0 0
Read Time:8 Minute, 42 Second

altM. Can YÜCE / Bir süre önce 1-2 saatle sınırlı olan “Yerel lehçelerde TV yayını” yeni yılla birlikte yeni bir aşamaya sıçradı. Devlet, TRT 6 adında 24 saat Kürtçe yayın yapacak bir TV kanalı açtı. TRT 6, beli bir süre test yayınlarından sonra 1 Ocaktan bu yana normal yayınlarına başladı. Bir devlet kanalının şimdiye dek inkâr edilen, yok sayılan, bu alandaki faaliyetleri cezalandırma konusu yapılan bir dile ayrılması, Kürtçenin devletin resmi kanalında “Yayın dili” olarak kullanılması birçok çevre için şaşırtıcı oldu.

Hem de yasal ve fiili olarak Kürtçe yasağı, Kürtçe ile yapılmış konuşmaların ceza davası konusu olmaya devam ederken, zindanlarda tutsakların aileleriyle konuşmaları yasaklıyken, yani her zeminde inkârcı çizgi ve uygulama devam ederken TRT 6 yayına girdi…

Bu gelişmeyi nasıl okumak, nasıl değerlendirmek, neye yormak gerekir? Bu, bir açılım mı? İnkârcı çizgide bir gedik mi? Kürdistan sorununda yeni bir stratejik yönelimin “ayak sesleri” mi? Devlet, anılan adımla ne yapmak istiyor, hesabı ne?

Bu soruların yanıtlarına geleceğiz. Ancak önce birkaç noktanın altını çizmemiz gerekir: Hemen vurgulamamız gerekir ki, Kürtçe TV kanalı, hangi politik hesaba ve hedefe oturursa otursun, devletin Kürtlere bir lütfü değil, on yıllara varan çok yönlü ve süreklilik kazanan direnişlerinin bir sonucudur; bu anlamda devletin atmak zorunda kaldığı bir geri adımdır! Henüz resmen ve yasal olarak kabul edilmezse de, resmi yazışmalarda, TBMM tutanaklarında kendisini “anlaşılmaz bir dil” ya da “(…)” –üç nokta- olarak tanımlasa da Kürtçe dilinde bir TV kanalının açılması, devlet ve resmi çizgisi açısından yenilginin zımni itirafının bir işaretidir.

Yoksa durup dururken bu adımı atmadılar, ya da salt “AB böyle istiyor” diye bu adımı atmadılar. Ya da salt Güney Kürtleri için bir cazibe merkezi haline gelmek için de bunu yapmadılar… Bunların belli bir etkisi olsa da bu etkinin bile, İmralı teslimiyetine rağmen bitmeyen ve süreklileşen, giderek bir yaşam tarzına dönüşen Direnişin etkisiyle olduğunu vurgulamak gerekir.

Bu vurgulu değerlendirme çok önemlidir. TC’nin bu konudaki hesaplarını boşa çıkarmanın, hatta bunu gelişmenin hizmetine yöneltmenin yolu böyle bir yaklaşımdan geçer! Bu, abartılı bir değerlendirme değil, gerçekliğin ta kendisidir!

Burada elbette devletin politik hesapları ve yönelimleri deşifre edilmelidir. Bu işin bir boyutudur. Ama resmi çizginin fiili olarak bir yerinden delinmesinin temel nedenlerini ve dinamiklerini gözden kaçırarak yapılacak değerlendirmelerin on yılları bulan direnişleri ve onların sonuçlarını gözlerden kaçırmak, direnişleri anlamlandırmamak anlamına gelir. Burada vurgu, direniş ve kazanımlarına, resmi Cumhuriyet çizgisinin yenilgisinin fiili, zımni itirafına yapmak gerekir. Bu vurgu, direniş bilincini, direnerek kazanma inanını geliştirir. Aynı zamanda bu, devletin politikalarını boşa çıkarmanın da en önemli direnç noktalarından biri olur!

TRT 6, elbette bir devlet politikasıdır ve belli bir hedefi var. Ama daha öncesi bir yana son 30 yıllık direnişimiz olmasaydı, bu politikaya yönelmek zorunda kalır mıydı? Bu zorunluluk, kendi iradesine rağmen “karşıtına yaşam alanı” açmak zorunda kalmayacak mı?

Evet, TRT 6, bir devlet politikasıdır. Peki, kendilerini, dillerini inkâr eden TC, bugün kendi dillerinde yayın yapan bir kanal açtı diye, yani fiili olarak Kürtçeyi bir yayın dili olarak kullandı diye “ah vah “mı etmeli; yoksa bunun kendi direnişlerinin bir ürünü olduğunu vurgulayıp direnişin anlam ve önemini yeniden yaşamaları mı gerekir? Bundan direniş için anlamlı sonuçlar çıkarmak mı gerekir?

Elbette devlet eliyle açılan bir TV kanalını aşırı abartıp bağımsızlık ve özgürlük hedeflerini gözden kaçırmak, henüz bundan sonra başka adımların gelip gelmeyeceği belli olmayan bir adıma olmadık hayali anlamlar yüklemek de son derece yanlıştır.

Bu konuda iki sapmalı ve Kürdistan ulusal direnişine hizmet etmeyen iki tepki ve anlayışın altını çizmemiz gerekir. Böylece devrimci direnişçi anlayış ve tutumun önemi ve anlamı bir kez daha ortaya çıkar.

Birinci tepki İmralı’dan ve onun eksenindeki hareketten geldi. Öcalan, TRT 6 için şunları diyor:

‘Kürtçe televizyon açtılar. ‘Bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü?’ meselesine benziyor. Herkes biliyor. Bu öyle hükümetin, Başbakan Erdoğan’ın kendi isteğiyle yaptığı bir şey değildir, Erdoğan’a dayatıldı. Erdoğan’a Kürtler diyebilmelidir ki; öyle üstten birileri dayattığı için bir şeyler yapma. Bunların hepsi ABD’nin dayatmalarıdır. Hatta hükümet kanunsuz iş yapıyor! Kürtçe üzerindeki yasaklar, Kürt kimliğine yaklaşım ortada, bütün bunlar için, televizyon kurulması için anayasal ve yasal düzenleme gerekiyor. Cezaevlerinde bile iki kelime konuşmayı engelliyorsun ama bir Kürtçe televizyon kuruyorsun! Yasası, kanunu olmadan sen nasıl kanal kurabiliyorsun! Türkiye’de kanunsuz işler yapılıyor. Demokrasi anlayışımız tabandan tavana doğrudur. Oysa burada üstten bir dayatma söz konusudur. Sen kendi kendine kanal kuruyorsun. Kendi kendine kanal kurmakla olmaz. Kürtçe televizyon ile de devlet, kendi Kürd’ünü yaratmak istiyor.” (2 Ocak 09 Tarihli görüşme notlarından. http://www.gundem-online.com/haber.asp?haberid=66217)

Bu sözler üzerine çok şey söylenebilir. İçindeki anlam ve mantık tutarsızlıklarını, zorlama ifadeleri bir yana bırakıyoruz. Ancak ilk planda söylenmesi gereken şey şudur: “Sen kanun bekçisi, Cumhuriyet savcısı mısın?” “Türkiye’de kanunsuz şeyler yapılıyor”, güzel, bu, Kürtlere dert mi? Kürtler ne zamandan beridir TC kanunlarının bekçisi oldu?

Daha da önemlisi, İmralı’da yapılan savunmalarda, dışarı gönderilen program ve talimatlarda içi boş kültürel kırıntılardan fazla bir isteminiz var mı? Kürt sorununu sıradan kültürel kırıntılar sorununa indirgeyen sizden başkası mı? Hatta derdinizin kültürel kırıntılar bile olmadığını, bütün derdinizin devlet tarafından af edilmek olduğunu sayısız kez belgelere dayanarak yazdık. Hangi biçimde ve gerekçeyle olursa olsun ortaya kırıntılardan bir parça atılmış, ama bunu bir yandan “Kültürel koruculuk”, bir yandan “Kanunsuz iş” diye yargılıyorsunuz. Peki, sizin programınız ne? En son yayınlanan 7 Maddelik Deklarasyondan öte bir programınız var mı? Eğer ortada bir “Kültürel koruculuk varsa” bunun en örgütlü savunucusu sizden başkası değildir! O zaman siz ne savunuyorsunuz? DTP’nin “Demokratik özerklik” programı, kültürel kırıntılardan fazlasını mı içeriyor? Önce bunlara bir cevabınızın olması gerekir! Bunlara verilecek bir yanıtınız yoksa yapacağınız açıklamalar ve değerlendirmeler, mücadele ve direnişlerin anlam ve sonuçlarını boşa çıkarmaktan başka bir işe yaramaz, şimdiye kadar yaptığınız gibi…

Yukarıya aldığımız alıntıdaki açıklama, devletin TRT 6 üzerinden uygulamaya koyduğu politik hesapları boşa çıkarıcı bir anlama mı sahip, yoksa Kürt halkının direniş bilincini, direnişlere olan inancını kırmaya yönelik ve bundan dolayı da devlet için uygun ve elverişli zemin yaratan politik ve psikolojik bir zemin mi hazırlıyor? Öcalan’ın yukarıdaki sözleri devletin politikalarının politik ve psikolojik zeminini döşüyor. Direniş ve sonuçlarını, “Direnmek yaşamaktır”, direnerek kazanma doğrularını boşa çıkarmak için Öcalan’ın yukarıdaki sözlerinden daha iyi sözler bulunabilir mi?

Hiş kuşkusuz, keskin laflar altında gizlenen, bir kez daha uğursuz teslimiyet çizgisi ve ona itibar dileme yakarışıdır! Bu değerlendirmelerinin altında dıştalanma, itibar görmeme dürtüsünü de görmek zor olmasa gerektir! Oysa çok iyi biliniyor ki, hiçbir dönemde ve zeminde teslimiyet, af dilenciliği, kabul edilme yalvarışları itibar, saygı görmemiştir!

Kısacası İmralı Partisinin bu konudaki değerlendirmeleri tutarsız, samimiyetten uzaktır; aynı zamanda bu tutumun altında, keskin laflarla perdelen kendi teslimiyetçi duruşlarının itibar görmemesi kızgınlığı vardır! Devlete hizmet sözü veren, Cumhuriyetin temel niteliklerine bağlığı her fırsatta tekrarlayan siz! Peki, siz ne istiyorsunuz? Kürtler için iktidar mı, federasyon, idari özerklik mi, yoksa bağımsızlık mı? Bunların hiç birini istemediğinizi sayısız kez açıkladınız, resmi programlar haline getirdiniz! O zaman Kürt halkı yakanıza yapışmalı ve sormalı: Ne istiyorsunuz, neyin mücadelesini veriyorsunuz? Sizin gerçek ve en dar anlamda bir Kürt ve Kürdistan davanız var mı? Evet, bu sorulara bir yanıtınız var mı?

İkici değerlendirme ve tepki de şöyle özetlenebilir: TRT 6 üzerinden uygulanmak istenen politikaların özü ve anlamını doğru kavramak yerine buna abartılı anlamlar yüklenir. Bu, bu düzen içinde yaşamayı, bu sistemi bir iki fırça darbesiyle düzeltmeyi azami hedef olarak algılayan Kürt egemen ve orta sınıflarından kaynaklanan eğilimdir. Bu adımla Kürt sorununun çözüm yoluna gireceğini uman bir eğilimin varlığını görmemiz gerekir.

Öte yandan başka noktalara da değinmemiz gerekir: TRT 6’da çalışanlar, hemen “hain” ilan edildiler. Kuşkusuz böyle toptancı karalama ve damgalamalar doğru değil, ahlaki de değildir! Bugün on binlerce Kürt öğretmen Türkçe ile resmi ideolojiyi Kürt ve diğer halkların çocuklarına vermiyor mu? Binlercesi devletin çeşitli kademelerinde memurluk yapmıyor mu? Seçilen DTP’li milletvekilleri bu devlete bağlılık yemini etmediler mi? Dahası 20 yaşına gelen Kürt gençlerinin ezici çoğunluğu Türk ordusunda askerlik yapmıyor mu? Bunların hiçbiri “hainlik” damgasını yemiyor da TRT 6’da Kürtçe program yapmak, Kürtçe parçalar okumak mı “hainlik” oluyor? Peki, hainliğin ölçüsü nedir? Kim hain, kim hain değil? “Ben Cumhuriyetin temel niteliklerine bağlıyım”, “fırsat verilirse bundan sonra devlete hizmet etmeye hazırım” diyen birini hain ilan etmek yerine, onu tanrısal bir kutsal, yaşamınızın tek gerekçesi sayarsanız, sizin ölçülerinizin gerçekten ahlaki olarak, politik olarak beş paralık bir değeri olabilir mi?

En gerici kurumlarda da çalışılabilir. TRT 6’da da çalışılabilir. Bu çalışma sürecinde çalışanların, resmi çizgi ve politikaya hizmet edecekleri kesindir. Peki, öğretmen veya başka bir devlet memuru daha az mı hizmet ediyor? Ancak burada bir nokta var: Burada iki karşıt ucu, birlikte var olan karşıt noktaları da görmek gerekir: Devlete hizmet ile Kürt dilinin gelişmesini, milyonlara ulaşmasını ve fiili olarak resmi çizgiyi yıpratma sonucunu da göz ardı etmemek gerekir. Gönüllü korucular her alanda olduğu gibi TRT 6’da da olabilir. Ancak bu alanda Kürt diline hizmet eğiliminde olanların olabileceğini var saymak gerekiyor.

Kısacası, TRT 6 devletin elinde bir silahtır. Bu silahla elbette devlet, kendi Kürdünü yaratmak, Kürtleri bu ve birkaç kırıntıyla kendi sistemine bağlamak, bu bağlılığı kalıcılaştırmak istiyor. Yoksa demokrat oldukları için bu adımı atmıyorlar. İnkârcı çizginin artık aynı katılıkta götürmeyeceklerini biliyorlar, bunu 1990’lı yılların başından bu yana itiraf etmek durumunda kalıyorlar. TRT6’yı, stratejik bir açılımın ilk adımı olarak değerlendirmek, henüz bu aşamada, çok güçtür. Bu konuda devletin kendisi ve çeşitli kanatları tartışma süreci içindedirler. Gelinen noktada, bu, “bir parmak balla” Kürtleri yumuşatmanın, direniş bilinçlerini kırmanın, kendi toplumsal ve siyasal dayanaklarını genişletmenin, propaganda ve psikolojik düzeyde daha geniş Kürt kitlelerine ulaşmanın bir aracı olmaktadır. Öte yandan AB “Kriterlerine uyum” hesabı da başka bir etken olarak sayılabilir. Yine Güney Kürdistan ve Güney Kürtlerine ulaşma isteminin, onları politik ve ideolojik olarak etkilemenin, bu alanlarda daha fazla söz ve etki sahibi olmanın bu adımda hatırı sayılır bir rolü vardır. Bunun Irak ve Ortadoğu politikalarında daha etkin olma istemiyle de bağlantıları vardır.

Bütün bunlarla birlikte, objektif olarak, Kürt diline hizmet etmek durumunda kalan, resmi çizginin, inkârcı sistemin açmazını ve çıkmazını her fırsatta dışa vuracak ve bilinçlere çarpacak bir araçtır. Devlet kanalında, elbette egemen yan, devlet çizgisidir, ama çelişkinin dinamik karakterinden dolayı ikincil yanı da görmezden gelinecek bir nokta değildir.

Bu olgu karşısında devrimcilerin tutumu ve yaklaşımı net olmak durumundadır: Anılan adım, henüz reform olarak tanımlanabilecek bir adım değildir. Öyle de olsa resmi çizgide fiilen açılan belli bir gediğin önemli bir işaretidir. Açılan veya açılmakta olan bu gediği daha da dövmek gerekmektedir. Bu, verilmiş bir lütuf değil, direnişlerimizin bir sonucudur. Bu anlayış, yukarda da vurguladığımız gibi TRT6’ya yüklenilen politikaları boşa çıkarmanın, hatta tersine çevirmenin en önemli ve etkili halkası, dayanak noktasıdır.

Elbette bağımsızlık ve özgürlük sorunu olan Kürdistan sorununun çözümü, bu düzenin sınırlarına sığmaz! Bu anlamda sayısız mücadele ve birikimle esas hedefe ulaşılacaktır. Yine bunun için her adımdan, her fırsattan devrimci amaçlar için yararlanmak, devrimci stratejik ve taktik yaklaşımın bir gereğidir!

8 Ocak 2009

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter