0 0
Read Time:3 Minute, 40 Second

genelkurmay_hmedium1M. Can YÜCE / Egemenler cephesinde öteden beri süren iktidar kavgası, yeni boyutlar kazanarak genişliyor. Geçen Cuma günü Genelkurmay bünyesinde hazırlandığı belirtilen bir belgenin Taraf Gazetesinde yayınlamasıyla birlikte bu kavga yeni bir düzey kazandı. Belli ki, özellikle bu kavgada önemli mevziler kazanan Fetullah Gülen önderliğindeki İslami cephe, bu kavgada sonuna kadar gitme kararında görünüyor……

İç ve dış dengelerin kendi lehlerinde olduğunu, öteden beri sürdürülen çabaların, ordunun açıktan harekete geçme konusunda engelleyici bir politik ve psikolojik ortam yarattığını düşünüyorlar. Gerçekten de Ergenekon Davası çerçevesinde ve onun üzerinden yürütülen iktidar çekişmesinde Hükümet ve İslami Cephe hatırı sayılır bir mesafe kazandı. Aslında Ordu “E Muhtıra” olarak tanımlanan girişimden bu yana iktidar çekişmesinde genel olarak gerilemekte ve önemli bir prestij yitimini yaşamaktadır. Yayınlanan, hükümet ve Fetullah Gülen cephesini yıpratma ve etkisizleştirme planı olduğu düşünülen belgenin basına sızdırılması, var olan kavganın derinleşeceğinin işaretini veriyor.

Ergenekon davası, bu kavgada önemli bir platform ve araç işlevini görüyor. Bu dava bağlamında sürdürülen yargılamalar, özel savaşın kimi kirli faaliyetini açığa çıkarsa da esas olarak “devleti arındırma”, devletin kendi kirli pratiği ile hesaplaşma işlevini görmüyor; zaten böyle bir hedefi de yok…

Yine bu kavgayı bir demokrasi mücadelesi olarak görmek de mümkün değildir. Bu, bir iktidar mücadelesidir; ekonomik politik, toplumsal ve tarihsel boyutları var. Bir yönüyle 28 Şubat’tan rövanş alma yönleri var.

İslami cephenin demokrat olmadığı, bir demokrasi programının olmadığı bilinmektedir. Örneğin AKP’nin gerçekten gerçekleşmiş askeri darbelerle hesaplaşma, bu hesaplaşma temelinde 1982 Ananasını tümden ortadan kaldırma ve onun yerine demokratik bir anayasa yapma niyeti ve pratik çabası var mı? AKP’nin pratiğinde bu doğrultuda samimi bir iz bulmak mümkün mü? Daha geniş ve uzun sorgulamalar ve tartışmalar bir yana, Erdoğan’ın DTP’ye karşı aldığı politik ve psikolojik tavır Genelkurmay ile birebir örtüşmüyor mu? Kaldı ki, DTP’nin sunduğu program, özünde “Cumhuriyet Kürdü” olma, bunu kabul ettirme politik ve pratik çabasından başka bir şey değildir. Öyle de olsa bugün, Kürt sorununun dile geldiği bir kanal işlevini görmesi DTP’nin programından öte bir anlam ifade etmektedir; Erdoğan ve Genelkurmayın tavır aldığı nokta budur. Kısacası her iki “taraf” da anti demokratizmde yarışıyorlar. Kürt sorunu, demokrasi ve temel toplumsal sorunlarda ortak bir program yürütüyorlar…

Fakat hemen vurgulamalıyız ki, bu çekişmede geleneksel iktidar odaklarının zayıflaması, dahası gözden düşmeye başlaması, ordunun tartışma konusu olması ve önlenemez bir yıpranma sürecine girmesi, demokrasi mücadelesi açısından önemli bir boşluk yaratmakta, fırsatlar ortaya çıkarmaktadır. Tabii, bu boşluk ve fırsatların, gerçekten devrimci ve demokrasi güçleri tarafından etkin bir biçimde değerlendirmediği sürece, kendiliğinden demokrasiye evirilmeyeceği çok açıktır. Bu boşluğun, yine egemenler cephesinin bir kanadı tarafından dolduracağından kuşku duymamak gerekir.

Kürdistan sorunu konusunda taraflar ortak bir çizgide hareket etmektedirler. Son dönemde dile getirilen “çözüm” beklentileri de aslında bu ortak davranışın bir ürünü ve göstergesi niteliğindedir.

Ancak unutmamak gerekir ki, bu yapısı ve konumuyla Ordunun, Genelkurmayın özel savaşı sona erdirme, en geri ve hatta teslimiyet temelinde de olsa PKK’yi düzene kabul etme gibi bir yaklaşımı olmayacaktır. En azından yakın gelecekte… Bu alanı Ordu, kendisi için temel iktidar alanı ve gerekçesi, politik ağırlığını koruma ve ilk fırsatta yeniden atağa geçmenin temel kozu olarak değerlendirmektedir. Genelkurmay Başkanının her fırsatta dile getirdiği görüşler, ABD’de verdiği mesaj da bu durumu fazlasıyla kanıtlamaktadır.

AKP iktidarıyla birlikte “Anadolu sermayesi”, ya da “Anadolu Kaplanları” olarak tanımlanan sermayenin ekonomik alanda hatırı sayılır bir palazlanma yaşadığı, devlet olanaklarından yararlanarak başta basın ve medya olmak üzere birçok alanda hükümetin desteği ve korumasında önemli mevziler kazandığı bilinmektedir. Bu kazanılan mevzilerin korunması ve geleceğinin güvenceye alınmasının, ancak iktidar mevzilerinin güçlendirilmesi ve kalıcılaştırılmasından geçtiğini biliyorlar. Yine bu anlamda geleneksel iktidar odaklarının zayıflatılması ve etkisizleştirilmesiyle birlikte anılan güvencenin sağlanabileceğini de bilmektedirler… Yani ortada salt kuru ideolojik bir mücadele değil, onun da bir parçası ve aracı olduğu çok yönlü bir iktidar çekişmesi vardır. Burada “sivilleşme ve demokrasi” tezlerinin sürekli kullanılması da boşuna değildir. Yürütülen iktidar kavgasının “meşruiyeti” böyle bir söylemden geçmektir…

Egemenler cephesindeki iktidar kavgası, hiç kuşkusuz, önemlidir. Çok iyi izlemek gerekiyor. Sadece izlemek değil, bir yandan özel savaşı ve bunun TC’nin özü ve esaslarıyla olan doğrudan bağlantılarını teşhir etmek, sorumlularının yargılanmasını istemek ve halkın vicdanında mahkûm etmek; bir yanda da ortaya çıkan boşluklardan halkın devrimci demokrasi bilincini ve mücadelesini geliştirmede yararlanmak önemli olmaktadır.

Bunları yaparken, her fırsata dile getirdiğimiz gibi, anılan iktidar çekişmesinde şu veya bu egemen cephenin yedeğine düşmemek, tersine tarafların gerçek konumlarını, bu kavganın özünü, politik program ve çizgilerini, pratik uygulamalarını, Kürt sorunu ve demokrasi konularındaki bastırmacı ve despotik stratejilerini deşifre etmek, halkın bağımsız duruşunu geliştirmeye çalışmak çok önemli bir görev ve sorumluluktur…

16 Haziran 2009

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter