Türkiye’de egemenler cephesindeki iktidar çekişmesi her geçen gün biraz daha derinleşiyor. Genelkurmayın toplumu resmi çizgi doğrultusunda yönlendirme ve yeniden biçimlendirme “Planı” deşifre dilerek, bir ölçüde “Malumun ilanı” yapılıyor… Psikolojik savaşın çok yönlü ve boyutlu olarak güncel gelişmeler bağlamında güncelleştirilerek uygulanması anlamında yapılan, “Malumun ilanı”dır ve bunda sürpriz bir yan bulunmuyor. Öyle de olsa bu deşifrasyon iyi bir şeydir; bir “tabunun” tartışma konusu yapılması bakımından önemlidir.
Öte yandan DTP’nin kapatılma süreci devam ediyor, büyük bir olasılıkla DTP kapatılacak… Fakat İmralı hareketli, propaganda ve politik manipülasyon çabaları derinleştirilerek devam ediyor. Toplumu ve dinamiklerini denetim altında tutma ve resmi çizgi doğrultusunda yeniden biçimlendirme planı ile öteden beri İmralı üzerinden yaydırılan düşünce ve politikalar arasında sıkı bir bağ ve bağlantı yok mu? Sistematik Kemalizm övgüsü, TC’yi, ABD’yi gözlerden ve dikkatlerden uzaklaştırma çabaları ve Sol ve demokratik örgüt, çevre ve kişileri denetim altına alma, denetim altına alarak etkisizleştirme ve uzun vadede politika sahnesinin dışına itme çabaları arasında politik bir bağ yok mu? Yoksa bu soru, çok mu “Komplo teorisi” kokuyor?
İmralı cephesinden bazı yazarlar, Genelkurmayın planının Taraf Gazetesi tarafından deşifre edilmesinden sonra kimi çevre ve kişilerin pratiklerinin bu yeni bilgiler bağlamından yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini ileri sürmektedirler. Yani demeleri o ki, bazı çevre ve kişiler Genelkurmayın malum planı doğrultusunda bir görev icra etmektedir. Bu, genel bir doğru… Peki, neden Öcalan’ın “Görüşme Notları”nı söylediğiniz bağlamda yeniden okumuyorsunuz? Kemalizm övgüleri, Güneye düşmanlık, Kürt halkının tarihsel ve ulusal bilincini çarpıtma ve tasfiye çabaları ile anılan plan arasında bir bağlantı arama veya bu konuda biraz daha eleştirel olma gereğini neden duymuyorsunuz?
Özellikle İmralı çizgisine karşı net bir duruş sergileyen ve bu konuda gerilemeyen devrimci çevre ve kişileri töhmet altında bırakıcı bir üslup tam da anılan planın gereklerini yerine getirmekten başka bir şey olmasa gerektir!
Son dokuz yılın pratiğinin de bir kez daha gösterip kanıtladığı gibi İmralı çizgisi, çok kapsamlı bir tasfiye hareketidir, aynı zamanda halkımızın geleceğini ipotek altında tutma çizgisidir! Salt bu kadar da değil, İmralı, aynı zamanda devrim ve sosyalizm adına ne varsa hepsini tasfiye etme, içini boşaltma, ideolojik olarak çarpıtma hareketinin kendisidir…
İşte “Çatı Partisi” girişimi de bu genel çerçeve içinde bir anlam kazanıyor. Yoksa bir ittifak, güç biriktirme ve çoğaltma girişimi değildir!
Kemalizm övgüsü, kitlelerin devlet ve düzen bilincini sistematik olarak çarpıtma, devletin temellerine ve niteliklerine dokunmama vurgusu, ideolojik olarak devrim ve sosyalizm ilkelerine ve değerlerine açık, örtük, dolaylı ve dolaysız saldırı, Marks’ı düzeltme iddiası, “yeni” bir “İdeolojik paradigma” geliştirme iddiası, bütün bunlar, güç biriktirme ve ittifak ihtiyacına değil, tersine var olanı dağıtma ve içini boşaltma ihtiyacına ve hedefine oturuyor! Başka bir ifadeyle denetim altına alınan solu soluksuz bırakma ve onun üzerinden de bütün solun temellerini tasfiye etme ve her açıdan silahsızlandırma hareketiyle karşı karşıyayız.
İmralı’dan gelen “önerilere” asmpatiyle yaklaşan reformist ve düzen içi sol, Kürt halkının dinamikleri ve gücü üzerinden politika yapma, mümkün olduğu ölçüde milletvekili, belediye başkanlığı gibi mevkiiler kazanma rahatlığı ve hevesiyle davranmaktadır. Burada, aslında “ilkeli bir buluşmadan” söz etmemiz gerekir. Düzene biat etme, devrimci dinamikleri ve gücü tasfiye “ilkeleri” üzerinden gerçekleştirilen buluşmadır bu…
Hiç kuşkusuz bu ilkesiz “ilkeli buluşma” hem İmralı’ya, hem de tasfiyeci sola güç vermektedir, karşılıklı olarak gerçekleştirilen meşrulaştırma, yapılan tartışmaların zeminini kaydırmaktadır. “Çatı Partisi” gibi öneriler, bu önerilerin ciddiye alınarak üzerinde bir pratiğin geliştirilmesi, sonuçta Kürt halkına ve genelde sol harekete bir şey kazandırmak şurada dursun, oyalayıcı, güç ve enerjiyi boşa akıtıcı bir işlev görüyor.
Aslında Öcalan, solun gücünü, güncel politik etkisini de çok iyi biliyor. Yapılacak ittifakların politik olarak fazladan bir güç ve etki yaratma anlamına gelmediğini de biliyor. Peki, buna rağmen neden hep ittifak arayışı içinde görünüyor? Bu, boş bir çaba mı?
Kuşkusuz değil, temel hedef, uzun vadede solu ideolojik ve politik denetim ve yönlendirme altında tutmak, tasfiyeciliği daha genel bir alana ve uzun vadeli bir sürece yaymaktır. Bu, “Devlete hizmet” sözünün bir gereğidir!
Öcalan, “hedef kitle-çevre”yi daha da genişletme düşüncesindedir. Yaptığı son görüşmede “Kürt çevreleri” de ittifak ve “Çatı Partisi”ne dahil etme eğilimini dillendirmektedir. Aslında bunun da bir güç ve ittifak arayışı olmadığını, ideolojik ve politik denetimi geliştirme ve kalıcılaştırma hedefine oturduğunu vurgulamamız gerekiyor. 1000 kişinin imzaladığı çağrı belli ki, Öcalan’ı son derece sevindirmiştir. Sevinci, İmralı çizgisinin en muhalif geçinen çevre ve kişileri bu düzeyde etkisi altına almış olmasıdır! Bu, kendisi açısından büyük bir başarıdır ve “Devlete hizmet sözünün” altının pratikte bir de bu boyutlarıyla doldurulmasıdır! Gelinen noktada bu, başarının kalıcılaştırılması ve kurumlaştırılmasıdır. Anılan girişimin “Kürt” ayağının altında yatan gerçeklik en genel ve kaba çizgileriyle budur!
Kısacası, “Çatı Partisi” girişimi, bir güç ve ittifak arayışı değil, sol ve en geniş kesimleri denetleme ve devletin hizmetine koşma çabasından başka bir şey değildir.
24 Haziran 2008