Geç kaldık, ama haber, geçen çarşamba bizim köşenin çıktığı gün Milliyet’in manşetindeydi:
“Erdoğan’ı takip eden gazetecilerden 7’sine yasak geldi. Başbakanlık’tan basına ayrımcılık”
Başkaca pek üzerine giden olmadı.
AKP, Abdülhamit sansürcülüğünü bile geçti. O devirde gazeteler yayından önce sansür idaresince denetlenirlerdi. Sansür memurları, padişahın hoşuna gitmeyecek haberlerin ve yazıların gazeteden çıkarılmasını emreder, gazeteler ancak o “munis” haliyle yayımlanabilirdi.
Yani, Abdülhamit döneminde haberler ve gazeteler sansür edilir, o haberleri yazan gazetecilere dokunulmazdı. AKP sansürcüleri ise, haberleri ve gazeteleri değil, doğrudan gazetecileri sansürlüyor.
Bu yöntem Abdülhamit’e bile yâr olmadı. Bir gün (24 Temmuz 1908) yürekli gazeteciler gazetelerini sansür idaresine götürmeyerek serbestçe yayımladı. Böylece sansür kalkmış oldu.
Sansürün kalkışının 100. yıldönümünde, padişahın, pardon Başbakan’ın hoşuna gitmeyen haberleri yayımlayan 7 gazeteci, Başbakanlık akreditasyonları iptal edilerek kökten sansürlenmiş oldu.
Sen sağ ben selamet!
Eskiden Ecevit dahil, gazeteci ayrımı yapmak isteyen başbakanların bu niyetleri geri çevrilirdi. Daha eskiden, Menderes’e bile tavır konurdu. Haber değeri taşıyan haberler verilir, ama sadece “Başvekil” denilir, adı anılmazdı. Haber açısından zorunlu olmadıkça fotoğrafı kullanılmazdı.
Ya şimdi?
İki muhabiri sansürlenen gazete, haberi iç sayfalarda tek sütun yayımlıyor.
Bir haber televizyonu ise, daha önceden sansürcübaşılarının isteği üzerine Başbakanlık muhabirini değiştirmiş.
Her toplum layık olduğu yönetimi bulur diyeceğiz, ama dilimiz varmıyor.
Milliyet / 19.11.08