0 0
Read Time:49 Minute, 10 Second

Kısa Açıklama:

Aşağıda okuyacağınız mektup ve raporlar, 1999 yılında yazıldı. Bir döneme tanıklık etmektedir. Bu belgeler, İmralı sürecinin o günkü koşullarda değerlendirmesi ve bu sürece alınması gereken tavır konusunda önemli ve tarihsel belgeler niteliğindedir. Bu mektup ve değerlendirmeler, aynı zamanda bizim duruşumuzun ve bundan sonraki çizgimizin de bir bakıma özeti niteliğindedir. Üzerinden 10 yıl geçmesine rağmen bu belgeler güncelliğini korumaktadır. Dahası bu on yıllık süreç, bu mektup ve raporlardaki görüşleri, kaygıları ve öngörüleri tamamıyla doğrulamaktadır. Bu belgeler incelendiğinde o dönemde bu görüşleri savunmanın ve bu tutumu anlamanın tarihsel ve politik önemi çok iyi anlaşılacaktır.

Sözü daha fazla uzatmadan sizi belgelerle karşı karşıya bırakıyoruz.

Belgeleri iki bölüm halinde yayınlıyoruz. Birinci bölüm O dönemde Cezaevleri İç Koordinasyonunda birinci derece sorumlu olan Sabri OK’a gönderilen mektuplardan oluşmaktadır. İkinci bölüm ise dönemin PKK Başkanlık Konseyi ve MK’ne gönderilen mektuplardan oluşmaktadır. –M. Can YÜCE

Mektup 1

Hüseyin’e (Sabri OK’a)

20 Nisan tarihli notunuzu, genel talimatı ve BK’ye yazdığınız iki raporu aldım. Bir buçuk aya yakın Osman arkadaş eksenli gelişmelerden haberdar olmadım. Bilgimiz salt basına yansıyan haberlerle sınırlı kaldı. Bu süre içinde adeta eli kolu bağlı bırakıldım, yaşadığım tam anlamıyla psikolojik işkenceydi. Önemli, kritik ve kaderimizi doğrudan ilgilendiren gelişmeler oluyordu. Okçuoğlu’nun yaydığı olumsuz haber ve yorumlar canımızı sıkıyordu, ama bizim doğrudan bilgi alma olanağımız olmuyordu. Oysa Avukatlarla konuşmuş ve anlaşmıştık. En az haftada bir birileriyle bilgi göndereceklerdi. Hep istedik, bekledik. Her defasında “şu gün geliyoruz” dediler, ama hiçbir zaman gelmediler; ta geçen hafta sonuna kadar. Hafta sonu görüştük. Bütün ayrıntıları anlattı. Son açıklamalar, bildiri ve röportajları da aldık, okuduk. Sizin raporlarınızı da okuduk. Avrupa’nın gözlemlerini ve değerlendirmelerini almaya çalıştım. Osman arkadaşın son değerlendirmelerini içeren uzun bir yazısı da varmış, onu da gönderecek. O yazıyı aldıktan sonra BK’ye geniş bir rapor yazmayı düşünüyorum. Bu raporun bir nüshasını size de göndereceğim. Ancak şimdilik bazı kaygılarımı ve kafamda oluşan soru işaretlerini size açmak, nelerin yapılması gerektiği konusundaki önerilerimi (taslak düzeyinde de olsa, henüz tam olgunlaşmasa da) size sunmak istiyorum.

-Ben gelişmeleri ve Osman arkadaş üzerinde uygulanmak istenen düşman politikalarını çok tehlikeli ve yaşamsal buluyorum. Bu noktada partinin değerlendirme ve tutumu belirleyici olacaktır. Bütün gelişmeleri, planları ve Osman arkadaşın durumunu objektif, tam bir bilimsellikle ve politik bakışla değerlendirir ve politika durumunu bu temelde belirlerse bu bütün tehlikeyi en az yara ile atlatabiliriz. Yoksa büyük tasfiye planının önü açılır, kaos ortamı başlar. Bu noktada büyük endişelerim, kaygılarım hatta korkularım var.

-Osman arkadaşla ilgili bütün veri ve bilgilere sahipsiniz. BK’de aşağı yukarı aynı durumdadır. BK’nin aldığı son kararı taktik açıdan doğru ve gerekli buluyorum. Ancak bunun hangi durum değerlendirmesine dayandığını bilmiyorum. Osman arkadaşın durumunu nasıl değerlendiriyorlar, açıklamalarını ve tutumunu nasıl algılıyorlar bilmiyorum. Aslında arkadaş bütün ayrıntıları anlattı. Ancak bunların dışında başka gerekçeleri yoksa bunlar bana tatmin edici gelmedi. “Yeniydi, anladık, ama hazmedemedik” diyorlar. “Terminolojiye takılmayalım”, “politikadan bir kopukluk yok” diyorlar. Peki, terminoloji nedir? Daha da önemlisi “yeni terminoloji” hangi koşullarda ve zeminde dile getiriliyor. Özgür koşullarda benzer şeyler söylemek ile esaret koşullarında, kontrgerilla sorgusunda söylenenleri nasıl aynı kefeye koyabiliriz? Peki, düşman bu terminolojiyi nasıl algılıyor, bundan hangi politik sonuçlar çıkarıyor? Dünya, dışımızdakiler, en önemlisi tarih bunu nasıl anlayacak ve kaydedecek? Bu terminolojinin varacağı nokta neresidir? Ya içimizdeki sağ fırsatçılar, orta sınıf temsilcileri ve başka hesapları olanlar; bunlar, nasıl yorumlayacak? Sağ, reformist, giderek işbirlikçi eğilimlerine dayanak noktası, referans noktası yapmayacaklar mı? Örneğin, 3 Nisanda savcılığa verilen ifadede (bunların doğru olduğunu söyledi Av.) “Bildiğimiz gibi PKK’nin de kurucusu benim. PKK kurulurken programını da yaptık. O zaman Kürtlerin bağımsız bir Kürdistan kavramı da vardı. Marksist temele dayalı yeni bir sistem getirecektik. Ancak değişen olaylar ve zaman bile bu programın hayali olduğunu gösterdi” deniliyor. Bu noktada terminoloji önemli değildir diyebilir miyiz?  Programın ne olduğunu tartışmaya gerek yok. Ama neden bu açıklama yapılıyor? Sonuçları ne olacak? Yine 3 Mayıs tarihinde yapılan “Kamuoyuna açıklamamdır” başlıklı bildiride “dünya çapında 2000’li yılara doğru zaferi kesinleşen demokratik sistemin genel kuramı”ndan söz ediliyor ve savunmanın bunun üzerinden geliştirileceği belirtiliyor. “Zaferi belirleyen demokratik sistemin genel kuramı” ne anlama geliyor? Savunmanın içeriğini de anlattılar. Bütün bu verileri, ipuçlarını birlikte değerlendirdiğimizde, bir de koşulları ve dile getirildiği zeminleri göz önüne getirdiğimizde Osman arkadaşın durumunu daha bilimsel ve eleştirel bir gözle bakmamız gerektiğini düşünüyorum. Elbette politik yaklaşmak da gerekir. Ben, yüzeysel ve dogmatik yaklaşmamak için bütün zihinsel gücümü, birikimimi ve yeteneklerimi sonuna kadar zorladım. Bu soruları sormanın bile benim için tanımsız bir işkence olduğunu belirtmeliyim. Ama bütün duygularımla savaşarak sorunu cesaretle tartışmaktan, bunu yaparken hiçbir hatalı duruşa yönelmemek gerektiği sonucuna varıyorum. Henüz Osman arkadaşın durumunu tam niteleyecek düzeye geldiğimi sanmıyorum. İpuçları ve sorular var, bunların nereye kadar uzanabileceği kaygıları var.

Osman arkadaş en alt düzeyde TC’yi çözmeye çalışabilir. Partiye zaman kazandırabilir, büyük çatışmaların önüne geçmek için sayısız riski göze alabilir. Ama bunun bedeli ne olmalı, bunlar ne pahasına gerçekleşmeli? Adamlar pişmanlık yasası ve bunun dışında bir kaç yasa daha çıkardılar. Hadi siz de silahları bırakın, demokratik zemine gelin dediler. Bizim yanıtımız ne olacak?

Siyasal görüşmeler ve diyalog yöntemiyle siyasal bir çözüme gitmenin karşısında değilim. Yine TC’nin bunu kabul etmesinin Türkiye’de demokratik devrim olacağını düşünüyorum. Ama şimdi Osman arkadaşın özel savaş merkezindeyken bu konumda mıyız? Daha da önemlisi şu: Devlet bir kıl parçasını bile alış veriş konusu yaptırmazken, mutlak tecrit ve kontrol altında tutarken, Osman arkadaşın açıklamalarını, BK’ye, MK’ye, Avrupa örgütüne talimat yazmasına, iletmesine izin veriyor. Neden? Benim kaygımın asıl nedeni bu olgudur.

Devrimci selam ve saygılarımı gönderiyorum…

Mayıs 1999

Yılmaz (M. Can YÜCE)

Not: Metinde “Osman Arkadaş” olarak geçen A. Öcalan’dır.

Hüseyin, Sabri OK

Yılmaz ise M. Can YÜCE’dir

———————-%——————–

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
Pages: 1 2 3 4 5 6
News Reporter