin vermemek, bu konuda eylem ve savaş anlayışımızı tartışmaya yer vermeyecek netlikte ortaya koymak.

7- Başkanın durumunu ve son süreci kesin bir değerlendirmeye tabi tutmak için genişletilmiş bir MK toplantısını gerçekleştirmek.

8- Her açıdan 6. Kongre çizgisini esas almak ve “Barış Kongresi” önerisini kesin bir dille reddetmek. Şimdiki dönemde bir kongreye değil, 6. Kongre çizgisini kararlılıkla uygulama zamanı olduğunu deklere etmek.

Önerilerimin özü ve doğrultusu, yeniden partinin bağımsız çizgisini ve yönetimini egemen kılmak, 6. Kongre çizgisine dönmek, bu temelde komployu ve tasfiye planını boşa çıkarmaktır. Özellikle “savunma” çizgisini destekleyen açıklama ve yayınlara son vermeyi, partiyi ve halkı gerçekler ve parti doğruları temelinde aydınlatmayı ve konumlandırmayı zorunlu görüyorum.

Bütün gücümüzle bu tasfiye planına karşı duralım. Sonuna kadar parti meşruiyeti temelinde bu tasfiye planına karşı mücadele edeceğimi, bunun kaçınılmaz bir zorunluluk olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyorum. Bunun dışında bir tutuma hakkımızın olduğuna inanmıyorum. Bizi, partiyi ve Başkanı kurtaracak temel yol ve güç partimizin kanıtlanan 25 yıllık çizgisi ve devrimler tarihinde eşine az rastlanan büyük değerleri ve bunların şaşmaz, kararlı izlenmesi ve uygulanmasıdır. Bu temelde her türlü esnek ve yaratıcı taktiği ve mücadele biçimini geliştirmek kazandıracaktır. Yani çizgiye bağlılıkla taktik ustalık, yaratıcılık birbirini dıştalamaz. Bu tarihsel kavşakta, her şeyimizle ölüm dirim savaşını verdiğimiz bu yaşamsal dönemeçte hiçbir bireysel kaygı ve beklentinin yeri ve anlamı olamaz.

Ayrıca zindanların durumu da iyi değil. Çoğu “savunma” çizgisine yatmış gibidir. Bunda bizim payımızın olduğu açıktır. Bu durumun sonuçlarının nasıl olacağını kestirmek zor değildir.

Her olasılığa hazır olmakta yarar var. Önümüzdeki günlerde yeni, daha çarpıcı bir tasfiye planıyla karşılaşırsak şaşırmayalım, her şey olabilir. O nedenle bir kez daha önemle vurgulamak istiyorum: Acilen karar vermek zorundayız.

Bu tarihsel sürece denk bir yaklaşım ve duyarlılıkla davranmanın yaşamsal olduğunu, gerçek PKK militanlığının bunu gerektirdiğini bir kez daha vurgularken, çizgi ve bütün parti değerlerimiz temelinde en içten bağlılık duygularımı, devrimci selam ve saygılarımı sunuyorum.

13 Temmuz 1999

S. ROJHILAT (C.. )

NOT: Bu raporu yazıp tamamladığımda Şahin arkadaşın sizin de onayını alarak Ö. Politika’da yayınlanan yazılarımın yayınlanmasına son verdiğini duydum. Yazıların süreçle çeliştiği söylenmiş. Bu yaklaşımı doğru bulmadığımı belirtmek isterim. Soruna bireysel planda bakmıyorum. Bir yönetim tarzı olarak doğru bulmuyorum. Her zaman bana ulaşma, haber gönderme olanağı vardı. Varsa eleştirilerini belirtebilirdi. Ben sürecin hassaslıklarını dikkat ettiğime inanıyorum. 25 yıllık çizgimiz ve temel doğrular temelinde yazdım. Kendimi ve halkı kandırmayı ilkesizlik olarak kabul ediyorum. Benimle tartışılsaydı, yazmaktan vazgeçebilirdim. En önemlisi meşru parti çizgisini yazmak suç mu? Bir daha vurguluyorum, dönemin hassaslıklarına dikkat ettiğime inanıyorum. Bundan böyle de böyle olacaktır. Ö. Politika’da aklın sınırlarını zorlayan yazılar çıkıyor, açıkça bize yakışmayan üsluplar kullanılıyor. Bunlara onay veriliyor. Ama 25 yıllık çizgiyi savunan yazılarım ise yasaklanıyor. Bu da bizim paradoksumuz, ama acıdır. Hassaslıklara dikkat etmek başka, acaba başkaları ne düşünür kaygısının ardına gizlenmek başka. Yazdıklarımda tek bir cümle çizgi dışı görülsün, sayısız kez özeleştiri vermeye hazırım. Bir nokta daha: Size yazdığım raporları aylarca sümen altı eden, göndermeyen Şahin arkadaşın, yazılarımı yasaklama çabası içine girerken bu kadar aceleci davranması bana biraz anlamlı geldi. Yazdığım raporlar kendilerinin durumuyla ilgiliydi.

——————-%—————

Yazarın haberi, onayı olmadan yukarıdaki belgeleri kopyalamak, olduğu gibi başka bir site veya yayın organında yayınlamak yasaktır. Ancak aktif link vererek kısa kısa alıntılar yapmak mümkündür!

 

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
Pages: 1 2 3
News Reporter