0 0
Read Time:9 Minute, 29 Second

Ferhat Üçoluk

29 Mart’ta yapılacak seçimlere bir hafta gibi kısa bir süre kaldı.Bizde seçimlere ilişkin düşüncelerimizi kısaca ifade edelim.Sömürgeci düzen partileri ve reformist-liberal seçim platformunun sahte,dayanaksız boş vaat ve ham hayallerini bu vesile ile teşhir etmeyi yurtseverlik görevi olarak görüyoruz.Devrimci yurtsever yaklaşımın bağımsız,ilkesel netliğini yansıtmak açısından da tavrımızın bilinmesinde fayda var.

Seçim aldatmacası kimin nerede durduğu,neyi savunduğunu görmek ve değerlendirmek bakımından ayrıştırıcı bir rol oynar.

Alfabetik sıralamaya göre ele alırsak düzen partilerinin hepsi aynı çarkın dişlileridir,aralarındaki fark ise biçimseldir.

Burada lafı söylemde muhalif,en genel anlamda kendilerini tanımlama özellikleriyle ”sosyalist”,”yurtsever” kimlikli güç ve anlayışlara getirmeliyiz.Yerel seçimlere olmadık misyonlar yükleyen,”yerel iktidar” teraneleriyle kendilerini avutan ve daha ilginci ”referandum”,”oy hakkımız,varlık yokluk meselesi” vb. abartılı ve apolitik tutumlar içine girenlerin sergiledikleri tavırların üzerinde durmalıyız.Bu makale de reformist-tasfiyeci cenahın yaydığı liberal çürümeyi sorgulayacak ve yanıtlamaktan kaçındıkları sorular yönelteceğiz.

Burjuva siyasetine rahmet okutan,koltuk-liste pazarlıklarını herşeyin önüne koyan,kısa süre öncesine kadar birlikte başarabiliriz sloganları atanların,sadece kendi adaylarını listelerde istedikleri yerlere yazdıramadıkları için,ilkesiz seçim ittifakından ayrı düşmelerini not etmeliyiz.Kimlik bunalımı yaşayan ve devrimci niteliğini yitiren solun yarattığı siyasal kirlenmenin sonuçlarını görmek noktasında son pratikleri yeterince açıklayıcıdır.Siyasal çürümenin boyutları her yönüyle ortadadır.Tasfiyeci DTP ve o’na yamananlar ile DTP’ye oy verilmesi çağrıları yapanların durumlarını ”al birini vur ötekine” şeklinde açıklamaktan bir sakınca görmüyoruz.

En son’da söyleyeceğimizi başa alarak söyleyelim.29 Mart günü K.Kürdistan ve Türkiye illerinde sandığa gitmeyelim,seçim oyununun eklentisi olmayalım.Sömürgeci sisteme ve sistemi meşrulaştıran güçlere karşı bağımsızlık seçeneğine güç katacak sandığa gitmeme tercihinde karar kılalım.Kendi özgür geleceğimiz üzerinde söz sahibi olabilmemizin yolu bu politik tutumdan geçiyor.

29 Mart yerel seçimlerine ”özgür yurttaşla özgür kentlere!..” başlığını kullanarak hazırlanan,peşine kattığı reformist sol ile ” özgür belediyecilikle özgür yarınlara!..” türü boş hayaller yayan DTP:” 29 Mart 2009 Pazar günü yapılacak yerel seçimler halkımız açısından adeta bir kader seçimidir.Kendi kaderimizi,kendi geleceğimizi,bizzat kendi oylarımızla belirleyeceğiz.” diyerek çağrılar yapmaktadır.DTP ve yörüngesi altındaki güçlerin birbirini tekrarlayan argümanlarını daha önceki seçim süreçlerinde de duymuştuk.Bugünün,dünden farklı olan yanı politik çizgileri ile liberal-tasfiyeci kirlenmeden paylarına düşen oranın artmasıdır.

DTP,düzenin sınırlarına dokunmadığı gibi,Kürt ulusunu düzenle buluşturma işlevi görmektedir.

DTP Genel Merkezi tarafından broşür olarak dağıtılan yerel seçimlere ilişkin vaatlerinin bulunduğu bildirgeden bazı pasajları kısaca özet olarak verelim.Bildirgeleri şu cümlelerle başlıyor:” Size layık olabilme düşüncesinin bize verdiği güçle Cumhuriyetin kuruluşundan beri yapılamayan hizmetleri yaptık.

Başka bir dünya mümkün,dedik.Kendimizi de kentimizi de biz yöneteceğiz şiarıyla girdiğimiz 1999 seçimlerinde 37 belediye kazandık.2004 yerel seçimlerinde bu sayıyı 56’ya çıkardık.”

” 2009 yerel seçimleri,demokratik özerklikle özgür yarınlara ulaşmamızda önemli bir tarihsel eşik olacaktır.”

Yaptığımız bu üç alıntı aynı konu başlığı altında toplanmış,verilen sayılarla kat ettikleri mesafe vurgulanarak seçimlerin ”tarihsel önemine” vurgu yapılmıştır.Bildirgenin tamamına yedirilen sloganvari tanımlamalar verili gerçeklerle örtüşmüyor.İlk bakışta göze çarpan yanı;politik ufuksuzluktur.”Başka bir dünya mümkün” diyen DTP,mevcut sistemde kazanacağı bir kaç belediye koltuğunu bu slogana yaklaşım gerekçesi yapıyor.Buna en hafif deyimle ”umut tacirliği” denir.Cumhuriyet tarihinin en iyi hizmetlerini yapma şerefine layık olduklarını söylemelerine de doğrusu şaşırmıyoruz.Kurulu düzenin bir parçası olan siyasal öznelerin hemen hepsi hizmet olgusuna böyle yaklaşır.Sınırları yasal mevzuatlarla çok net çizilmiş,sistemin hiyerarşik yapılanmasında merkezi otoritenin yerel organları biçiminde düzenlenmiş belediyeleri,” halkın yerel iktidarı ve halkçı yönetim” yanılsamasıyla olduğundan farklı gösteren anlayışlar geniş halk yığınlarının görece siyasete ilgilerinin yoğunlaştığı seçim süreçlerini kendi düzeniçi konumlarını güçlendirmenin aracı haline getirirler.

Seçim oyununun basıncı altında aldatılan halkın kullandığı oy’un renginin ne olduğuda önemli değildir.Düzenin sağı ile solu,sandıktan çıkan sonuçlara göre seçmenin ”hür” tercihine göndermeler yapar.Sonuçları baz alıp galip tarafsa havasını atar,mağlup ise gerekçelerini anlatır.Kazanan ve kaybedeni ile partiler seçimlerin ön günlerinde bulundukları vaatleri,verdikleri sözleri unutur ve asli görevleri neyse harfiyen yerine getirmekle meşgul olurlar.

Demokratik Özerklik” gevezeliği yapan DTP’nin durduğu yer ve üzerinde siyaset yürüttüğü zemin AKP,CHP,MHP vb. değişiklik taşımıyor.Yurtsever Kürt halkının İmralı teslimiyeti ile birlikte kesintiye uğratılan,özü boşaltılan ulusal kurtuluş mücadelesinin itkisiyle DTP’ye oy vermesi,onların politik etkilerini aşamamaları yanıltıcı olmamalıdır.Çoğunluk espirisine doğru yaklaşılmadığında güce tapma ve ehven-i şer kabul tavrı sıkça rastlanan yedeklenme kolaycılığına basamak oluyor.K.Kürdistan özgülünde İmralı platformunun dışında konumlanan bazı liberal-uzlaşmacı çevrenin söylemleri ile eylemleri arasındaki çarpıklıkta özellikle seçim gündemli süreçlerde alenen ortaya çıkmaktadır.İmralı çizgisi ile aralarına ideolojik-politik mesafe koyamayan MESOP ve PRK-Rızgari çevreleri anılan bu örneğe uygun düşen pragmatik kuyrukçuluğun tipik uzantılarıdır.Bu tabloya aynı tutumu salık veren yazar,gazeteci ve bağımsız siyasetçi cenahını da eklersek aynıların aynılaştığı saflaşmayı kabaca özetlemiş oluruz.

DTP’nin 2004 yılındaki yerel seçimlerde aldıkları 56 belediyenin sayısını 29 Mart yerel seçiminde çoğaltmak istemesi gayet anlaşılırdır.Aksi bir tavır içinde olmaları aslında tuhaf olurdu.Bu sadece onlar açısından değil,kurulu düzenle problemi olmayan ve düzenin gediklerini kapatmayı kendine görev edinmiş bütün partilerin ortak hedefidir.Sonuçta hepsi Cumhuriyet tarihinin en iyi hizmetlerine imza atmakla övünür,arka planda ise getirim alanlarını genişletirken,düzenle halk kitleleri arasında köprü vazifesi görürler.Bu döngü içinde kurumlaşan egemen siyaset kültü demagojik anlatımlarla vurgulanan ”siyasetin toplumsallaşmasına” ise yol açmıyor.Tersinden bilinçleri karartılan halkın mevcut sorunlarının kaynağı sömürgeci burjuva iktidar gerçeğini görememesine,şu veya bu gücün kontrolünde düzene yeniden angaje edilmelerine dönüşüyor.

Sömürgeci düzen partilerinin hamasi nutukları,meydan savaşları,seçim rüşvetleri ve hali hazırda açıkladıkları seçim bildirgeleri önceki yıllarda uyguladıkları seçim taktiklerinden çok farklı değil.Hükümet ile muhalefet partilerinin birbirleriyle didişirken,karşılıklı çelmeler atarlarken ”her şey mubah” anlayışıyla örtüşen hamleleri alışıldık bir kirliliğin tezahürüdür.Ömrüde kısa vadede seçim gününe kadardır.Birbirlerine demedik laf bırakmayan bu partiler ”devletin birliği,dirliği ve milli çıkarlar” görüntüsü altında halklarımızı aç ve yoksul bırakan,işsizliğe ve geleceksizliğe mahkum eden saldırıların yaygınlaştırılmasında rollerine uygun olarak kolkola girerler,temel konularda sermayenin tarafı olduklarını tartışmaya yer bırakmayacak şekilde gösterirler.

Gel gelelim DTP’nin elindeki belediyeleri özcesi korumak sonrasında çoğaltmak için açıkladığı projelere.Haklarını teslim etmek gerekirse palavracılıkta ve sistemle bütünleşme doğrultusunda hatırı sayılır adımlar atmaktadır.Lakin,Kürt ulusal dinamikleri üzerinde tekel konumunu sürdürselerde,ciddi handikaplar taşıyor ve siyaseten zayıflıyorlar.Şimdilerde meşru ve yasal alanda yoksul Kürt halkının çıkarlarını esas alan bir alternatif örgütlülüğün gelişmemiş olması DTP ve kıblesi İmralı’yı rahatlatıyor,ama bu devran hep böyle sürmeyecektir.Orta vadede bağımsızlıkçı Kürt eksenide örgütlenme dolayısıyla yeni bir taraf olma koşullarını yakalayacaktır.İşte o zaman ”Kürt orjinli” Kemalist Cumhuriyetçi cenahın örgütsel iflası da derinleşecektir.

”Birlikte başarabiliriz platformu” adıyla yan yana gelen bir dizi reformist parti ve örgütün malum nedenlerden ötürü seçim ittifakından ayrılmaları neticesinde müzmin kuyrukçularıyla yoluna devam eden DTP’nin bildirgesinin aslı astarı; ”sosyal-demokrat belediyecilik” ten ibarettir.Süreçle ilgili olan okurlarımızın CHP seçim bildirgesine de bakmalarını öneriyoruz.Kürt sorununa ilişkin yapılan tanımlamaların dışında aynı mantık her iki bildirgeye rengini vermiştir.Devlet partisi CHP,il-ilçe belediyelerini ‘halk için’ yönetim makyajıyla kazanmayı amaç ediniyor.AKP hükümetini erken seçime zorlayacak sayısal bir ağırlık oluşturmaya çalışmaktadır.”Yolsuzluğu ezeceğiz,Yoksulluğu yeneceğiz vb.” genel geçer sloganlarla kitlelerin karşısına çıkmaktadır.Bildirgeleri bol yalanla süslenmiş vaziyette olsa da politik düsturlarına uygundur.CHP,demagojik yalanlarını inandırıcılık kılıfına uydurmak için deyim yerindeyse ölçülü atmaktadır.

CHP belediyeciliğini taklit eden DTP ve kuyrukçuları ise sömürgeci egemenlik ilişkilerine dokunmayarak, devlet ve iktidar olgusunu bilinçli bir tutumla kabul edilebilir çözümlemelere tabi tutarak hem devletle uzlaşma yolu arıyor,hem ulusal özgürlük sorunu yaşayan Kürt halkını bir takım beklentilerle oyalayıp ‘kaderine’ razı hale getirmeye uğraşıyor.

‘Özgür yarınlara’ nasıl mı? Misak-i milli hudutları içinde,üniter yapıya entegre olarak, TC yurttaşlığı temelinde ve bunun önünü açacak ‘eve dönüş’ yasasıyla.Kürt orta sınıflarının belkemiksizliğinin biçim verdiği düzenle buluşma, ekonomik imkanlarını artırarak palazlanma ve ulusal dinamikleri vesayetleri altında tutup sömürgeci devletle barıştırma stratejisiyle…

DTP seçim bildirgesinden alıntılara devam edelim.Bildirgelerindeki göze çarpan başlıklar arasından seçtiklerimizi alt alta sıralayalım.

‘Demokratik katılımcılığı esas alıyoruz.’

‘Yerel yönetim anlayışımız özgür belediyecilik ve özyönetimdir.’

‘Ekolojik toplumu gerçekleştirerek doğa ve insan uyumunu sağlayacağız.’

‘Herkese eşit,ulaşılabilir,nitelikli,ücretsiz sağlık hizmeti sunacağız.’

‘Ülkenin kaynaklarını toplumsal kalkınmada kullanacağız.’

‘Başarıya!… Elbirliğiyle oybirliğiyle.’

Yerel seçim bildirgeleri şu cümlelerle noktalanıyor: ‘On yıllık pratiğimizin kazanımları üzerine demokratik,ekolojik,cinsiyet özgürlükçü yerel yönetimler modelimiz ile demokratik özerkliğe,oradan da demokratik cumhuriyete ulaşma adına,ÖZGÜR YURTTAŞLA ÖZGÜR KENTLERE!… diyoruz.’

Seçtiğimiz konu başlıkları ile DTP’nin politik vizyonunu eşleştirdiğimizde çıkan sonuç yukarıda kullandıkları nakaratlarla bağdaşmıyor.Ayrıca bildirgelerinin tamamına yedirilen vaat ile söylevler samimiyet testinden geçmeden ve mevcut belediyecilik deneyimleri dikkatlerden kaçırtılarak deklare edilmektedir.1999’da 36, 2004’de 56 belediye koltuğu aldılar,iyi güzel.Peki,on yıl boyunca bu hedeflerini neden hayata geçirmediler? DTP’yi tutan yada yapmayın diyen mi vardı? On yıldır yapmadıklarını şimdi yapacaklarını söylemeleri palavra değilse nedir?

‘Demokratik katılımcılığı esas alıyoruz…’ On yıl süresince hangi belediyede bu prensibi benimsediklerine dair somut bir veri yoktur.K.Kürdistan’da,DTP belediyeleri ile sömürgeci düzen partilerinin elindeki belediyeler arasında ayrılık yönlerinden ziyade benzeyen özellikleri ön plana çıkmıştır.Halkın katılımı ve yapılan hizmetlerle ilgili denetiminden bahsetmek mümkün değildir.Mahalle meclisleri var mı? Varsa bu meclislerin belediyelerle ve belediye başkanlarıyla ilişkileri ne düzeyde kurumlaşmıştır? Görevini yapmayan ve yolsuzlukla suçlanan,çete operasyonlarında tutuklanan  belediye başkanı ile yerel yöneticiler hakkında halka yönelik ikna edici,hesap veren demokratik yaklaşımları oldu mu? Soruları daha uzatmakta mümkün,ama cevapsız kalacaktır. 29 Mart sonrası da DTP cephesinde değişen pek bir şey olmayacaktır.

Demokratik katılımcılık ilkesi ile halkın söz ve karar sahibi olmadığı merkezi aday atamalarını nasıl izah edebilirler? Mesela Dersim,Amed,Van,Şırnak,İstanbul vb. için parti tabanı ve yurtsever halkın katılımında ön seçim yaptılar mı? Kamuoyuna yansıyan böyle bir pratikleri yok.Reformist sol çevrelerle görüntüde birlik pozları verirken neredeyse iki ay boyunca adaylık listeleri üzerine kulisler yapmalarını politik ahlakın neresine koyabiliriz? Demokratik katılımcılık,DTP gibi İmralı onaylı ve devlete askerlik yapıp geldikten sonra perde arkasında karar merciliğine soyunan unsurlarca yönlendirilen anti-demokratik yapıdan beklenemez.

DTP belediyeleri kendi olanakları ölçüsünde sosyal yardımlaşma ağları kurmuş ve yol,su,kaldırım vb. temel hizmetler vermiş,vermektedirler.Mesele bu değil.Diğer partilerde aynı hizmetleri yapmaktadır.Özellikle AKP belediyeleri hükümet olanaklarını da kullanarak beyaz eşya,gıda,kömür vb. dağıtımlarıyla oy avcılığında rakiplerine açık ara fark attığı biliniyor.

‘Demokratik özerklikçi’ belediyelerinde herkese eşit,nitelikli parasız sağlık hizmeti, ücretsiz- yaygın ve nitelikli toplu taşımacılık,mesleki okul ve kurslar,kooperatifler vb. projeleri neden kağıt üzerinde kaldı? Şayet bunları gerçekleştirmek isteselerdi gerekli desteği ve ilgiyi göreceklerdi.Kentlerimizi halkla beraber yönetiyoruz dedikleri on yıl içinde vasatı aşamadılar,vasıfsız belediye bürokratlarının keyfiliğine kalmış günlük rutin işlerin ötesine geçmediler.Sözün kısası ne umut oldular,ne çözüm adresi…

29 Mart günü gerçekleşecek yerel seçimlerden çıkan sonuçlar ne referandum işlevi görecek,ne tarihsel bir kader anı olacak,ne de bizi özgür yarınlara taşıyacaktır.Sömürgeci-faşist sistemde ‘temsili demokrasi’ yanılsamasına ortak olan düzen partileri ile düzene payanda olmayı marifet sanan liberal-teslimiyetçi platforma verilecek oyumuz yok.

Yine garipliğe bakın ki, TBMM kürsüsünde,Büyük Türk ulusunun vekili sıfatıyla devletin bölünmez bütünlüğüne sadık kalıp, Atatürk’ün ilke ve inkılaplarına bağlılığı namus ve şeref sayan DTP sözcülerinden Emine Ayna hanımefendinin ağzından, ‘Kürt olmanın ölçüsü DTP’dir.Kimse ben Kürdüm diyerek oy istemesin.’ Sözlerini işitmekteyiz. ‘Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz’ denir.Velhasıl; daha düne kadar Kürtlerin nüfus oranlarını vurguladıklarında Kuzey Kürtlerinin sayısını 20-25 milyon dolaylarında açıklıyorlardı.Anlaşılan,birkaç yıl önce gündemlerinde önceliği oluşturmuş dolayısıyla mizah dergilerine konu olmayı hak eden İmralı çizgisiyle özgür yurttaşlık sözleşmesi imzalamaları ile DTP’ye oy verme şartına bağlanan ‘demokratik ulusçuluk’ tanımlamasıyla,sömürgeci egemenlerin yüzlerce yıldır yok edemediği Kürt ulusunun nüfus oranını,Emine Ayna gibi siyaset cahilleri bir hışımla minimize edebileceğini sanıyor.Bakalım daha neler duyacağız…Ne de olsa dilin kemiği yok.

Gerçek ve kalıcı başarı için Oybirliği değil,özgür ve bağımsız bir Kürdistan için ulusal kurtuluş mücadelesinin saflarında el ele,omuz omuza diyoruz.

ferhat.ucoluk@gmail.com

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter