Read Time:39 Minute, 27 Second
Yeni Liberalizmden Sonra: İmparatorluk mu, Sosyal Demokrasi mi, Sosyalizm mi?
Minqi Li / Şubat 2004
1990-1992 yılları arasında Çin’de politik tutuklu olan Minqi Li Kanada, Toronto’daki York Üniversitesi Politik Bilimler Bölümü’nde ekonomi politik eğitimi veriyor. Aşağıdaki makale David Kotz, Robert Pollin, James Crotty, Gerald Epstein, Leo Panitch, Gregory Albo, Samuel Gindin, ve Patrick Bond’la yapılan tartışmalardan yararlanılarak yazıldı.
Monthly Review, Ocak 2004
1980’lerin başlarından bu yana, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa’daki önde gelen kapitalist devletler yeni liberal politikaları ve kurumsal değişimleri sürdürüyorlar. Latin Amerika, Afrika, Asya ve Doğu Avrupa’daki çevre ve yarı-çevre ülkeler de, önde gelen kapitalist devletlerin (öncelikle Birleşik Devletler) ve uluslararası para kurumlarının (IMF ve Dünya Bankası) baskısı altında, ekonomilerini yeniden liberal iktisadın istemleriyle uyumlu biçimde yeniden yapılandırmak üzere "yapısal uyumlar", "şok tedaviler" ya da "ekonomik reformlar" uyguladılar.
Yeni liberal bir rejim tipik olarak enflasyonu düşürmek ve (çoğunlukla kamu harcamalarını azaltmak ve faiz oranlarını yükseltilmek yoluyla elde edilen) mali dengeyi korumak üzere uygulanan parasalcı politikaları, (emek piyasası düzenlemelerinin iptali ve sosyal refahın kesilmesi anlamına gelen) "esnek" emek piyasalarını, ticari ve mali serbestleştirmelerle özelleştirmeleri içerir. Bu politikalar küresel yönetici elitler (öncelikle de önde gelen kapitalist devletlerin mali sermayesi) tarafından dünyanın emekçi halklarına yöneltilmiş olan bir saldırıdır. Yeni liberal kapitalizm koşulları altında, onlarca yıllık toplumsal ilerleme ve kalkınma çabaları geriletilmiştir. Küresel gelirdeki ve zenginlikteki adaletsizlik önceden görülmemiş düzeylere ulaştı. Dünyanın büyük bir çoğunluğunda, çalışan sınıflar yoksullaşmaya maruz kaldılar. Ülkeler bütünüyle sefalete sürüklendiler.
Birleşmiş Milletler İnsani Gelişme Raporu’na göre, dünyanın en zengin yüzde 1’i en yoksul yüzde 57’si kadar gelire sahip. En zengin yüzde 20 ile en yoksul yüzde 20 arasındaki gelir uçurumu 1960’da 30:1’den, 1990’da 60:1’e ve 1999’da 74:1’e yükseldi ve bu oranın 2015’de 100:1’e tırmanması bekleniyor. 1999-2000 arasında, 2.8 milyar insan günde 2 doların altında gelirle yaşadı, 840 milyon insan yetersiz beslendi, 2.4 milyar insan hiçbir yeterli sağlık hizmeti türünden yararlanamadı ve dünyada okul çağındaki her altı çocuktan birisi okula gidemedi. Küresel tarım dışı emek gücünün yüzde 50 kadarının ya işsiz ya da gizli işsiz olduğu tahmin ediliyor. (1)
Birçok ülkede, çalışan sınıflar yaşam standartlarında mutlak düşüşler yaşadılar. Birleşik Devletler’de, üretimde ve alt düzeylerde çalışan işçilerin (1992 dolar değeri üzerinden) gerçek haftalık gelirleri 1973’de 315 dolardan 1989’da 264 dolara indi. On yıllık bir ekonomik genişlemenin ardından, 1999’da, 1962’deki gerçek ortalama ücret düzeyinin altına, 271 dolara düştü. Latin Amerika’da, 1970’lerden bu yana yeni liberal yeniden yapılandırmadan muzdarip olan bu kıtada, yaklaşık 200 milyon insan ya da nüfusun yüzde 46’sı yoksulluk içinde yaşıyor. 1980 ile 1990’ların başları (1991-1994) arasında, gerçek ücretler Arjantin’de yüzde 14, Uruguay’da yüzde 21, Venezuela’da yüzde 53, Ekvador’da yüzde 68 ve Bolivya’da yüzde 73 düştü.(2)
Yeni liberalizmin savunucuları yeni liberal "reformların" ya da "yapısal uyumun" görülmemiş bir ekonomik gelişme, teknolojik ilerleme, yükselen yaşam standartları ve maddi zenginlik çağı yaratacağını vaadetmişlerdi. Aslında, dünya ekonomisi yeni liberal çağda durgunluğa sürüklendi. Dünya GSMH’sının ortalama yıllık büyüme oranı 1950 ile 1973 arasında yüzde 4.9’dan, 1973 ile 1992 arasında yüzde 3.0’a ve 1990 ile 2001 arasında da yüzde 2.7’ye indi. 1980 ile 1998 arasında, ("geçiş ekonomileri" denilenler de dahil olmak üzere) tüm "gelişmekte olan ülkelerin" yarısı kişi başına gerçek GSMH’larında düşüşler yaşadılar. (3)
Küresel ekonomi borçla finanse edilen ABD ekonomisi tarafından ayakta tutuldu. 1995 ile 2002 arasında, ABD ekonomisi dünya GSMH’sındaki kümülatif büyümenin yüzde 96’sını sağladı. (4) ABD genişlemesi yerel tasarrufların azaltılması, özel sektör borçlarının tarihsel olarak görülmemiş düzeylere yükseltilmesi ile büyük ve giderek de artan cari hesap açıklarının sürdürülmesi sayesinde finanse edildi. Bu süreç sürdürülebilir nitelikte değildir. Anormal dengesizlikler şu ya da bu biçimde düzeltilecektir. Eğer Birleşik Devletler sürekli olarak yükselen cari hesap açıkları yaratmayı sürdüremezse ve diğer büyük ekonomilerden hiçbirisi de özerk bir itici güç olarak işlev görmeyi başaramazsa, yeni liberal küresel ekonomi aşağıya doğru güçlü basınçların etkisi altına girecek ve sürekli olarak daha da sıklaşan ve şiddetlenen mali krizler tarafından tehdit edilecektir.
Yeni liberalizmin yolaçtığı toplumsal ve ekonomik felaketler daha şimdiden yayılan ve büyüyen popüler direnişlerin önünü açmaktadır. Küresel ekonomik koşulların daha da bozulması yüz milyonlarca insanı hoşgörü eşiğinin ötesine doğru rahatlıkla sürükleyebilir. Yeni liberalizme ve kapitalizme karşı küresel bir isyan ihtimal dışı bırakılamaz. Kendilerini solda sayanlar, ilericiler ya da devrimciler, öncelikle düşünsel olarak, böylesi bir gelişmeye hazırlıklı olmalıdırlar.
Yeni liberalizm ve Küresel Durgunluk
Yeni liberalizm sürdürülebilir bir küresel sermaye birikimi için gerekli olan kurumsal çerçeveyi sağlayamamaktadır. Yeni liberalizm kapitalist ekonomiyi istikrara kavuşturmak ve kapitalist toplumsal çelişkileri yumuşatmak için kurulmuş olan kurumların altını boşaltmakta ve bu kurumları çözmektedir. Kapitalist küresel ekonomi bu durumda artan sıklık ve şiddetteki mali krizlere açık hale gelmektedir. Monthly Review editörlerinin belirledikleri gibi: "Yeni liberal rejimler altında küreselleşme birçok bakımdan durgunluk eğilimlerinin ve mali krizin küreselleşmesi anlamına gelmiştir." (5)
Küresel efektif talep küresel özel tüketimin, küresel özel yatırımın ve küresel hükümet harcamalarının toplamından oluşur. Yeni liberalizm altında, küresel eşitsizlik görülmemiş düzeylere ulaşmış ve dünyanın değişik parçalarındaki emekçi insanlar mutlak yoksullaşmaya maruz kalmıştır. Yani dünya nüfusunun büyük çoğunluğunun satın alma gücü ya düşmüş ya da dünya üretiminden daha yavaş büyümüştür.
Küresel aşırı kapasite koşullarında özel yatırım durgunluğa sürüklenmekte ve özel sermaye mali araçlarla yapılan spekülasyona dönmektedir. Mali serbestleştirme sonucunda, sınır aşırı spekülatif sermaye akımları büyük oranda artmış, bu da sermaye kaçışı ve mali kriz tehlikesini artırmıştır. Bu tehlikelere karşı, bazı merkez bankaları, aslında küresel mali sermayeye risk primi ödemesi anlamına gelen yüksek faiz oranlarını ayakta tutmaya zorlanmaktadırlar. Önde gelen yedi kapitalist ekonomideki GSMH büyüme oranına denk düşen ortalama gerçek faiz haddi oranı 1881 ile 1913 arasında 0.97, 1919 ve 1939 arasında 2.40, 1946 ile 1958 arasında 0.36, 1959 ile 1971 arasında 0.55, 1971 ile 1984 arasında 0.47 ve 1985 ile 1997 arasında 2.34’dür. Gerçek faiz oranlarının sadece iki dönemde, iki savaş arası depresyon yıllarıyla yeni liberal çağda ekonomik büyüme oranından daha yüksek olduğunu belirtmek gerekmektedir. 1’den daha yüksek bir oran üretken ve spekülatif yatırımlar arasındaki rollerin tersyüz olduğunu ima etmektedir ve bu da sistemik krizin bir işaretidir. (6)
Yeni liberalizm koşullarında, hükümetler çoğunlukla sıkı mali ve parasal politikalar uygulamış, kamu harcamalarını azaltmışlardır. Mali piyasaların serbestleşmesiyle birlikte, mali açıkları sürdüren hükümetlerin, yanıtlarını sermaye kaçışı ile ve dövize saldırı ile gösteren özel yatırımcılar tarafından "cezalandırılmaları" muhtemeldir. Bu durumda, hükümetler (özellikle de çevre ve yarı çevre ülkelerin hükümetleri) harcamaları kısarak mali denge sağlama yönünde güçlü bir baskı altına girmektedirler. Tüm yeni liberal rejimler hükümet harcamalarını sınırlandırmayı amaçlamaktadır. Özetle, yeni liberal çağda, küresel effektif talebin her üç bileşeni de güçlü aşağı doğru basınçlara maruzdur ve ya daralma ya da durgunlaşma eğilimi göstermektedir.
Ondokuzuncu yüzyıl Marksistleri toplumsallaşan üretim ile [artığa] özel biçimde el koymanın kapitalist sistemi arasındaki çelişkiyi kapitalizmin temel çelişkisi olarak kavradılar. Üretimin artan oranda toplumsallaşmasının, kendi ifadelerini sabit sermayenin artan öneminde ve giderek karmaşıklaşan ve karışılıklı bağımlılıklara sahip olan mali yapılarda bulduğu iddia edilebilir. Keynes’den bu yana, birçok iktisatçı sabit sermaye yatırımlarının temel bir belirsizliğe tabi olduğunu ve bu belirsizliğin de çoğunlukla rasyonel hesaplamanın sınırlarını zorladığını anlamıştır. Mali yapıların giderek karmaşıklaşması yatırımcıların güven duygusundaki ya da psikolojik koşullardaki ani değişimlerin, yatırımlar ve yatırımlar yoluyla da, ekonomi üzerinde hızlı ve büyük dalgalanmalar yaratma olasılığını büyük ölçüde artırdı. Kapitalist ekonomilerin derin resesyon ya da depresyonlara düşmesini engellemek için, makroekonomik bir istikrarlaştırıcı olarak etkin biçimde işlev görecek bir "büyük hükümet"e ihtiyaç bulunmaktadır. (7)
Yeni liberalizm, mali serbestleştirme ve kamu sektörüne saldırı yoluyla, kendi istikrarlaştırıcı işlevlerinin altını önemli ölçüde boşaltmış ve bazı örneklerde de tamamen yoketmiştir. Yeni liberal çağ giderek sıklaşan ve şiddetlenen mali krizlere tanık oldu. 1995 Meksika krizini 1997’deki Asya krizi, 1998’deki Rusya ve Brezilya krizleri ve 2001’deki Arjantin krizi izledi. Bu süreçte küresel makroekonomik istikrarlaştırıcılık rolü ABD Hazinesi ile ABD ihracatını sürekli olarak aşan ABD mal ve hizmet ithalatı tarafından yerine getirildi; bu durum devam edebilir mi?
ABD Mali Köpüğü ve Dengesizlikler
Küresel ekonomi bir parça özerk bir talep yaratabilen güçlü bir ekonomi olmasaydı çoktan aşağıya doğru inen bir spiralin içine girebilirdi. 1990’ların başındaki ABD ekonomik canlanması ile büyük ve artan ABD ticaret açıkları yeni liberalizmin genel olarak çelişkili eğilimlerine karşı dengeleyici güçler olarak işlevlendiler. ABD ekonomik canlanması borçlarla finanse edilen özel sektör tüketimi ve "yüksek teknoloji" sektöründeki şirket yatırımlarının patlaması ile yürütüldü. Özel sektör mali dengesi (harcamalar eksi gelirler) GSMH’nın yüzde 3-4’ü gibi tarihsel olarak normal bir aralıktan beklenmedik bir negatif alana doğru kayarak, 2000’in üçüncü çeyreğinde eksi yüzde 5.5’e ulaştı. GSMH oranı olarak hane ve şirket borçları da tarihsel zirvelerine ulaştılar. Haneler büyük gayrımenkul fiyat balonları nedeniyle böylesi bir düzeyde borç alma istek ve yeteneğindeydiler. Tobin "Q" göstergesi (varlıkların piyasa değerinin sermayenin yenilenme maliyetine oranı) gibi göstergelerle ya da fiyat-kazanç oranlarına atıfla ölçüldüğünde, ABD hisse senedi piyasalarının 2000’de en büyük şişme düzeyine ulaşan köpüğü, ABD ekonomik tarihindeki en aşırı düzeydir.(8)
Hisse senedi piyasalarının köpüğü patladığında, şirketler sektörü harcamaları önemli ölçüde durakladı (özellikle de "yüksek teknoloji" sektöründe). ABD, derin bir resesyondan kaçınmak amacıyla, 2000 ve 2003 arasında, genel hükümet mali dengesini GSMH’nın yüzde 1.4’üne ulaşan bir fazladan, GSMH’nın yüzde 4.6’sına ulaşan bir açığa ya da GSMH’nın yüzde 6’sına ulaşan bir orana kaydırdı ve ABD Merkez Bankası (Federal Reserve) kısa vadeli faiz oranlarını yüzde 6.5’dan yüzde 1.25’e çekti. Mali ve parasal politikadaki dramatik gevşemeye rağmen, ABD büyümesi tutuk ve istihdam ortamı durgun kaldı. Bu politikalar aslında köpüğün sürdürülmesine yardımcı oldular. Hane sektörünün borç genişlemesi sürdürüldü, hisse senedi piyasası köpüğü tam olarak indirilemedi ve şimdi de bir barınma sektörü piyasası köpüğü zirvesine ulaşıyor.
Büyük ölçüde mal ve hizmetlerin uluslararası ticaretindeki sürekli büyümekte olan açığın bir sonucu olan ABD cari hesap açığı, 2002 sonlarında GSMH’nın yüzde 5’ine ulaştı. Kapitalist dünyanın hegemonik gücü için böylesine büyük bir cari hesap açığını sürdürmek tarihte eşi benzeri görülmemiş bir durumdur. Tersine, Birinci Dünya Savaşı’nın arifesinde, Britanya, GSMH’sının yüzde 4’üne yakın bir cari hesap fazlasına sahipti.
ABD cari hesap açıkları dünyanın geri kalanından gelen karşılıklı sermaye girişleri ile karşılanmaktadır. Sürekli artan ABD cari hesap açıklarının sürebilmesi için, dünyanın geri kalanı mali rezervlerinin giderek daha büyük bölümlerini dolar-temelli varlıklarda tutma isteğinde olmalıdır. Morgan Stanley’in başekonomisti Stephen Roach, şöyle diyor: Şimdi, dünya toplam döviz rezervlerinin yaklaşık yüzde 75’i, Amerika’nın dünya GSMH’sı içindeki yüzde 32’lık (piyasa döviz oranlarıyla) payının iki katından fazla dolar-temelli varlıkta tutuluyor. Aynı zamanda, yabancı yatırımcılar ABD Hazine borçlarının yüzde 45’lik bölümünü, ABD şirket borçlarının yüzde 35’ini ve ABD hisse senetlerinin yüzde 12’sini ellerinde bulunduruyorlar. Bütün bu oranlar ya rekor ya da rekora yakın yüksekliktedir. Dünya önceden asla bu kadar büyük bir stoku; hem büyümenin motoru hem de mali değer deposu olarak Amerika’ya yatırmamıştı. Sorun, geleceğe doğru projekte edildiğinde işin matematiğinin hızla belirsizleşmesindedir.(9)
Cari hesap açıklarının mevcut oranlar üzerinden yapılan projeksiyonlarının "belirsiz" hale gelmesi için geleceğe gitmeye de gerek yok. Levy Economics Institute’un bir çalışmasına göre, makul varsayımlar altında, ABD ekonomisinin işsizlik oranını azaltmaya yetecek denli büyüdüğü varsayıldığında, ABD net dış yükümlülükleri 2010’dan önce GSMH’nın yüzde 60’dan fazlasına ve cari hesap açığı da yüzde 8.5-9’una ulaşacaktır.
Alternatif Küresel Ekonomik Kriz Senaryoları
ABD cari hesap açığındaki sürdürülemez büyümenin tersine çevrilmesinin dört olası yolu var. Birincisi, eğer dünyanın geri kalanı ABD ekonomisinin cari hesap açığından daha hızla, aslında çok daha hızla büyürse, ABD mal ve hizmetlerine daha fazla talep olacak, bu da ABD ihracatının ABD ithalatı ile arasındaki açığı daha hızla kapatacak kadar artmasına izin verecektir. İkincisi, ABD cari hesap açığı ABD yerel talebindeki bir daralma ile düzeltilebilir. Üçüncüsü, cari hesap açığındaki patlayıcı artış "göreli fiyatlardaki" düzenlemelerle; yani ABD dolarının devalüasyonu ile düzeltilebilir. Son olarak, politik ve askeri güç icrası cari hesap açığındaki büyümenin bileşenlerini Birleşik Devletlerin işine yarayacak biçimde etkileyebilir.
Önümüzdeki birkaç yılda ilk olasılığın gerçekleşmesi, yani dünyanın geri kalanının Birleşik Devletlerdeki mevcut büyümeden daha hızlı bir oranda büyümesi olasılığı bulunmamaktadır. Yük, ulaşılabilir olmakla birlikte, devasa riskler ortaya çıkartan ikinci ve üçüncü seçeneklerin üstüne yıkılacaktır. ABD yerel büyüme oranını yerel faiz oranlarını yükselterek sınırlandırmak ve böylelikle de ithalatı ve ticaret açığını sınırlandırmak, elbette ABD karar alıcılarının teorik yetenekleri arasındadır. Aslında kendisini ABD cari hesap sorunları gibi sorunlarla karşıkarşıya bulan yeryüzündeki tüm diğer devletlere uygulanacak olan "ortodoks" IMF ilacı da bu olacaktır. Ama ABD yeryüzünün diğer öteki devletleri gibi bir devlet değildir, o hegemondur. Onu bu ilacı almaya zorlayacak hiçbir kurum mevcut değildir. Ve ABD yönetici eliti açısından da, en azından seçim sürecinin bu aşamasında, bu seçenek politik olarak olası değildir. Ama daha fazla kaygı yaratan da ABD tüketici ve ipotek borçlarının beklenmedik ölçüde birikmesininin yarattığı tehlikelerdir. Kendisi de cari hesap sorunlarını derinleştirecek olan yerel büyümenin olmadığı koşullarda, yükselen faiz hadleri Büyük Depresyon boyutlarında bir kişisel iflaslar dalgası riski yaratabilir.
Geriye kalan seçenek doların devalüsyonudur ve açıktır ki ABD Hazinesi tarafından tercih edilen ve çoktandır uygulanmakta olan politika da tedrici ve denetimli bir devalüasyondur. Doların değer kaybetmesi ABD’li haneler ve şirketler açısından ABD mallarını daha ucuza ve yabancı malları daha pahalıya getirmektedir. İhracatı canlandırmaya ve ithalatı ucuzlatmaya yardımcı olmaktadır. Ama, doların değer kaybetmesi yabancı mallara yönelik ABD talebini azaltmakta ve dünyanın geri kalanına deflasyonist basınçlar ithal etmektedir.
Asya ekonomileri (Japonya, Çin ve Güneydoğu Asya) hep birlikte yılda 230-240 milyar dolarlık cari hesap fazlasına ya da ABD cari hesaplar açığının yaklaşık yarısı kadar fazlaya sahiptir. Ama Asya ekonomileri ya döviz kurlarını ABD dolarına göre düzenlemek ya da döviz kuru değerlenmesini önlemek için ağır müdahalelerde bulunmaktadırlar. Bu da uyarlamaların yükünü neredeyse tamamen Avrupa’ya yüklemektedir.
Avrupa ekonomisi yerel talepte hiçbir genişleme yaratmayı başaramamıştır ve büyümesi de tamamen ihracata yaslanmaktadır. Avrupa’nın en büyük ekonomisi, Alman ekonomisi, resesyondadır ve diğer yerlerdeki büyüme işaretleri de zayıftır. Demek ki doların değer kaybetmesi Avrupa ekonomileri açısından özellikle tehdit edicidir. Üstelik, Euro-bölgesi hükümetleri mali açıkların GSMH’nın yüzde 3’ünden fazla olmamasını gerekli kılan sözde "İstikrar ve Büyüme Paktı" tarafından sınırlandırılmaktadırlar.
Mali çevreler Avrupa hükümetlerini, emek ve ürün piyasası politikalarını ABD standartlarına çeken "yapısal reformlar" yürütmeye zorlanmaktadırlar. "Yapısal reformlar" güya "uzun vadede" canlı bir talep genişlemesi yaratacak olan üretkenlik artışlarının önünü açacaktır. Mali kapitalistlerin bakış açısından bakıldığında, canlı birikimin gerçekleşmesi için karlılık ve kapitalist güven [ortamında] dramatik bir iyileşmenin olması gerekmektedir. Kapitalistlerin güven hissetmesi içinse, işçi sınıfının direnişini kıracak "yapısal reformlar" gerçekleşmelidir. Şu anda, Avrupalı kapitalist sınıfların işçi sınıfının direnişini tayin edici biçimde kırıp kıramayacağı hiç de belli değildir. Ama eğer bu sözde "yapısal reformlar" gerçekten de uygulanacak olursa, (çalışan sınıfların yaşam standartlarına yönelik daha fazla saldırı yoluyla) yerel talep üzerinde yaratacakları olumsuz etkiler, "uzun vadeli" birikim üzerinde yaratabilecekleri hangi türden "olumlu" etki varsa, onu da ortadan kaldıracaktır.
Avrupa ekonomisinin daralmayla birlikte, ABD cari hesap açıklarını düzeltebilmeye yetecek miktarda ABD kökenli ihracatı emebilmesi inandırıcı değildir. Tamamıyla doların değer kaybına dayanan bir düzeltme doların değerinde felaket ölçüsünde bir düşüş gerektirir. Bazı tahminlere göre, doların yüzde 30-50 oranında düşmesi gerekebilecektir. Böyle bir düşüş politik, ekonomik ve psikolojik olarak kabul edilebilir değildir. (10)
Eğer ABD doları diğer döviz kurları karşısında değer yitirmeyecekse, cari hesap açığının düzeltilmesi neden gerekmektedir? Eğer dünyanın geri kalanının merkez bankaları doların değer kaybetmesini engellemek üzere müdahale etmeye, dünyayı kendi döviz kurları (euro, Japon Yeni, Çin renminbisi) ile doldurmaya devam edeceklerse, neden Birleşik Devletler belirsiz bir zaman süresi için giderek büyüyen bir cari hesap açığına sahip olamaz? Bu belirsiz bir süre için devam edemez, çünkü yükselen ABD cari hesap açığı küresel tasarrufların büyüyen bir oranını emmektedir. Tüm dünyanın tasarrufları ABD cari hesap açığını finanse etmek için tükendiğinde kuramsal bir sınıra da ulaşılacaktır. Ama pratik sınıra teorik sınırdan çok daha önce ulaşılacaktır. Bu seyir ABD ve Japonya hükümet borçlarını astronomik düzeylere yükseltecektir. Bu devasa hükümet borçları Birleşik Devletler ve Avrupa’daki muazam hane ve şirket borçlarının yanısıra varolacaktır. (11)
Bu borçlar nasıl finanse edilebilir? İki olasılık vardır. Birincisi, küresel bir depresyon ve yaygın bir hane ve şirket iflasları özel borçların büyük bir bölümünü ortadan kaldırabilir. Bu kapitalizmin bütün önceki sistemik krizlerinde sunulan tarihsel çözümdür. Teorik olarak, borç devalüe edildikçe daha bile yüksek düzeyde bir yeni kapitalist birikim devresinin koşulları da yavaş yavaş oluşmaya başlar. Ama böylesi bir küresel depresyonun sonuncusunda, tekelci sermayenin bugün daha da güçlü biçimde barındırdığı özelliklerden dolayı, böylesi bir kendiliğinden iyileşme yetersiz kalmıştı. Dolayısıyla bu seçenek uzamış bir depresyon dönemini varsayar. Bu hipotezin sonucu her ne olursa olsun, kesin olan tek şey, bu durumda yeni liberalizmin, tamamen olmasa bile, çok uzun bir süreliğine ölmüş olacağıdır.
İkincisi, bu anormal özel ve kamu sektörü borçları, enflasyon yaratılarak, yani para basılarak finanse edilebilir. Şişirilecek anormal borçların büyüklüğü düşünüldüğünde, bu enflasyon stratejisi küresel ekonomiyi hiperenflasyon ve göğe tırmanan faiz oranlarının kısır döngüsüne sürükleyebilir. Çeşitli küresel yönetici sınıfların tümü tarafından konu dışı bırakılan herhangi bir seçenek varsa, o da bu seçenektir.
Emperyal Bir Çözüme Doğru mu?
Mevcut sömürücü, baskıcı çerçeve içinde krize bir çözüm var mıdır? ABD ekonomisi derin bir kriz içindedir ve dünya ekonomisi içinde oynadığı rol düşünüldüğünde birçok şey ona bağlıdır. Ama ABD emperyalizmi dünyanın en güçlü, kafa tutulmamış askeri kuvvetlerini kontrol etmeyi sürdürmektedir. ABD yönetici eliti gücünü sömürücü bir imparatorluk inşa etmek için, dünya üzerinde benzeri görülmemiş bir politik ve askeri egemenlik kurmak için kullanabilir ve bu süreçte de ekonomik krizini idare edebilir mi? Aslında, mevcut ABD siyaseti tam da bunu yapmaya yönelik bir girişimdir.
ABD cari hesap açığındaki patlamayı çevreleyebilmek için, ithalatın azaltılması gerekmektedir. Bunu yapmanın bir yolu motorlu eşyalar ve elektronik mallar gibi kilit ithalat kalemlerinin maliyetini yenin ve renminbi’nin yeniden-değerlenmesi yoluyla ABD doları cinsinden artırmaktır. Bu ise ancak politik baskı ile elde edilebilir ve bu da uygulanmaktadır. Diğer kayda değer giysi ve ayakkabı gibi ithalat kalemleri ise artık ihtiyaç duyulan miktarı arz edecek ABD’li üreticiler mevcut olmadığı için miktar olarak azaltılamaz. Burada maliyetler insafsız bir "cehennemin dibine" siyasetiyle; üretimin hep daha yoksul ve daha umutsuz ülkelere sürekli olarak transferi yolunun dayatılmasıyla çevrelenebilir. Burada bir miktar askeri güç yeni liberal yoksullaştırmayı dayatmakta işe yaramaktadır; Nikaragua ve Afrika’daki ABD müdahalesinin sonuçlarını düşünün. Ama kilit ithalat kalemleri mineral yakıtlardır ve burada uzun vadeli maliyetler sadece fiziksel kaynaklar üzerindeki ABD denetimi ile çevrelenebilir. Üretimi (ve dolayısıyla da fiyatları) düzenleyen manivela Birleşik Devletler’ce denetlenmelidir. ABD küresel politik gücünün askeri kuvvet yoluyla elde edilen ekonomik faydalarının bir yönü budur.
Cari hesap açığındaki sürdürülemez artışı çevreleyecek herhangi bir stratejinin öteki yüzü ABD ihracatındaki bir artış olmak durumundadır. Yine de ölümcül bir çöküş içinde olan ABD imalat temeli ile birlikte, sadece "entelektüel mülkiyet" üzerindeki tekel fiyatları projesi umut vaat edebilir. Burada da lisanslar, genetik olarak oynanmış tohumlar, ilaçlar, şarkılar ve filmler üzerinde tekel fiyatlarının dayatılması, saf biçimde askeri güce dayalı politik iktidar sorunudur.
Ama bu emperyalist proje nasıl finanse edilebilir? ABD askeri genişleme maliyetleri ABD ekonomik krizini hafifletmekten çok artıracak gibi görünmektedir. Morgan Stanley’den Stephen Roach şu soruyu sormaktadır: "Tasarruf-eksikli bir ABD ekonomisi askeri üstünlüğünün sürekli genişlemesini finanse etmeye nasıl devam edebilir?" Yanıtı şudur: "Tarihin, jeopolitiğin ve ekonominin birlikte akışı beni her zamankinden daha fazla ABD-merkezli bir dünyanın sürdürülemez bir yol olduğuna inandırıyor." (12)
ABD askeri genişlemesi, genişlemenin kendisi tarafından finanse edilebilir mi? Morgan Stanley’den Andy Xie ABD’nin Irak işgalinin Birleşik Devletler’in yılda petrol ithalat harcamalarında 40 milyar dolarlık bir tasarruf sağlayan doğrudan ve dolaylı etkilerde bulunduğunu tahmin ediyor. (13) Bu "faydaların" tamamen gerçekleştiği varsayıldığında bile, bu ABD cari hesap açığının sadece belirli bir küsuratıdır.
Ama Irak’ta giderek yükselen popüler direnişle karşılaşan Birleşik Devletler, henüz bu tahmini "faydaların" herhangi birisini gerçekleştirmiş değildir. "Ana savaş operasyonlarının" bitmesinden aylar sonra ve Birleşik Devletler’in tüm düzenli birliklerinin yarısını Irak’ta görevlendirmiş olduğu gerçeğine rağmen, Birleşik Devletler Irak üzerindeki denetimini yitirmekte, yolları ve sınırları, suyu ve elektrik arzını kontrol edememektedir.
ABD ordusunun otuzüç savaşçı müfrezesinden onaltısı şimdi Irak’ta, ikisi Afganistan’da, ikisi Güney Kore’de ve bir tanesi de Kosova’dadır. Birleşik Devletler’de bulunan oniki müfrezenin üçü modernizasyon eğitiminde, üçü Kore’deki olası bir savaş için yedekte ve ikisi de Afganistan’daki birliklerle yer değiştirmek üzeredir. Irak’ta bulunan onaltı müfrezeyle yer değiştirmek için geriye dört müfreze kalmıştır. Sonuçta, Birleşik Devletler tüm düzenli ordusunu Afganistan ve Irak gibi tamamen yoksullaştırılmış üçüncü dünya ülkelerini işgal etmek için tüketmektedir.
Ekonomik "maliyetleri" ya da "faydaları" her ne olursa olsun, ABD emperyalizmi politik ve ideolojik savaşı kaybetmektedir. Washington kökenli Pew Global Attitudes Project’in son araştırmasına göre, "Amerika’nın dünya üzerindeki imajının hızla bozulduğu bir dönüm noktası yaşanmıştır."(14) Güce dayalı bir ABD küresel yeni liberal imparatorluğu projesi çoktan yenilmiştir. Sadece kapitalizmin işleyişi içindeki içsel sınırlar nedeniyle değil, yeni liberal ekonomik politikaların yarattığı ekonomik krizden küresel askeri egemenlik yoluyla kaçınma girişimi Irak’taki popüler direnişle birlikte çoktan sınırlarına dayandığı için. Bunu yeni liberalizmin krizi izleyecektir.
Sosyal Demokrasiye Doğru mu?
Yeni liberalizm sonrası dünya neye benzeyecek? Olasılıklardan birisi sosyal demokratik kapitalizme bir geri dönüştür. 1950 ile 1973 arasında, geniş hükümet, Keynescilik, sınıf uzlaşması, gelirin ve zenginliğin yeniden dağılımı ve sermayenin düzenlenmesi gibi sosyal demokrat kurumlarla birlikte, dünya kapitalizmi büyük "altın çağa" tanıklık etti. Çeyrek yüzyıl boyunca, önde gelen kapitalist ülkeler hızlı ekonomik büyüme, düşük işsizlik, yükselen yaşam standartları ve toplumsal istikrardan faydalandılar. Çevresel ve yarı-çevresel ülkeler "ithal ikamesi" ya da "sosyalist" sanayileşme yoluyla ulusal kalkınmada bazı ilerlemeler kaydettiler. Sosyal demokrasiye geri dönüş bu büyük altın çağa bir geri dönüş de getirebilir mi?
Kapitalizmin içsel çelişkileri sosyal demokratik kapitalizm altında da gelişmeyi sürdürdü. Belirli sınırlar içinde, sosyal demokrat kurumlar sınıf çelişkisinin yumuşamasına ve göreceli olarak yüksek bir toplam talep düzeyinin korunmasına katkıda bulundular. Belirli tarihsel koşullar altında, bu kurumlar yüksek ve istikrarlı kar hadleriyle uyumluydular ve hızlı sermaye birikimini kolaylaştırdılar. Ama, bu kurumlar varoldukça ve işledikçe, dünya çapındaki birikimin altını artan oranda oyan yeni koşullar yaratma eğiliminde oldular. Emekle sermaye ve merkez ile çevre arasında değişen güçler dengesi, karlılığın dünya çapında düşmesiyle sonuçlandı ve 1960’lar ve 1970’lerdeki birikim krizine katkıda bulundu. (15) Küresel yönetici elitin yeni liberalizmi krizin "çözümü" olarak dayatmaya başlaması tam da sosyal demokratik kapitalizmin krizine karşı bir tepkiydi.
Mevcut krizin sosyal demokrat bir temelde çözüldüğünü varsayalım. Ticaret ve sermaye akımları üzerindeki ulusal düzenlemeler yeniden kurulsun, emek piyasaları ile mali piyasalar yeniden düzenlensin, gelir ve zenginlik önemli ölçüde eşitlikçi biçimlerde yeniden dağıtılsın ve kamu sektörü ekonomide yeniden önemli bir rol oynasın. Bu değişiklikler yeni bir altın çağı getirmek için yeterli olacak mı? Kapitalizmin temel kurumlarını değiştirmeksizin, kapitalizmin işçel çelişkilerinin gelişmesini ne engelleyecek? "Yeni" sosyal demokratik kapitalizmi yeni bir birikim krizine girmekten ne alıkoyacak?
Sosyal demokratik kapitalizmin kurulması işçi sınıfının en azından kısmi bir politik zaferi olmaksızın gerçekleşemez. Ancak böyle bir şey gerçekleştiğinde de, dünyanın değişik yerlerindeki işçi sınıfları sadece tarihsel toplumsal ve ekonomik haklarını geri almayı ve mevcut haklarını pekiştirmeyi talep etmekle kalmayacak, ama aynı zamanda bu hakları büyük ölçüde genişletmek de isteyeceklerdir. Bu yeni sosyal reformlar nasıl finanse edilecektir? Eğer bunlar sermayenin karları üzerindeki ek vergilerle finanse edilecek olurlarsa, sosyal demokrasinin geri dönüşü işçi sınıflarının pazarlık gücünün geri dönüşü karşısında ayakta kalabilecek midir? İkinci Dünya Savaşı sonrası altın çağın büyüme oranları küresel kapitalizmi tekeci evresinde karakterize eden durgunluğun bir istisnasıdır. Bu tür büyüme oranları mevcut olmadığında, sosyal demokratik kapitalizm de mümkün değildir.
Canlanmış bir sosyal demokratik kapitalizmin çözmeyi başaramayacağı başka sorunlar da vardır. Sosyal demokratik kapitalizm küresel çevresel krizle başa çıkabilecek gerekli kurumsal çerçeveyi sunabilir mi? Çevresel yatırımlar ve düzenlemeler kapitalist üretimin toplam maliyetini artırır (bu da çevresel iş olanaklarının bazı tekil kapitalistler için kar yaratabileceği olgusu ile karıştırılmamalıdır). Çevresel maliyetler bütünüyle hesaba katıldıktan sonra geriye kalan karların yeterli bir birikim düzeyini harekete geçirip geçiremeyeceği sorusu açıkta kalmaktadır. Ama daha muhtemelen, ulus devletlerin mevcut bulunduğu bir kapitalist dünya ekonomisinde, farklı kapitalist devletler arasındaki rekabet bunların çevresel maliyetleri bütünüyle hesaba katmalarını önleyecektir. Bu durumda, sosyal demokratik kapitalizm küresel ekolojik felakete giden basit bir "alternatif" yol olacaktır.
Sosyalizmi Yeniden Değerlendirmek
Marks kapitalizmin tarihsel meşrulaştırmasını üretici güçleri geliştirmesinde bulduğunu söylemişti. Kapitalizm üretici güçlerin gelişmesinde açıkça başarılı olmuştur. Aynı zamanda dünya nüfusunun en üst yüzde 15-20’sinin maddi zenginliğini sağlamayı da başarmıştır. Ancak, çevrede ve yarı çevrede yaşayan insanlığın büyük bir çoğunluğunun temel fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarını karşılamayı başaramamıştır. Aslında, Immanuel Wallerstein kapitalist dünya ekonomisinin başlangıcından bu yana, dünya nüfusunun yoksul çoğunluğunun yaşam kalitesinde herhangi bir ilerleme olup olmadığını sorgulamaktadır. (16)
Yirminci yüzyılda, insanlık iki kez kapitalizmin temel çelişkilerinden doğan korkunç emperyalist savaş felaketlerinden geçti. Yüzyılın son çeyreği insanlık tarihinin bir başka karanlık çağıydı. Yeni liberalizm altında eşitsizlik, baskı ve sömürü yeni aşırılıklara vardı. Bu arada, kapitalizm altında insanlık hızla küresel bir ekolojik felakete yaklaşıyor.
Yeni liberalizmin yolaçtığı anormal toplumsal ve ekonomik felaketlerin ışığında, sosyalizmin tarihsel deneyimini yeniden değerlendirmek gereklidir. 10-15 yıl kadar önce, eski Sovyetler Birliği, Doğu Avrupa, Çin ve Küba’daki devlet sosyalizmi deneyimi genelikle büyük bir başarısızlık olarak ele alınıyordu. Devlet sosyalist toplumları, demokratik olmayan özelliklerine ek olarak, etkinlik ve teknik yenilenme açısından da kapitalizmi yakalamayı başaramadıklarından başarısız olmuş sayılıyorlardı. Bir süreliğine, birçokları yeni "yaşayabilir" sosyalizm modelleri tasarlama girişimlerinde bulundular. Bu modellerin çoğıu piyasalar, rekabet ve özel teşvikler gibi kapitalist özellikleri kendileriyle eklemlemede kapitalizm kadar etkin olma iddiasındaydılar.
Şimdi çok az insan Sovyet ve Doğu Avrupa halklarının çoğunluğunun devlet sosyalizmi altında şimdiki "özgür" ve "demokratik" kapitalizmde olduğundan daha iyi bir hayat sürdüklerinden kuşku duyabilir. Çin’de, dünyanın en dinamik ekonomisinde bile, 1990’ların başından bu yana yapılan kapitalist reformlar köylülerin ve kentli işçi sınıfının yaşam standartlarını büyük ölçüde düşürdü; böylece birçok açıdan (sağlık, eğitim, işgüvenliği ve işyeri koşulları) Çin işçi sınıfının önemli bir bölümü şimdi Maocu evredekinden daha düşük yaşam standartlarına sahip.
Devlet sosyalizminin tarihsel kazanımları küçümsenmemelidir. Tam istihdamın ve işgüvencesinin (işsizlik korkusundan özgür olmak) elde edilmesi (tüm iş görebilir kadın ve erkek yetişkinler için), muazzam bir önemdedir. Devlet sosyalist ülkelerinin halkın temel ihtiyaçlarını (beslenme, sağlık, eğitim, barınma ve emeklilik) karşılama ve kadınların koşullarını iyileştirme açısından benzer ekonomik gelişme düzeyindeki ülkelerden daha başarılı oldukları iyi bilinmektedir. Sovyet, Doğu Avrupa ve Küba sosyalizmleri gerçekten tüm temel toplumsal ihtiyaçları karşılamayı başarmışlardır, ki bu ileri kapitalist ülkelerin çoğu tarafından iddia edilemeyecek olan bir kazanımdır.
Sosyalizmin bugünün yeni liberalizme karşı mücadelelerindeki önemi ne olacaktır? Yeni liberalizmin krizi derinleştikçe, (Latin Amerika gibi) birçok çevre ya da yarı çevre ülkede, durum öyle bir noktaya varmıştır ki uluslararası mali sermaye ile, emperyalist devletlerle ve onların çıkarlarını temsil eden kurumlarla tam bir kopuş olmaksızın ölümcül toplumsal sorunlara çözüm bulmak bir yana, (her yıl ulusal çıktının önemli bir bölümünü uluslararası mali sermayeye ödedikten sonra) toplumun basit yeniden üretimi için gereken kaynaklar bile kalmamaktadır. Bu durumda, halkın çoğunluğunun çıkarına olan tek anlamlı çözüm mevcut uluslararası kapitalist düzenle tam bir kopuşa gidilmesidir. Ulusal ekonomi yeniden yapılandırılmalıdır, öyle ki kaynaklar temel ihtiyaçlara yöneltilebilsin ve ulusal ekonomi, eşitsiz değişim koşulları altında, ayrıcalıklı elitlerin lüks tüketim mallarının ithalini ve borç ödemelerinin yerine getirilmesiyle mali sermaye kaçışına hizmet eden "ticaret fazlalarını" yaratan mevcut uluslararası işbölümü modelini yeniden üretmek üzere kullanılacak olan üretim araçlarının ithalini sağlayan ihracat modeli etrafında örgütlenmesin.
Ama bu düzenlemeler kaçınılmaz olarak büyük mali ve sınai kapitalistlerin çıkarlarıyla çelişecektir. Bir noktada, ekonomik ve sosyal dönüşümün sürdürülebilmesi için temel üretim araçlarının ulusallaştırılması ve kapsayıcı bir ekonomik planın geliştirilmesi gerekecektir.
Eski Sovyetler Birliği, Doğu Avrupa ve Çin’de çürümüş kapitalist özelleştirme süreçleri aşırı ölçüde gayrı popülerdir. Yeni toplumsal devrimlerin gerçekleşmesi halinde, yasadışı biçimde özelleştirilmiş olan varlıkların yeniden ulusallaştırılmasının en popüler talepler arasında olması beklenmelidir. Bu durumda yeniden ulusallaştırılacak olan varlıklar yeni bir sosyalist ekonominin temelini oluşturacaktır. Çevrede ve yarı çevrede sosyalizmin geri dönüşü yeni bir dünya sosyalist devrimler dalgasını harekete geçirebilir.
Sosyalist devrimlerin yeni evresi yirminci yüzyıl devrimlerinden daha başarılı olabilir mi? Sosyalizm kapitalizmden daha iyi olduğunu hangi yollarla kanıtlayabilir? David Kotz, Sovyet sosyalizminin tarihsel derslerini özetlerken, merkezi olarak planlanan devlet sosyalizminin, saf ekonomik terimlerle, yaşayabilir bir sistem olduğunu ileri sürmektedir. Sovyet sistemi (bürokratik seçkinlerin çoğunluğunu içeren) kapitalizm yanlısı bir politik ittifakın yükselişi ve güç kazanması nedeniyle çözülmüştür. Kotz gelecekteki bir sosyalizmin yaşayabilir olması için, ayrıcalıklı ve egemen bir elitin gelişmesini engelleyecek demokratik bir devlete ve diğer kurumlara sahip olması gerektiğini savlamaktadır. (17)
Gelecekteki bir sosyalist toplumun politik demokrasiye yaslanacağı düşünüldüğünde, gelecekteki bir sosyalist ekonomi nasıl örgütlenecek ve yapılandırılacaktır? Konu hakkındaki birçok mevcut teorik katkıya ek olarak, gelecekteki sosyalist hareketler elbette gerçek tarihsel mücadeleler içinde çok çeşitli yeni kurumlar, yeni pratikler geliştirmeyi başaracaklardır. Son olarak, gelecekteki sosyalist ekonomi kapitalizsmin bir çözüm bulmakta başarısız olduğu tarihsel çelişkilere çözüm sunücak biçimde örgütlenmelidir. Devlet sosyalizminin tarihsel sicili veri olmak kaydıyla, temelde üretim araçlarının kamusal mülkiyetine ve demokratik planlamaya (toplumsal artığın dağılımı üzerindeki demokratik denetime) dayalı bir ekonomik sistemin toplumun tüm üyelerinin temel ihtiyaçlarını karşılama konusunda büyük bir şansı olacağına güven duyulabilir. Eğer bu elde edilebilirse, o halde en azından, sosyalizm dünya nüfusunun, temel ihtiyaçları kapitalizm tarafından alsa karşılanmamış olan en yoksul yüzde 60-70’i için daha iyi bir maddi yaşam sağlayabilecektir.
Sosyalizm insanlık için küresel ekolojik felaketten kurtulmanın ve insanlarla çevre arasında uyumlu bir ilişki kurmanın en parlak umudunu sunmaktadır. Bu açıdan, devlet sosyalizminin sicili parlak değildi. Ama bu sicil kendi tarihsel bağlamı içinde anlaşılmalıdır. Devlet sosyalist planlamasının bürokratik, demokratik olmayan doğasına ek olarak, devlet sosyalizmi ülkeleri düşman kapitalist güçlere karşı askeri ve ekonomik rekabet yürütmeye zorlanmışlardı. Bu bağlam veri alındığında, "üretici güçleri geliştirmek" uğruna herşeyi feda etmeye zorlanmışlardı.
Umut gelecekteki sosyalist toplumun, daha iyi (eğer bir dünya sosyalist hükümeti olmayacaksa) genellikle ılımlı dış koşullara sahip olmasıdır. Bu durumda, gelecekteki sosyalizmi üretici güçleri hızla ve dengesiz biçimde geliştirmeye zorlayan dışsal basınçlar olmayacaktır. Politik demokrasi ve sosyalist planlama veri olmak üzere, bu toplumların halkları, kendi tercihlerine dayalı biçimde, ne kadar artık yaratmak isteyecekleri kadar, bu artığın nasıl dağılacağını da tartışma ve kararlaştırma yeteneğinde olacaklardır. Sürdürülebilir bir çevre ihtiyacı, demokratik süreçler kanalıyla, genel kamuoyu tarafından anlaşılacak ve maddi konfor ihtiyacı da dahil olmak üzere, diğer ihtiyaç ve arzular karşısında dengelenerek planlamaya yansıtılacaktır. Halkın her zaman kapitalist bir zihniyet taşıyacağına, her zaman gelecek kuşaklara etkisi ne olursa olsun, daha fazla talepkar olacağına inanılmadığı sürece, insanların içinde yaşadığı çevrenin sürdürülmesinin elbette gelecekteki sosyalist planlamanın en yüksek hedeflerinden birisi olacağı da açıktır.
Notlar
1. Birleşmiş Milletler, İnsani Kalkınma Raporu (Oxford University Press, 2000 and 2002); James Petras and Henry Veltmeyer, Globalization Unmasked (London and New York: Zed Books, 2001), s. 24; Food and Agricultural Organization of the United Nations,The State of Food Insecurity in the World, 2003 (Rome, FOA, 2003).
2. Bkn Dollars & Sense, Real World Macro (18th edition, Cambridge, Mass.: Dollars & Sense, 2001), Appendix 3; Duncan Green, Silent Revolution (London: Cassell, 1995), s. 91 ve Appendix A.
3. Editors, Monthly Review, "The New Face of Capitalism," Monthly Review, Nisan 2002, 1-14.
4. Stephen Roach, "Global: Do Imbalances Matter?," Morgan Stanley Global Economic Forum, www.morganstanley.com/GEFdata/digests/latest-digest.html, 2 Eylül 2003.
5. Editors, Monthly Review, "The New Face…"
6. Gerçek faiz haddinin ekonomik büyüme oranından yüksek olması halinde, özel ve kamusal borçların gelirler ya da getirilerden (sıfır ilksel mali denge varsayımıyla) daha hızlı artma eğilimde olacağı ve bunun da sürekli artan borç-gelir oranlarına yolaçacağı doğrudur. Gerçek faiz oranlarıyla ilgili veriler için bkn David Felix, "Asia and the Crisis of Financial Globalization," in Dean Baker, Gerald Epstein, and Robert Pollin (eds.), Globalization and Progressive Economic Policy (Cambridge University Press, 1998), pp. 163-196.
7. Hyman P. Minsky, Stabilizing an Unstable Economy (New Haven and London: Yale University Press, 1986).
8. Yeni liberalizm ve 1990’lardaki ABD genişlemesi için bkn David Kotz, "Neoliberalism and the U.S. Economic Expansion of the 1990s," Monthly Review, April 2003, 15-33. ABD hane ve şirket borç istatistikleri için bkn Wynne Codley, "The U.S. Economy: A Changing Strategic Predicament," The Levy Economics Institute www.levy.org, 2003. ABD hisse senedi piyasası değerlenme istatistikleri için bkn John Y. Campbell and Robert J. Shiller. "Valuation Ratios and the Long-Run Stock Market Outlook," Cowles Foundation Discussion Paper No. 1295, Yale University, 2001.
9. Stephen Roach, "The Heavy Lifting of Global Rebalancing," Morgan Stanley Global Economic Forum, May 27, 2003.
10. Bkn Martin Wolf, "The Rake’s Progress of the Dollar Comes under Threat," Financial Times, January 8, 2003.
11. İleri kapitalist ülkelerdeki kamu ve özel sektör borçlarındaki mevcut patlama ve hiper enflasyon tehlikesi için bkn Joachim Fels, "Europe-All: Too Much Debt," Morgan Stanley Global Economic Forum, September 5, 2003; Tim Lee, "Inflation Is a Bigger Danger than Deflation," Financial Times, May 27, 2003; Martin Wolf, "The Fine Line between Deflation and Inflation," Financial Times, May 28, 2003.
12. Stephen Roach, "Worldthink, Disequilbirum, and the Dollar," Morgan Stanley Global Economic Forum, May 12, 2003.
13. Bkn Andy Xie, "Asia Pacific: The Ying-Yang World Reloaded," Morgan Stanley Global Economic Forum, June 2, 2003.
14. Financial Times, June 4, 2003.
15. Tekelci kapitalizmin stagnasyon eğilimi ve Keynesci politikaların sınırları için bkn Paul A. Baran and Paul M. Sweezy, Monopoly Capital (Monthly Review Press, 1966) and Harry Magdoff and Paul M. Sweezy, Stagnation and the Financial Explosion (Monthly Review Press, 1987). İleri kapitalist ülkelerdeki emek ve sermaye arasındaki değişen güçler dengesi, dünya çapında karlılık düşüşü ve birikim krizi için bkn Samuel Bowles, David M. Gordon, & Thomas E. Weisskopf, After the Waste Land (Armonk, N.Y.: M. E. Sharpe, Inc., 1990) and Philip Armstrong and Andrew Glyn, Capitalism since 1945 (Cambridge, Mass.: Basil Blackwell, 1991).
16. Immanuel Wallerstein, Historical Capitalism with Capitalist Civilization (London: Verso, 1995).
17. David Kotz, Revolution from Above (London and New York: Routledge, 1997).