Eski solculuk döneminde en ufak bir konuda iyimserlik saflık, neredeyse suç sayılırdı. Dünyada iyi bir şey olamazdı, emperyalizm-kapitalizm bize hiçbir konuda göz açtırmaz, birazcık umut vaat eden her şeyin ‘arkaplanında’ ne dolaplar döndüğü her an karşımıza çıkar/çıkarılırdı. Sonra tam tersi oldu, dünya yansa hayra yorulacak hale gelindi. Özellikle de, eski solcular, kasvetli dünya görüşünden kurtulmanın sevinciyle, buldumcuk Pollyanna kesildiler.
Daha azıyla bile idare etmeye çalşanlar için, Obama’nın ABD Başkanı seçilmesi ‘mehdi’nin yeryüzüne gelmesi tesiri yaptı. Birçokları, Van civarında 44 koyun kurban eden vatandaşlarımız kıvamındalar. Bir siyah (veya kahverengi) derilinin ABD’ye başkan olması küçümsenecek şey değil diye, aklı mantığı rafa kaldırmanın âlemi yok. Ama belli ki, dünyada olan biteni hakkıyla sorgulamayı gözü kesmeyen, ama dünyaya eleştirel bakma iddiasından da vazgeçmek istemeyenler için büyük bir imkân doğdu. Sadece bizimkiler değil, Batı Avrupalı ‘ilericiler’ de, fazla sorgulayıp, zorlanmadan taraftarı olabilecekleri bir şeye çok ihtiyaç duyarken, Obama her derde deva oldu.
Demokrasi adına Irak’ı işgal eden veya edenlerle işbirliği yapan, o da olmazsa buna karşı sesini çıkaramayan Batılılar, Obama ile kendilerini temize çıkarma şansı buldular. Dünyanın geri kalan yerlerinde, Obama’nın rengi, ismi, hayat hikâyesi dolayısıyla yürekleri soğuyanlar bir yana, Batı medeniyetine iman etmiş olanlar da, Batı medeniyetinin, ABD demokrasisinin küllerinden yeniden doğması karşısında derin bir nefes aldılar.
Bu ortam içinde, Obama’nın seçim kazanması, büyük çıkar çevrelerinin tam desteği ile (ki öyle olması da son derece doğal) gerçekleşmiş bir süreç değil, kiminin duası, kiminin dişinden tırnağından artırdığı küçük parası ile katıldığı bir halk devrimi masalına dönüştü. Bunları hatırlatanlar, iflah olmaz ABD (ve dolayısıyla insanlık) düşmanı, komplocular olarak mahkûm edilmeye başladılar. Bunlarla uğraşılmaz, geçelim.
Obama’nın seçim kazanması, en çok ABD’nin kendini temize çıkarmasına, sonra onun peşine takılanların yüzünü ağartmaya yaradı ve daha çok yarayacak. Artık Irak işgalini savunan kalmadı, ama zaten karşı çıkıldığı dönemde de, birçokları için bu işgal, Bush’un, bir avuç çılgın neo-con’un, Hıristiyan köktencinin işi gibi görüldü/gösterildi. Mesela, İngiltere’nin İşçi Partili Başbakanı Tony Blair’in işgalin baş ortağı ve müdafii olduğu hep görmezden gelindi. Bu sıradan bir körlük değildi. ‘Kötü Batı’ya karşı çıkılacak tek zemin ‘iyi Batı’ olmak zorundaydı, yoksa tutunacak dal kalmıyordu. Şimdi Obama, dünyayı ‘iyi Batı’
ve onun lideri, ‘iyi ABD’ nin kurtaracağına inananlar için muazzam bir imkân sunuyor.
Adam, Pakistan’ı işgal etmekten söz ediyormuş, ‘terörle mücadele’ savaşının bayrağını Bush’dan devralma konusunda hiç tereddütü yokmuş, seçimlere beş kala ABD’nin Suriye’yi bombalayıp sivil ölümlere neden olmasına gık dememiş kimsenin umuru değil.
Daha dün Bush politikalarını ve bu istikâmette Irak işgalini destekleyenlerin, aynı hevesle Obama’cı kesilmelerinde aslında şaşacak bir şey yok. Irak’ta işgal politikasıyla başarısız olan ABD dış politikası, her şeye kaldığı yerden devam edecek. Obama, bu anlamda büyük bir kopuşu temsil etmiyor, yeni bir dünya hegemonyası çerçevesinde tanzim edilen ABD dış politikasının, yeni koşullar çerçevesindeki takipçisi olacak, zaten söylediği de bu. ABD seçim sistemi içinden bir ‘devrim’ çıkmasını samimi bir şekilde ummak ahmaklık, samimi olmayıp olayı böyle takdim etmek göz boyamacılıktan başka bir şey değil.
Radikal / 13.11.08