M. Can YÜCE / CHP’li Onur Öymen, “Müzakere değil, mücadele” çağrısı yaparken Dersim Katliamına atıfta bulundu. TC’nin resmi çizgisini, katliamcı ve soykırımcı yüzünü hatırlattı. Böylece katliamcı gelenek ve çizgiyi bir savaş anlayışı olarak hatırlatması, TC’nin katliamcı tarihinin bir parçasının tartışma konusu olmasına vesile oldu. Bu tartışma, TC gerçeği ve tarihiyle, aynı zamanda güncel yapısıyla belli ölçülerde yüzleşmelerinin kapılarını da araladı.
Ancak eksik olan bir nokta var: Dersim katliamına değiniliyor, bugüne kadar yaygınca kamuoyuna yansıtılmayan veya yeterince yansıtılmayan uygulamalarının, ibret verici öykülerinin yaygınca tartışılması, bunun bir katliam olduğunun Başbakanları tarafından itiraf edilmesi, kuşkusuz çok önemli bir gelişmedir, hem de zincirleme etkileri ve sonuçları olabilecek bir gelişmedir. Öyle de olsa bu katliam uygulamalarının hangi politik hedeflerin, hangi politik sistemin bir gereği olduğuna değinilmemesi sorunun kavranmasını ve dolayısıyla doğru çözüm tartışmalarının gelişmesini önlemektedir.
Hazırlıkları 1920’li yılların sonlarına kadar uzanan Dersim’i teslim alma ve sömürge egemenliğine alma hareketinin temel hedefleri neydi, bunun genel Kürdistan politikasıyla var olan kopmaz bağları neydi; bu politikanın güncele uzanan boyutları nelerdi gibi temel sorular atlanarak, görmezden gelinerek yapılacak bir Dersim tartışmasının ve katliamlar üzerine söylenen sözlerin bir bakıma havanda su dövmekte öte çok büyük bir anlamı olmaz. Katliam, Tedip ve Tenkil Harekâtlarının dayandığı temel politik hedefler kavranmadan, Onur Öymen gibi sömürgeci-katliamcı kafaların bugün için demek istedikleri de yeterince kavranmaz.
1915 Ermeni Soykırımı ile Dersim Katliamı arasında uygulama yöntemleri, biçimi ve araçları arasında çok ciddi benzerlikler yok mu? Yine Yaklaşık çeyrek asır arayla gerçekleştirilen bu soykırım ve katliamların dayandığı temel politik hedef ve programlar tamı tamına aynı değil mi? Aynı benzerlik ve paralellik, diğer katliamlarla da yapılabilir. Daha öncesine gitmeye gerek yok. 1990’ın başlarında gerçekleştirilen kitlesel göçertme, köy yakıp yakmalar, zamana yaydırılmış bir soykırım değilse nedir?
Osmanlı’nın geriye kalan toprakları üzerinde bir ulus-devlet yaratma programı, bir İttihat ve Terakki programıdır. Bu programın gerçekleştirilmesi için tehcir, soykırım, kaçırtma ve başkalaşıma uğratma politikaları belli bir plan çerçevesinde uygulanmıştır. Bunun için gerekli koşullar yaratılmış, yıllara dayanan hazırlıklar yapılmıştır. I. Dünya Savaşı, Ermeni Soykırımını gerçekleştirmek için en uygun bir zaman olarak düşünülmüş ve Tehcir ve Soykırım hareketi merkezi bir biçimde uygulanmıştır. Ermenilerin yaşadıkları yerleşim yerlerinden sürülmesi, mal ve mülklerine el konulması, tehcir boyunca açık katliamların yanı sıra açlık, susuzluk, hastalık ve “eşkıya saldırılarıyla” katledilmeleri tarihte örnekleri az bulunur vahşet örnekleridir. Burada amaç ile araç arasında doğrudan bir ilişki vardır. Amacı son derece vahşi ve bir halkı sürme ve temizleme olan bir hareketin araçlarının da amacı aratmayan vahşilikte olacağı çok açıktır!
Soykırım, “Etnik temizlik” yoluyla bir ulus devlet yaratmak amacı, TC’yi kuran kadronun politik felsefesi ve var oluş gerekçesi olarak algılanmıştır. Burada İttihat Terakki ile TC’yi kuran kadronun ideolojik ve politik, dahası organik aynılığı ve devamlılığı tartışma götürmeyecek kadar açıktır. TC’nin mayasında Ermeni Soykırımı var, Rum göçertmesi var. Kuruluş ve kurumlaşma sürecinde ise Kürt katliamları, Tedip ve Tenkil hareketleri ile bastırılan, katledilen, göçertilen, korkutulan Kürt halkının, kanları, acıları ve derin, tanımlanması son derece güç trajedileri var… TC’nin ulus devlet, daha doğru ve tam ifadeyle devlet-ulus olarak gerçekleşme süreci, buna hayat veren programı ve bunların toplam ifadesi olarak resmi çizgisiyle Kürt katliamları, bu bağlamda Dersim katliamı arasındaki doğrudan ve şaşmaz bağlantıları ortaya konulmadan sözlenecek her söz, demagojiden öte bir değer ifade etmez!
TC Başbakanı, seyit Rıza’dan alıntı yaparak konuşuyor ve “Dersim katliamı” diyor. Bu önemli bir itiraftır. Ama bu itirafı yaparken bu katliamın nedenleri hakkında tek bir söz söylüyor mu? Tek bir söz söyleyebilir mi? 1926’da Dersim hakkında hazırlanan ve tedip ve tenkili öngören Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey’in Raporunun ruhu hakkında, sonra 1935 yılında çıkarılan “Tunceli Kanunu”, bunun özü ve politik hedefi hakkında tek bir söz söylüyor mu? Genelkurmay Belgelerinde tek tek ve açıklıkla sıralanan katliam, göçertme uygulamaları ve Dersim’i Türkleştirme, Tunç eliyle Tuncelileştirme politikasının esas amacı hakkında tek bir söz, dahası imada bulunuyor mu?
Bulunamaz, çünkü böyle bir şey, onu kaçınılmaz olarak TC gerçekliği ile yüz yüze getirecektir.
Bu nedenle Dersim’de olup bitenler hakkında bir söz söylemek bir şeydir, ama bu, temel politik hedef bağlamında söylendiğinde anlamlıdır, tarihe, bugüne ve geleceğe dair işlevsel, politik sonuçları olacak bir şey olur!
Dersim katliamı, vahşet, göçertme, diğer Türkleştirme öykülerinin anlatılması, bir kez daha vurgulayalım, genel olarak TC’nin teşhiri bakımından önemlidir. Ama salt bu boyutuyla sınırlı ve TC’nin Kürdistan politikası, ulusal inkâr ve imha sistemi, devlet-ulus programı ile bağları konulmadan anlatılması kafaların karışmasına, TC’nin sömürgeci, inkârcı sisteminin gözlerden kaçırılmasına hizmet eder.
TC’nin Kürdistan’ı yeniden işgal, sömürgeleştirme ve Türk ulus-devlet programı içinde yok etme uygulamalarını Şeyh Sait ile başlayan direnişlere bağlama çabaları da sistematik bir biçimde sürmektedir. Yine Dersim katliamında M. Kemal’i aklama çabaları da aralıksız devam etmektedir. Bu iki bilinçleri çarpıtma çabası boşuna değildir. Kürtleri TC ile buluşturma, kölelik durumlarını bir iki rötuşla sürdürme anlayışının bir gereğidir.
Ermeniler isyan ettikleri için kırılmadılar. Dersimliler de isyan ettikleri için değil, TC’nin devlet-ulus programının önünde engel oldukları için yıllar öncesinden hazırlanmış katliam, göçertme ve “uslandırma” hareketleriyle vahşi uygulamalara maruz kaldılar. Kürt İsyanlarını TC’nin demokratikleşmesi önünde engel görüp gösterenler, açıkça TC’nin tek ulus, tek devlet, tek vatan, tek dil programını, yani Kürt ve Kürdistan gerçeğini, diğer halklar gerçeğini değirmen taşı gibi öğüten TC’nin kendisini gözlerden kaçırtmak, bilinçleri çarpıtmak istemektedirler. İmralı Partisi bunu sistematik yapıyor… Bunu çok açıkça görüp tek söz söylemeyen, söyleme cesaretini göstermeyenlerin genel olarak Dersim ve Kürdistan hakkında söylediklerini ciddiye almak ne kadar tutarlı bir davranış olur?
Tekrarlamakta yarar var: Dersim katliamı, TC’nin özü, var oluş gerekçesidir; resmi çizginin en kanlı uygulamalarından biridir. Tek ulus, tek devlet, tek dil programı, Dersim katliamının gerçek yaratıcısı, eski deyimle esas müsebbibidir! Bu görülmeden ve ortaya konulmadan yapılacak tartışmaların uzun vadede devrimci yurtseverliğe hizmet etmeyeceği çok açıktır!
24 Kasım 2009