0 0
Read Time:17 Minute, 13 Second

Bilindiği gibi soğuk savaş boyunca iki emperyalist kamp arasındaki çatışmanın sıklet merkezi Ortadoğu idi. Bush’un uyguladığı Ortadoğu merkezli Avrasya stratejisi, Irak ve Afganistan sorunsalında yaşananlar ve bölgede Rusya ile Çin’in yükselişinin önlenememesi sebebiyle ABD elebaşılığındaki emperyalizm için tam bir çöküş oldu. Obama ile birlikte mücadelenin sıklet merkezi Afganistan-Pakistan’a kaydırıldı. Böylece yeni dönemde enerji merkezli asıl kapışmanın Orta Asya’da olacağı da anlaşıldı. Bütün gücünü Asya’ya verecek olan ABD, iskambil kağıtlarından şato Irak devletinin bütünlüğünü Türkiye’nin de katkısıyla sürdürmek hevesinde. Petrolde önemli bir terminal ülke ve borsası olma heveslisi Türkiye’nin yeni bir ticaret merkezi olacak güney Kürdistan pazarından pay alma hayalleri iştahını kabartıyor. Ancak hem ülkemizden geçecek enerji boru hatlarının güvenliği ve hem de Irak’da emperyalizm adına fonksiyon ifa edebilmesi için Türkiye’nin kendi Kürt sorununu çözmesi gerekiyor. Türkiye bu sorunu çözmeden kendisine yüklenecek misyonu sonuca taşıyamayacağı gibi güney Kürdistan’da konumlanan PKK gerillalarının varlığı halinde Irak’ın bütünlüğü ve istikrarı da sağlanamayacaktır. İşte bu dürtülerle Türkiye yıllardır süren örtülü bir iç savaşı çözmek doğrultusunda adım atıyor. Ancak bir gerçeği kabul etmek gerekir. Bu sorun ülkenin iç dinamiklerinden ziyade emperyalizmin krizle derinleşen ve ortaya çıkan yapılanması çerçevesinde çözülmek isteniyor. İsteğin arkasında stratejik öneme sahip bölgenin yeniden yapılandırılması, enerji arzının kesintisiz sürmesi, İsrael’in politik meşruiyeti ve Filistin meselesinin halli, buna bağlı olarak Suriye’nin yeniden yapılandırılması ve Lübnan sorununun çözümü amacı vardır. Ayrıca yeni eksen paralelinde Pakistan’da denetlenebilir bir yönetim oluşturulması ve Afganistan sorununun da buna bağlı çözümü ABD’nin ana hedeflerindendir.

Ulusal sorunda kavranması gereken asıl halka tüm ulusların tam hak eşitliği ve kendi kaderini tayin etme hakkının tanınmasıdır. Bütün ulusların ve dillerin tam hak eşitliğine sahip olduğu, hiçbir resmi dilin zorunlu olarak tanınmadığı, herhangi bir milliyetin imtiyaza sahip olmadığı, azınlık haklarının anayasal güvence ile teminat altına alındığı, her ulusa kendi kaderini tayin etme hakkının tanındığı koşullarda ve ortamda ulus ve azınlık milliyet sorunu ortadan kalkabilir. Somuta geldiğimizde; Bölünmez bütünlük, üniter devlet, tek devlet-tek ulus gibi argümanlarla sabitlenmiş şoven, inkarcı zihniyetin demokratik bir yaklaşım gösterip göstermeyeceği yakıcı bir şekilde ortada durmaktadır. Kürt dili ve kültürünün gelişimini kolektif değil bireysel haklar temelinde alan devlet iktidarı ortağı sivil-asker bürokrasinin Türklüğü hala 1924 anayasası anlayışıyla üst kimlik olarak tanımlayan kırmızı çizgileri karşısında kısa vadede tarafların uzlaşacağına dair umut beslemek pek mantıklı olmayacaktır.

Sorunu salt Kürt sorunu olarak koyan ve bu bağlamda birçok sivil toplum kuruluşuyla görüşen siyasal iktidarın bu toprakların otantik halklarının sanki hiçbir sorunu-istemleri yokmuş gibi davranması, başlangıçtaki ürkek adımlarından vazgeçmesi, AKP’nin samimiyeti için bir ölçüdür. Sorunun hallinde hiçbir projesi olmayan AKP iktidarının dış desteklerine karşın bu kronik sorunda diğer güç odaklarına karşı inisiyatifli davranıp kısa zamanda açılım yapabileceğini düşünmek safdillilik olacaktır.


Mevcut asimilasyon politikalarıyla Türkiye’de demokratik bir aydınlanma gerçekleştirilebilir mi?

Cumhuriyetten sonra parçalanma psikolojisi ile İttihat ve Terakkinin devamı olan Türkler kendilerinin bu ülkenin gerçek sahibi, Kürtleri, Lazları, Gürcüleri, Abhazları, Arapları ise tek devlet-tek ulus formülasyonu ile yok olarak görüp asimile etmeye çalıştılar. Başta Balkan göçmenleri olmak üzere bazı milliyetlere ana dillerini unutturarak kısmen başarılı da oldular. Aradan geçen uzun senelere ve acılara karşın hala da eşit olmayı kabullenemeyip büyük bir kibirlilikle “Ben senden üstünüm, benim verdiğimle yetinmek zorundasın” anlayışındalar. Sözde Kürt açılımında da bu anlayışı gözlemlemek zor olmasa gerek. Sonuç olarak şunu söylemek haksızlık olmayacaktır. Bu inkarcı anlayış değişmedikçe kamuoyunun tanımıyla demokratik açılım asla gerçekleşmeyecektir.

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
Pages: 1 2 3 4 5
News Reporter