0 0
Read Time:3 Minute, 48 Second

erdogan2-2008-05-03M. Can YÜCE  / Bir kısır döngü, kendisini her defasında derinleştirerek büyüten bir çıkmaz ve onun döngüsü; bu, TC’nin kendisini ve Kürdistan politikasını özetliyor…

Başka bir dilleri var mı, olabilir mi? Başka seçenekleri, bunun zemini var mı? Ya da ne kadar?

Kendini “reforme etme” ve öyle sürdürme olanağı var mı? Bu mümkün mü? Ne kadar?

“Reform” adına atılan adımlara bakıldığında bu konudaki olanak, olasılık ve zeminin hemen hemen olmadığına hükmetmek bir abartı olmayacak, tersine gerçekliğin yalın bir ifadesi olacaktır. TRT 6 ve bazı üniversitelerde kurulan “Kürt Dili Kürsüleri”nin adı bile tam olarak ifade edilmiyor, bu konuda resmi literatüre özenle dikkat ediliyor… Kürtler için olduğu ifade edilen adımların adlarından başlayarak resmi çizgiyi tekrarlaması, bir reform mu, yoksa reform adına resmi çizginin başka bir biçimde yedirilme girişimi mi?

Elbette reformların amacı da düzen karşıtı güçleri düzene entegre etme ve düzen karşıtı yanlarını törpüleme girişimidir! Öyle de olsa reform, düzen içi bazı “düzeltme” hareketlerini içerir ve bu yapısıyla düzen karşıtlarını kendi içine çeker… Ama bugüne kadar TC’nin Kürdistan politikasında böyle bir girişim olmamıştır. TRT 6’ten sonra böyle bir izlenim verildi; ama bunun üzerinden belli bir süre geçmesine rağmen bu izlenimin son derece aldatıcı olduğu anlaşılmıştır. Anılan izlenimin, egemenler cephesindeki iktidar ve güç çatışmalarıyla ilgili bağları da var; bu hiç de önemsiz olmamakla birlikte bu konu üzerinde bu yazımızda durmayacağız. “Kürt Açılımı” dedikleri “şey”, bu izlenimin her açından verilmesine ve algılanmasına vesile oldu…

Ancak sürekli tartışma ve eleştiri konusu olmasına rağmen, Açılımın içeriği hakkında tek bir sözcüğün bile dile getirilmemiş olması tesadüf mü, bir “unutkanlık” mı, yoksa doğrudan TC’nin kuruluş ve var oluş felsefesi, çizgisi ve bunun üzerinden yükselen siyaset tipolojisiyle doğrudan ilintili midir?

Resmi çizgi ve kültürü aşmayı göze almadan, bunu bir program bağlamında yürürlüğe koyma gücü ve cesareti göstermeden söylenecek söz ve atılan adımların içinin boş kalmaya mahkûm olduğu çok açıktır. Bu teorik ve politik olarak biliniyordu, pratik tarafından ise her defasında doğrulanıyor. Resmi çizgiyi aşmayı bir program bağlamında istemek ve bunun politik çizgisini oluşturmak, politik bir cesareti, asgari demokrat duruşa sahip olmayı kaçınılmaz kılıyor…

Yapısı ve doğası geri Türk egemen sınıflarının bu özellik ve yapıya sahip olması mümkün değildir. TC devlet yapısında Kürt sorunu konusunda bir reform hareketini başlatmak, bir bakıma TC’nin kuruluş ve var oluş felsefesiyle, resmi çizgiyle ciddi bir mücadeleyi, yıllardır sürekli olarak üretilen inkârcı, imhacı, şoven ırkçı ideoloji ve kültüre karşı cepheden bir savaşı kaçınılmaz kılmaktadır! Bu doğrultuda ciddi veya gayri ciddi bir girişim ve bir eğilimin işareti görülüyor mu?

“Ayrılmayı da tartışmalıyız” sözü ortaya atıldığında bile bu, demokratik duruşun bir gereği değil, üstenci, tepeden bakan, sömürgeci bir yaklaşımın bir gereğinden başka bir şey değildir. Bu yaklaşımda bir halk ve ulus olarak Kürtleri ve bundan kaynaklanan haklarını teslim etme anlayışı yok, tersine bu doğrultuda bir ima dahi yoktur…

Artık bir gerçek çok net ve açık: Resmi çizgiyi, TC’nin varoluş felsefesini artık eskisi gibi, orasından burasından yamalayarak bile olsa, sürdürmenin olanağının olmadığı neredeyse her cephe tarafından kabul edilmektedir. Ancak bundan çıkış konusunda ise tam anlamıyla bir açmazı yaşamaktadırlar. Açmazın kendisi, TC’nin kuruluş “hikâyesinde”, resmi çizginin kendisinde saklıdır! Dolayısıyla tartışmalar, “üretken” olmaktan çok hep bir tekrarın ötesine geçmiyor. Bunda şaşılacak bir şey yok… Ancak “haklarını teslim etmemiz gerekir” ki, son bir yılın tartışmalarında resmi çizi, ordu, geleneksel iktidar odakları da tartışma konusu olmakta ve bunlar belli ölçüde yıpranmaktadır. Ancak bu, resmi çizgiyi aşma doğrultusunda olmamakta, Kürt halkının varlığını, kimliğini kabul etme ve haklarını tanıma çerçevesinde olmamaktadır. Daha çok “bahşedilmek” istenen bazı kırıntılardan öte geçmemektedir!

Bu konuda son bir ek yapmakta yarar var: PKK ve Öcalan ile “görüşülmeli” diyenler bile resmi çizgiyi aşan bir düşünce ve politika taslağı ortaya koymamaktadırlar. Onların hedefi, daha çok “PKK sorununu” hal etmek, PKK’yi silahsızlandırarak düzene entegre etmektir. Ancak bununla birlikte bunun Kürtler için ne kadar “ikna” edici olacağı konusunda ise emin değillerdir…

Son bir ay içinde çatışmalar, operasyonlar yeni boyutlar kazandı. TC, hükümet ve ordusuyla özel savaşı yaygın bir biçimde sürdürme çabası içindedir. T. Erdoğan’ın parti liderleriyle yaptığı görüşmeler, bu yeni dönemi “milli mutabakat” ile sürdürme girişimden başka bir şey değildir. Bu yeni dönem kimileri tarafından 1993-1998 dönemine “geri dönüş” olarak tanımlanmaktadır. Özel ordu, profesyonel birlikler, Güney Kürdistan’a geniş çaplı işgal hareketi çabaları özel imha savaşını yeni bir aşamaya taşıma çabasından başka bir şey değildir. Gerilla cenazelerine yapılan vahşi saldırlar, bu “yeni” dönemin hangi nitelik ve boyutta olduğunu, olacağını çok açık bir biçimde göstermektedir.

Ancak özel savaşın boyutları hangi vahşet düzeyinde olursa olsun, bu, bir çıkmazdır, çıkmazda ısrardır! Kürt halkını teslim almaları, teslim alarak TC’nin varlığını olduğu gibi sürdürmeleri mümkün değildir! Günlük gelişmeler ve bunun yansıması olan tartışmalar bunun somut kanıtları niteliğindedir!

20 Temmuz 2010


Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter