Alacak nefesimiz, soracak hesabımız var!
İş cinayetine bir kurban daha verdik. Daha bundan bir ay bile geçmedi ki, iki tersane işçisi kardeşimiz iş cinayeti sonucu yaşama gözlerini yumdu. Daha silikozis hastalığı sonucu ölen Adem İncilli arkadaşımızın ölümü beyinlerimizden silinmeden, şimdi ise Ruhat Yıldırak arkadaşımız da, patronların aşırı kar hırsı yüzünden bu hastalığa yenik düştü.
25 yaşındaki Ruhat Yıldırak 3 yıl önce İstanbul Mahmutbey’de çalıştığı kot taşlama-kumlama işinde silikozis hastalığına yakalandı. Dört yıl önce askere gitti. Askerliğinin bitimine doğru ‘silikozis’ hastası olduğunu öğrendi. İki yıldır yatalak halde oksijen tüpüne bağlı yaşıyordu. 28 Şubat’ta tedavi gördüğü Erzurum Araştırma Hastanesi’nde öldü.
Yıldırak’ın yaşadığı Bingöl’ün Taşlıçay Köyü ise tam bir işçi mezarlığı… Taşlıçay’da son bir yıl içinde 3 kişi silikozis hastalığından yaşamını yitirdi. Taşlıçay Köyü’nden 100 kişi ise silikozis hastalığının pençesinde ölümü bekliyor.
Ruhat Yıldırak gibi askerliğini yaptığı sırada silikozis hastası olduğunu öğrenen kot işçileri birliği üyesi işçi kardeşlerimizde var aramızda.
Kot taşlama atölyelerinde kayıt dışı çalışan işçiler pantolonların kumlanması sırasında havaya karışan yoğun kum tozlarının akciğerlere dolmasıyla yakalandıkları hastalık nedeniyle köhne atölyelerden memleketlerine dönerek sırasıyla ölümü bekliyorlar.
Güvencesiz işçi çalıştırmanın sözde “yasak” olduğu bir sermaye devleti politikası var ülkemizde. İş, aş için çalışmak zorunda olan, çok komik ücretlerle yaşamını idame etmeye zorunlu bırakılan işçiler ve emekçilerin bu kölece koşullarda güvencesiz çalışmaları istenmektedir. “Aksi halde iş bulma imkânınız olamaz:” Ya da çalıştığınız bu işin size ölüm getireceğini bilemezsiniz. O illetin sizi bulduğu anda ise artık iş işten geçmiştir ve işçiler, kendilerini iş güvenliğini almayan patronların kendi çıkarları için göz göre göre ölüme götürdüğünü sonradan öğreneceklerdir. Tersanelerde bile bile kum torbalarının yerine filikalara konan işçilerle aynı kaderi, kumlama yaptıkları o daracık odalarda yaşayarak görecekler. İnsanın patronun gözünde kum kadar bile değerinin olmadığını anlayarak…
Nasıl ki, tersanelerde iş cinayetlerine karşı önlem alacaklarını söyleyen patronlar, hiçbir önlem almıyorsa, bu konuda göstermelik atölye teftişleri ile geçiştirme manevralarının aynısını kot işçilerine karşı samimiyetsiz ve ciddiyetsizce de yapabiliyorlar. Uzun süren mahkemelerle geçerken hasta ömrümüz, tek tek düşüyoruz toprağa hiçbir netice almadan. Çalıştığımız atölyelerde bile çalıştığımıza dair en ufak bir belirti bulunmazken, patronlar uzun süren bu mahkemelerde aklanmayı bekliyor, biz ise ölümü…
Sermaye devleti sözcüleri tarafından yapılan açıklamalarda Türkiye’de silikozis hastalığına yakalanan kişi sayısının 5 bin olduğu belirtiliyor. Sektörde işçilerin kayıt dışı çalıştığı ve teftişlerin göstermelik yapıldığını düşündüğümüzde sayının daha da yüksek olduğunu tahmin etmek zor değil. Öte yandan devlet kurumlarından yapılan bu “şu kadar kişi ölecek" açıklaması da neyin nesi?! Biz öldüğümüzü zaten biliyoruz. Bizim ihtiyacını duyduğumuz şey bu yersiz “hatırlatma” değil, gereğinin yapılmasıdır. Ve bu açıklamanın bizlere gösterdiği gerçek, sorumlular üzerlerine düşeni yapmaktan ısrarla uzak durduğudur.
Bu yüzdendir ki iş başa düşmüştür. Bu hesabı görmek bize, yani tüm işçi emekçilere kalmıştır.
Bu sınıf kardeşlerimize, direnen onurlu işçilere, ve tüm emekçilere çağrımızdır:
Yan yana gelelim, bu hesabı görelim.
Alacak nefesimiz, soracak hesabımız var!
04.03.09
Kot İşçileri Birliği