0 0
Read Time:14 Minute, 22 Second

Yukarıdaki başlıkta neyi anlatmak istediğimizi az çok anlamışsınızdır. Bütün "umut"larını parlamentoya girmeye odaklamış ve bu seçime olmadık yakıştırmalarla "tarihsel misyon" yükleyen Kürt liberal-tasfiyeci cenahtan bahsediyoruz.
22 Temmuz’da yapılacak seçimlere az bir zaman kaldı. Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da şimdilik düşük yoğunluklu sürse de parti ve adaylar meydanlarda boy gösteriyor. Her seçim sürecinde karşılaştığımız "orta oyunu" yeniden sahnelenmektedir.

Düzen partileri kendilerinden beklenildiği gibi, rollerine uygun seçim vaatlerini açıklamış, oy avcılığına soyunmuşlardır. Hükümet partisi AKP ve ana muhalefet partisi CHP arasında süren söz düellosu, vaatlerini sıraladıkları program ve sloganlarla daha sistemli bir hal almaya başladı. Son birkaç yıldır özel savaş rejiminin zeminini güçlendirmek amaçlı yükseltilen ırkçı-şoven dalgadan nemalanan MHP ve DP vb. partiler de AKP ile CHP’yi aratmayacak yöntemlerle bu "orta oyunun"da biz de varız demekteler.

Osmanlıdan arta kalan topraklar üzerinde TC devletini kuran kadroların CHP’sinin meşhur altı ok’unu biliyorsunuz. Kürt, Ermeni bir bütün ezilenlerin bağrına hançer misali saplanan ok toplamının bugünde mevcut düzen içi partilerinin hepsinde somutlaştığını görmek mümkün. Hepsi cumhuriyetçi, devletçi, milliyetçi vb. Bunlardan farklı olarak sömürgeci-faşist sistemden yüz bulamasalar da "umut"larını kaybetmeyen, neo-Kemalist inkılâpçılar da var. Az aktörlü ancak bol figüranlı "orta oyunu" sandık aldatmacasıyla perdelerini kapatacaktır. 23 Temmuz’la birlikte, TBMM’de görevleri neyse sırasıyla harfiyen yerine getireceklerdir.

22 Temmuz seçimlerine hazırlanan AKP ve CHP’nin yayınladıkları seçim bildirgelerinde yer alan palavra ve safsatalardan bazı alıntılar yaparak gerçekliliklerini seçim vesilesiyle bir kez daha deşifre etmekte fayda var. Son olarak da "ufku dar umutları geniş" bağımsızlara değineceğiz.

Akp; "DURMAK YOK YOLA DEVAM"  sloganıyla taahhütlerini sıraladığı bildirgesini kamuoyuna açıkladı. Seçtikleri slogan, son 4,5 yıllık hükümetleri döneminde uyguladıkları icraatlarını durmaksızın devam ettireceklerinin en yalın ifadesidir. Hatırlanacağı üzere, 2004 seçimlerinde Tayyip’in ağzında gevelediği "beraber yürüdük biz bu yollarda" nakaratıyla yol serüvenlerini o dönem dramatize ederek bu dönemde kendinden emin gözükerek adımlıyorlar.

Türkiye tarihinin gelmiş geçmiş en işbirlikçi en takkiyeci partisi AKP, "yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır" beyanında bulunuyor.4,5 yıllık hükümetleri döneminde emek ve halk düşmanı politikaları pervasızca tırmandırdılar. Emperyalist güçlere hizmet ve tekelci burjuvazinin "istikrarı" yolunda sorumluluklarını kesintisiz sürdürdüler. İşçi sınıfı, Kürt halkı, Alevilere karşı tahammülsüzlüklerini her fırsatta gösterdiler. Tekrardan hükümet olması durumunda bugüne kadar yaptıkları yetmemiş olacak ki daha fazla saldıracaklar. AKP teminatını, işçi ve ezilenlere değil, sermaye baronları, özel savaş generalleri, ABD, AB, DB ve IMF’ye veriyor.

AKP bildirgesinde ekonomik, sosyal ve hukuksal vaatlerini sıralarken şimdiye dek sürdürdüğü çizgiyi örnek göstermektedir. Tozpembe bir tablo çizerek, seçmen kitleleri kandırmaktadır.10 milyondan fazla işsizlik oranı, "delikten süpürülmemek" için ABD emperyalizmine tam uşaklık, Türkiye ve kuzey Kürdistan’ da % 80’in üstünde açlık ve sefalet koşullarında yaşayanlar, linç ve katliamlar, anti-demokratik yasa ve uygulamalar vb vb bu hükümetin marifetlerinden sadece bazıları. AKP’nin bildirgesinin özü özeti; "TAM GAZ SALDIRGANLIĞA DEVAM"dır. "Daha fazla demokrasi" klişesini bildirgenin başına koyarak da son süreçte Türk genelkurmayı ile yaşadığı gerici iktidar didişmesinde yıpranan görüntüsünü düzeltmeye çalışıyor. Kitlelere dönük vurguladıkları soyut demokrasi tanımlamasının içi boş ve yanılsamadan ibaret olduğunu peşinen belirtelim. Sömürgeci-faşist sistemde demokrasi nutukları atanların ortak özelliği hepsinin bu sistemin sadık uşağı olmasıdır. Sınıf kimliğinden bağımsız demokrasi anlayışı yoktur. Ya burjuva demokrasisi ya da proleter demokrasi… AKP’ nin "daha fazla demokrasi" sloganındaki gerçekliliği iyi algılamak lazım. Bu klişenin yaşamsallaşma biçimi; bir avuç asalak için sınırsız sömürü, artı-değer getirisi, işçi ve emekçiler içinse açlık, sefalet ve baskı-zulümdür. AKP, Türk genelkurmayı ile yaşadığı sıkıntıları bertaraf etmenin çözümünü de "ulusal çıkarlarımız" payesiyle özel savaş generalleriyle uyumlu çalışmada görmektedir. Kuzey Kürdistan’da şimdilik üç ilin fiili OHAL kapsamına alınması, polise sağlanan sınırsız yetki yasası, güney Kürdistan’a dönük sömürgeci ilhak hazırlığı… AKP ve TSK’nin temel konularda hiç tereddütsüz konsensüs içinde olduklarını gösteriyor. Medyatik gösteri adamı Y.Büyükanıt’ın en son Eğridir’de yaptığı konuşma (tehditler) ve topyekûn imha konseptinde derinleşmeyi ifade eden "profesyonel tugay" göndermesi, yakın gelecekte yaşanacakların birer iz düşümüdür. Kürdistan’da kendi memurları camii imamı ve muhtarların bile hedef tahtasına konulduğu şu koşullarda "daha fazla devlet terörü" altında saldırganlıklarını tırmandıracaklarını kaydetmek gerekiyor.

AKP’nin bildirgesindeki klasik vaatlere devam edelim.2013 yılına kadar hükümette kalır iseler, kişi başına düşen gelir 10 bin doları aşacak, enflasyon tek haneye inecek, işsizlik sorunu sorun olmaktan çıkacak, ihracatın çok büyüyeceğini vb vb sıralamaktalar."Bal gibi satarım" zihniyetli tüccar parti AKP, özelleştirme furyasını da aksatmadan sürdürecek. Yatırım teşviki altında tekellere vergi indirimi yapacak… Akp’nin, özelleştirme ve tekellere kıyak teşvikini yapacağından kuşku duymuyoruz. Sermayenin "hayra alameti" noktasında imanı bütün gayretkeşlikleri sürecektir. Peki ya diğerleri, sadece safsatadır."Kişi başına düşen gelir 10 bin dolar olacak" lafazanlığı yapan AKP, en son Temmuz ayından geçerli olmak üzere asgari ücrete 16 YTL zam yaptı. Evet, yanlış okumadınız aslı astarı 16 YTL zam. Yani, %4 artışla çalışan işçilerin yüzde 36 sının tabi olduğu sefalet ücreti 419,5 YTL oldu. AKP hükümetinin uyguladığı sosyal ve ekonomik politikalar işçi ve emekçilerle alay etmektir. Emekçilerin gözlerinin içine bakarak peşi sıra ham hayallerle,22 Temmuz’u kazasız belasız atlatmayı hedefliyorlar. Verdiğimiz bu güncel örneğin de gösterdiği gibi, sömürgeci-faşist sistemin sömürü çarkını kırmanın dışında başkaca bir seçenek yoktur. AKP ve diğer düzen partileri ve de düzene biat anlayışındakilere verilecek her oy, Kürt ve Türk emekçilere yönelik devletin saldırganlığını meşrulaştırmaya yarayacaktır. Düzene karşı Devrim perspektifiyle seçim aldatmacasını teşhir etmeli ve her renkten burjuva-liberal eğilimin asıl niyetlerini emekçi halklarımıza anlatmalıyız.

R.Tayyip Erdoğan’ın, kamuoyuna açıkladığı bildirgeden son bir örnek daha verelim. "Cumhuriyetimizin 100.üncü yılına yaklaşırken ülke sivil bir uzlaşma anayasasını hak etmektedir diye düşündük ve bu konuda çalışmalarımız devam ediyor."Sivil Anayasa vaadini bu sözlerle açıklamışlardır. Sonrasında da sivil Anayasalarının neme nem bir şey olduğunun izahını yapmışlardır. Temel hak ve Özgürlükleri büyütme hamasetiyle takkiyecilikleri bu bağlamda da devam ettireceklerdir. Sivil Anayasa vaatlerini Cumhurbaşkanını halk seçsin diyerek kabul edilebilir makyajla yutturmaya çalışıyorlar. Lider sultasıyla yönetilen partilerin milletvekillerinin onayı olmaksızın yani Tayyip ya da herhangi bir TBMM’deki partinin liderinin kabulü olmadan halk cumhurbaşkanını seçme şansına sahip değil. Burjuva siyasal ahlaksızlıklarını diğer konularda olduğu şekilde sivil Anayasa konusunda da sergiliyorlar. "Al takke ve külah" anlayışı, işte AKP’nin programı ve pratiği budur.

AKP’nin Kürt sorunu var mı? Evet var. Kürtlerin ulusal ve demokratik talep ve mücadelesini "devletin bekası" açısından sorun görmüşler bu yönüyle de imha ve yok sayma politikalarıyla , "terörün üzerine kararlılıkla gitme" çizgisinden sapmamışlardır. Kürt liberallerin hala AKP’ye yönelik asmpatilerini "çözüme dönük sözler" etiketiyle halkımıza yutturmaya çabaladıklarını unutmayalım. TBMM çatısı altında AKP olumlu işler yapar(sa) destekleriz" diyen yine kendileridir. 4,5 yıllık AKP hükümeti sürecinde Kuzey Kürdistan halkının maruz kaldığı, sömürgeci terör 22 Temmuz sonrası olası 60. AKP hükümetinde de artarak sürecektir.

Şimdi CHP ne diyor. Kısaca değerlendirelim. Tescilli Kemalist faşistlerin sığınağından verilen mesajlar nefret uyandıracak cinsten. Kürt halk düşmanlığında "kılıç kuşanıp" 2. Milli kurtuluş paranoyasıyla cenk meydanına çıktılar. Başbuğ Baykal ve TC devlet partisi CHP, Hitler Almanya’sını aratacak türden politikalara imza atıyor. Parti bünyeleri içinde de asgari burjuva demokrat ölçülere sahip unsurları hızla tasfiye edip, bunların yerine gerici, şoven devşirme füguranları yerleştirdiler. Baykal ve saz arkadaşları, seçim bildirgeleri de, "ŞİMDİ DEĞİŞİM ŞİMDİ CHP ZAMANI" spotuyla sahne aldı. Tabii ki bu sözlerine kargalar bile güler. TC’nin 1920’den 2007’ye uzanan tarihin bütün kesitinde CHP hep vardı. Sistemin can simidi olma işlevini hep muhafaza etmiştir. M. Kemal’in ardılları CHP’yi geçici yol kazalarına uğrasalar da bugüne kadar korumuşlardır. Kâh tek parti rahatlığıyla kâh ortanın solu ambalajıyla dönemlere göre misyonlarına uygun konumlandırılmıştır. Maalesef, TC sömürgeci faşist sistemi yıkılmadan CHP var olmaya devam edecek. TC, CHP bir bütünün ayrılmaz parçalarıdır.

 "Halkımıza Söz Veriyoruz!" CHP’nin seçim bildirgesindeki Popülist hesaplarını inandırıcılık kılıfına uydurmadaki sloganıdır. Sevimsiz Baykal’ı resimlerle vaatlerini küçük el ilanlarıyla dağıtıyorlar. Zahmet edip okuduğunuzda hiçbir inandırıcılığı olmayan silik, bol keseden atılan yalanlar olduğu çok rahat görülecektir. Bildirge sosyal ve ekonomik yanıyla değil, Devletimizi böldürmeyeceğiz dedikleri bölümüyle dikkat çekiyor. Altı oklarından milliyetçilik okunu diğerlerine nazaran daha fazla cilalıyorlar. CHP cumhuriyet mitinglerindeki hazır kıtalara attırılan "ne mutlu türküm diyeni" nakaratını tamamlayan tavırla oy hanelerini şişirmeye ve terör edebiyatına sarılarak klasik politik açılımlarla, 22 Temmuz’da sevinen taraf olmayı istiyor. Bu uğurda da, tartışmaya yer bırakmayacak şekilde Kürt halkına yönelik kin ve düşmanlığını kusmaktadır. Önceki seçim süreçlerinde "şeriat tehlikesi" üzerine kurdukları korku politikalarının yerini artık "Kürt tehlikesi" almıştır. Sadece CHP mi böyle, hayır değil. Sağ-sol patentli düzen partilerinin hepsi aynı. Ancak CHP, Kürt halk düşmanlığında siyasal rakiplerini açık ara sollamıştır.

 "Ülkemizin sınır güvenliğini sağlayacağız, ülkemize yönelik her türlü tehdide kararlılıkla karşı koyacağız."

 "Siyasi irademiz tam. Terörün iç ve dış kaynağını kurutacağız. Şehit ailelerinin gözyaşlarını dindireceğiz."

 "Muhtarlar, STÖ’ler ve Semt konseyleriyle işbirliği içinde çalışan yeni Güvenlik ve Terörle mücadele sistemi uygulanacak."

Bunlar bildirgedeki pasajlardan bazıları. Bu üçünü alt alta koyduğunuzda CHP’nin ortalama nasıl davranacağını kavramış olursunuz. Kürt halkının nazarında "ceğiz-cağızlı" politikalar bildik gelişmelere gebedir. TC devleti, Kürt ulusal sorunu karşısında en ufak bir esneme ve vizyon değişikliğine gitme durumunda değil. İmralı teslimiyetine rağmen bu böyledir. Sorunun karmaşık ve dinamik yapısı, sömürgeci düzenin temellerini sarsabilecek çerçeveye sahiptir. TC, devlet-ulus yapısı gereği esnemesi kırılma anlamına gelir."Böl-parçala ve yok et" stratejisiyle kendi çözüm yolunu düzlemeye devam edecektir. Güney Kürdistan merkezli yaşanan gelişmelerden duydukları rahatsızlık ve hazımsızlığın revaçta olduğu şu koşullarda, CHP’nin "terör edebiyatına" şaşırmamak gerekir. TSK generalleri ve CHP sivil generalleri "yok birbirimizden farkımız" görüntüsüyle, topyekûn sömürgeci saldırganlık senaryolarını uygulama noktasında birbirinin kopyası açıklama yapıyorlar.

Yakın döneme kadar;"Türkiye AB’ye mecbur değildir" diyen Baykal’lı CHP, 22 Temmuz seçiminin öngünlerinde liderlerinin ağzıyla;"globalleşen ekonominin gerçeklerini inkâr edemeyiz. AB’yle sorunlar var ama çatışarak, düşmanlık göstererek siyaset yapmamız söz konusu değil" beyanıyla sahte AB karşıtlıklarının balonunu patlatmıştır. AB ile ilgili gündemlerde efelenen Baykal gitmiş yerine globalist, AB’ci Baykal gelmiştir. Hükümet olmanın yegâne yolu ABD ve AB kapılarını aşındırmakla, oralardan icazet almakla mümkündür. Emperyalizme bağımlılık ilişkisinin dışına hiçbiri çıkamaz. Baykal’lı CHP, Tayyip’li AKP vd. hangisinin hükümet olacağı emperyalist merkezlerde karar altına alınır. Bu da, efendi-uşak ilişkisinden başkaca bir şeyle ifade edilemez.

22 Temmuz seçimlerine %10’luk anti-demokratik baraj nedeniyle bağımsız giren Kürt liberal-teslimiyetçi cenah ve bunlara yedeklenen solun döküntü-kuyrukçu kesiminin parlamenterist, uzlaşmacı hedeflerini net bir şekilde değerlendirmek ve yaratmaya çalıştıkları TBMM yanılsamasını teşhir etmek ertelenmez bir görevdir.

"16 yıl sonra meclise gidiyoruz" diyor,umutluyuz sevinciyle "alternatif olmaya geliyoruz" bildirgesi yayınlıyorlar.Bu bey ve bayanlar,"barış ve demokratik çözüm için" tek yol Türkiye Büyük Millet Meclisi"dir demekteler.Dikkat ederseniz,yan yana koyduğumuz söz ve sloganlar tamamen kendi söylemleridir.Basın,afiş,bildiri ve sohbetlerde aynı formatta,benzeri lafazanlık yapmaktalar.TBMM ‘ye 30-40 milletvekili gönderdiklerinde,"yargısız infazlar aydınlanacak,sistemden dışlanan kimliklerin sorunları çözülecek, cinsiyetçi politikalar değişecek, genel siyasi af çıkartılacak, eşitlik ve adalet gelecek, anadilde eğitim çözülecek, yoksulluk bitecek, ekolojik toplum olacağız, köye geri dönüş koşulları yaratılacak, koruculuk lağvedilecek, hakların sesi olacak"mışlar. Sahi biz, Nasıl bir ülkede ve hangi sınıfın egemenliği altında yaşıyoruz? Halkımızın vicdanı biz devrimci-sosyalistler açısından bunların ciddiye alınacak bir yanları yoktur. İmralı teslimiyetiyle birlikte, af ve düzene kabul edilmek için her şeylerini vermeye hazırdırlar. "Tek taraflı teslimiyet" programları doğrultusunda pratikleri fazlasıyla öğreticidir. Gerçek ile yalan’ın yer değiştirdiği kavramlarla asıl niyet ve kimliklerini gizlemekten de geri durmuyorlar. Sürekli vurguladığımız gibi, İmralı tasfiye ve teslimiyet çizgisidir. KUKM’nin kazanımlarını altın tepside düşmanlarımıza sunma platformudur. Devlete hizmet sözü son sekiz yıl boyunca birbiriyle bağlantılı konuların hepsin de tutuluyor.

Tarihsel önemi olan PKK kuruluş belgelerinden seçtiğimiz üç alıntı yapacağız. Sonrasında da "büyük önderin" İmralı adasında sorgucularına verdiği ifadeden çarpıcı birkaç örnek vereceğiz. Tasfiye ve teslimiyet politikalarının bugüne uzanan serüvenini iyi özetler kanısındayız. TBMM’ye neden tarihsel değer biçtikleri de bir nebze aydınlanır inancındayız…

 "PKK, çöken emperyalizm ve yükselen proletarya devrimleri çağında, Kürdistan halkının, emperyalist ve sömürgeci sistemden kurtulmak, bağımsız ve birleşik Kürdistan’da demokratik bir halk diktatörlüğünü kurmak ve nihai olarak sınıfsız toplumu gerçekleştirmek amacındadır."

 "1.Emperyalist paylaşım savaşından sonra, sömürgeci Türk burjuvazisiyle İngiliz ve Fransız emperyalizmi arasında Kürdistan’ı bölüştüren antlaşmalar, Kürt halkının arzusu dışında yapılmıştır ve gayri meşrudurlar. PKK, bu antlaşmalardan kaynaklanan statüyü tanıyan ve bu statü içinde Kürdistan halkının sorunlarına çözüm getirme iddiasında bulunan her türlü şoven, sosyal-şoven Türk çevreleriyle, uşak ve reformist Kürt çevrelerini amansızca teşhir eder ve onlarla sonuna kadar mücadeleyi varlık nedenlerinden biri sayar."

 "PKK, Kürdistan halkı için siyasal, sosyal, kültürel alanda gelişmenin ancak bir savaş ortamı içinde mümkün olacağına inanır ve bu amaçla tüm ideolojik ve politik çalışmalarında bağımsızlığı ve özgürlüğü için savaşan bir halk yaratmayı esas alır. Bu konu da barışçıl ortam içinde her gün ulus olarak eriyip yok olmaktansa, savaşla ve savaş içinde dirilmeyi bir ilke olarak kabul eder."

Peki, bugünkü teorilere ne demeli nasıl tahlil etmeli? Sorunla ilgili olanlar, İmralı savunmalarında söylenenlerle yukarıda vurgulanan tespitlerin birbirinin zıttı olduğunu göreceklerdir. Şimdi, hala anlamak istemeyenler de çıkacak ve muhtemelen şöyle diyeceklerdir; " bunları reel sosyalist çizgiyi aşamadığımız dönemde söyledik ama artık 21. yy dayız, her şey değişti eh tabi ki biz de." Dünya’ ya bukalemun’ un gözüyle bakılırsa renk değiştirmek doğal karşılanır. Yanlış okumalar olmasın, biz burada yerküremizdeki nesnel değişimlerden bahsetmiyoruz. Politik amaç ve araç ilişkisini sorguluyoruz. Emperyalist Dünya düzeninde ne egemenlerin sömürü ne de ezilenlerin kurtuluş mücadelesinde amaç açısından bir değişim yok. Araçlarda, konjonktürel farklılıklar olabilir. Elbette farklı araçlar kullanılması bu noktada yeni yöntemler amaca ulaşmada hızlandırıcı etki yaratmalıdır. Anlaşıldığı gibi,"değişim politik ve sınıfsal kimliğin" aşındırılması akabinde işbirlikçi Kürt egemen ve orta sınıflarının beklentileriyle uyumlu hale gelmektir. İmralı partisi, değişim derken aslında bundan bahsediyor. Değişim(lerinin) diğer bir yansıması da, teslimiyet ve tasfiye sürecini bazı jargon ve oluşumlarla, özelliklede kişi kültünü her şeyin merkezine koyarak sonuca götürmek. Bilimsel eleştirel bakış açısının istenmediği, yeni türden kölelik, cemaat tarzını dayatıp uygulamaktalar. Bu durumda da; yenilgi-zafer, teslimiyet-direniş, tasfiyecilik-büyük politikaymış gibi halkımıza empoze ediliyor. Gerçekle yalan yer değiştiriyor. Sömürgeci düzene af karşılığında "katılımı" esas alan tasfiye hareketinin, mevcut sistemlerinin yaratanı,"kutlu insan-hiçbir ideolojinin onu tam anlamıyla tanımlayamadığı, Dünya içersinde ayrı bir Dünyevi varlık"(bkz gerçeğin dili ve eylemi önsöz)15 Şubat sonrası sorgucularına verdiği ifadeler akla geliyor."büyük önder" o anda ve koşullarda ne dedi, söyledikleri mazlum Kürt ulusunu savunmak mıydı? 3 Nisan 1999 tarihli savcılık ifadesinde uzun uzadıya özeleştiri yapan Öcalan’dan birkaç alıntı yapalım, çarpıcı ve bilinen ifadesinde TC devletine şöyle sesleniyordu;

 "Amacım ülkemizi ve devletimizi daha da güçlendirmek ve yardımcı olmaktır."

 "Ben, bu konuda üzerime düşen her türlü katkıda bulunmaya hazırım, bize bağlı halkım ve örgütümü demokratik devletin ve ülkemizin hizmetine uyumlu hale getirmeye imkân ve güce sahip olduğumu söylüyorum, tüm gücümle bu yönde çaba harcamaya hazırım."

"Ben, uzun örgüt hayatımda Kürtlerin özgürlüklerini Türkiye içersinde bulduklarını gördüm. Bana göre Kürtlerin derdi ayrı bir devlet kurmak olamaz. Federasyon ve otonomi bir çözüm değildir… Türkiye de mevcut sistem de Kürtlerin siyasal hakları vardır.1990’lardan sonra Kürtlerle ilgili kültürel haklarda geliştirilmiştir. Bu halen de yürürlüktedir."

 "PKK programının politik ve siyasi değeri olmadığını, kavram olarak Kürdistan ibaresini kullandım. Coğrafi olarak ele aldım. Kürt devletini kurmanın mümkün olmayacağı ilmen de sabittir. Gerekli de değildir. Mevcut TC devleti içersinde demokratik ortamda her şeyin gerçekleşmesi mümkündür. Ben bu sonuca vardım."

 "Özgürlük mü, işte Türkiye vatanınız derim. Türkiye bizim tarihi ortak vatanımızdır. Bu ortak vatanın bölünmesini istemem. Ulus olarak da Kürtler Türk ulusal bütünlüğü içersindedir. Ancak ayrı kültür ve dili olan bir unsurdur."

 " Atatürk’ün önderlik hususlarını takdir ettim. Bugüne kadar da kendime rehber alarak kabul edip, uygulamaya çalıştım… Yakalandığımda Türk bayrağına saygımı öperek gösterdim."

 

                                                                                                  (3 Nisan 1999 savcılık ifadesi-İmralı)

 

Sekiz sene önce bunları diyerek hayatında yeni bir sayfa açtı. O günden bugüne aynı çerçevede "yeni paradigmalı" hizmetlerini sürdürüyor. Her şey çok açık, ama mesele bu gerçekliliğin ne derece biliniyor olmasında düğümleniyor. Sözümüz; kör-sağır ve dilsizi oynayanlara değil, samimi-dürüst olma iddiasındaki devrimci-demokrat ve yurtseverlere gitsin. Artık, tarihsel sorumluluğumuzu yerine getirmeli, KUKM’yi toparlama ve yeniden inşa çizgisinde bütünleşerek, kaderimizi kendi elimize almalıyız. Özgür bir ülke de onurluca yaşamak için başkaca bir seçenek yoktur.

Kendilerine "bin umut adayı" unvanını yakıştıran umutsuzlara umut bağlama. TBMM de halklarımızın çıkarına bir şey yapılmaz. Sömürgeci-faşist sistemde meclisin asma yaprağı olmanın dışında bir fonksiyonu yoktur. TC de gerçek iktidar gücü kararları alır, meclise de onaylamak ve bayraktarlığını yapmak düşer.

 

                                                               Umut Devrimde Kurtuluş Sosyalizmde

 

  / FERHAT ÜÇOLUK

 

     

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter