0 0
Read Time:4 Minute, 54 Second

HD20121238M. Can YÜCE / Sorulması ve yanıtlanması gereken temel soru budur! Bu soru, aslında, Kürdistan sorununun özünü, temelini oluşturuyor.

Kendini eşit, eksiksiz haklara sahip eşit bir konumda görme, bunu bir düşünme ve ruhsal duruş olarak algılama ve yaşama sorunu, bugün “Kürt siyasetinin” en temel sorunudur!

Bu temel sorun tartışılmadan, daha doğrusu bakış açılarının odağına oturtulmadan “Çözüme” dönük yapılan her tartışma, “Havanda su dövmekten” öte bir anlam taşımaz. Nitekim yapılanlar da bundan başkası değildir!

Egemen Kürt siyaseti, kendisini, daha doğrusu kendisiyle birlikte Kürtleri, muhataplarıyla, karşıtlarıyla, dost ve düşmanlarıyla eşit konumda, eksiksiz, tam eşit haklara sahip bir halk, bir ulus konumunda görüyor mu? Şimdiye dek sunduğu “Çözüm projeleri” böyle bir bakış açısına ve ruhsal duruşa dayanıyor mu? Yoksa yaklaşımı, sömürgeci egemenliğe dokunmayan, dahası onu peşinen tanıyan ve onu yumuşatmayı esas alan ve onun kanatları altında kendisine “yaşam alanları” açmaya çalışan bir programatik-stratejik duruşu mu yansıtıyor?

Son dönemde gündeme getirilen “İki Dilli Yaşam” ve “Demokratik Özerklik” politika ve projeleri bu sorular bağlamında tartışıldığında doğru anlamlara ulaşmak ve doğru sonuçlara varmak olanaklı olabilir. Yoksa sorunu anlama ve çözüm önerilerini doğru bir düzlemde tartışma olanakları büsbütün ortadan kalkar!

Hemen vurgulamak gerekir ki, BDP, DTK ve PKK eksenli yaklaşım ve önerilerde kendini tam eşit görme ve bunu bir ruhsal duruş olarak sergileme durumu yok! Onlar, her fırsatta Sınırlarla, Bayrak ve Türkçenin Resmi Dil olması konularıyla bir sorunlarının olmadığını belirtiyorlar; hem de bunu döne döne tekrarlıyorlar. En son Öcalan, Avukat Görüşme Notlarında bu noktaların altını çizmekte, Türk Milliyetçilerinin sinir uçlarına dokunulmasının hata olduğunu vurgulamakta, Türkiye ile bütünleşme konusunu daha iyi anlatamamalarını eleştiri konusu yapmaktadır.

Burada Öcalan’ın derdi, bütün hakları gasp edilen, kimliği ve varlığı yok sayılan Kürt halkının en sıradan duyarlılıkları değil, inkâr ve imha siyasetini varlık nedeni gören, bunu her fırsatta tekrarlayan TC’nin ve Türk Milliyetçilerinin duyarlılıklarına özen göstermektir! Bunun Kürtler ve egemen Kürt siyaseti açısından ne yaman trajedi ve paradoks olduğunu vurgulamakla yetinelim!

Eşit ve özgür bir yeni “Birliktelik” mi, yoksa “Var olanın” özüne dokunmayan, “sömürge evliliğin” olduğu gibi devam etmesi mi?  Türkçenin resmi dil olmasına bir itirazınız yok, peki, Kürtçenin ikinci bir resmi dil olması yönünde vazgeçilmez bir talebiniz var mı? En azından Kürtçenin Kürdistan’da resmi dil olması ve her açıdan Türkçe ile eşit bir statü kazanması yönünde bir düşünceniz, isteminiz var mı? Yoksa bu konudaki azami isteminiz “Ana dilde eğitim hakkı” mı?

Eğer öyleyse, dilleri eşit olmayanların, kendileri eşit olabilir mi?

İlginçtir ve ne acıdır ki, TV tartışma programlarına katılan Kürt aydın ve siyasetçileri, Kürt Dilinin, Kürtçenin Türkçe ile diğer dillerle eşit olması gerektiğini, bunun ahlaki, ilkesel ve temel bir hak olduğunu söyleme, Kürtçeye özgürlüğün, öncelikle onun diğer dillerle eşit olarak görülmesinden geçtiğini söyleme gücünü, cesaretini gösteremiyorlar. Belki de böyle bir düşünüşü kendileri için bir fazlalık olarak görmektedirler.

“Anadilde eğitim hakkı”, elbette çok önemlidir; ancak bu hak istemi, dillerin eşitliği ve özgürlüğü perspektifine oturduğu zaman gerçek bir anlam ve değer kazanır! Aynı biçimde “İki Dilli Hayat” kampanyası da dillerin eşitliği ve özgürlüğü perspektifine oturtulduğunda stratejik sonuçlar doğurabilir, yoksa etkileri önemli olmakla birlikte sınırlı kalır!

Gerçeklikte tüm istem ve haklara ulaşmak kısa vadede mümkün olmayabilir; ama bu, temel var oluş özellik ve koşullarından vazgeçmeyi gerektirmez. Eşitlik algısı ve ruhsal duruşu, bir kimliği ve onuru (kendine saygıyı) belirleyen temellerden vazgeçilmez biridir! Bunu yitirdiğiniz zaman kendinize saygıyı da yitirir, dost ve düşman nezdinde itibarınız da yitirilmiş olur!

Unutulmasın ki PKK’nin ilk çıkışının temelinde, her türlü sömürgeci egemenlik, eşitsiz ve köle düzen ve ilişkilerin reddi, buna karşı eşitlik, özgürlük ve bağımsızlığı bir düşünüş, algılayış, ruhsal duruş ve yaşam tarzına dönüştürme iradesi vardı. Bu algılayış ve ruhun yitirilişi, her türlü tersine dönüşün ve kendini dilenci konumuna düşürme sürecinin başlangıcı oldu!

Devam ediyoruz. Bayrağa da bir itirazınız yok! Peki, bu bayrakta, onun sembolize ettiği “değerlerde” Kürtler adına ne var? Bugüne kadar dayatılan sömürgeci inkâr ve imha siyaseti ve katliamcı uygulamaları bu bayrakla yapılmadı mı?

Türk halkı elbette istediği bayrağı seçmekte özgürdür; mevcut bayrağı da seçebilir, bir başkasını da… Ama mevcut bayrak ile Kürtlerin çok temel sorunları var. Eğer yeni bir “Ortaklık” olacaksa dilleri kadar, bayrak gibi sembolleri de tartışmasız “eşit” olmak durumundadır.  Kurulacak yeni “Ortaklık”ın ortak bir bayrağı olabilir; ama bu, “Ortakların” ortak değer ve istemlerini yansıtmalıdır.

Elbette Kürdistan sorunu tek başına dil ve bayrak sorunu değildir! Kürdistan sorunu, Kürdistan halkının kendi kaderini özgürce belirleme, yaşamı, geleceği ve kaderi üzerinde tam anlamıyla söz ve karar sahibi olma sorunudur; yani tam eşitlik ve gerçek anlamda özgürlük sorunudur!

Günlük yaşamda kendi dilini kullanma eylemi, TC egemenliğinin özüne dokunmayan eklektik “Özerklik Projesi” karşısında bile tam bir hezeyanla “Tek devlet, tek dil, tek vatan, tek millet” tekerlemesini tekrarlayan TC ve onun bütün unsurları ile yeni bir “Ortaklık” nasıl ve hangi temeller üzerinde kurulabilir? Ya da bu mümkün mü?

Dilenci bir düşünme ve ruhsal duruşla bırakalım Kürdistan sorunu gibi devasa bir sorunu çözmek, söz düzeyinde Kürtlerin varlığını kabul etmek zorunda kalan, ama hiçbir hakkını tanımayan, en sıradan hak istemine bile tam bir gözü dönmüşlükle saldıran TC ve onun partileri, medyası nezdinde ciddi ve saygıdeğer bir “düşman” algısını “hak” etmek bile mümkün değildir!

Dost ve düşman nezdinde ciddiyet ve saygınlık kazanmanın ilk koşulu, kendinizi her açıdan eşit görmektir, bunu her yaklaşım ve davranışın temeline oturtmaktır! Kendine saygı da bundan başkası değildir!

Ne yazık, egemen Kürt siyasetinde olmayan budur!

“İki dilli yaşam” diyorsununuz! Güzel! Peki, kendi diline “eşitlik” istiyor musun? Onun da ikinci bir resmi dil olmasını istiyor musun? İçine her şeyi kattığın ve tam bir eklektik çorba olarak sunduğun özerklik isteminde samimi misin? O zaman resmi dili Kürtçe olmayan “Özerk Kürdistan” kavramının iç tutarlığa sahip olması mümkün mü?

Daha da önemlisi, ileri sürdüğünüz politika ve projelerin arkasında durma ve bunu bir irade olarak uygulama gücünüz var mı? Yoksa İmralı’dan esen rüzgâra göre hiçbir zaman belirlemeyeceğiniz rotalarda mı yalpalanacaksınız ve bunu bir kader olarak mı algılayacaksınız?

Bu sorular, güncel sorunların da kendisini anlatmaktadır.

Köleliği ve her türlü üstenci bakış açısını reddetmek mi, öncelikle kendinizi, dilinizi, kimliğinizi eşit görmek zorundasınız. Bunun için birilerinin lütuflarına değil, özgür bakış açısına ihtiyaç vardır!

4 Ocak 2011

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter