0 0
Read Time:10 Minute, 39 Second

uluderecenaze1_thumbM. Can YÜCE / Şırnak- Roboski Katliamı, TC’nin Kürdistan Politikasının Özüdür, TC’nin Kürt Halkına Bakışının Sahici Aynasıdır!
Çok açık ki, 35 insanımızın hunharca katledilmesi, ne bir “Operasyon kazası”, ne de bir rastlantıdır! Daha öncesi bir yana, TC tarihi, özellikle Kürdistan politikasının satırbaşlıkları, bunun böyle olduğunu çok açık bir biçimde ortaya koymaktadır!
Şırnak- Roboski Katliamı, Koçgiri’den başlayan, Piran-Palu’dan, Ağrı’dan, Zilan’dan geçen, Dersim’de soykırım boyutlarına tırmanan “Tedip ve Tenkil” çizgisinin güncel ve vahşi bir uygulamasıdır!
Bunun böyle olduğu İHD ile MAZLUMDER’in konuyla ilgili birlikte hazırlayıp yayınladıkları ”Önizlenim” raporunda kaydedilen şu tanıklıkta somut olarak bir kez daha ortaya çıkmaktadır:
”6.Olayda sağ kurtulan ve hastanede görüştüğümüz Haci Encü (19 yaşında) özetle şu beyanlarda bulunmuştur:
“28.12.2011 günü Saat 16.00’da 40-50 kişilik bir grupla birlikte mazot ve gıda maddesi getirmek üzere yine bu sayıda katırla beraber sınırın Irak tarafına geçtik. Karakola özellikle bir bilgilendirme yapmadık ancak gidip geldiğimizi zaten biliyorlardı. Amacımız şeker ve mazot getirmekti. Hatta giderken İnsansız Hava Aracının sesini dahi duyduk ancak sürekli gidip geldiğimiz için yolumuza devam ettik. Akşam 19.00’da katırları yükleyerek yola çıktık. Saat 21.00 gibi sınıra yaklaştık. Bizim köyün yaylasına vardık, yayla tam sınırdadır. Orada önce aydınlatma fişeği ve akabinde de top-obüs atışı yapıldı. Biz yükümüzü sınırın diğer tarafında bıraktık. Hemen ardından uçaklar geldi ve bombardıman başladı, biz iki gruptuk, öndeki grup ile arkadaki grup arasında 300-400 metre mesafe vardı, ilk top atışından hemen sonra uçak geldi, askerler bizim yaylayı tuttukları için, bu tarafa geçebileceğimiz başka yol yoktu, bu nedenle gruplar sıkışarak bir araya gelmek zorunda kaldı, sonunda iki büyük grup olduk, ilk uçak bombardımanında sınırın sıfır noktasında bulunan yaklaşık 20 kişilik grup imha oldu, hemen geriye kaçmaya başladık, kayalıklar arasında kalanların üzerine bomba yağmaya başladı, benim de içinde bulunduğum grup 6 kişiydi, bu gruptan 3 kişi kurtulduk, üzerimizde günlük sivil elbiselerimiz vardı, hiç kimsede silah yoktu, olay 1 saat falan sürdü, bir iki kişi 3 katırla beraber küçük bir deredeki suya girdik, bir saat bekledikten sonra bir kayalığın altına sığındık, arkadaşlarımızdan haber alamadık, saat 23.00-23.30 gibi gelen ışıklardan ve seslerden köylülerin geldiğini anladık, köylüler feryat etmeye başlayınca askerler tuttukları yerlerden çekilerek yaylayı da boşalttılar, çok uzun zamandır bu işi yapıyoruz, iki kişi evliydi, diğerleri lise ve ilköğrenim öğrencisiydi, henüz hiç kimse beni ifade vermem için çağırmadı, olaydan sonra hiç asker görmedim, kurtulan diğer 2 kişi ise Davut Encü (22 yaşında) ve Servet Encü (Şırnak Devlet Hastanesinde yaralı)'dür.”
Bu politikanın hedefleri bellidir: Kürdistan ve Kürt gerçekliğini nihai olarak yok etmek! Katliamlarla susturma, korkutma ve “terbiye” etme, Kürdistan’ı “yönetmenin” temel tarzı ve uygulaması olmaktadır! Hükümetler değişir, dönemler birbirini takip eder, ama bu Kürdistan politikası değişmez bir devlet politikası olarak varlığını sürdürür!
Bu çizgiyi tamamlayan aldatıcı, saptırıcı ve kendi politikasını meşrulaştırıcı uygulamaları ve yöntemleri, “açılımları” da olmuştur!
AKP yönetimindeki TC devleti de bu tamamlayıcı yöntemleri kullanmaktan geri durmamıştır. “Açılım”, daha birkaç gün önce Meclis kürsülerinde yapılan “Kürtlerin bütün hakları tanınacak” lafları, Tedip ve Tenkil hareketini tamamlayan, meşrulaştırmaya çalışan, halkımızın gözünü boyamayı hedefleyen demagojiden başka bir şey değildir!
Hesapları ve planları çok açık: Gerillaya imha operasyonları, yasal zemindeki bütün mevzileri ortadan kaldırma ve kitlesel tutuklama kampanyalarıyla topluma tam bir terör havasını egemen kılma ve Şırnak- Roboski Katliamı örneğinde olduğu gibi bütün bir halkı katliam korkusuyla susturma ve böylece Kürdistan’da tüm direniş hareketini ve düşüncesini ezmek, politik gündemden düşürmek!
Hesapları bu, ama bunun artık Kürt halkı açısından çok acılı da olsa, hiçbir anlamı yok. Öyle olduğu, bu katliam karşısında halkımızın gösterdiği eylemli çok yönlü tepkiler, direnişler kanıtlamaktadır!
Bu halkı katliamlarla susturacaklarını düşünüyorlar ve bunu kanlı bir biçimde, hem de utanmazca bir gözü karalıkla gerçeklemektedirler.
Hiç kuşku yok ki acımız çok büyük, henüz yaşamının baharında gençlerimizin hunharca katledilmesi, bütün halkımız ve dostlarının yüreğini burkmaktadır. Bu acıyı, öfkeyi tanımlamada kelimelerin yetersiz kaldığı çok açıktır!
Şırnak- Roboski Katliamı, Ahmed Arif’in 33 Kurşun şiirine konu olan Başkale katliamının güncel bir devamı ve daha kanlı bir tekrarıdır. Kurşunların yerini ise uçak bombaları almıştır!
ogrencilerden-siirli-kinama-74901_thumbO nedenle sözü Ahmed Arif’e bırakmak en doğrusu… Bir parça duygularımıza tercüman olmaktadır çünkü:
OTUZÜÇ KURŞUN   

   1.

   Bu dağ Mengene dağıdır
   Tanyeri atanda Van'da
   Bu dağ Nemrut yavrusudur
   Tanyeri atanda Nemruda karşı
   Bir yanın çığ tutar, Kafkas ufkudur     
   Bir yanın seccade Acem mülküdür
   Doruklarda buzulların salkımı
   Firari güvercinler su başlarında
   Ve karaca sürüsü,
   Keklik takımı…
   
   Yiğitlik inkar gelinmez
   Tek'e – tek doğüşte yenilmediler
   Bin yıllardan bu yan, bura uşağı
   Gel haberi nerden verek
   Turna sürüsü değil bu
   Gökte yıldız burcu değil
   Otuzüç kurşunlu yürek
   Otuzüç kan pınarı
   Akmaz,
   Göl olmuş bu dağda…

   2.

   Yokuşun dibinden bir tavşan kalktı
   Sırtı alacakır
   Karnı sütbeyaz
   Garip, ikicanlı, bir dağ tavşanı
   Yüreği ağzında öyle zavallı
   Tövbeye getirir insanı
   Tenhaydı, tenhaydı vakitler
   Kusursuz, çırılçıplak bir şafaktı
   
   Baktı otuzüçten biri
   Karnında açlığın ağır boşluğu
   Saç, sakal bir karış
   Yakasında bit,
   Baktı kolları vurulu,
   Cehennem yürekli bir yiğit,
   Bir garip tavşana,
   Bir gerilere.

   Düştü nazlı filintası aklına,
   Yastığı altında küsmüş,
   Düştü, Harran ovasından getirdiği tay
   Perçemi mavi boncuklu,
   Alnında akıtma
   Üç topuğu ak,
   Eşkini hovarda, kıvrak,
   Doru, seglavi kısrağı.
   Nasıl uçmuşlardı Hozat önünde!

   Şimdi, böyle çaresiz ve bağlı,
   Böyle arkasında bir soğuk namlu
   Bulunmayaydı,
   Sığınabilirdi yüceltilere…
   Bu dağlar, kardeş dağlar, kadrini bilir,      
   Evvel Allah bu eller utandırmaz adamı,
   Yanan cıgaranın külünü,
   Güneşlerde çatal kıvılcımlanan
   Engereğin dilini,
   İlk atımda uçuran
   Usta elleri…

   Bu gözler, bir kere bile faka basmadı
   Çığ bekleyen boğazların kıyametini
   Karlı, yumuşacık hıyanetini
   Uçurumların,
   Önceden bilen gözleri…
   Çaresiz
   Vurulacaktı,
   Buyruk kesindi,
   Gayrı gözlerini kör sürüngenler
   Yüreğini leş kuşları yesindi…

   3.

   Vurulmuşum
   Dağların kuytuluk bir boğazında
   Vakitlerden bir sabah namazında
   Yatarım         
   Kanlı, upuzun…

   Vurulmuşum
   Düşüm, gecelerden kara
   Bir hayra yoranım çıkmaz
   Canım alırlar ecelsiz
   Sığdıramam kitaplara
   Şifre buyurmuş bir paşa
   Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız

   Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz
   Rivayet sanılır belki
   Gül memeler değil
   Domdom kurşunu
   Paramparça ağzımdaki…

   4.

   Ölüm buyruğunu uyguladılar,
   Mavi dağ dumanını
   ve uyur-uyanık seher yelini
   Kanlara buladılar.
   Sonra oracıkta tüfek çattılar
   Koynumuzu usul-usul yoklayıp
   Aradılar.
   Didik-didik ettiler
   Kirmanşah dokuması al kuşağımı
   Tespihimi, tabakamı alıp gittiler
   Hepsi de armağandı Acemelinden…

   Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız
   Karşıyaka köyleri, obalarıyla
   Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu,
   Komşuyuz yaka yakaya
   Birbirine karışır tavuklarımız
   Bilmezlikten değil,
   Fıkaralıktan
   Pasaporta ısınmamış içimiz
   Budur katlimize sebep suçumuz,
   Gayrı eşkıyaya çıkar adımız
   Kaçakçıya
   Soyguncuya
   Hayına…

   Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
   Rivayet sanılır belki
   Gül memeler değil
   Domdom kurşunu
   Paramparça ağzımdaki…

 
   5.
 
   Vurun ulan,
   Vurun,
   Ben kolay ölmem.
   Ocakta küllenmiş közüm,
   Karnımda sözüm var
   Haldan bilene.
   Babam gözlerini verdi Urfa önünde
   Üç de kardaşını
   Üç nazlı selvi,
   Ömrüne doymamış üç dağ parçası.
   Burçlardan, tepelerden, minarelerden
   Kirve, hısım, dağların çocukları
   Fransız Kuşatmasına karşı koyanda

   Bıyıkları yeni terlemiş daha
   Benim küçük dayım Nazif
   Yakışıklı,
   Hafif,    
   İyi süvari
   Vurun kardaş demiş
   Namus günüdür
   Ve şaha kaldırmış atını.

   Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
   Rivayet sanılır belki
   Gül memeler değil
   Domdom kurşunu
   Paramparça ağzımdaki…  
                                                                                             
                                                                                              30 Aralık 2011

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter