0 0
Read Time:5 Minute, 4 Second

7513 M. Can YÜCE / İlkelere ve bunun ürünü bir programa dayalı politika mı, yoksa ilkesiz günübirlik hesaplar ve “kazançları” öngören politika mı?

Politik yapma tarzında temel soru ve sorun budur!

İlkeli ve programlara dayalı politika yapma tarzında samimi ve tutarlı bir çizgi izlenmediği sürece burjuva politika yapma tarzı ile devrimci politika yapma iddiası arasındaki farklılık belirsizleşir ve giderek kaybolur. Kuşkusuz bu noktada devrimci politika ile devrimci politika ahlakı arasındaki bağlar da tümden havaya uçurulmuş olur.

Devrimcilik ve sosyalizm iddiasındaki parti, grup ve kişilerin kaybettiği temel nokta da budur! Devrimci politika, bir araçtır, devrimci hedeflere varmada temel bir araçtır. Ama temel hedef ve onu belirleyen ilkeler, iç tutarlılık ve ahlaki bütünlük gözden kaçırıldıktan, ya da bunlar, günübirlik hesap ve kazançlara kurban edildikten sonra, “dünyalar kazanılsa” bile bu, bir şey ifade edebilir mi? “Kazanılan bu şey” varılmak istenen hedeften uzaklaşmak ve giderek başkalaşıp tersine dönmek değilse nedir?

Bu noktada politika ve onun araçları ile devrimci hedefler ve ilkeler arasında mutlaka ahlaki uygunluk olmak durumundadır. Yoksa “hedefe varmak için her yol mubah” anlayışı, belki de etki yaratabilir, güç yapabilir, iktidar merdivenlerini de tırmandırabilir, ama bu, ilk çıkışın ilkeleri ve toplum tasarımıyla bağlantılı bir şey olamaz! Olsa olsa savaşılan gereci hedefin bir benzeri, bir kopyası ve daha kötüsü karikatürü olabilir! Şimdiye kadar yaşanan irili ufaklı sayısız deneyim, bu gerçeği sayısız kez doğrulamıştır.

Bu kısa hatırlatmalardan sonra Yerel seçimler ve devrimci tutuma bir kez daha bakabiliriz: Bir önceki yazımızda devrimci tutumun esaslarını üç noktada özetlemiştik. Hatırlatmak gerekirse;

“Bir: Seçimlerin, özel olarak Yerel Seçimlerin sömürgeci egemenlikle doğrudan ve kopmaz bağlantılarını ortaya koymak, bu seçimlerde okun sivri ucunu sömürgeci özel savaşın teşhir ve tecrit hedefine doğrultmak önemlidir. Sadece genel propaganda düzeyinde değil, somut politika ve kirli uygulamaların teşhiri bağlamında da bunu yapmak gerekiyor. Başta AKP ve diğer sömürgeci partileri teşhir etmek, onlara oy verilmemesi yönde propaganda kampanyalarını örgütlemek önemlidir.

İki: İmralı Partisi ve DTP’nin gerçek kimliklerini, politik çizgilerini, yerel yönetim deneyimlerini ortaya koymak ve ilke olarak bu partiye de oy vermemek doğru bir tutumdur.

Üç: Öte yandan halkımızın yanılsamalı da olsa bir duruşu, kendi temel istemleri var, bunlar, aynı zamanda mücadelenin canlı dinamikleridir. Bu dinamiklerin yanında olmak, bunları doğru bir kanala, doğru bir programa çekmek için çaba içinde olmak başka önemli bir nokta olmaktadır. Bu anlamda gerçek anlamda yurtsever adayları desteklemek bu ilkesel tutumun bir gereğidir.”

Bu yazımızdan sonra birçok tepki aldık, bazı eleştirilerle karşılaştık. Özetle DTP’ye oy verme çağrısı yapmadığımız, bundan hareketle halkı AKP’ye oy vermeye yönlendirmeye çalıştığımız doğrultusunda gelen “eleştiriler”di.

DTP’nin politik duruşu, çizgisi ve bunların Kürt halkı için ne anlam ifade ettiğini sayısız kez yazdık. Bunları tekrarlamanın anlamı yok. İmralı Partisinin yörüngesinde olan, politika belirleme konusunda hiçbir etkisi ve yetkisi olmayan, ama “İkbal Avcılığı”nda da geri durmayan bir parti ve yöneticilerini gözlerden kaçırmak, bunu halka “Ehveni şer”, yani “Kötünün iyisi” olarak göstermek ve ardından her şeye rağmen kendisine oy vermesini talep etmek, ilkeli ve ahlaki bir yaklaşım değildir. İlkesi ve ahlakı olmayanların her seçim arifesinde nasıl kafa kafaya vererek koltuk, aday pazarlığı yaptığı bilinmektedir. Bu ilkesiz yaklaşımları ve pazarlıları halka seçenek olarak göstermek halka ve onun mücadelesine yapılmış en büyük kötülüklerden biridir. Elbette DTP ve “seçim İttifaklarını” görüp de buna rağmen bunu görmezden gelmek ve bir seçenek olarak sunmak, belki kısa vadede bir iki adayın kazanmasına etkide bulunabilir. Ama bu, siyasal kirlenmeyi derinleştirir, mücadelenin ilkelerini ve ahlakını, gelecek ufkunu, devrimci birikimini darbelemekten başka bir şey ifade etmez.

Dar ve güncel politika anlamında anılan devrimci duruşun etkisi çok sınırlı olabilir, hatta güncel pratikte hiçbir etkisi olmayabilir. Ama unutmamak gerekir ki, bu devrimci söz ve davranışın geleceğe aktaracağı, gelecek için biriktireceği çok önemli ve değerli birikimler, değerler olacaktır!

DTP’ye oy verilmesini isteyenlerin öncelikle DTP’den net istemleri ve bu istemlerinin takipçiliği olmalıdır. Bu istemlerin çok net çerçevesi şudur: Sömürgeci sistemi karşıdan hedefleyen bir programatik duruş, bu bağlamda İmralı Partisinden bağımsız ve onun çizgisi dışında yurtsever bir program, özgür politik irade ve bunların bir gereği ve sonucu olarak gerçekten yurtsever, halktan yana, halk tarafından belirlenmiş ve yine halk tarafından denetlenen adayların belirlenmesi…

Peki, bütün bunların politik ortamı, zemini, araçları ve kültürü var mı? Kesinlikle yok. O zaman kendini bu zeminin sadece kullanılan, güdümlenen bir “unsuru” haline getirmek marifet mi? Hele bunu yurtseverlik olarak sunmak kendi kendini kandırmak değilse nedir?

DTP ile ilgili genel olarak halk nezdinde bir paradoks var. Aslında bu, DTP’nin kendisini anlatmaktadır. Paradoksun bir ucu, gerçekliği, diğer ucu “algıyı”, daha doğru bir değişle yanılsamalı algıyı anlatıyor. Gerçeklik, halkın mücadele birikimleri üzerinde oturan, denetleyen ve onu bugün devletle bütünleşme çizgisi uğruna harcayan İmralı Partisi; yanılsama ise onun yurtsever, düzen karşısında halkın özgürlük istemlerini savunan bir “taraf” olarak algılanmasıdır! Halkın devrimci istem ve dinamizmi de bu yanılsamanın dayanağı, politik aracı olarak kullanılıyor.

Şimdi bu paradoks karşısında ne yapmak gerekir? Birileri veya bazı çevreler gibi dalkavukluk mu, yanılsamayı, yanılgılı algıyı derinleştirici bir bir tutum içinde olmak mı, yoksa devrimci yurtsever ilkelerin ardında tutarlı, kararlı ve inatla durarak geleceğe devrimci ve ahlaki birikime katkı sunmayı mı?

Geleceğe dair bir sözü olanların bu noktada netleşmeleri ve kararlarını vermeleri gerekir.

Öte yandan vurgulamamı gereken ikinci nokta şudur, bu, yukarıdaki değerlendirmemizi tamamlar niteliktedir. “Çatı Partisi”, “Seçim İttifakı” adına yapılan görüşmeler, kıran kıran geçen pazarlıklar, “Burjuva siyaset tarzına” taş çıkartır cinsindendir. Bu da siyasal kirlenmenin öteki yüzüdür, kirli “sol” yüzüdür! Elbette geçici veya uzun vadeli ittifaklar, güç ve eylem birlikleri yapılabilir. Ama bunun zemini, kimden ne kadar aday, kimin nereden aday gösterileceği pazarlığı değildir, olmamalıdır. Kuşkusuz sözümüz, devrimcilik, sosyalistlik ve dürüst yurtseverlik iddiasında olanlaradır. İttifak, kuşkusuz güç olma, güç biriktirme ihtiyacından kaynaklanıyor. Ama bunun mutlaka ilkeler üzerinde geliştirilmesi ve temellendirilmesi gerekir. Sözde değil, gerçekten ilkeli olmalıdır. Bu konuda geçmişten bu yana gerçekleştirilen pratiklerin içinde sayısız olumsuzluğun olduğunu vurgulamak durumundayız. İlkeli duruş ve politika yapma tarzı arasındaki ahlaki uyumluluk zorunluluğu, hep göz ardı edilen, ya da sadece kâğıt üzerinde yazılan, ama pratikte çiğnenen durum olmuştur. İmralı partisinin peşine takılan, onun olanaklarından yararlanmayı “yüksek politika” sanan reformist ve “kuyrukçu sol”un seçim ittifakları sürecinde sergiledikleri tutum, aynı zamanda onların, salt politik değil, ahlaki bitişlerinin de hazin resmi olmaktadır!

Bu, aynı zamanda bir arınma ve saflaşma durumudur, gelecek açısından, ilkeli ve ahlaki politika yapma tarzı açısından önemli bir olanaktır! Değerlendirileceğinden kuşku duymamak gerekir!

10 Şubat 2009

canyuece@sosyalist-kurd.net

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter