(Aşağıda okuyacağınız yazı, Nisan 1994 tarihli Özgür Halk Dergisinde yayınlandı. 14 yıl önce kaleme alınan bu yazının virgülüne dahi dokunmadan yayınlıyoruz. Bu yazıdaki görüşlerin Aleviler üzerinde yapılan tartışmalara belli bir katkı sunacağını düşünüyoruz. Sosyalistê Şoreşger)
1990'lara gelindiğinde, Alevi topluluğunda kendi inanç ve kimliklerine dönük bir uyanış, bir sahiplenme, bir canlanma ve hareketlilik yaşanmaya başladı. Aynı süreç bugün, boyutlanarak sürüyor.
Buna, "Alevi Rönesanssı" diyenler de var. Bu, daha çok cem evleri, dernekler, dergiler vb. düşünce ve kültürel etkinlikler ekseninde gelişen ve yaşanan bir hareketlilik görünümünde. Böyle görünmekle birlikte politik boyutları da az önemli değildir. Bizce üzerinde durulması gereken esas yanı burasıdır. Yani Alevi topluluğundaki uyarış ve hareketliliği, sadece kendi inançsal kimliklerini ifade etme, ibadetlerini özgürce yaşama ve kültürel etkinliklerini yapma talepleriyle sınırlı bir hareket olarak düşünülmemelidir. Bunlar var, ancak, bir de olayın politik boyutu da bulunuyor. Zaten bize göre, Alevi kimliği çevresinde oluşan eğilim ve hareketlilik, politik yönü ağır basan, bu yönü esas olan bir eğilim ve hareketliliktir. Bu, niyetlerden ve iradelerden öte, sorunun kendi doğasından kaynaklanıyor. Çünkü Alevilerin mezhepsel kimlik sorunu, politik bir sorundur; demokratik devrim sorunudur, onun bir parçasıdır
Önemli bir nüfus yoğunluğunu doğrudan ilgilendirdiği için söz konusu hareketlilik, özel rejimin ve onların uzantılarının ilgi alanına girmiştir. İlgi ve etki altına alma çabaları, çok yönlü ideolojik, politik ve maddi biçimler almıştır. Alevilik adına ortaya çıkan eğilim, çevre ve kişilere baktığımızda anılan ilgi ve etkilerin boyutlarını görmekte güçlük çekmeyiz. Yoğun bir saptırma, rejime bağlama ya da Kemalizm'in etkin ideolojik hegemonyasını sürdürme çabaları, bugün, neredeyse bu Aleviler adına yola çıkan hareketlilikte egemen yöndür. Bütün Alevileri bu noktada aydınlatmak, nasıl aldatıldıklarını, nasıl rejime ve Kemalizm'e peşkeş çekildiklerini açığa çıkarıp anlatmak, devrimci-demokratik olanla Kemalist ve karşı-devrimci olan öğeleri ve eğilimleri ayırt etmek, yeril yerine koymak çok önemlidir, bu, mutlaka yapılmalıdır.
Kemalizm'in Aleviler içindeki uzantılarını teşhir etmek onların Aleviliğin tarihsel direnişçiliğini nasıl da boşaltıp düzenin bir eklentisi haline getirdiğini açıklama, ertelenemez devrimci bir görevdir.
Aleviler, tarih boyunca bir mezhep ya da bir inanç grubu olarak ezildi, horlandı, dıştalandı ve çok düzenli katliamlara maruz kaldı. Bu tarihsel "kaderleri" bugün de varlığını sürdürüyor. Bunlar, tarihsel ve güncel olgular. Ezilen bir inanç grubu olarak, bu çektiklerini ve konumlarını ortaya koymak; bunlardan kaynaklan İstemlerini programlaştırmak, bütün bu ideolojik-politik çalışmaları Demokratik Devrimin bir parçası olarak ele almak doğru ve gereklidir. Bu çerçevede Alevilerin sorunlarını dillendirmeleri ve bu doğrultuda belli bir hareketlilik içinde olmaları, anlamlı ve önemlidir. Buraya kadar bir sorun yok. Ancak bunlar işin bir yönüdür.
Esas olarak üzerinde duracağımız konu, Aleviliğin demokratik direnişçi özüyle ilgili olmayan, tersine, bu özü boşaltan, Aleviliği Kemalist rejime bağlamaya çalışan, mezhepçiliği kendine bayrak edinen eğilim, çevre ve kişilerin konumu ve faaliyetleridir. Bu eğilim ve çevrelerin ortak özellikleri ve öğeleri ortaya konulduğunda ne kadar olumsuz ve devrim karşıtı bir pozisyonda oldukları rahatlıkla anlaşılacaktır.
Aleviler, tarih boyunca çok çektiler; hep ezildiler, horlandılar ve büyük katliamlara konu oldular. Bu kez, onları zalime peşkeş çeken, özünü boşaltanlar var; ne yazık, onların adına yapıyorlar bunu. Bu noktada Aleviler gözlerini açmak, kafalarını netleştirmek ve politik tutumlarını kesin çizgileriyle belirlemek durumundadırlar, Bunun için özellikle, kendi adına yola çıkan sahtekârları, İkiyüzlüleri ve çıkar düşkünlerini tanımak ve bunları dıştalamak gerekiyor. Bu kısa çalışmamızda Alevilik adına yola çıkan sahtekârların gerçek yüzünü kısmen de olsa biraz açmaya çalışacağız…
I.
Alevilik adına yola çıkan, ancak özünde Kemalizm'in Aleviler içindeki uzantılarından başka bir şey olmayan çevreler, Alevilerin dikkat ve düşüncelerini, siyasal yönelimlerini çarpıtıyor ve yanlış bir kanala akıtıyorlar. Bunun için en başta sahte bir gündem ve yanlış bir hedef yaratarak, kitleleri bununla uyutuyor, aldatıyor ve enerjilerini boşa harcatıyorlar.
"Kavga", "Kervan", "Nefes", "Cem" vb. dergiler böyle yapıyor. Alevilerin önünde sahte ve yapay bir şeriat-laiklik ikilemini kovuyor ve şeriatçılığa karşı mücadeleyi temel görev olarak belirliyorlar. Hedef böyle şaşırtılıyor, bilinçler böyle çarpıtılıyor.
Elbette böyle bir anlayışta, hedef belirlemesinde Alevilerin yaşadıkları sorunları kavramak ve doğru bir mücadele çizgisini saptamak mümkün değildir. Yine Sivas katliamı gibi büyük trajedileri, şeriat-laiklik ikilemiyle anlamak ve açıklamak olanaklı değildir. Hiç kuşku yok, bu, bir bilinç çarpıtma ve hedef saptırma oluyor.
Rıza Zelyut, Nefes Dergisinde yayınlanan bir yazısında Alevilerin hedef ve görevlerini şöyle belirliyor. "Günümüzde, şeriatçılığa karşı mücadele etmek, çağdaş Aleviliğin en önemli görevlerinden biridir." (Nefes Dergisi, Ocak 1994)
Aynı belirlemeler, kendini komünist olarak tanımlayan Kavga ve Kervan Dergilerinin yazarı Rıza Yörükoğlu da yapıyor. Rıza Yörükoğlu, Türkiye'nin birinci gündem maddesinin laiklik olduğunu vurguluyor ve şeriatçı gericiliğe karşı mücadelenin kaçınılmazlığını ve bunun için laik-demokratik cephenin kurulması gerektiğini döne döne anlatıyor. (Kervan, Ocak 1994Seçim Özel Sayısı)
Hemen belirtmeliyiz ki, Alevilerin önüne temel görev olarak şeriatçı gericiliği koyma, Alevileri Kemalist laikliğe bağlı tutma, Cumhuriyet rejiminin "yılmaz neferi" haline getirme anlayışı ve pratiğinden başka bir şey değildir.
Nedir şeriatçı gericilik? Kimdir bunun politik öğeleri? Somut olarak şeriatçılar kimlerdir? .
Kemalizm'in Aleviler içindeki uzantıları Kervan, Kavga, Nefes, Cem, vd.lerine göre Türkiye'deki tüm İslamcı hareketler şeriatçıdır, Kemalist laik düzene düşmandır; laik düzeni yıktıklarında en çok zararı Aleviler çekecekler. Bu nedenle Aleviler şeriatçılığa karşı laikliğin bayraktarlığını yapmalıdırlar.
Türk İslamcı hareketin içinde katı bir şeriatçılığı hedefleyenler var. Aynı şekilde, söylem düzeyinde şeriatçı kesilmekle birlikte, Kemalist laiklikle bütünleşen ve onun bir öğesi durumuna gelen hatırı sayılır bir İslamcı çevrenin de olduğu bir olgudur. RP'den tarikatlara uzanan geniş bir yelpazeden söz etmek gerekiyor.
Burada saptanması ve kavranması gereken iki nokta var.
Bir: İslamcı hareket ile laik Cumhuriyet'in ilişkileri ve bağlantıları somut olarak belirlenmelidir. Başka bir deyişle, şeriatçı olarak adlandırılan hareket, laik Cumhuriyetin neresinde duruyor; ne kadar içinde, ne kadar dışında, ne kadar karşısında? Bu sorular yanıtlanmadan genel bir şeriatçılık tanımlanması ve hele bunun temel politik hedef olarak ortaya konulması, büyük bir kafa karışıklığı ve bilinç çarpıtması anlamına gelir.
İki: Alevilerin önüne korunması ve yaşatılması, temel görev olarak konulan Kemalist laiklik, Alevilere ne getirdi, ne götürdü? Hangi hak ve özgürlükler anlamına geliyor? Somut bir rejimden söz ediyoruz; yoksa genel geçer burjuva demokratik laiklik ilkesinden değil. Bu ayrım çok önemli; çünkü hep birbirine karıştırılıyor.
Evet, bu iki nokta açıklanmadan, olgular, ilişkiler ve çelişkiler aslına uygun yerli yerine konulmadan yapılacak görev ve hedef belirlemeleri açıklayıcı olmaktan çok, saptırıcı bir rol oynar. Kemalist uzantılar bunu yapıyor
Türkiye'de şeriatçı bir akım var; bu bir olgu. Ancak bu böyledir diye, bu Alevilerin önüne şeriatçılığı baş düşman olarak koymayı haklı göstermez. Şeriatçılığın baş düşman olarak saptanması tek başına belki de belirsiz kalabilir. Hedef şeriatçılar konuluyor; bunun alternatifi ise Kemalist laiklik oluyor. Alevilere dayatılan bu. Yani Kemalizm'in Mehmetçiliği…
Bir Sivas katliamını bir grup şeriatçı güruh mu yaptı? Kemalist uzantılara bakılırsa öyle… Oysa olaylar çok açık ve belgelidir. Daha önceki katliamlar da öyle. Sorun salt katliamlarla sınırlı değil. Alevi inancını ezen, yeraltına iten, horlayan, aşağılayan ve kendini özgürce ifade etme ve özgürce yaşama olanaklarını ortadan kaldıran, tarih boyunca "ezilen" statüsünde tutan Kervan, Nefes, Cem gibi Kemalist çevrelerin andıkları şeriatçılık mı?
Ya tutkunu oldukları Kemalist laiklik ne verdi Alevilere? İnanç özgürlüğünü mü, kendilerini özgürce ifade etme ve yaşama koşulları ve olanaklarını mı? Gerçeklik çok açık ve nettir: Kemalist laiklik Alevilere düzenli ve büyük çaplı katliamlardan başka bir şey vermedi! Ezilen inanç kategorilerini dört bir yandan pekiştirdi.
Ortada Aleviler için büyük ama açıklanması güç bir paradoks var. Kendilerini bu kadar ezen, dıştalayan, aşağılayan ve büyük katliamlara neden olan bir laik rejime neden bu kadar tutkundurlar? Yoksa kendilerine eziyet edilmesinden zevk mi alıyorlar? Ortada büyük bir yanılsama ve aldatma durumu var; Kemalizm'in ideolojik hegemonyasının büyük başarısından söz etmek gerekiyor. Mazlumun bu kadar zalimi savunduğu, zalime tutkun olduğu başka bir örnek var mı? Biz bilmiyoruz.
Laiklik konusunda büyük bir aldatmaca var, Bu Aleviler açısından en büyük handikaptır. Bu handikap aşılmadan Alevilerin doğru bir siyasal pozisyon almaları mümkün değildir.
Laiklik tartışmaları, somut Kemalist laikliğin içeriği, kurumlaşması ve pratiği üzerine yapılacağına genel geçer burjuva laiklik ilkesi üzerine yapılıyor. Bu, Alevilerin kafasını daha da karıştırıyor ve "şeriat tehlikesi" gibi sahte bir gündem maddesi de buna eklendiğinde sonuçta laiklik tutkunluğu daha da pekişmiş oluyor.
Kemalizm'in Aleviler içindeki uzantıları, laiklik üzerine yapılan tartışmaları tam bir aldatma ve yanılsama oyunu üzerine yürütüyorlar, örneğin Rıza Yörükoğlu böyle davranıyor. UKM'nin Kemalist laiklik eleştirilerini eleştirirken, Kemalist laikliğin somut içeriği, kurumlaşması, genel laiklikle ilgisi ve ilgisizliği ile pratiği üzerinde durmuyor. Genel burjuva laiklik akımını, bunun ilericiliğini anlatıyor. Burada Türkiye'ye atlayarak, bu ilerici ilke ve kurumlaşmaya sahip çıkılması gerektiğini vaaz ediyor. Ve Aleviler, böyle bir sahte söylemle aldatılıyor, uyutuluyor.»
Aleviler, inanç özgürlüklerini kazanmak istiyorlarsa, her şeyden önce bunu, genel siyasal özgürlüklerini kazanma bağlamına oturtmalıdırlar. Bunun yolu ise sahte laiklik şeriatçılık ikilemlerini yaratmaktan, Alevilerin önüne laik Cumhuriyeti koruma görevi koymaktan geçmiyor. Alevilerin soru-nu bir özgürlük ve demokrasi sorunu olduğuna göre, Aleviler, öncelikle Kemalizm, onun bütün ideolojik ve politik kurumlaşmasını cepheden hedeflemelidirler. Kemalizm'i, Kemalist laikliği, Cumhuriyet rejimini karşıdan hedeflemeyen hiçbir eğilim, düşünce ve davranış gerçek anlamda demokrat kimliğini hak edemezi!
Bu anlamda Kemalizm'in Aleviler içindeki uzantılarının sahte ve yapay gündem oluşturma, boş ve yanlış hedefler koyma çabalarına karşı etkin tavır almak gerekiyor. Alevilerin taşıdığı demokratik "muhalif" potansiyelin böyle boşa akıtılmasına, dahası özel savaş rejiminin hizmetine bağlanmasına engel olmak gerekiyor. Bunu, en başta sınıf bilinçli, yurtsever ve devrimci Aleviler yapmak durumundadır.