0 0
Read Time:7 Minute, 27 Second

newroz09bM. Can YÜCE / Bijî Newroz!

Öncelikle halkımızın Newroz Direniş Bayramı Kutlu Olsun!

Newroz, Direniştir; zalime, zulme, sömürgeciliğe ve despotizme karşı direniş ve zaferi simgeliyor!

Newroz, aynı zamanda, Mazlum Doğan’la birlikte çağdaş, devrimci, emekçi direnişlerle yeni boyutlar kazanan bir direniş ve başkaldırı destanıdır!

Sömürgeciliğe, her türlü yabancı egemenlik ve baskıya karşı direniş ve başkaldırı bayrağı olan Newroz’un bu boyutları genel olarak biliniyor; üzerinde sürekli duruluyor, tartışılıyor ve tekrarlanıyor!

Bunda şaşılacak bir yan yok. Ancak bu yaklaşımın tek başına eksik, yetersiz olduğunu hemen vurgulamak durumundayız. Sömürgeciliğe karşı durmak, direnmek, hiç kuşkusuz, özgürlük içindir! Özgürlüğü hedeflemeyen bir direnişin “Tepki”, “Reaksiyon” durumundan öteye geçmeyeceği bilinmektedir. Oysa böyle bir şeyin, her açıdan meşru olmakla birlikte, son kertede sonuçsuz kalacağı çok açıktır.

Dolayısıyla direnişin bir özgürlük programı, özgürlük tasarımı ile bütünleşmesi, bu tasarımı daha ilk adımda yaşama geçirmeye çalışması kaçınılmazdır. Bu anlamda Newroz’un başka bir yaşamsal boyutu üzerinde durmamız, direnen bir halk olarak bunun neresinde olduğumuzu sorgulamamız gerekmektedir.

Böyle yapılmazsa direniş anlayışı ve kutlamaları “Törensel” gösterilerden öte bir anlam ifade etmez, ya da “Tek ayaklı” kalmaya, topal kalmaya mahkûm olur!

Üzerinde durulması gereken ve tartışılması gereken temel nokta direniş ile özgürlük arasındaki kopmaz bağ, kaçınılmaz bütünlüktür!

Soru ve sorun şu: Niçin direniyoruz? Karşısında durduğumuz düzenin yerine kuracağız? Demokrasi ve özgürlükler bakımından kuracağımız toplumsal sistem eskisini aratmayacak özellikler taşıyorsa, burada, baskı, şiddet ve despotizmin “ulusal kimliğinin” değişmiş olması ne ifade eder?

Başka bir ifadeyle, üzerimizdeki despotizmin, özgürlük karşıtı sistemin “Ulusal kimliğini” değiştirmek için mi direniyoruz? Bunca çaba, fedakârlık, direniş ve bedel bunun için mi? Daha açık bir anlatımla, Türk sömürgeci sistemini, Türk sömürgeci despotizmini yıkıp yerine “Kürt despotizmini” kurmak, geliştirmek ve egemen kılmak için mi direniyor, ölüyor, öldürüyor ve ağır bedeller ödüyoruz?

Bu sorular, çok temel sorulardır, direnen Kürt halkının kaderini doğrudan ilgilendiren sorulardır ve bugün bu sorular, Kürt halk direnişinin temel paradoksları, sorunları haline gelmiştir!

Özgürlük ve demokrasi talep edenlerin, kendi içinde en ilkel despotizmi, hem de çok aşağılayıcı bir üslupla uygulamaları, özgürlüğe, farklılığa düşman bir tutum almaları, en ilkel bir bastırma pratiği içinde olmaları kaderin, yaşamın, özgürlük talep edenlerin, kendisini “Özgürlük Hareketi” olarak tanımlayanların kokuşmuş bir paradoksu değilse nedir?

Sömürgeci zulme karşı durmak, elbette meşru ve devredilmez bir haktır!

Bu, tartışmasız ve devredilemez özgürlük hakkıdır! Ancak bu hak tek boyutlu değildir. Sadece dış egemenlikten kurtuluşu, ondan bağımsızlaşmayı, kendi kaderini ve geleceğini yabancı egemenliğin her türlü etkisinden uzak belirlemeyi içermiyor!

Bu, elbette var ve kaçınılmazdır; ancak burada özgürlüğün bir bütün olduğunu vurgulamak durumundayız! Sömürgecilikten kurtuluş, bu anlamda kendi geleceği ve kaderi üzerinde söz, eylem ve karar hakkı, özgürlüğün temel bir boyutunu anlatıyor! Ama özgürlük sadece bu değil, bundan ötesini anlatıyor!

Özgürlük bir bütündür, direniş hakkı, söz, düşünce, kendini ifade etme, kaderi ve geleceği üzerinde bağımsız söz söyleme, karar verme ve bunun için “eyleme” hakkıdır!

Bu hak, kendi despotunu, onun despotik sistemini geliştirme ve buna tapınma, taptırma “hakkı” değildir; böyle bir şey, özgürlüğü ve onun içerdiği her şeyi bitirme eyleminden başka bir şey değildir!

Sömürgeci sisteme karşı söz söyleme ve direnme hakkını talep edecek ve mücadele edeceksin, bunu özgürlük felsefesi ile temellendireceksin, ama kendi içinde ise tam anlamıyla bir despotik sistem kuracak ve en sıradan farklılığa, özgürlük istemine, özgürlük girişimine ölümcül bir yaklaşım ve uygulama içinde olacaksın! Bu paradoks, sadece bir tutarsızlığı değil, başka karanlık ve despotizmin egemen olacağı bir “geleceği” anlatıyor!

Bu gerçekliğin en geniş kitlelerin bilincine çarpması durumunda şu sorular yüreklerinin derinliklerini sızlatacaktır: “Biz bunun için mi direndik ve sayısız bedeller ödedik?”

Mücadelenin belli aşamalarında “el yordamı ile yürümek”, belli ve anlaşılabilir nedenlerle açıklanabilir. Ama birçok şeyin açığa çıktığı, despotizme, özgürlük düşmanı sistemlere karşı eylemli bir bilincin gelişmeye başladığı günümüzde, niçin direniyoruz, özgürlük için mi, yoksa başkalarının “özgürlüğü” ve despotizmi için mi sorularının çok daha net olarak tartışılması gerekir! Yoksa yürünen yol, bütünüyle özgürlük değil, yeni bir özgürlüksüzlük yolu olacaktır!

Özgürlük için yola çıkanların kendilerini başka bir özgürlüksüzleştirme, dahası tapınma, kulluk ve iradesizleştirme sistemi içinde bulmaları, belki de tarihin en büyük ironisidir!

Kuzey Kürdistan Kürtlerinin durumu, ne yazık, budur!

Newroz alanlarında milyonların buluşmaları, özgürlük, direniş, eşitlik, bağımsızlık istemlerini, alevlendirdikleri ateşleriyle, türküleri, şarkıları, halayları ve büyük coşkularıyla haykırmaları, hiç kuşku yok ki, meşru, meşru olduğu kadar özgürlük isteminin en görkemli dışavurumudur! Bunu Kuzey Kürtleri sayısız kez gerçekleştirmişlerdir!

Ancak sömürgeci sisteme karşı ayağa kalkan, istemlerini en yalın, net ve şiddetli tarzda ortaya koyan bu milyonlar, kaderleri, gelecekleri ve yaşamları üzerinde tek söz söyleme hakları var mı? Ya da bu milyonları “İradeden” farklı söz söyleme, söyleyenleri dinleme ve hoşgörü gösterme kültürü var mı? Varsa ne kadar?

Bu soruya vereceğimiz yanıt olumsuzsa, Direniş, onun daha fazlasını içeren, tarihsel ve güncel damarları ve anlamlarıyla Newroz nedir?

En geniş anlamında özgürlüğü içermeyen ve hedeflemeyen bir direniş, bir Newroz, özgürlük simgesi olabilir mi?

Özgürlük, kendi yaşamı hakkında söz söyleme, bunu ifade etme ve geleceği üzerinde karar verme hakkı ve eylemidir!

Yarın sokakları ve meydanları taşacak milyonlar, şu soruyu sormalıdır kendilerine: “Biz ne kadar özgürüz? Yani yaşamımız ve geleceğimiz üzerinde ne kadar söz ve karar sahibiyiz?”

Bu soruya verilecek yanıtın kendisi çok daha önemlidir! Eğer yaşamınız ve geleceğiniz hakkında tek söz söyleme ve onu şu veya bu biçimde etkileme şansınız yoksa Özgürlük ve Direniş Bayramında sokak ve meydanları doldurmak, tek başına, ne anlam ifade eder?

Bayram ve direniş coşkusu, onun verdiği havanın gölgesinde kalacak bu soru ve sorunların tartışılmaması, dahası görmezlikten gelinmesi “Özgürlük talep edenleri” özgürlüğe değil, başka tür kölelik ve biat sistemlerinin altında soluksuzluğa götürür!

Newroz, özgürlüktür; bütün tarihsel ve güncel Newroz direnişleri özgürlük içindir!

Bütün hamaset edebiyatının gölgesinde kalan Newroz’un anlamı bundan başkası değildir!

Newroz Pîroz be!

20 Mart 2011

 

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter