0 0
Read Time:2 Minute, 51 Second

yunAtina’nın çağrısı: Kalbimiz kızıl gözümüz kara / Aynel ÖMER

Eğer 16 yaşında bir çocuğu öldürürse polis, “o dünyadan öç almanın vakti gelmiş demektir”. İşte Atina bu ateşle yanıyor günlerdir, bizi çoraklaştıran bir çöle savurma pahasına küllerini. Eğer 16 yaşında bir çocuğu öldürdünüz, bir fidandan duyduğunuz çıtırdamaya kayıtsız kaldıysanız, eğer avuçlarınız terleyerek beklediyseniz pazar günlerinizi, esvaplarınızı, eğer büyülediyse size başların üzerinde yükselen çatılar, şatolar, görkem, şatafat; makbuzlar, koçanlar elinizden ellere geçtiyse, tüm bu şahlanış hiçbir şey ifade etmeyecek demektir.

Komünist Parti’nin çağırdığı binler şunu sormadılar: Parti bizi ne yapmak için çağırıyor? Anarşistler ikilemedi: Bu şehri onların başına yıkmayacağız da ne yapacağız? Herkes safının ne olduğunun en başından beri bilincinde, katiller sürüsüne tükürme, tokat atma yarışındalar. Öfkeleri, tiksintiyle birleşmiş ve korkuyu çoktan alt etmiş, saldırıyor. Bellekleri, kendi yenilgilerine kapalı. Kendi çaresizlikleri, bilinçlerinde çaresizlik hissi yaratmıyor. Vatansızlıkları, Yunan direnişçilerinin geleneğini omuzlarında taşımaya devam etmedeki kararlılıklarını gölgelemiyor. Ve belki konuşsak, dünyanın en güzel şiirlerini ağızlarından dinleyeceğimiz bu kadınlar, bu erkekler ve bu arada kalma cenderesinden kendileriyle çıkmış, bu kendini yetiştirmiş ve genel sistemde arızaya neden olmuş bu imalat ahlakından yoksunlar doya doya hakkını vererek dövüşüyor. Öfkenin yarattığı yaşam duygusu, katillerin saldığı ölüm korkusunu kat be kat aşıyor. Direniş denen şey bu olsa gerek.

Ya onların haylazlıktan vazgeçmeyen sihirli dimağlarına ne demeli? Şehri yakmak için yürüttükleri hazırlıkları, itfaiye araçlarını çalarak taçlandıran bu serdengeçmişler, bütün dünyanın ateşini Atina’dan kalbimize koymaya çalışmıyor mu? Onlar, ‘Pasifik’te sapsarı bir akşamda bir bulutun öldürdüğü Japon balıkçısı’nın ‘ey insanlar nerdesiniz’ sorusunu sormaktan bıkmış, artık kendilerini göstermeye, batırmaya kalkmıyorlar mı?

Onlar muhtemelen aralarında para kazanmayı reddettiği için sokaklarda yaşayan, garlarda uyuyanların, muhtemelen en ağır esrarkeşlerin, en ‘rezil’ ‘özgür’ ilişki türlerinin, onlar en ağır kaybetmişlerin, onlar sınıfın en çalışkanlarının, bayram günlerine tiril tiril hazırlanan bir evin en kıymetlileri ve istese dünyayı etrafında döndürecek kadar yetenekli çocukların birarada olduğu yerdeler. Dayanışma duygusunu tercih ettiği için belki modern toplum hiyerarşisinin en zararlı türü olan bu tayfanın sözünü dinletmedeki ustalığına ne demeli? Bizim Batımız, onların Doğusu.

Berlin’de de varlar. Orada Yunan Büyükelçiliğini işgal eden Yunanlı gençler, ‘Katil Devlet’ pankartı açıyor. 1985’te de bir gencin polis kurşunuyla öldürülmesinde verilen büyük tepkinin bir benzeri, 23 yıl sonra yineleniyor. Devlet erkanı özür dileyip, süklüm püklüm olurken, devam eden şiddetin meşruiyeti büyüyor.

Fazla söze gerek yok. Ama son olarak, akan kanın kara atlasında Yunanistan’ın biraz doğusuna düşen bir İstanbul egemenliğinin kan ayaklı surları, o surlarda iniltilerden, ezintilerden oluşmuş bir hırıltı var. Burada polis her 23 günde bir çocuk öldürür, işkence mesaileri nedeniyle düzgün bir aile hayatı kurmakta zorlanırken, bu ateş bizim ülkemizde yanmıyor. Bizim ülkemizde de çokça cesur, gözünü budaktan sakınmayan genç olmasına rağmen bu ateş etkisini yitirdi. Demek buralarda, hissedilen çaresizlik hissi isyanla sonuçlanmayabiliyor, daha da kötüsü demek buralarda isyanı düşünmeden yaşamayı kafalarına koymuşlar, belki kazıtmışlar. Bu duyguyu, dayanışmayı, içlerinde geliştirmekte yetersizler, ya da bunu yapmak için fazla acılı. Bu yüzden, buruk bir coşku içlerindeki. İçimdeki.

Eylemcilere de Ece Ayhan’ın bir şiirini sunmalıyız sanki, belki bir ucunda meçhul öğrenci atlası, bir yanında yort savul ama arka yüzünde şunlar yazan:

Bir Aralık gecesi Atina’da ayaklanma, bu şiirin gökten her yana birden savrulmasıyla başlamıştır.

BAKIŞSIZ BİR KEDİ KARA

Gelir dalgın bir cambaz. Geç saatlerin denizinden. Üfler lambayı. Uzanır ağladığım yanıma. Danyal yalvaç için. Aşağıda bir kör kadın. Hısım. Sayıklar bir dilde bilmediğim. Göğsünde ağır bir kelebek. İçinde kırık çekmeceler. İçer içki Üzünç Teyze tavanarasında. İşler gergef. İnsancıl okullardan kovgun. Geçer sokaktan bakışsız bir Kedi Kara. Çuvalında yeni ölmüş bir çocuk. Kanatları sığmamış. Bağırır Eskici Dede. Bir korsan gemisi! girmiş körfeze

19 Aralık 2008

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter