Dün, saldırgan ABD Silahlı Kuvvetleri’nin Genelkurmay Başkanı, General Powell, bir siyahtı. Bugün, emperyalist dış politikanın yürütücüsü C. Rice da bir Afrika kökenli Amerikalı. Yarın, finans-kapitalin bir başka siyah temsilcisi, Barack Obama, Beyaz Saray’da görevi devralacak. Bu açıdan baktığımızda, bize pazarlandırıldığı gibi, bir devrimci değişim-dönüşüm pek de söz konusu değil.
Yine de, kabul etmek gerekir ki, bütün tarafları bakımından, bu seçim kampanyasının ana teması değişim idi. Yıpranmış devletin iç ve dış siyasetteki sorunlarının, finans-kapitalin krizinin, emperyalizmin ekonomik, politik, askeri, moral bunalımının ve düzene tepkili-öfkeli yığınların ihtiyacı olarak ortaya çıktı değişim ihtiyacı.
Barack Obama, bu değişim rüzgârını arkasına alarak seçimi kazandı.
Obama, bundan önceki neredeyse tüm seçimlerde olduğu gibi, kampanyasında en fazla para toplayan ve harcayan aday olarak kazandı seçimi. Bu tarihte görülmemiş milyarlarca doların kaynağı, esas olarak, Obama’nın çözmesinin beklendiği ekonomik krizin sorumlusu olan şirketler, para babaları, tekeller. Onlar krizi, faturayı büyük oran da çalışan yığınlara ödettirerek ve sermayenin merkezileşip yoğunlaşması yoluyla, “çözme”yi umuyorlar. Göstermelik bir “sağlık reformu” dışında, Obama’nın farklılığı ne olabilir? Bush’un geçtiğimiz aylarda para dağıtarak yaptığı gibi, harcayıp piyasayı canlandırsınlar diye, az gelirlilere bu sefer “vergi indirimi” adı altında “bir parmak bal çalma” dışında ve kimi boş genel laflardan başka, akla gelen bir şey var mı?
Irak Savaşı’nın yenilgiyle sonuçlandığını kabul etmeyen az sayıda insan kaldı Amerika’da. Bush, ya da McCain, yenilgiyi kabul dahi etmediler, realiteden kopukluklarıyla güven bunalımı yaşadılar. Obama, yenilgiyi yönetebileceğine inandırdı kitleleri. Nasıl mı? 1975 yılında Vietnam yenilgisinde Nixon-Kissinger ikilisinin yaptığı gibi: Vietnamlaştırma gibi, savaşı büyük oranda Iraklaştırarak, Arabı Araba kıydırarak, savaşın yükünü daha fazla Iraklı işbirlikçilerin ve onların uydu ordusunun üzerine yıkarak. Bu arada, Afganistan’a daha fazla asker göndererek, oradaki savaşı derinleştirerek, yıkımı arttırarak! Irak’ta böylece alınacak nefes, emperyalizmin yeni Afghanistan saldırısında kullanılacak. Bunu, Obama söylüyor. Irak’ya ya da genel olarak Ortadoğu’da, veya Filistin Sorunu’nda emperyalist dinamiklere Obama Bush’tan daha az mı tutsak? Ya da, o stratejiyi, halkla ilişkiler taktiklerindeki kimi farklılıklar dışında, onun da yürüteceği açık değil mi? Unutmayın, Demokrat Parti geçen seçimlerde büyük başarı kazandı savaşa karşı retoriğiyle. Sonra ne oldu? Bush yönetiminin “surge” dahil savaş harcamalarını Kongre’de finanse etmeyi sürdürdüler. Obama da “demokrat” değil mi?
Ya Iran? Obama’nın Bush’tan farkı pek ince, nüanslarda gizli. Amerikan emperyalizminin taleplerinde farklılık yok. Fark, yöntemde gibi. “Gibi” çünkü, Obama Iran’la görüşeceğinı söylüyor. Bush ekibi hiç görüşmüyor değil ama Obama açıktan, kamuoyu önünde, önşartsız görüşeceğini duyurdu. Unutmamak gerek, ABD ile Iran arasındaki anlaşmazlık “açıktan görüşüp görüşmeme” sorunu da değil. ABD’nin talepleri ve bunlara Iran’ın itirazları asıl neden. Iran, açıktan görüşmelerde de ABD’nin taleplerine uymazsa ne olacak? Obama, Bush’tan farklı düşünmüyor bu konuda. Üsteli, O, Bush’a göre, parlak cilalı imajıyla daha fazla iç ve dış “meşruiyet”e sahip olacağına inanıyor. Arkasındaki tekeller de, Siyonist Devlet de.
Obama’nın Pakistan’a ilişkin Bush’tan daha şahin olduğuna şahit olabiliriz pek yakında. Obama Pakistan’da yeni bir cephe açarsa, kimse şaşırmasın derim ben.
Obama siyahlardan yüzde 96 oranında oy aldı. “Irk önemli değil” sloganıyla yola çıkan Obama, yine de beyaz seçmen bazında rakibinden daha az oy aldı, yüzde ellinin çok altında kaldı. Obama, bugünkü ABD’nin en temel gerçekliklerinden başlıcası olan “ırklar sorunu”nda, siyah hareketinin herhangi bir unsuruyla herhangi bir bağa sahip değil. O aslında bir “Tom Amca.” Bizdeki “Kürtlük–Türklük onemli değil” deyip Türk politikacısı olarak siyaset yapan mebzul miktardaki politikacıya benziyor.
“Bana dostlarını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” derler. Emperyalizmin kadim teorisyeni Zbigniev Brzezinski’yi tanırsınız.Haiti’nin işgalinin hazırlığını yapan Istihbaratçı Anthony Lake’i? Ya da Clinton ile Bush’un da danışmanlığını yapan Siyonizm yanlısı Dennis Ross’u? General Patreus’un dünyanın her yanındaki özgürlük savaşçılarına karşı cinayetlerin yolunu gösteren “kontrgerilla”ya ilişkin elkitabına önsöz yazan Sarah Sewall’ı? Bunlar, Obama kampanyasının kimi danışmanları. Daha kimler var, göreceğiz. ABD emperyalizminin yeni bir imaja ihtiyaç duyduğu açık. Sadece dünya halkları ya da sıradan Amerikalılar bakımından değil, emperyalistler arası ilişkilerde de, efendinin tetikçileriyle sorunlarında da, Bush yönetimi altında ABD çok yıprandı, büyük yaralar aldı. Politik, askeri, ekonomik, sosyal, moral bunalımlar içinde kıvranıyor Amerikan emperyalizmi. Jimmy Carter diyor ki, Obama, ülkemiz ve hükümetimize ilişkin şimdiki nefrete karşı otomatik bir iyileştirici faktör olacaktır.” Türkçesi, “imajımızı parlatacaktır siyah derisiyle” diyor.
Ya sonra?
Cila dökülmeye başlayınca?
Biz “umut”un “düşkırıklığı”na dönüştüğünü çok gördük…
Birgün / 07.11.08