M. Can YÜCE / Şırnak- Roboski Katliamı, TC’nin Kürdistan Politikasının Özüdür, TC’nin Kürt Halkına Bakışının Sahici Aynasıdır!
Çok açık ki, 35 insanımızın hunharca katledilmesi, ne bir “Operasyon kazası”, ne de bir rastlantıdır! Daha öncesi bir yana, TC tarihi, özellikle Kürdistan politikasının satırbaşlıkları, bunun böyle olduğunu çok açık bir biçimde ortaya koymaktadır!
Şırnak- Roboski Katliamı, Koçgiri’den başlayan, Piran-Palu’dan, Ağrı’dan, Zilan’dan geçen, Dersim’de soykırım boyutlarına tırmanan “Tedip ve Tenkil” çizgisinin güncel ve vahşi bir uygulamasıdır!
Bunun böyle olduğu İHD ile MAZLUMDER’in konuyla ilgili birlikte hazırlayıp yayınladıkları ”Önizlenim” raporunda kaydedilen şu tanıklıkta somut olarak bir kez daha ortaya çıkmaktadır:
”6.Olayda sağ kurtulan ve hastanede görüştüğümüz Haci Encü (19 yaşında) özetle şu beyanlarda bulunmuştur:
“28.12.2011 günü Saat 16.00’da 40-50 kişilik bir grupla birlikte mazot ve gıda maddesi getirmek üzere yine bu sayıda katırla beraber sınırın Irak tarafına geçtik. Karakola özellikle bir bilgilendirme yapmadık ancak gidip geldiğimizi zaten biliyorlardı. Amacımız şeker ve mazot getirmekti. Hatta giderken İnsansız Hava Aracının sesini dahi duyduk ancak sürekli gidip geldiğimiz için yolumuza devam ettik. Akşam 19.00’da katırları yükleyerek yola çıktık. Saat 21.00 gibi sınıra yaklaştık. Bizim köyün yaylasına vardık, yayla tam sınırdadır. Orada önce aydınlatma fişeği ve akabinde de top-obüs atışı yapıldı. Biz yükümüzü sınırın diğer tarafında bıraktık. Hemen ardından uçaklar geldi ve bombardıman başladı, biz iki gruptuk, öndeki grup ile arkadaki grup arasında 300-400 metre mesafe vardı, ilk top atışından hemen sonra uçak geldi, askerler bizim yaylayı tuttukları için, bu tarafa geçebileceğimiz başka yol yoktu, bu nedenle gruplar sıkışarak bir araya gelmek zorunda kaldı, sonunda iki büyük grup olduk, ilk uçak bombardımanında sınırın sıfır noktasında bulunan yaklaşık 20 kişilik grup imha oldu, hemen geriye kaçmaya başladık, kayalıklar arasında kalanların üzerine bomba yağmaya başladı, benim de içinde bulunduğum grup 6 kişiydi, bu gruptan 3 kişi kurtulduk, üzerimizde günlük sivil elbiselerimiz vardı, hiç kimsede silah yoktu, olay 1 saat falan sürdü, bir iki kişi 3 katırla beraber küçük bir deredeki suya girdik, bir saat bekledikten sonra bir kayalığın altına sığındık, arkadaşlarımızdan haber alamadık, saat 23.00-23.30 gibi gelen ışıklardan ve seslerden köylülerin geldiğini anladık, köylüler feryat etmeye başlayınca askerler tuttukları yerlerden çekilerek yaylayı da boşalttılar, çok uzun zamandır bu işi yapıyoruz, iki kişi evliydi, diğerleri lise ve ilköğrenim öğrencisiydi, henüz hiç kimse beni ifade vermem için çağırmadı, olaydan sonra hiç asker görmedim, kurtulan diğer 2 kişi ise Davut Encü (22 yaşında) ve Servet Encü (Şırnak Devlet Hastanesinde yaralı)'dür.”
Bu politikanın hedefleri bellidir: Kürdistan ve Kürt gerçekliğini nihai olarak yok etmek! Katliamlarla susturma, korkutma ve “terbiye” etme, Kürdistan’ı “yönetmenin” temel tarzı ve uygulaması olmaktadır! Hükümetler değişir, dönemler birbirini takip eder, ama bu Kürdistan politikası değişmez bir devlet politikası olarak varlığını sürdürür!
Bu çizgiyi tamamlayan aldatıcı, saptırıcı ve kendi politikasını meşrulaştırıcı uygulamaları ve yöntemleri, “açılımları” da olmuştur!
AKP yönetimindeki TC devleti de bu tamamlayıcı yöntemleri kullanmaktan geri durmamıştır. “Açılım”, daha birkaç gün önce Meclis kürsülerinde yapılan “Kürtlerin bütün hakları tanınacak” lafları, Tedip ve Tenkil hareketini tamamlayan, meşrulaştırmaya çalışan, halkımızın gözünü boyamayı hedefleyen demagojiden başka bir şey değildir!
Hesapları ve planları çok açık: Gerillaya imha operasyonları, yasal zemindeki bütün mevzileri ortadan kaldırma ve kitlesel tutuklama kampanyalarıyla topluma tam bir terör havasını egemen kılma ve Şırnak- Roboski Katliamı örneğinde olduğu gibi bütün bir halkı katliam korkusuyla susturma ve böylece Kürdistan’da tüm direniş hareketini ve düşüncesini ezmek, politik gündemden düşürmek!
Hesapları bu, ama bunun artık Kürt halkı açısından çok acılı da olsa, hiçbir anlamı yok. Öyle olduğu, bu katliam karşısında halkımızın gösterdiği eylemli çok yönlü tepkiler, direnişler kanıtlamaktadır!
Bu halkı katliamlarla susturacaklarını düşünüyorlar ve bunu kanlı bir biçimde, hem de utanmazca bir gözü karalıkla gerçeklemektedirler.
Hiç kuşku yok ki acımız çok büyük, henüz yaşamının baharında gençlerimizin hunharca katledilmesi, bütün halkımız ve dostlarının yüreğini burkmaktadır. Bu acıyı, öfkeyi tanımlamada kelimelerin yetersiz kaldığı çok açıktır!
Şırnak- Roboski Katliamı, Ahmed Arif’in 33 Kurşun şiirine konu olan Başkale katliamının güncel bir devamı ve daha kanlı bir tekrarıdır. Kurşunların yerini ise uçak bombaları almıştır!
O nedenle sözü Ahmed Arif’e bırakmak en doğrusu… Bir parça duygularımıza tercüman olmaktadır çünkü:
OTUZÜÇ KURŞUN
1.
Bu dağ Mengene dağıdır
Tanyeri atanda Van'da
Bu dağ Nemrut yavrusudur
Tanyeri atanda Nemruda karşı
Bir yanın çığ tutar, Kafkas ufkudur
Bir yanın seccade Acem mülküdür
Doruklarda buzulların salkımı
Firari güvercinler su başlarında
Ve karaca sürüsü,
Keklik takımı…
Yiğitlik inkar gelinmez
Tek'e – tek doğüşte yenilmediler
Bin yıllardan bu yan, bura uşağı
Gel haberi nerden verek
Turna sürüsü değil bu
Gökte yıldız burcu değil
Otuzüç kurşunlu yürek
Otuzüç kan pınarı
Akmaz,
Göl olmuş bu dağda…
2.
Yokuşun dibinden bir tavşan kalktı
Sırtı alacakır
Karnı sütbeyaz
Garip, ikicanlı, bir dağ tavşanı
Yüreği ağzında öyle zavallı
Tövbeye getirir insanı
Tenhaydı, tenhaydı vakitler
Kusursuz, çırılçıplak bir şafaktı
Baktı otuzüçten biri
Karnında açlığın ağır boşluğu
Saç, sakal bir karış
Yakasında bit,
Baktı kolları vurulu,
Cehennem yürekli bir yiğit,
Bir garip tavşana,
Bir gerilere.
Düştü nazlı filintası aklına,
Yastığı altında küsmüş,
Düştü, Harran ovasından getirdiği tay
Perçemi mavi boncuklu,
Alnında akıtma
Üç topuğu ak,
Eşkini hovarda, kıvrak,
Doru, seglavi kısrağı.
Nasıl uçmuşlardı Hozat önünde!
Şimdi, böyle çaresiz ve bağlı,
Böyle arkasında bir soğuk namlu
Bulunmayaydı,
Sığınabilirdi yüceltilere…
Bu dağlar, kardeş dağlar, kadrini bilir,
Evvel Allah bu eller utandırmaz adamı,
Yanan cıgaranın külünü,
Güneşlerde çatal kıvılcımlanan
Engereğin dilini,
İlk atımda uçuran
Usta elleri…
Bu gözler, bir kere bile faka basmadı
Çığ bekleyen boğazların kıyametini
Karlı, yumuşacık hıyanetini
Uçurumların,
Önceden bilen gözleri…
Çaresiz
Vurulacaktı,
Buyruk kesindi,
Gayrı gözlerini kör sürüngenler
Yüreğini leş kuşları yesindi…
3.
Vurulmuşum
Dağların kuytuluk bir boğazında
Vakitlerden bir sabah namazında
Yatarım
Kanlı, upuzun…
Vurulmuşum
Düşüm, gecelerden kara
Bir hayra yoranım çıkmaz
Canım alırlar ecelsiz
Sığdıramam kitaplara
Şifre buyurmuş bir paşa
Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız
Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki…
4.
Ölüm buyruğunu uyguladılar,
Mavi dağ dumanını
ve uyur-uyanık seher yelini
Kanlara buladılar.
Sonra oracıkta tüfek çattılar
Koynumuzu usul-usul yoklayıp
Aradılar.
Didik-didik ettiler
Kirmanşah dokuması al kuşağımı
Tespihimi, tabakamı alıp gittiler
Hepsi de armağandı Acemelinden…
Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız
Karşıyaka köyleri, obalarıyla
Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu,
Komşuyuz yaka yakaya
Birbirine karışır tavuklarımız
Bilmezlikten değil,
Fıkaralıktan
Pasaporta ısınmamış içimiz
Budur katlimize sebep suçumuz,
Gayrı eşkıyaya çıkar adımız
Kaçakçıya
Soyguncuya
Hayına…
Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki…
5.
Vurun ulan,
Vurun,
Ben kolay ölmem.
Ocakta küllenmiş közüm,
Karnımda sözüm var
Haldan bilene.
Babam gözlerini verdi Urfa önünde
Üç de kardaşını
Üç nazlı selvi,
Ömrüne doymamış üç dağ parçası.
Burçlardan, tepelerden, minarelerden
Kirve, hısım, dağların çocukları
Fransız Kuşatmasına karşı koyanda
Bıyıkları yeni terlemiş daha
Benim küçük dayım Nazif
Yakışıklı,
Hafif,
İyi süvari
Vurun kardaş demiş
Namus günüdür
Ve şaha kaldırmış atını.
Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki…
30 Aralık 2011