0 0
Read Time:5 Minute, 30 Second

450px-pkk-flag-1978_svgM. Can YÜCE / Devrimin en temel sorunu, iktidar sorunu olarak konulur. Sosyalizmi, gelecek toplum projesini kurma yolunda da iktidar, kilit bir rol ve öneme sahip… Mücadele ve örgütlenme çalışmaları, güç toplama, biriktirme çabaları bu anılan kilit sorunu çözmek içindir!

Sosyalist teoride, bu kısa özet, devrim ve iktidar sorununun en yalın ve kaba özeti niteliğindedir. Soru ve sorun şu:

İşçiler, emekçiler, ezilenler ve yoksullar adına güç ve iktidar haline gelme sürecinde yaratılan iktidar ve güç ilişkilerinin biçimi, nitelikleri ve mekanizması, tasarlanan politik ve toplumsal projenin niteliğini, ilişkilerini, mekanizmalarını temelde belirlemiş olmuyor mu?

Ya da başka bir biçimde ifade edecek olursak; mücadele araçları, bunlarda cisimleşen ilişkiler –güç veya iktidar ilişkileri-, amacın kendisini, kurulması tasarlanan toplumun kendisini büyük ölçüde belirlemeyecek mi?

Örneğin “Parti teorisi” ve pratiği ile onun programı arasında gerçekte uyumlu ve çelişen ilişkiler ve yapılar nelerdir sorusu, yaşanan iki yüz yıllık tarihsel sürecin gösterdiği gibi genel olarak sosyalizmin, ona gönül veren biz sosyalistlerin en temel sorunu değil mi?

Partisi olanlarımız “Yaşasın partimiz” sloganıyla, partisi olmayanlar ise buna ulaşmak ve aynı sloganı kendi ilişkilerinde ete kemiğe büründürmek için teorik olarak bir mücadele aracı olanı örgütü-partiyi yüceltti, halen de yüceltiyoruz. Bu yaklaşım ve pratikte, aracı amacın önüne koyduk: “Yaşasın partimiz” bunun en açık ve en dolaysız anlatımıdır. Bu nokta çok önemli, ama daha önemli başka bir nokta var. O da şu:

Peki, burada yücelttiğimiz Parti nedir, kimdir, kimlerdir?

Verilecek yanıtı duyar gibi oluyorum: “Biz”, yani “Partiyi oluşturan üyelerin hepsi Partidir!”

Gerekte, gerçek yaşam ve ilişkilerde bu yanıt doğru mu, ya da ne kadar?

Gerçek yaşam ve “Parti ilişkilerinde” bu yanıt, sadece teorik olarak, daha doğru bir ifadeyle ideolojik olarak böyledir; gerçeklik bunun böyle olmadığını anlatmaktadır. “Parti, biziz” yanıtı, tek tek bireylerin ve somut partilerin niyet ve iradelerinden bağımsız olarak gerçekliğin kendisini yansıtmamaktadır. Elbette bu konu çok geniş bir çalışma alanıdır ve bunun üzerinde derinlemesine durduğumuzu ve çalıştığımızı vurgulamakla yetinelim ve devam edelim:

“Parti, biziz” yanıtı, gerçekliği yansıtmıyor. Parti, gücün biriktiği, yoğunlaştığı bir merkez ise, bu güç merkezi bir ilişkiler sistemidir, karar ve yönetim merkezi vardır; yani bir iktidar ve ilişkiler aygıtıdır. Politika ve politikanın hedefi güç ve iktidar kavramıyla, somut güç ve iktidar ilişkileriyle doğrudan ilişkilidir! Soru şu: “Biz”, bu güç ve iktidar ilişkilerinin neresindeyiz? Bu güç ve iktidar, merkezi ve yoğunlaşmış bir güç ise “Bizim” bunu etkileme, son tahlilde bunun hakkında söz söyleme, karar verme konumumuz ve gücümüz nedir, daha basit bir ifadeyle “Biz” bu gücü ne kadar yönetebiliyoruz?

Burada “Sahip olma” ile “iktidar olma” arasında doğrudan bir ilişki var; neredeyse bir tür “özdeşlik”, “aynılık” ilişkisiz var. Eğer o gücü yönetiyorsak, ya da yönetiminde doğrudan söz ve karar sahibiysek, o güç veya “alan” “Bize” aittir, denilebilir. Yoksa “Parti, biziz” yanıtı, içi boş bir söz kalır. Gerçek ise, Parti, denilen güç ve iktidar merkezi, gerçekte, onu yönetenindir, yani “değişmez” bir iktidar kastınındır, Politbüro, Merkez ve bunların üzerinde “Genel Sekreter veya Başkanındır”!

Bu durum, pratik bir sapmanın değil, sosyalizm ve iktidar, amaç ve araçlar, öncülük ve Parti teorileri konusundaki teorik yaklaşımlardan kaynaklanmaktadır.

Bu yazı bağlamında bu kısa “girişin” yeterli olduğunu düşünüyoruz. Buradan PKK somutuna geçebiliriz. PKK, 1970’li yılların teorik-ideolojik ve politik iklimine doğdu, o günün sosyalizm kavrayışını, daha çok da pratik deneyimlerini ve bunların kendi kavrayışı ölçüsündeki boyutlarını aldı ve uyguladı. Bu kavrayışı ve uygulama yeteneği, ona önemli ölçüde yol da aldırdı. Parti, örgütlenme ve mücadele biçimleri konusunda kendisine önemli bir teorik ve pratik donanım sağladı.

PKK de örgütlenmede “Marksist-Leninist” partileri model olarak aldı. Bu modelde güç ve gücün kullanımı, başka bir ifadeyle “iktidar ilişkileri” merkezidir, “çelik disiplin”, otorite esas ve belirleyicidir.

Merkezi gücü, otoriteyi, iktidarı denetleyecek mekanizmalar hemen hemen yoktur, ya da son derece sınırlıdır. Bunun neden böyle olması gerektiği, zor politik koşullara, gizli örgütlenmenin zorunluluklarına, polis takibinin yoğunluğuna ve daha bir dizi “zorunluluklara” bağlanır. Elbette bu zorunlulukların özgürlüklerin alanlarını daraltmadaki görece geçerliliği kendi bağlamı içinde tartışılabilir. Ama bu “zorunluluklarla” açıklanan ve teorileştirilen modellerin, kaçınılmaz olarak dar grup (MK veya Politbüro) ve tek kişiye dayalı iktidar aygıtlarını doğurduğu bir vakadır. Gerçekten bunun bir istisnası var mı? Yoksa ortaya çıkan bu birbirinin benzeri, özü itibarıyla aynı olan iktidar aygıtları ortaya çıkışlarını sadece “kötü niyetlere” bağlayabilir miyiz?

Komünist partilerin örgütlenme anlayışı ve pratiği, 1970’li yıllarda tartışmasız kabulümüzdü ve bu, devrimci ve sosyalist olmanın temel kıstaslarından biriydi. Stalin’in Bolşevik Parti Tarihinde formüle ettiği parti teorisi ve örgütlenme ilkeleri, Mao’nun geliştirdiği “Demokratik Merkeziyetçilik” ilkesi, her birimiz için birer “Amentü” düzeyinde anlam ifade ediyordu. Uygulamada en uç noktasına varan bu modelin Lenin’in Parti hakkındaki tezlerine kadar uzandığını vurgulamamız gerekir. “Profesyonel Devrimciler Örgütü”nde denetleyici en temel etkenin sosyalistlerin “ahlaki duruşları” olduğunu vurgulayan Lenin, aslında bu modelin nasıl bir iktidar ilişkisine doğru evrilebileceğinin ipuçlarını veriyordu.

Bu örgütlenme anlayışı, PKK’de tek kişiye dayalı despotik iktidar sisteminin kurulmasında teorik-ideolojik ve pratik bir zemin sunmuştur. Demokratik merkeziyetçilik kavramı, bunun çok daha dogmatik kavranışı ve uygulanması, “Hiziplere karşı mücadele” anlayışı ve daha bir dizi teorik ve pratik “belirleme” Öcalan’ın kendi iktidarını kurmada önünü sonuna kadar açmıştır. Bütün tasfiye pratiklerini meşrulaştırmada anılan kavramları, “tasfiyeci”, “Hizipçi”, “provokatör”, “Objektif ajan” gibi kavramları kullanması boşuna değildir; çünkü bu kavramlar, “hepimiz” için temel ve biraz itirazsız “referans” noktaları niteliğindeydi. Bir “Antep Hizbini” bu kadar kolay “hal etmesinde” ve bunun partililerde içselleşmesinde anılan teorik anlayışın çok büyük rolü olmuştur. Buna toplumumuzdaki her türden “Ataerkil” iktidar ilişkileri, kültürü ve bunun ruhlara sinen tortuları, önemli bir tarihsel arka plan ve toplumsal temel oluştursa da anılan örgütlenme teorisi ve anlayışı “anti-demokratik” ve despotik iktidar sistemlerinin gelişmesine hatırı sayılır zemin ve katkı sunmuştur!

PKK’deki iktidar ilişkilerinin tarihini ve yapısını tartışırken, genel parti teorisi ve modelleri atlamak, kavrayış ve değerlendirmelerimizde önemli ölçüde eksik bırakır. Bu “eksikliği” değerlendirmek ve aşmak çok önemlidir, çünkü önerilecek modeller, seçenekler de bir bakıma eskinin ya da var olanın tekrarından öte bir şey olmayacaktır, belki de daha traji-komik biçimleriyle…

Gücün tek elde birikmesi ve bunun yine tek elden yönetilmesi, böyle bir merkeziyetçi yapı, sosyalizmin temel ilkeleri ve varsayımlarıyla ne kadar bağdaşır? Bu iktidar çekirdeğinde, teorik olarak her şeyin merkezi sayılan işçi sınıfının konumundan, yaratıcılığından söz etmek mümkün mü?

Amaç ve program elbette çok önemlidir, ama tek başına bir değer ifade etmediği bilinmektedir. Amacı gerçekleştirme yol, araç ve zeminleri ile program arasındaki uyumlu ilişki ve bütünlük, amaçtaki samimiyet ve tutarlılığın da ölçüsüdür! Başka bir ifadeyle amaca varma yolu, araçları ve zemini, amacın somut gerçekleşmesini vermiyorsa, ortada ciddi bir tutarsızlık ve samimiyetsizlik, aşılması olanaksız bir paradoks var demektir!

Kim ne derse dersin, “Bizim”, sosyalizmin en temel sorunu budur!

Dolayısıyla bu temel sorunu tartışmak, bu tartışmayı eskiyi aşma ve amaca en uygun olanını bulma arayışı doğrultusunda yapmak, aslında sosyalist kimliğimizin de kaçınılmaz bir gereğidir. Aşmak ve amaca uygun seçeneklerin ortaya çıkmasına katkı sunmak, tartışmanın ana ekesini oluşturmaktadır!

7 Aralık 2010

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter