0 0
Read Time:6 Minute, 44 Second

Terörlesavaş, hem İslam dünyasındaki jeopolitik boşluk alanlarını hem de eskiSovyetler Birliği’nin tarih sahnesinden çekilmesiyle ortaya çıkan yenijeopolitik boşluk alanlarını başkaca güçlerin denetim altına almasınıengelleyen düzenlemenin adıydı. Düzenlemenin gayesi ise bu alanlardakikaynakların kullanılması suretiyle her hangi bir rakibin güç pekiştirmesinegiderek küresel güç gösterimi kapasitesine ulaşmasını engellemekti.

ABD,nihayetinde bir batı yarımküresi gücüdür ve doğu yarımküresinde topraklarıyoktur. Ancak terörle savaş yoluyla, başka türlü rüyasını bilegöremeyeceği,  tarihte hiç olmamış bir şeyi başardı; Mackinder’inHeartland adını verdiği dünyanın kalpgâhına hiçbir dirençle karşılaşmadanordusunu indirebildi. İronik olan, ne Napolyon ne de Hitler ordularınınbaşaramadığını başta Rusya ve Çin olmak üzere dünyanın desteğini alarakbaşarmış olmasıydı.

Bununardından stratejik suyollarını, enerji güzergâhlarını denetimi altına aldı veelbette bunu da teröristlere ve korsanlara karşı operasyon bahanesiyle ve yinebölge ülkelerinin işbirliğiyle gerçekleştirdi. Filipinlerden, Endonezya’danAfrika’ya kadar terörist avı bahanesiyle askeri üsler ve karargâhlar kurdu.Yerküreyi ayağa kaldırdı.

Böylece,jeopolitik boşluk alanlarının rakip bir güç tarafından denetim altınaalınmasının önünde yeni engeller yarattı.

Amerika’nınengellemeye çalıştığı büyük güçlerin kimler olduğunu sorduğumuzda, çekinmedenhepsi diyebiliriz. Arada kayrılan, imtiyaz tanınan kimse yok. İmtiyaz,sadakatini koruduğu müddetçe Avrupa’ya verilebilirdi. O da ömr-ü hayatını vasalolarak sürdürmeye razıysa. Aslında çağrı, tüm büyük güçleredir; doğrusu, tümbüyük güçlere, Amerika’nın vasalı olma çağrısıdır.

DünyaBankası’nın şimdi ki başkanı Robert B.Zoellick, ABD Dış İşleri Bakanı Müsteşarıolduğu zamanlarda az çağrı yapmadı Çin’e. Amerika’nın çıkarlarını temsil edenuluslararası sistemi koruma görevini Çin’e vermişti ve fırsat düştükçehatırlatmalarda bulunuyordu. Ne Avrupa’ya ne de Rusya’ya böyle bir uyarıyapılmamıştır zira sistemi tehdit etme potansiyeli en yüksek devlet Çin’dir veonun sisteme saygısının devamı, sistemden kazançlı çıkan olmasına bağlıdır. Buise sistem düzeyinde revizyonlar gerektirebilecektir ki gidiş o yöne doğrudur.Amerika nezdinde ise olmayacak bir iştir bu.

PaulWolfowitz, Çin’in yükselişi ile ilgili görüşleri önem taşıyan bir isimdir.Savunma Bakanlığı yapmış olmasının yanı sıra 1992 yılında hazırlanan ve basınasızdırılmasının ardından çok ses getiren 1994-99 malî yılı savunma planının damimarıdır. The National Interest’in 2000 yılı bahar sayısında Remembering theFuture adlı makalesinde şöyle diyor: " Almanya 20.yy’ın başında dünyasistemini nasıl tehdit ettiyse Çin de bugünkü sistemi tehdit etmektedir. Çinyükselen bir güçtür ve bu süreç henüz tamamlanmamıştır. Yükselen bir gücüstatükonun ancak barışçıl yollara değiştirilebileceğine ikna etmek meşakkatlibir iştir."

O haldekuşatılmalıdır.

Bölgeselstratejileri küresel stratejiden kopuk değerlendirmemelidir. Amerika’nın birtek küresel stratejisi ve onu tamamlayan pek çok bölgesel stratejisi vardır. Kiöyle olmalıdır. Bugünlerde Rusya’nın kuşatılmasından bahsediliyor eski biralışkanlıkla. Hâlbuki Amerika’nın Rusya’yı durdurmak için dünyanın kalpgâhınahançer gibi indiğini düşünmesi çok zordur.  Kuşatılan biri var elbette amabu Rusya değil Rusya’nın silahlandırdığı, müttefiki Çin’dir. Orta Asya ve Hazarbölgesinin enerji kaynaklarında sadece Rusya’nın gözü yok; Rusya’nın OrtaAsya’ya dönmesinden endişe eden müttefiki Çin’in de gözü var ve orta vadedeÇin, Rusya’yı bölgeden atabilecek bir güce ulaşabilecektir. Rusya’nın kapıdatutulduğuna şüphe yok ama kuşatılmadığı hakkında da şüphe yok  Kuşatılmabaşka bir şeydir. Rusya zaten geriletilmiştir ve ondan istenen, eski SovyetCumhuriyetlerine artık bağımsız bir devlet gibi davranmayı kanıksaması yaniyeni mevcut durumu hazmetmesidir. Yani Rusya’nın sınırlandırıldığından sözedebiliriz. 

Amerikalıstratejisyenler ve askeri planlamacılar, Çin’in büyüyen ekonomisi ve buekonominin askeri güce yansımaları üzerinde gelecek projeksiyonlarıylameşguller çok zamandır. Ekonominin geçmiş performansını koruması durumunda,2020-25 yılları, Amerika ile artık yarışabilecek çapta iddialı bir Çin’in çiçekaçtığı dönem olacak.

Amerika,gelecek projeksiyonlarını kamuya anlatıp, Çin’in kuşatılması için gerekli iç vedış desteği kazanabilir miydi? Hayır, kazanamazdı. Mackinder bunu özlü birşekilde açıklamıştı: "Demokrasi, stratejik düşünmeyi reddetmektedir tâ kisavunma amacıyla böyle düşünmeye mecbur kalmış olsun." Mackinder’in busözü söylediği zamanın demokrasi ve liberalizmi ile bugünün demokrasi veliberalizmi yolda karşılaşsalar birbirlerine selam vermezlerdi. Demokrasi veliberalizm, ulus devlet aygıtının ürettiği stratejik ve askeri düşünceyi hayatauygulama yönünde çok daha büyük bir engeldir bugün. Ve Birleşmekle meşgulAvrupa demokrasileri, güç kapasitelerinden dolayı diplomasiye daha büyüköncelik tanıyorlar artık. Ayrıca, Avrupa,  mümkün olduğunca kendi yolundailerlemek istiyor. Kısacası, saldırgan amaçlarla içeriden destek almanın ve dedışarıda müttefik bulmanın son derece zor olduğu bir dönemdeyiz. Bahanelerüretmek gerekiyor. ABD eski Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, 2006 yılında biröğle yemeği davetinde şöyle söylemişti: "Başkan, başarısının kurbanı. Beşyıldan beri bir saldırıya uğramadık. Toplumdaki tehdit algısı o kadar düşük kidavranış kalıbının düşük tehdit değerlendirmesini yansıtıyor olması şaşırtıcıdeğil. Aynı şey Avrupa’da da var, düşük tehdit değerlendirmesi var. Bu durumundüzeltilmesi için bir saldırı gerekli." ve yine Rumsfeld, General MichaelDelong, Capitol Hill’de "asmpati/ anlayış gösterecek kulakların"olmadığından sızlandığında, Amerikan halkının "tehditlerin ciddiyetinitanıyacak olgunluktan yoksun" olduklarını söylüyor.

2020-25 vesonrasına hazırlığın bir parçası olan, bir arazi, bir mevzilenme çalışması-jeopolitik bir düzenleme – olan terörle savaş, asli görevini icra etti veyaklaşık bir sekiz yıl böylece geçip gitti. Şimdi diğer perdeye geçildi kioyunun ana fikri burada. Çin’in büyük emek verdiği, uğruna dış politikasınıbile ince ayarla yönettiği Pekin Olimpiyatlarına Çin’i haklı olaraköfkelendirecek denli gölge düşüren ve dikkatleri Gürcü-Rus çatışmasına yahut daKafkaslara yönelten gelişme manidardır. Gürcistan’ın Güney Osetya’ya saldırarakaçık bir biçimde Rusya’yı kışkırtmasıyla açılan yeni dönemin Pekin’e düşengölgesi öyle kolay kolay kalkmayacaktır. Olimpiyatlara yani Pekin’e bu gelişmesebebiyle düşen gölge, tarihi bir göstergedir ve sürecin yönelimine işaretetmektedir.

Terörlesavaş söylemiyle yaklaşık sekiz yıl süren bu süreç, yerini şimdi bir başkasürece ve o sürece münasip bir başka söyleme terk ediyor. 2020’ye şununşurasında ne kaldı! Amerikalı stratejisyenler,  terörle savaş ve İslamcıradikalizmin öncelik olmaktan artık çıktığını birer ikişer ilan etmeyebaşladılar. Söylemlere bile çoktan yansıdı. Artık bıktırıcı hale gelen terörlesavaşımız gündemdeki başköşeden inecek ve oraya bıktırıcı bir başka söylemçıkacak demektir.

 Buarada, McCain’in "Demokrasiler ligi" büyük tepki toplamıştı ancak busüreç içerisinde fiilen vücuda gelebilir. Nihayetinde sürecin bir adı ve birçerçevesi olması gerekiyor meğerki başka bir adla anılsın.

Tarih, şimdide liberal dünyanın otokrasilere, baskıcı rejimlere karşı savaşını yazacak.Bundan en büyük pay Rusya’ya değil Çin’e düşecek.  Soğuk Savaş’tan bu yanaAmerikan gücünün sızamadığı ve de yükselişini durduramadığı tek ülke, Russtratejisyen Aleksandr Dugin’in Türkiye kadar tehlikeli bulduğu Çin’dir.Wolfowitz, aynı makalesinde şunu da söylüyor: "Çin’de demokratikeğilimleri desteklemek, "uluslararası sosyal çalışmadan" öte birşeydir. Süreci etkileme namına kısıtlı imkânlara rağmen Çin’de açık toplumuyüreklendirmede Amerika’nın temel stratejik çıkarı bulunmaktadır." Çin,kendisine dayatılan liberalizmi bir kez kabul ettikten sonra onlarca küçükdevletçiğe ayrılacağı yola girecektir zira açık toplum, kurucu ilke vedinamiklerin ortadan kaldırılmasından yani apaçık "çözülme veçöküşten" geçmektedir.  Dolayısıyla, açık toplum talepleri, küreselbir oyuncuyu tatile göndermekle sonuçlanacaktır. Amerika’nın Çin’in çökmesiniistemeyeceğine inananlar olabilir. Bunun sebebi karşılıklı bağımlılık gerekçesiolsa gerektir. Ancak, tâbi olmayı yani Amerika’nın vasalı olmayı reddeden veAmerika’nın kurduğu uluslararası sistemi tehdit eden bir Çin algılamasıkarşısında ekonomik bağımlılık para etmeyebilecektir. Amerikalılara daha ucuzatabak çanak satarak kazandığı dolarları nükleer denizaltılara, askerimodernizasyona harcayan, asimetrik savaş teknikleriyle kendisinden kat katgüçlü bir devleti ucuz yoldan etkisiz hale getirmenin hazırlığını yapanÇin’in  içe katlanarak yıkılması, stratejisyenler nezdinde makbul birdurumdur. Üstelik bunun bir lütuf olduğunun düşünülmesini de isteyeceklerdir. Nitekimişin ucunda, demokrasilerin sevmediği sıcak çatışma ihtimali de var.

Terörlesavaş, büyük güç rekabetini perdeleyen bir söylemdi. Liberalizmin otokrasilerekarşı savaşı da büyük güç rekabetini perdeleyen bir söylem olacak ancak ne varki her biri ayrı ayrı görevler icra ediyorlar. İlki jeopolitik düzenlemeydi (budüzenlemeye gidilmesi, Çin’in çökeceğine pek kâni olmadıklarını da gösteriyor).İkincisi ise artık Çin’i doğrudan sıkıştırma harekâtıdır ve İslam dünyasınıüçüncü bir şık bırakmaksızın iki seçenek karşısında sıkıştırarak dönüştürmeçalışmalarına çok benzemektedir. Buna göre Müslümanlar ya örneğini El Kaide’ningösterdiği bir radikal ya da Protestan-ılımlı bir Müslüman olacaktır. Radikalsınıfına girdiği takdirde artık zihinlerdeki hazır kalıpta şeytanî bir varlıkolarak algılanacak ve varlığının yok edilmesi vicdanlar da en ufak bir sızıyayol açmayacaktır. Yahut da Protestan-ılımlı Müslüman ve de tâbi olarakyaşayabilecektir, dilerse. Benzer şekilde Çin, ya açık toplam olacak – veçökecek- ya da özgür dünyanın karşısına dikilen tek partinin yönetimindeki birşeytan olmak zorunda kalacaktır. İslam denildiğinde akla Usame bin Ladin veTaliban’ın gelmesi gibi otokrasi denildiğinde de neredeyse Çin’den başka birşey anlamayacak hale geleceğiz.

NihayetindeSakaşvili’nin açılış piyonu olduğu yeni perde,  zorbaları / despotları /otokratları tek bir sepete koymayı hedefliyor. Zimbabve’nin Mugabe’sihaftalarca gündemdeki birinci yerini korumuştu. Artık medya araçlarındadespotik zulümler hakkında haber, yazı, belgesel, röportaj ve karikatürpatlamasına şahit olabiliriz. Müslümanların başına gelen onların da başınagelecek; Afrika’nın bir köşesindeki kabilenin yürüttüğü katliam, on binlercemil ötedeki bir otokratın hesabına kaydedilecek. Francis Fukuyama havadakikokuyu almış olmalı ki 24 Ağustos tarihli Washington Post’ta yayınlanan makalesinde otokratlar arasında incefarklılıklar gözeten kavramsal çerçeveye ihtiyaç olduğunu söylüyor. Temennisi,Amerika nezdinde itibar göreceğe benzemiyor – hiç değilse Çin’e dönük yönübakımından. Çünkü namlunun ucundaki hassaten Çin’dir. Ayrıca her bir otokratınhatasını karşılıklı olarak birbirlerine iliştirmek, istenen sonuç için dahaelverişli duruyor.

Çin, artıkdünyanın her yerinde; ister Afrika’da ister Latin Amerika’da, dünyanın herhangi bir bölgesindeki karışıklık kolaylıkla ona ciro edilebilecek ve her birkarışıklık "Çin işi" ve "Çin fitnesi" olaraktanıtılacaktır. Çoktan başladı bile.

DünyaBülteni / 10.09.08

 

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter