0 0
Read Time:4 Minute, 38 Second

Satrançta yapılan her ŞAH hamlesi, MAT ile sonuçlanmayabilir. Oyun kimi zaman PATA, yenememe durumuyla da sonuçlanabilir. Aslında satranç oyunu henüz sonuçlanmış değil, oyunun bir bölümü, bir aşaması tamamlandı, bu bolümün sonucu Patadır. Bir denge durumu, tam anlamıyla üstünlük kuramama, yenilgiye uğratamama durumu söz konusudur. Bu, bir geçici uzlaşma mı, ateşkes mi, geçici soluklanma mı, yoksa ortaya çıkabilecek politik ve ekonomik sonuçları göğüsleyememe durumunun getirdiği zorunlu pata durumu mudur?

Bilindiği gibi, egemenler cephesinde öteden biri yaşanan ve çeşitli araç ve hamlelerle sürdürülen iktidar çekişmesi, Anayasa Mahkemesinin AKP Kapatma Davasında verdiği kararla yeni bir noktaya geldi. Mahkeme, verdiği kararla AKP’yi kapatmadı, ama “Laikliğe karşı bir odak haline geldiği” yönünde bir mahkûmiyet kararı verdi. Yani, AKP, bu rejime karşı bir suç odağı haline gelmiştir, dedi. Ancak kapatılmasının yaratacağı kaotik boşluğu dolduracak bir seçeneği olmadığı için bunu göze alamadı ve mahkûm ettiği suçu daha hafif bir yaptırımla cezalandırma yoluna gitti. Bu pata, denge, yenememe durumu, var olan güç ilişkisi ve dengelerinin bir yansımasından başka bir şey değildir. Ancak bu, aynı zamanda geçici bir durumu da ifade eder. Satranç oyunu devam ediyor, bundan sonraki aşamalarda başka yöntem ve araçlarla, başka hamlelerle devam edeceği kesin gibidir…

Anayasa Mahkemesi kararı, bir dengeyi, bir pata durumunu ifade etse de bir inisiyatifi, bir hâkim durumu anlatmaktadır. Verilmek istenen mesaj açıktır: “Gerçek iktidar gücü biziz, ancak belirlenen çerçevede ve sınırlar içinde bu oyuna dahil olabilirsiniz. Bu sınırları aştığınızda Cumhuriyetin koruyucu refleksleriyle karşılaşırsınız. Söylem ve eylemlerinizle laiklik karşıtı bir odak haline geldiniz, bu ağır bir suçtur, ancak bunu kapatma yaptırımıyla cezalandırmak yerine daha hafif bir yaptırımla cezalandıracağız. Bunu ciddi bir uyarı, ders çıkarılması gereken bir tehdit olarak algılamalısınız. Ayağınızı denk atın, yoksa…”

Anılan mahkeme kararı başka bir duruma da işaret etmektedir. Evet, geleneksel iktidar güçleri, hala esas iktidar odağı konumundadırlar, ama bu, aşınmış, etkisi ve yaptırım gücü zayıflatılmış bir konumdur. Nisan 2007 Muhtırası, 22 Temmuz seçimleri, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve sonuçları, Ergenekon operasyonu ve diğer noktalar yeniden gözden geçirildiğinde, bu yıpranma ve yaptırım gücündeki zayıflanma çok daha iyi anlaşılacaktır. Zaten pata durumunun, mutlak üstünlük sağlayamamanın temel nedeni de budur. Yıpranma ve yaptırım gücündeki zayıflamayı tamamlayan başka bir unsur da bu cephenin, Siyaset cephesinde AKP’ye karşı bir alternatifinin olmayışı, yaratılmamış olmasıdır. CHP ve MHP birer seçenek olamayacaklarını kanıtlamışlardır. Kısa vadede yeni bir parti kurma şansları da hemen hemen yok gibidir. Dolayısıyla AKP’yi kapatmak politik olarak büyük bir boşluk doğuracaktı, bunu da her iki taraf ve onların arkasındaki iç ve dış güçler istemezdi. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi kararını verirken, hem içinden geçilmekte olunan krizi bir kaosa dönüştürmek istememiş, hem de AKP’nin tepesine “Demoklesin Kılıcı”nı asmayı ihmal etmemiştir. Aslında bu, krizin çözümü değil, zamana yaydırılması, hesaplaşmayı başka aşamalara aktarmayı kararlaştırmaktan başka bir şey değildir…

Kuşkusuz bunu, tek başına Anayasa Mahkemesi Kararı olarak okumak da eksik ve bu nedenle yanlıştır. Anayasa Mahkemesinin kararından önce yaşanan pazarlıkları ve biz dizi uzlaşma-çatışma çabalarını da hiçbir biçimde gözden ırak tutmamak gerekir. Karar açıklanmadan 6’ya 5 formülü basında tartışıldı ve kararın bu yönde çıkacağı yazıldı, konuşuldu. Bu, rastlantı değil, yaşanan çatışmayı bir dengeye oturtarak yönetme isteğinin bir sonucuydu. Hem AKP mahkûm edildi, “hafif bir cezaya” çarpıtıldı, hem de rejim açısından “Yönetememe krizinin” bir çıkmaza girmesinin önüne geçildi. Bu, bir bakıma bir pata durumudur; ama hamle üstünlüğü geleneksel iktidar odaklarının elinde kalmak koşuluyla…

Bu noktada kısa bir süre önce kabul edilip açıklanan Ergenekon İddianamesi, AKP ve temsil ettiği güçlerin bir hamlesi ve güç gösterisi olarak kabul ediliyor. Ancak bunun sınırları anılan iddianameyle ortaya çıktı. Bunu başka bir yazımızda değerlendireceğiz.

Son olarak bir kez daha yöntem konusunda birkaç söz söylememiz gerekir. Bu çatışma, bir askeri despotizm ile demokrasi mücadelesi değildir. AKP’nin ve temsil etiği sermaye çevrelerinin, dayandığı dış güçlerin böyle bir programı ve pratik çizgisi yok… Sorun, ABD’nin ılımlı İslam projesi, AB’nin kendi çizgisini dayatma hesapları ile içerde yükselen “Anadolu Sermayesi”nin iktidardan daha fazla pay kapma, kaptıklarını kalıcılaştırma sorunudur. Sorun, buna karşı geleneksel iktidar güçlerinin, Ordu, yargı ve diğer bürokrasinin resmi iktidar ilişkilerini koruma, TÜSİAD gibi büyük tekellerin konumlarını koruma kaygısının, bu iki politik hesabın çatışmasından başka bir şey değildir.

Hiç kuşku yok ki, bu çatışmada devrimcilerin tavrı açıktır: Her iki tarafın politik hesaplarını, kirli oyunlarını ve bağlantılarını, bunların üzerinden devleti ve düzeni teşhir etmek, gerçek demokratikleşmenin gerçek anlamda devrimden geçeceğini sabırla anlatmak, bunun çeşitli yollarını ve araçlarını geliştirmek ve kullanmak…

                                                                                                           2 Ağustos 2008

                                                                                                            

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter