0 0
Read Time:1 Minute, 50 Second

bolunuyor1Sema Sultan / Bir sorunu tanımlamak, bu sorunu yaratan nedenleri doğru saptamak ve çözüm yollarını da beraberinde ortaya koymakla anlam kazanır. Geçtiğimiz günlerde AKP iktidarının açıklamaları bana bir deyimi hatırlatıyor. “Senin adin bak Hıdır, ama benim elimden de gelen budur”.

Bazıları bunu da önemli bir aşama olarak görebilir. Çünkü: “Sorunu görmezsen sorun yoktur” yaklaşımından “Kürt sorunu vardır ama Tek devlet, tek millet ve tek dil ile devam edeceğiz” yaklaşımına geldiler! “Kürt sorunu vardır” demek tek başına ne ifade eder? Bu sorunun varlığını sağır sultan dahi bilmiyor mu? Kürt sorununu tanımlamak bir keşif mi, “büyük demokratikleşmenin” bir sonucu mu, yoksa bir lütuf mu? Kurt sorunu vardır demek ile hangi gerçek teslim ediliyor?

Kuskusuz bir gerçeği teslim etmek egemenlerin bugüne kadar göstermedikleri bir “erdem”. Milyonların sefaleti, yoksulluğu ve geleceksizliği üzerinden iktidar olanlardan “adalet, demokrasi ve erdem” beklemeyecek kadar gerçekçiyiz. Bu kadar gözünüze batırılmış bir sorunu ifade etmek tek başına hiç bir şey ifade etmez.

“Kürt’sünüz dilinizi evinizde otururken, çay içerken, tarlada çalışırken konuşabilirsiniz. Ancak doktorda, mahkeme kaplarında, karakolda, evlendirme dairesinde, en sıradan bir tapu işinde Türkçe bilmek ve konuşmak zorundasınız. Türkçe bilmediğiniz için imzaladınız bir metin, anlatamadığınız bir hastalığınız, cezaevinde halini soramadığınız oğlunuz, öğretmenini anlamadığı için dayak yiyen çocuğunuz bizi ilgilendirmez!”

Gelinen noktada görüyoruz ki ipliği pazara çoktan çıkmış olan kati inkâr politikası yerine “Kürt vardır ama hakları yoktur” politikası ikame edilmiştir. “Kürtler vardır” ancak örgütlenemezler, kaderlerini tayin edemezler, uluslar topluluğunun eşit bir üyesi olamazlar, dillerini konuşamazlar, tarihlerini sahiplenemezler, topraklarında bayraklarını dalgalandıramazlar.

Peki, bu durumun bir kölelik anlaşmasından farkı var mıdır? Kürtlerin en asgari taleplerine dahi bu kadar inkârcı yaklaşan, Kürtleri Türklerin eşiti görmeyen, yeri geldiğinde Kürtleri istedikleri yere gönderme hakkın kendilerinde gören bu devlet yapısında değişen ne vardır?

Son derece eklektik bir Demokratik Özerlik projesi dahi şovenist milliyetçi çevrelerin katliam tehditleriyle karşılanıyorsa hangi demokratik gelişmeden söz edilebilir? Kürt halkını eşit görmeyen, Mecliste bir iki cümle Kürtçe konuşan milletvekillerini cezaevi ile tehdit eden, yüzlerce Kürt siyasetçiyi cezaevlerinde tutan, en küçük bir hak talebini copla bastıran, TRT Şeş gibi “Vitrinlik” bir kanalı açmakla övünen AKP iktidarının geleneksel inkâr, imha ve asimilasyon politikalarını yürütmediğini kim savunabilir?

Kürt halkı bu aldatmacaya kanmamalı, sistem içi çözümlere asla rağbet etmemelidir! Çünkü kendisi ve en temel talepleri bu sisteme sığmıyor, sığmaz!

28 Aralık 2010


Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter