0 0
Read Time:23 Minute, 6 Second

Selim: Hayri arkadaş vardı, burada Avrupa da diplomatik alanda çalışıyordu. Bizim dönemimizde temiz ve dürüst bir arkadaştı. Kandil’ de bir bayan ile birlikte vurulduğunu duyduk. Kazadır dediler, onu kahraman yaptılar, bayan hakkında sessiz kaldılar. Bu olayın iç yüzü neydi?

D.Ali: Hayri, kodu Erdal olan arkadaşla son Avrupa dönüşünde bir süre ikimiz aynı odada kaldık.

Yüceltme ve aşağılamaları sevmem.

 

Önceden de Erdal’ı tanıyordum, Avrupa’da epey kalmıştı. Kendine özgü bir kişiliğe sahipti ve sosyal ilişkileri iyi olan bir arkadaştı. O zamanda şimdi de seviyorum.

Son olarak aynı odada kaldığımızda ikimizde epey konularda tartıştık. Gerçek bir değişimden yanaydı ve 2003’te yapılan toplantı da gerçek anlamda yapılan değişiklere tavır almadı, daha çok mevcut durumun bu şekilde yürümesinden yana değildi. Toplantıda da tavrı bu yönlü olmuştur.

Yaşamını yitirme olayı ise 16 Ağustos 2003 töreninde oldu. Kısa bir süre önce Askeri Karargâha gitmişti.

Yaşamını yitirmesi ve şehit olması bu törenin düzenleniş tarzıyla ilgilidir. Askeri Karargâh komutanının tarzından kaynaklanıyor. Askeri Karargâh komutanı gerçek değişimden yana değildi. Toplantıda ise gerçek değişim adımları kararlaştırılmıştı. Burada düzenlenen tören ilk defa böyle farklı ve öne çıkma amacını taşıyordu. Bu gün KCK’ ye bakan ordaydı.

Tören akşam oluyor ve gerçek mermiler ve patlamalar yapılıyor.

Gece ve folklorda ise yine silahlar devrededir. Folklor ekibi plastik mermiler kullanıyor.

Yöneticilerin yeri önde, ön sıradadır. Aynı sırada yine izleyiciler var. Folklor ekibinin kullandığı plastik mermiler, yöneticilerin ve izleyicilerin önüne düşüyor.

Erdal arkadaşta önde yöneticilerin olduğu sıradadır.

Folklor ekibinde yer alan bir bayanın silahında hakiki bir tek mermi patlıyor. Silaha susturucuya benzer alet takıldığı için bu mermi patlayınca çekirdek dağılıyor. Sanırım üç kişi yaralanıyor. Aynı çekirdeğin bir parçası da Erdal arkadaşa denk geliyor. Bununla şehit düşüyor.

Olayın gerçekleşme biçimi budur.

İzah edilmesi gereken nokta ise bu mermiyi folklor ekindeki bayanın silahına kimin koyduğudur, çünkü plastik mermiler ve atışlarda vb kontrol yok.

Bayan birilerini öldürmek istese tek mermi tercih etmez, kimi hedefliyorsa doğrudan atış yapar.

Bu bayan ve bazıları tutuklanıyor. Bayana işkence yapılıyor, İsveç’ten katılan biridir sanırım, babası KDP yetkililerinden. Bayan ajan olduğunu ve Buldanlarla ilişkisi olduğunu vb hikâyeleri kabul ediyor.

Selim: Buldanlar derken Necdet ve Savaş Buldan’ ın ailesini mi kastediyorsun?

D. Ali: Evet, Mülteci kampında kalan Buldan ailesinden kişiler kastediliyordu.
Daha çok ayrılanlar olmak üzere bu soruşturmayı kabul etmediler, yeni komisyon oluşturuldu. Komisyon bu bayana işkence yapıldığını, ifadelerin zorla kabul ettirildiğini vb saptamıştı. Bayanın bilinçli yapmadığı ve merminin başkaları tarafından konulmuş olacağını vb belirlemişti. Sanırım bayan bırakıldı, daha sonra başına ne geldi veya ne oldu bilmiyorum.

Bu olay askeri karargâh komutanlığının töreni düzenleyiş tarzı ve gece olarak yapılan kutlamalarda hem de geceleyin silahların ve patlayıcıların kullanış tarzı ve ciddi ihmallerinden kaynaklanıyor. Mermiyi kim veya kimler koydu sorusu aydınlatılmadı. Bildiğim bu çerçevede, sanırım sonra üstü kapatıldı.

Gulan arkadaş boğdurularak katledilirken Gulan üzerine kitap yazıldı ve Gulan çizgisi ilan edildi. Hâlbuki Gulan bu broşürü yazanın görüşlerine katılmıyordu. Üstelik katledenler ortaya çıkarılmadı.

Selim: Komutan Nasır olayı nedir, onu neden ve nasıl katlettiler?

D.Ali: Zagros’un başarılı olduğu dönemde komutanlık o yapmıştı.
Sonra Garzan ve Amed eyaletlerinde de kaldı. Askeri tecrübesi fazla olanlardan biriydi.
Daha 1995 yıllarında cemal, Abbas, Cuma vb ile yıldızları fazla barışmıyordu.
Kendine özgü bir kişiliği vardı, en çok okuyanlardan biriydi.
Kendisiyle tartıştığım zamanlar oldu, farklı düşündüğü noktaları net ifade etmiyordu.
Konseye alınma eğilimi vardı ve bunu hak ettiğine inanıyordu.
19992da fedai güçlerin başına verilmişti, bunu kendisini harcama olarak değerlendiriyor ve genelde dışlandığı kanısını taşıyordu.
Mevcut tabloyu benimasmediğini hissettiriyordu, fakat düşüncelerini net ifade edemiyordu.
Belki de hepimiz gibi oda söyleme ortamının olmadığını düşünüyor olabilir.

7. Kongreden sonra kendisiyle ilgili yapılan görevlendirmeyi kabul etmedi
. Öcalan’ın vekâletini alan konsey onu yanında tuttu.
Sonra yapılan bir törene konseyle birlikte katılmamıştı ve
bu tür tavırları gerekçe yapılarak ve konseye karşı darbe yapmak istendiği söylenerek tutuklandı.
Süleyman gillerin ayrıldığı süreçten hemen sonradır.

Konseye karşı darbe yapacağı bir uydurmaydı. Konseyi beğenmediği ve bazı tavırlarını, gidişatı beğenmediği doğrudur.
Rapor isteme ve özeleştiri yöntemlerini engizisyona benzetmişti. Bu konuda haksız değil.

Oluşan konseyi ve PKK’nin içine düştüğü durumu benimasmemesi onu hedef durumuna getirdi.
İlkin platformu yapılmış bırakılmıştı. Sonra bir kez daha sorgulanmış ve Lübnan’a gönderilmesi kararlaştırılmıştı.
Konferansta yeniden platforma çıkarıldı ve askeri karargâha gönderildi, görevsizdi.
Askeri Karargâhta konseyin kararıyla bir kez daha tutuklandı ve bu onun yaşamının sonu oldu.
Konsey kararı ile vuruldu. Bu gün KCK başında yer alan beşlinin kararıydı.
Konsey üyelerinin hepsinin kararı da değilmiş.

İlkin Askeri Karargâh kaçmak istedi, vuruldu, yaralandı biçiminde muhaberelerde haber geçtiler.
Bir süre sonra Askeri Karargâh ta sorumlu olan Cemal ve Bahoz , Ape Hüseyin denetimindeö
hazırlanan bir tezgâhla fedailerin kaldığı yerin dışarıdan bilinmeyen güçler tarafından basıldığı ve Nasırı kaçırmak istedikleri,

bu sırada çatışmanın çıktığı ve Nasır’ın vurulduğu şeklinde açıklama yaptılar.
Nasır daha önce vurulmuş, toplantıda Nasır’ın vurulduğu açıklaması yapılmıştır.
Buna hiç kimse inanmıyordu.

Nasır’ın katledilmesi bir süre söylenmedi.
Bu arada Kadın Kongresinde Gulan arkadaş kongrede kaldığı yerde boğazlanarak katledilmişti.
Hedef şaşırıldı, onu katledenlerde ortaya çıkarılmadı.
Abbas, Gulan arkadaşı şehit ilan eden bir broşür yazarken aynı broşürde
Nasır’ın nasıl alman ajanı olduğunu ve PKK’ deki bütün tasfiyecilerin toplamı olduğunu kaleme almıştı.

Hala kimse yapanlar dışında Nasır’ın katledilmesini bilmiyordu.
Hem komutan Nasır’ın hem Gulan’ın katledilmesi siyasi bir cinayettir. Gulan’ın görüşü ayrılanlarla aynıydı.

 

Selim: Siz yaklaşık otuz beşl boyunca hiç dinlenmeksizin
Kürt halkının bağımsızlığı ve özgürlüğü için çalıştınız.
Ama bir noktadan sonra resmi görüş gibi düşünmediğiniz için başınıza ne gibi olaylar geldi?

D.Ali: PKK’ de iç politika yürütme tarzını Öcalan yarattı.
Herkes aşağı yukarı birbirine karşı kullanılır duruma getiriliyor.
Bundan dolayı birbirini sevenler sevmeyenler oluyor.
Hedef kişiler dönemlere göre değişir.
Bazıları hedef tahtası yapılırsa onlara yüklenilir, başka bir zaman sıralar değişir.
Kopanlar ve ayrılanlar da aynı zincirin halkaları gibidir.
Hedeflenenler doğru dürüst düşüncelerini formüle edemezler.

İç politikalarını çözemedin mi yaşama imkânın hiç olamaz.
Bu açıdan tanıyordum. Tek kişinin ya da sadece kendi sorunum olarak görmüyordum.

Nasır ve Gulan’ın cinayetlerinden sonra bazı arkadaşlarla birlikte bende açık hedef durumuna getirildim.
Bunlar kendilerini yenilikçi konseyi muhafazakâr görüyorlar diye.
Bir açıdan doğruydu, yenilikçiler ve muhafazakârlar çatışmasıydı.
Bizi grup kurmakla ve kendimizi yenilikçi olarak sunmakla eleştirmeye başladılar.
Botan ve Rıza dışında konseyin hepsi bu konuda anlaşmıştı.
Nasır cinayeti de bu toplantıda açıklandı. Abbas, Karasu ve Fuat beni hizip başı olarak suçladılar.
3. Kongreyi örnek vererek aynı sürecin başlatılması ve benzerden söz ettiler.
Hizip ve grup kurmak PKK’ de en ağır suçtur. Nasır olayı açıklanınca verilen mesaj açıktır.
Aynı sonla karşılaşırsınız gibi.
Avrupa da karşılaştığımı anlattım, güneyde biri açık ev hapsi olmak üzere iki kez platforma çıkarılmıştım.

Bir süre öncekiler siyasi ve düşünsel temele açık olarak dayanmıyordu.
Ya da kendilerini ifade edemiyorlardı, birazda acele ettiler.

Demokratik değişim ve dönüşüm deniliyordu aslında değişen bir şey yoktu.
Eski PKK sadece tanınmaz hale getiriliyordu.

PKK ilk özüne yabancılaşmış ve yozlaşmıştı. PKK ayrıca olumlu ve olumsuz yanlarıyla dönemini tamamlamıştı.
Öcalan’ın yeni söylediklerinin de PKK ile bir alakası yoktu, yeniyi oluşturmadığı gibi eski PKK’den eser kalmamıştı.

Açık yönelmelerden sonra onların dediklerini sessizce kabul etmek, diz çökmek doğru olmazdı.
Daha önce değişim için harekete geçilmesini erken buluyorduk, değişim ve yeniden oluşum gerekmediği için değil, ortam müsait değildi.
Şahsen bu duruma açık tavır koydum.
O zaman gerçekten değişim ve demokratikleşme için çalışmak gerekiyordu.
Öcalan savaşı başlatın dediğinde Abbas ve Karasu toplantıya savaş için gelmişti.
Bu görüş kabul edilmedi. Siyasal, örgütsel, yönetim ve yaşam tarzının değiştirilmesi benimsendi.
Burada bütünüyle olmasa da görüşlerimi açıkça söyledim. Birçok arkadaşta aynısını yaptı.
Kongrede istenen gerçekleşmese savaş kararına karşı çıkıldı.
Şimdi yönetimimde olanlar gerçek bir değişim ve demokratikleşmeye karşı çıktılar.
Abbas bile ilk defa değişiklik oluyor tanımlamasında bulundu.
Cuma başta geri çekilmişti, değişikliklere itiraz etmedi.
Aşağı yukarı çoğunluk kesim işlerin eski tarzda yürüyemeyeceğini görüyordu, fakat atılan düğümleri çözmeye geldiğinde ise duraklıyor.
PKK’nin iktidar rantından vazgeçmediler. Kargaşa ve kavga başladı.
Öcalan’da devreye girdi, kâğıt üzerinde yapılan değişiklikleri durdurdu ve savaşı gündemleştirdi.
Hiçbir demokratik partide önderlik sistemi diye bir kurum yoktur, muhafazakâr ve gerici partiler bile bunu benimasmez.
Önderlik sistemi tartışılmadan çıkarılmıştı, Abbas ve Karasu, Cemal yeniden gündemleştirip koydular.
Eleştirilmeyen Öcalan’ı PKK’ de eleştirmek mümkün değil, eleştiri oradan başlatılmadı mı değişim olmaz.

Partinin değişmeyeceği görülünce insanlar ayrılamaya başladılar, bu değişik biçimlerde bugüne kadar sürüyor.

Toplantı başarısızlıklarından sonra Cuma ve Cemal Botan’ı öldürmek için fedaileri görevlendirmişti, açığa çıkarıldı, teşhir edilince başarısı oldular.
Bu dönemde daha ayrılmadan da birçok yanlış uygulamaları, Nasır ve benzer insanların infazını teşhir ettim.
Benim ve farklı düşünenlerin can güvenliği yoktu.
Eski otoriteleri sarsılmıştı, yoksa bu zihniyet çokça tutuklama ve infazlara giderdi.

İpler artık kopmuştu.
Bir gün Zübeyir ve Abbas yönetim adına gelip beni ve Doğan’ı tutuklamak istediler, bir yere çekilmemizi ve konuşmamamızı istiyorlardı.
öte yandan bizden kendilerinin dayattığı çerçevede TV ve gazeteye açıklamalarda bulunmamızı istediler, reddettik ve açık tavır koyduk.
2003 yılıydı, ikimizde istifamızı verdik ve kendilerine çalışmayacağımızı belirttik.
Sonra Cuma gelip sözde devreye girip yatıştırmak istedi. Biz zaten devre dışı edilmiştik.
Zaten işler böyle başlatılıyor ve sonrası direnirsen infaz ve öldürmeye kadar götürülüyor.
O süreçte mesele bir iki kişi olmadığı, ortada tavır koyan binlerce insan olduğundan otoriteleri sarsılmıştı.
Ayrılanlar yoğunca olunca yeniden infaz ve katletmeler başladılar.
Ermenistan’a Ferhan’la gitmiştik peşimize güvenliklerinde olan kişiler göndermişlerdi.
Durumların iyi olmadığını görünce Buradan ayrıldık.
Aynı süreçte Sipan, Kemale Sor vb katletmişlerdi, sonrasını Kani, Hikmet Fidan vb insanlarıı,
sadece ayrıldıkları ve ayrı siyasi görüşler savunduğu için katlettiler ve içlerinde de yeni infazları sürdürdüler.

 

Selim: Öcalan yakalanıp itiraflar yapmaya başlayınca halkın aldatılması için,
ona ilaç vermişler, onun için böyle ileri geri konuşuyor dediler, daha doğrusu dediniz neden?

D.Ali: Öncelikle bu açıklamaları hiç kimsenin hoşuna gitmedi.
İşkence ve ilaçla konuşabilir, şuuru yerinde değil kanısı hakimdi.
Çünkü bilinen Öcalan yanlış yapamazdı inancı vardı.
PKK tarafında yapılan açıklama söylediklerini ölçü almayın anlamına da geliyordu.
Halk aslında bu açıklama geri alınarak kandırıldı. Bu açıklama yetersizde olsa doğruydu.

Öcalan hemen içerden devreye girdi, hiçbir baskı ve işkence görmediğini, kendisine ilaç verilmediğini ve bu tür konuşmaları kendi bilinciyle yaptığını söyledi.
Aslında bu dediği doğruydu.
Daha adım atar atmaz çözülmeye ve diz çökmeye başlamıştı, hiçbir tavır ve direniş sergilemedi.
Bazı avukatlar davasını almaya gittiler, baktılar durumu iç açıcı değil, almaktan vazgeçtiler.
Deneyimli hiçbir avukat onun savunmasını almadı, tecrübesiz bazı avukatlar aday oldular.

İşte asıl kötülük bu açıklamadan sonra yapıldı.
Öcalan’ın dediği temelde onun teslimiyetçi yanlış ve itirafları halktan gizlendi, olumsuzluklar olumlu gösterilmeye çalışıldı.
Bazı yabancı siyasi gözlemciler ve yazarlar Öcalan’ın canını kurtarma yoluna gittiğini yazıyorlardı ve aynen öyle yapmıştı.
TC basını başlarda Öcalan’ı karalama kampanyası yaparken sonradan bu durduruldu.
Şimdiye kadar Kürtlere karşı linç havası ve ortamları yaratılmasına rağmen aynı şey Öcalan’a karşı yapılmadı.
Kürdistan seferi başlatınca da Öcalan’ı gündem yapmadılar.
Gizli görüşmelerden haberleri olduğu için bazı köşe yazarları,
Öcalan’ın talepleri en alt sınıra çektiğini vurguluyor ve ayrılanları tehlikeli görüp Öcalan’ı salık vermeleri boşuna değil.

Selim: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Öcalan itirafçıdır,
yeniden mahkemesi görülürse aynı sonuç çıkar gerekçesiyle davanın yeniden görülmesini reddetti.
Örgütte bu konunun kitleler tarafından anlaşılmaması içinÖ
Öcalan’ın zehirlendiğini ileri sürdü. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsun?

D.Ali: Suç şebekeleri ve Kürtleri katleden, genelde tüm toplumu susturanlar iktidarda olduğuna göre Öcalan’ın içerde tutulmasından yana değilim.
Öcalan ifadeleri ve mahkemede bir tavır sahibi olmasa da böyle düşünüyorum.
Bazıları Öcalan için Özgürlük kampanyaları da düzenleyebilir.
Buna da bir diyeceğim fazlaca yoktur.
Ama Öcalan’ı Kürtlerin ve Kürdistan’ın özgürlüğünün başına koyup her şeyi buna kilitlemelerine karşıyım.
Amaç ve hedefler unutuluyor, varsa yoksa Öcalan demek acayip bir durumdur ve bu durum Kürtlerin lehine değil, aleyhinedir.

Öcalan zehirlenmedi.
Bence getirip İmralı’ya koyunca da öldürmek istemiyorlardı.
Çünkü ondan istediklerini fazlasıyla aldılar ve bu durumu sürdürüyorlar.
Zehirlenme olayı Öcalan’ın kendini gündemin başına koymak ve AİHM’nin İtirafçı demesini gizlemek ve örtmek içindir.
PKK’ de kalanlar dışında, bütün siyasi çevreler, istihbaratlar vb Öcalan’ın çözüldüğü ve teslim olduğunu biliyor.
PKK de kalanlar Öcalan’ın yardımına koşarak bunun üstünü örtmeye çalışıyor.
Bana kalırsa Öcalan’ın içerde gösterdiği hiçbir direniş yoktur.
Çoğunlukla kendini gündemde tutmak için hedef şaşırıyor.
Bana kalırsa tek kalma dışında diğer PKK tutsaklarından daha iyi koşullara sahiptir.
Başka cezaevine nakledilmesi gündemleştirildiğinde İmralı’da kalmayı tercih etti.

 

Selim: Bundan birkaç ay önce Öcalan’ın saçını kestiler,
şimdide işkence yapmışlar diye halkı sokaklara döküyorlar, bu olayların arkasında ne var?

D.Ali: Saç kesmeler vb uygulamalar kime yapılırsa yapılsın karşıyım.

Saç kesmeden önce Kürdistan seferlerine çıkıldı ve asıl amaç Kürt federasyonuydu.
Bu seferlerle birlikte AKP’de götürülecekti.
Öcalan’ın konuşmaları bunları onaylayacak türdendir.
ABD, AB, BM ve uluslar arası güçler, Kürt federasyonu bu duruma tavır alınca olmadı.
AKP kapatmaya yöneldiler, bilindiği gibi Başbuğ ve Erdoğan görüşmesi ile uzlaştılar, hükümet dize getirilmişti ve Ergenekon olayını gündemleştirdiler.
Bundan önce Öcalan, avukatlar aracılığıyla yaptığı açıklamada AKP’nin kapatılacağını ve ikiye bölüneceğini kesin ifadelerle söylüyordu.

Bence Ergenekon olayına bulaşmış ve onlarla anlaştığı için böyle konuştu.
Sonra ABD, AB vb devreye girdiler, AKP olayını vb onaylamadılar.
Derken bilinen sonuç çıktı ve Ergenekon un deşifre edilen bölümü üzerine gidildi.
Hemen aynı süreçte bu saç kesme vb ile Öcalan’ı da uyardılar kanısındayım, yani yönelimden kısmen oda payını aldı.

Dikkat edin Kürdistan seferleri ve linç ortamında Öcalan hiç hedef yapılmadı, deşifre edilen Ergenekoncular açık çalıyorlardı vb.

Her darbede darbecilerin bazıları tasfiye edilir, ya da bazıları kullanılıp bırakılır, Ergenekon’da da öyle oldu.
Nitekim ziyaret yasağı kısmen uygulandı, sonra tam 31 ağustosta Öcalan cumhuriyetin temel niteliklerine vb bağlı olduğunu vurgularken AKP’ye karşı dili de yumuşamıştı.

Eskiden beri PKK’ de yaratılan olay şu; bu sorunu Öcalan çözer. PKK’ ye bağlı halk kesimi de böyle düşünüyor.

Olay ve senaryolar anlaşılmıyor ve KCK hala sorunu gidin İmralı’da Öcalan’la çözün diyor.
Öcalan mitini ve fetihleştirilmesi KCK yoluyla olunca insanlar bu olayların kendisine yapıldığını düşünüyor.
Bunu yapan insanları suçlamıyorum.
Durumun anlaşılması için hala zamana ihtiyaç var.
Fakat faturası ağır olacak.

Öyle ki, insanlar yaşasın Kürdistan, yaşasın amaçlarımız demiyor, yaşasın Öcalan diyor.
Bu eskiden yaratılan bir saptırmadır, hepimiz şöyle veya böyle buna ortak olduk.
Öcalan ve KCK yönetimi şimdi bunu çok iyi kullanıyor.
Bir ülizyon halidir.
Gözlerin önündeki perdenin kalkmasına ihtiyaç var.

Selim: Şahin dönmez de senin eski arkadaşındı, Tutuklandı Elazığ polisinde çözüldü, Diyarbakır da itirafçı oldu. Sen onun için şöyle bir söz söyleye bilir miydin? Ben Şahin dönmezin fikirlerine katılmam ama çeteler dışarıdayken onun içerde kalmasını istemem. Halk onun serbest kalması için çaba harcansın diyebilirmiydin? Sana göre Şahin dönemez mi Kürt halkının mücadelesine fazla zarar vermiş yoksa Öcalan mı?

D.Ali: İtirafçılığa karşıyım, zindandayken de buna karşı mücadele ettim. İtirafçılık yapan kilit noktalarda ise zararları fazla olur. İkisini kıyaslamak konusunda bir yorumda bulunmayacağım. Soruyu okuyan kendisi bir kanata varsın.

İtirafçılığı gönüllü yapanlar azdır, genellikle işkence ve baskılar sonucu itirafçılar yaratılır ve öyle bir duruma konulur ki derken her şeyi yapacak duruma gelir. İçkence ve ciddi bir baskı görmeden yapanlar ise her şeyi yapmaya hazır olurlar.

 

Selim: Öcalan ve Ergenekon ortaklığı var mı?

D.Ali: Evet, var.

Öcalan’ın deşifre edilen ergenekonla ilişkileri ortaya çıktı, bunu Türkiye medyası da yazıyor.

Öcalan deşifre edilen alanda da kullanıldı ve sözü edilen general ve subaylarla ilişkisi vb oldu.

Bence asıl sorun bu değil asıl şimdi iktidarda olan Ergenekon’la ortaklığı sürüyor.

Öcalan olayı sadece devlet içindeki bazı kuruluşlarla ilişki olayı değildirç
Öcalan ortaklığı derin devletle vardır veya devletin kendisidir, devlette etkili olan genelkurmay ve orduyladır.

İçeri düştükten sonra bu sorunu çözerse ordu çözer diyordu.
Görüşmelerinin bir bölümü basına yansıdı, kültürel kırıntılar ve genel af ile sorun çözülmek veya çözümsüz kılınmak isteniyordu.

Her nedense genel af çıkarmadılar.2002 sonundan itibaren Öcalan’dan savaşı yeniden başlatın mesajları geldi.
Savaşı başlattın mı af olmaz tabii.
Ordu iktidarını sürdürmek, AKP’yi devre dışı bırakmak, AB sürecini kesintiye uğratmak,
Kürt federasyonuna sürekli müdahalelerde bulunmak, en önemlisi de savaş olmayan bir savaşı bahane ederek
Kürtleri iyice güçten düşürmek vb nedenlerle buna ihtiyaç duydu.

Selim: Öcalanin Ergenekonla iliskisi varsa hangi tarihlere kadar gidiyor?

D.Ali: İçeri düşmeden öncede kontakları olduğunu düşünüyorum.
Hangi tarihlere kadar uzandığı konusunda net bir şey şimdilik söylemem zor. Hakkında epey şaibeler var.

Ateş olmayan yerden duman çıkmaz diyorlar.

Geçenlerdeki bir görüşme notunda bir hatasının da Atilla Uğur veya bilmem ne Türkiye görevlisiyle görüşmememdir diyordu.
Bunu boşuna söylemedi, onun tarzına göre söylerasm büyük ihtimalle görüşmüştür.

Gazeteciler trafiği arttığı zaman gelen her kesle tek görüşüyormuş, sürekli tek görüşmeler yapardı.
Şimdi deşifre olan Ergenekoncu gazetecilerden de gidenler olmuştu.

Kendisi evinin üstünde ve karşısında Türkiye’den görevliler olduğunu söylüyor ve evlerini de değiştirmiyor.
Öyleyse bu işten Suriye istihbaratının da bilgisi var. Çünkü kendileri içinde olsa bırakmazlar.

Öcalan’ın zaman zaman bu konularda yaptığı değerlendirmeleri birleştirirsen, bağımsız değerlendiren biri şüphelenmeye başlar.

AİHM; Öcalan’ı itirafçı olarak değerlendirdi.

Bana sorarsan, PKK savaştığı dönemde “terörist” damgası pek yemedi.

PKK’nin dünyaca “terörist” damgasını yemesinin nedeni Öcalan’ın içine girdiği ilişkilerin anlaşılması,
itirafçı olması ve TC’nin bütün iddialarını fazlasıyla kabul etmesidir.
TC’ye bağlanan bir Öcalan’ı hiç kimse benimasmez ve benimasmiyor.
Demokratik ve sosyalist kesimlerde kabul etmiyor.

Öcalan, itiraflarında uyuşturucu ticareti yaptıklarını da kabul ediyor.
Bu ve benzer işler yaptığını söyleyenler tabii ki terörist ilan edilir.

Şahin Dönmez yakalanıp itiraf yaptığında her şey bitti dedi.
Şemdin Güneyden yakalanıp Türkiye’ye getirildiğinde her şey yapmaya hazırım dedi.

Öcalan İmralı’ya götürüldüğünde iner inmez ben her şeye hazırım, gelin son noktayı koyalım dedi.
Bu ruh hallerinde Kürtler için doğru bir şey çıkmaz.

Önceki süreçler tartışmaya açık olabilir, ama bence İmralı süreci ve anlaşmaları, cumhuriyete hizmet için varım demesi çok nettir.
Bunlar vb içine girdiği ilişki, devletle çalışmasını isteyen rahatlıkla görebilir.
Öncesi zamanla aydınlanabilir.

Selim: Dağlıca karakol baskını ve Aktütün sizce şaibeli mi?
Karakol baskınlarıyla Öcalan’a işkence yapıldı arasında bir bağlantı var mı?

D.Ali: Biri ilk tezkere ve Kürt federasyonu işgal etme planları tartışıldığın da,
öteki 2.kez tezkere meclise geldiğinde yapıldı. İkisi de şaibelidir.
Aslında PKK eskiden karakol ve tepe baskınlarını yasaklamıştı,
çünkü böylesi hedefler tahkim edildiği için çok kayıp vermeye yol açıyor, ondan dolayı yapmıyordu.
Bu açıdan da şaibeli. TC dikkat ederseniz bunları siyasette iyi kullandı.
Askerlerin ölmesi o kadar önemli değil. Ölümlerde propaganda malzemesidir.

Genel Kurmay çok iyi biliyor ki şimdi savaş denilenin bir zorlayıcılığı yok.
Tersine ordu siyaset vb alanlarda kullanıyor.

Örneğin Doğu Ergil araştırma grubunun kamuoyu yoklamasında sadece Kürtler değil,
Türklerin çoğu da sınır ötesi operasyonlara karşıydı.
Karakol baskınları ve işkence yapıldı olayı gündem saptırmadır.
Yanlış gündemler oluşturuluyor ikide bir. Ortada bir yanıltma ve yanılsama olayı var.
Bunu iyi görmek lazım.

Selim: PKK bağımsız birleşik Kürdistan şiarıyla ortaya çıktı,
şimdi kendini
inkârın teorisi olan Kemalizm’e sarılmış, bu serüveni değerlendirir misin?

D.Ali: Sabri Ok’u İmralı’ya Öcalan’ın yanına götürmüşler.
Öcalan “yenildiklerini” söylemiş ve sonra da Sabri çıkarsa Türkiye’deki temsilcim olsun demişti.

Evet, PKK bağımsızlık ve özgürlük için ortaya çıkmıştı.
Barzani ve diğer güçler otonomi vb statüler istiyor diye bizzat Öcalan onları işbirlikçi olarak değerlendiriyordu.
Sonra işbirlikçi dedikleri özgür Kürdistan federasyonu kurdular.

Öcalan bağımsızlıktan en diblere kadar indi, ne istediği tam belli değil, öyle ayarlıyor ki asimilasyonun doğal kabul edilmesine yol açıyor.

Öcalan’ın kültürel haklar dedikleri Saddam dönemi Irak’ında vardı.
Belli düzeyde özellikle Soran alanında eğitimde de Kürtçe kullanılıyordu, radyo yayınları bulunuyordu.
İran Molla rejimi ve daha öncesinde Kürtçe radyo ve TV yayınları bulunuyor vb.

Kültürel haklar derken devletten bir şey beklemeyin Kürtçe eğitim yerleri açın.
Ya kim çocuklarını buraya gönderir, resmiyeti yok, diploması yok, finansı vb yok.
Bununla olmaz.
Anadilde eğitim olması için ve kültürün her alanda kullanılması için Kürtlerin siyasi, idari vb statülerinin olması lazım.

Evet, Kemalizm’e açıkça dönüldü.
Kürtlerin amaçları kayboldu, gerçekten ne istedikleri belirsiz.
Diyelim ki kimlik tanındı, statüsü olmayan kimlik neye yarar.
Saddam anayasası Kürt kimliğini tanıyordu. Kürtlerle statü konusunda anlaşmıyorlardı vb.

Bence Öcalan’ın İmralı ile süren amacı Kürtlerin amacını bulanıklaştırmak ve devlet içinde bazı kırıntılarla eritmesine yardımcı olmaktır.

Ayrılmak istemiyorsun, bunu anladık, federasyon, konfederasyon, otonomi vb var,
bunları niye savunmadın ve savunmalarına koymadın. Af, dil ve kültür türünden “makul talepler” e indik.
Kaldı ki bunların nasıl olacağı da belirsiz.

Sonra alt ve üst kimlik, ama hangi statü ile alt ve üst kimlik savunduğu belirsizdir.
Teorik muğlâklaştırmalar dışında hiçbir somut belirleme göremiyorsun.

İran’a federasyon, Irak’a konfederasyon vb bol keseden söylüyor, bırak oradakiler onu belirler, sen Kuzey Kürdistan için somut ne söylüyorsun?

Bunlar yok tabi. Savunmalarında belirtmiyor.
Avukatlarla PKKlileri elde tutmak için DİSK türü konfederasyon olabilir.
Tamamda bir partinin liderisin, o parti her şeyi sana emanet etmiş, TC’ye karşı ne istediğini savunsana!
Çünkü bunu yapamaz. Devlete ve Kemalizm’e bağlılık suya düşer o zaman.

Gerçek düşüncesi ilk savunmasında söyledikleridir; yani belirsiz kültürel haklar.
Örneğin sıkışırlarsa devlet yarın öbür gün Kürt kimliğini Saddam türü ya da ondan daha geri tanıyoruz diyebilir.
Kürtlerin yinede bir statüsü olmayacak.

Örneğin Özgür Kürdistan federasyonu kuruldu.
Onunla ilgili hayırlı bir söz söylemedi. Kürtleri hep eleştirir, hemen hepsini, sevip sevmediği bile tartışma konusudur.
İnsan olarak kimseye bir sevgi gösterisinde bulunduğuna tanık olmadım. Hep resmi ve buyurgandı, kimle ne yapıyorlar la uğraştı.

Suriye’de iken ana tarafı Ermeni idi, Türkiye’ye geldiğinde Türk oldu vb. Bunu kendisi söylemişti, benim görüşüm değil.

Kürt federasyonunu 2.İsrail olur diye TC’ye hedef gösteriyordu.
İsterlerse ve koşullar müsaitse devlette kursunlar, bunda Kürtlerin bir zararı olmaz.
Kürtlere muhalefet yapar ve gözden düşürmeye çalışırken yıllar önce reddettiğimiz kemaliz mi yeniden Kürtlere benimsetmeye çalışıyor.

Düşünün Türklerin ezici çoğunluğu bile Kemalizm’in güncelleştirilmesinden yana değil.
Öcalan bunu Kürtlere kabul ettirmeye çalışıyor.
Cumhuriyetin temel niteliklerine bağlıyım diyor, bu nitelikler Kürtler vb inkârı üzerine oluşmuştur.

Kısaca görüşme notlarında bazen Kürtlerle ilgili vurguladığı sözler KCK ve kısmen kendisine bağlı olan Kürtleri elde tutmaya yöneliktir.
Kürtler için ciddi anlamda hiçbir şey net olarak ortaya koymuyor.

Koyarsa devlet ve ordu ile anlaşması bozulur.
Bunu yapacağını da sanmıyorum.

Görüşleri muğlâktır, bir kesimi Kemalizm ve cumhuriyeti sahiplenme çerçevesinde devlete,
bir kısmı belirsiz Kürt kimliği biçiminde Kürtlere yöneliktir.

Asıl işleyen devlete yönelik olandır.

Bunları bize dayattığı zaman ben kendimi kimliksiz hissetmeye başladım.
Eskiden bir kimliğe sahiptim, o kimliğimi yeni bir aşamaya taşımak istiyorum.
Bunları görünce ve okuyunca nasıl bir statü istiyoruz, baktım hiçbir statü istemiyoruz.
Bunları beğenmiyordum, ama boşluğa düşmüştüm.
Birde baktık ki kimliksiz ve statüsüz kalmışız.

O zaman da kafamdaki fikir federasyondu.
Federal Demokratik Türkiye, Demokratik Kürt federasyonu idi.
Kürtlerde ayrılmak isteyenlerde olabilir, bunu gayet normal karşılıyorum.

Mevcut cumhuriyetin içini doldurmaya karşıyım, bu cumhuriyetin değişmesi ve yeni bir cumhuriyetin kurulmasını istiyorum.

 

Selim: Siz ne istiyorsunuz? Çözüm nedir?
Avrupada ki Kürtlerin ve Kürdistandaki halkımızın ne yapması gerekiyor?

D.Ali: Bakın Güney Kürdistan’ın baştan beri talepleri hep Kürtlerin siyasi statüsü temelinde oldu.
Irak yönetimi ile Barzani masaya otururken bu görüşmeler iki tarafın heyetlerince gerçekleştirilir.
Talepler statüden aşağı inmedi.
Otonomi konuşulurken Irak yönetimi ve Kürt tarafı farklı şeyler anlıyordu. Kürtlerin istemi otonominin de ötesindeydi.
Çünkü silahlı güç bulundurmayı, petrolden pay almayı, maliye vb konularda özel statü istiyorlardı.

Kuzey hareketi ortaya çıkarken bağımsızlık diyerek bunları geri buldu, hatta işbirlikçi olmakla değerlendirildi.
Onlar şimdi statüsü iyi olan bir federasyon kurdular. Aslında otonomi isterken de mücadele edenlerin gönlünde bağımsız Kürdistan vardı. Geçenlerde Barzani ayrı devlet vurgulaması yaptı.

Kuzeyin çözümü bağımsızlıktan tanınmayan bir noktaya geldi.
PKK lügatine göre söylersek işbirlikçilikten de geridir.
Şu anda statüsüz ve amaçsız kalmışız. Tabii ki, böyle bir durumdan çözüm çıkmaz.

Öcalan’ın çözüm dediği bazı kültürel haklar, idamın kaldırılması ve genel aftır.
Doğrusu kimin ne söylediği hiç açık değil.

Ben Federal Demokratik Kürdistan çözümünden yanayım.
Statüsüz olan bir çözüm, çözüm değil.
Tutarlı mücadele edilirse statüsüz çözümü TC’nin kendisi bize çözüm olarak dayatır.
Federal Demokratik Türkiye ve Federal Demokratik Kürdistan.
Ayrılma olmadan mevcut cumhuriyetin değişmesi temelinde bu gerçekleşebilir.

Kürtler aktif siyaset sahnesine çıkmalı ve var olan siyaset krizine son verilmeli ve amaç net tanımlanmalıdır.
Kürtlerin direnişinin amaca ve statü talebine kavuşturmak çok önemli ve bu belirleyici, kilit noktadır.

Kürtler siyaset alanına hem ülkede hem de uluslararası alanda damgasını vurmalı ve bu da halka dayanmalı, yani bütün Kürtleri kapsamalı.

Eskisi gibi olmaz, tek alternatif benim olmaz, hele sorunu hapise havale etmek ve İmralı’ya kapatmak olmaz.
KCK diğer ülkelerdeki durumlara ve liderleri tutuklananlara göre düşünse onlar açısından da bu doğru değil.

Sorunu uluslararası alana taşımalı.

Avrupa Birliğine katılmayı Kürtler herkesimden daha fazla savunmalı ve bunu siyasetinin önemli noktalarından bir haline getirmelidir.

Tek alternatif yoktur ve bu toplumun hepsini kapsamaz.
Bütün siyasi partiler, grup, çevre ve şahsiyetler bir araya gelmeli ve alternatiflerin toplamı en doğrusudur. Federal demokratik Türkiye, federal Kürdistan, demokrasi ve özgürlükler ortak payda olmalıdır.

TC PKK’den hareketle Kürtlerin mücadelesini “terörizm” olarak damgalayıp yok sayıyor. Dünyanın çoğunluğu öyle yaklaşıyor neredeyse.

Terörizm damgası yiyen parti ile hiç kimse masaya oturmaz.
Bu damganın yenilmesine Öcalan ve PKK’nin savaş hukukuna uymayan uygulamalarının büyük payı var. TC baştan beri söylüyor ve bu anlaşılıyor.
Ama bunun dışında da Kürt siyaseti terörizmle özdeşleştirildi.
Türkiye,İran ve Suriye’yi bir tarafa bırakıyorum.
Bunun dışında da PKK özellikle terör damgalı bir hareket durumuna getirildi.
Sadece çıkar çevreleri değil, dünyanın demokratları, liberalleri, yeşilcileri, sosyalistleri vb de yapılanları kabul etmiyor.

Düşünün, Avrupa’da hangi parti kendisinden ayrılanı vuruyor.

Hangi parti binlerce üyesini idam etmiş?
Hangi parti bu kadar partiler arası çatışmalara katılmış.

Üyelerine işkence yapan parti var mı?

Hangi parti sivil ve savaşla alakası olmayan insanları vurmuş?

Hangi parti Avrupa’da infazlar, adam insan dövme ve benzerlerini yapıyor?

Meşru siyasal mücadele zemini ve yeni vizyon oluşturmak çok önemlidir.
Her düzeyde halkın aktif direnişi esas alınırsa ve öncellikle siyasallaşma ve uluslararası düzeyde kabul olma, bunu yaratmaya çalışmak esas alınmalıdır.

Mevcut tarzda süren savaş, istenen barış ve kardeşlikte gerçek özüne oturmuyor.
Halkın direnişi ve enerjisinin böyle harcanmasını uygun görmüyorum.
TC zaten katliam ve gerginlik politikaları vb ile sürekli hedef şaşırtmaya ve halkı tepkisel davranmaya itiyor.
TC’nin yaptığı insanlık suçudur, bizi bu kadar yok saymaları ve askeri çözüm dayatmaları elbette kabul görmez ve direnişle karşılaşır.

Halktan istediğim, direnişlerini gönlündeki asıl amaca bağlansınlar.
Ben inanıyorum ki Kürtlerin bir kısmı şimdi gönlünden bağımsızlıkta istiyor.
Karşı değilim, koşullar uygun olsa ve başka yol kalmasa bu da olsun.
Halkın gönlünde Kürtlerin ve Kürdistan’ın özgürlüğü var.
Ama bunun adının gizlenmesine sessiz kalmamalarını rica ediyorum.
Diyelim Kürt federasyonu istiyoruz.
Irak’ta gerçekleşti, kıyamet mi koptu?
Saddam döneminin daha iyi olduğunu bu gün söyleyen pek yok.

Gerilla mücadelesi ve serhıldanlar ne istiyordu; bağımsız Kürdistan.

Bugün bazı direnişlerle gerilla ne istiyor?
Açık ifade edilmiyor.
Ama bana sorarsanız her ikisinin de gönlünde statüsü olan bir Kürdistan var.

Kürt hareketleri daha ilk ortaya çıkarken Kürtlere Özgürlük dediler.
Özgürlük federasyon, konfederasyon ve bağımsızlıkla olur, hata otonomi veya geniş bir otonomi isteyen Kürtlerde olur.

Kimliğimiz tanınsın derken bir statü ile tanınırsa özgürlük olur.

Halktan ve herkesten bir isteğimde Kürtlerin birbirleriyle kavga etme lüksü yoktur, beğenmediklerimize de saygı gösterelim ve farklı olduğunu kabul edelim.
Hele Kürtler arasında gerekçesi ne olursa olsun her tür şiddeti mahkûm etmeliyiz.
Sözlü şiddeti dahi reddetmeliyiz.

Kürtlerin birliği Kürt demokrasisi oluşturmaktan geçer.
Farklı olanı kabul edeceksin ki birlik olsun.
Uzlaşı ve demokrasi kültürüyle birlik sağlanır.

Resmi Türk partileri gelip geçicidir, AKP artık ordu ile birleşti, o noktaya geldi.
Ona da karşı olalım, fakat o bir süre kalır zayıflar ya da geri çekilir.
Asıl iktidar gücü ordu ve derin devlettir.
Kürt çözümünü asıl engelleyen bunlardır.
Görülmedi mi, AKP başta biraz mesafeliydi, AKP’yi bu hale onlar getirdiler.
Erdoğan’ı Demirel veya Çiller’in pozisyonuna getirdiler ve geldi.

Ordu, siyaset alanının şu veya bu şekilde Kürt sorununu ele almasına müsaade etmiyor ve asıl engel oradan geliyor.

Halktan istediğim; kişiler, kurumlar ve partiler gelip geçicidir.
Kürdistan’ın statüye kavuşmasını esas alsınlar.
Her insanın, halkın direnişleri ile kazanılan mevzilere sahip çıkıp geri adımlar atılmasına müsaade etmeyelim.
Biz en geriyi isterken, TC buyur size kültürel kırıntılar, TV ve radyo vb der.
Tartışmanın bu eksenden çıkarılması esas olmalıdır.

Kürt sorunu uluslararası bir sorundur.
Siyasetlerde küreselleşmiştir.
Sorunu yalnızca TC ile ya da TC’nin insafına bırakarak haletmek mümkün değildir.
Diyalog ortamı oluşsa da tarafların heyetleri görüşür, aracı heyetler ve gözlemciler olur.
İlk buluşma ve hazırlıklar ortam yaratma amacıyla gizli olsa da taraflar ve heyetlerce gerçekleşir.
Gizli odalarda kimin ne dediği belli olmayan ve bütün Kürt taraflarının dâhil olmadığı görüşmelerin sonucu bu gün gördüğünüz tablodan öteye geçmez.
Sanırım bunu hiçbir Kürt insanı benimasmez.

Dünyanın demokratik, sosyalist, liberal vb kamuoyu da Kürtleri mevcut durumu ile benimasmiyor, bu durumu aşıp yeni ve ikna edici bir geniş görüşlülük ile çıkma gayreti olursa iyi sonuçlar yaratır.

Özgür Kürdistan federasyonuna eleştirilerimiz pozitif olmalı ve ne olursa olsun Kürtler için temel bir kazanımdır, Kuzey içinde önemli siyasi bir örnektir. Korumak ve savunmak çabası içinde olmak değer taşır.

Selim: Sorularıma doyurucu yanıtlar verdiginiz icin tesekürler

D.Ali Benimle röportaj ettiğiniz için teşekkür ediyorum.

www.kurdistan-aktuel.com

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter