0 0
Read Time:2 Minute, 0 Second

Bunlar birdenbire olmadı.

Önce Erdoğan kullandığı üslup dolayısıyla, sonra da, liberal denilen ve daha önce kendisine destek vermiş olan aydın kesiminin düşkırıklığı dolayısıyla eleştirilmeye başlandı. Devletin üst kademelerinde, çeşitli kurumla sağlamış göründüğü uyum ile de tepki yaratmaya devam etti.

İşte o zaman AKP cephesinde ilk ciddi çatlak belirdi.

‘Obama olacaktı, Bush oldu’ benzetmesini Gül’ün eski oda arkadaşı meslektaş ortaya atınca, genel durum şekillenmeye başladı.

Erdoğan ile Gül arasındaki ilişkilerin anlam farklılıkları yavaş yavaş elle tutulur hale gelmeye başladı. Avrupa Birliği, Türkiye’nin beklediği reformları yapmadığını düşününce Gül’e başvuruyor, ülkenin AB girişimlerinin aciliyetine inanmayan, hatta bunları milli güvenlik ve yakın gelecek için tehlikeli bulan bir kesimi ise hükumetle irtibatı sıklaştırıyordu.

Konu, yerel seçimlere doğru gidilirken, Erdoğan’ın Güneydoğu ve basın ile ilgili yaklaşımlarında daha belirginleşti. Liberallerin çok hoşlandıkları ‘Kürt meselesi’ deyimi iktidarca kullanılmaz oldu.

Güneydoğu’nun sorunları hükümet-asker düzeyinde daha sık konuşuldu. Basını kontrol altına alacağı düşünülen, şimdiye kadar sivil kesimde hiç akla gelmemiş yöntemler gündeme gelmeye başladı.

Başbakan’ı rahatsız eden haberler yazdıkları varsayımı ile kimi Başbakanlık muhabirlerinin kartları yenilenmedi. Başbakan’ın katıldığı toplantılara alınmamaya başlandı. Bu şimdiye kadar görülmüş bir şey değildi. Birtakım homurtulara sebep olduysa da, beklenen tepki görülmedi.

Batı’nın kimi ciddi araştırma kurumları, sanki aralarında söz birliği yapmışlar gibi, Türkiye’nin geleceği hakkında değerlendirmeler yaparken, aynı noktalarda birleşmeye başladılar.

Bütün bu ilk işaretlere bakınca düşünmeden edilemiyor; gerçekten Erdoğan’ın başı derde mi giriyor? Gerçekten onu böylesine seçim başarılarıyla iktidara getirenler liberallerin desteği mi? Gerçekten itibarını, devletten yana olması değil de, devlet yönetiminde etkili olan kurumlara karşı tavır alıp mücadele edeceği havasını vermesiyle mi kazanmıştı?

Şimdi örneğin; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yeni komuta kadrosuyla bir sessiz uyum içinde görünmesiyle mi itibarını, o liberal grupların öncülüğünde olduğu düşünülen kitleler nezdinde yitiriyordu?

Erdoğan’ın liderliğinde Türkiye’nin nereye doğru gitmekte olduğu, yakın geçmişe göre yön mü değiştireceği hakkında dişe dokunur irdelemeler yapmak için biraz daha zaman gerekiyor. Bu zaman içerisinde sadece iktidarın atacağı adımlar değil, aynı zamanda muhalefet partilerinin umut bağladıkları adımların da biraz daha şekillenmesi gerekecek.

Ancak şimdiden söylenebilecek şeyler de var. Bunların başında mesleğimizle ilgili, çok yadırgadığımız hususlar olduğunu kaydetmek gerekiyor. Bu da kimi AKP kadrolu meslektaşın bile ifade etmekten kendini alamadığı, Erdoğan’ın basın ile ilgili kararlarıyla ilgili.

Her ne kadar hiç şaşırmıyoruz; meslek kuruluşlarımız olup biten karşısında, Erdoğan’ı etkileyecek şiddette bir kampanya açarak ona demokrasilerdeki basın gücünün ne olduğunu anlatmayı denemiyorlar. Ama bu suskunluğun, acemiliğin süreceğini de hiç sanmıyorum.

Radikal / 03.12.08

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter