İşgalcilerin emriyle hareket eden Bağdat'taki kukla yönetim, devrik diktatör Saddam Hüseyin'in idam cezasını kurban bayramı arifesinde infaz etti. Oysa infazdan bir gün önce kukla yönetimin sözcüleri, Saddam Hüseyin'in cezasının 30 gün içinde infaz edilebilmesi için Irak "Cumhurbaşkanı" Celal Talabani'nin "hızlı infaz emri"ni veren bir kararname yayınlaması gerektiğini, bunun da henüz mümkün görünmediğini söylüyordu. Buna karşın infaz, cezanın onaylanmasından dört gün sonra gerçekleştirildi.
Saddam Hüseyin'in alelacele infaz edilmesinin, elbette yargılama ya da mahkeme kararıyla bir ilgisi yoktur. İnfaz, Bush liderliğindeki savaş kundakçılarının iğrenç taktiklerinden biriydi. Mahkemenin göstermelik karar süreci, infazın Celal Talabani'nin onayından geçmeden gerçekleşmesi, ABD medyasının, "infazı gerçekleştirenler Mukteda el Sadr'a bağlı güçlerdir" şeklindeki haberleri… Saddam'ın idamının açıkça Şii-Sünni çatışmasını körükleyecek şekilde kurgulandığına da işaret ediyor.
İdam kararı, Duceyl'de Saddam'a karşı suikast hazırlığı yapıldığı gerekçesiyle 148 Şii'nin idam edilmesine dayandırıldı. Diğer suçlarıyla karşılaştırıldığında "hafif" kalan Duceyl katliamının öne çıkarılması da bir rastlantı değildir elbet. Zira şimdi Saddam'ı yargılayıp idam edenler, devrik diktatörün işlenmesine öncülük ettiği akıl almaz suçların dolaysız suç ortaklarıydı. Bu suçlar, diktatörün ABD emperyalizmi ile batılı müttefiklerinden aldığı teknik donanım, silah, politik-diplomatik destek sayesinde işlenmişti.
Bu suçların en büyüğü, kuşkusuz Irak-İran savaşının başlatılmasıydı. ABD'nin Ortadoğu'daki en önemli kalelerinden birini yerle bir eden İran devrimine karşı saldırı emrinin bizzat Washington'dan geldiğine kuşku yok. İran'a saldırının Türkiye'deki 12 Eylül askeri faşist darbesinden yalnızca bir hafta sonra başlamış olması da hiçbir şekilde tesadüf değildi. Faşist askeri darbe ile o dönem büyük bir devrimci sosyal kaynaşma içinde bulunan Türkiye yeniden tam denetim altına alınmak, Ortadoğu'da ABD'nin ve NATO'un "istikrarlı" kalelerinden biri haline getirilmek istenmişti ve sonuçta yapılan bu oldu. İran'a yönelik olarak Saddam Irak'ı üzerinden kışkırtılan savaş da aynı plan ve hesapların bir parçası, bir başka yönü idi.
Bu savaş, Saddam rejiminin emperyalizm adına bölge halklarına karşı işlediği en büyük suçlardan biri oldu. Aynı zamanda kendi sonunun başlangıcı da olan bu savaş, İran'la Irak'ı harabeye çevirmiş, büyük kaynakların heba olmasına yolaçmış, her iki taraftan en az birer milyon insanın telef edilmesine yol açmıştı. ABD emperyalizminin bölgede daha yaygın ve kalıcı savaş üsleri kurması için de zemin hazırlayan bu savaşta İran'a atılan kimyasal bombalar, bilindiği üzere ABD ve emperyalist müttefikleri tarafından tedarik ediliyordu.
Kürt halkının Enfal Harekâtı ve Halepçe kıyımında kimyasal silahlarla imha edilmesi de, ABD-AB emperyalistlerinin çok yönlü desteğiyle olmuştur. Bölgedeki Amerikancı rejimler de bu vahşi kıyıma destek vermişlerdir. Bu ülkelerdeki güdümlü medya, ancak Kuveyt işgalinden sonra Saddam rejiminin Kürtleri kimyasal silahlarla katlettiğini ifade etmeye başlamıştır.
Saddam rejiminin, kapitalist/emperyalist güçlerin borazanlığını yapan medya tarafından sözü bile edilmeyen ağır suçlarından biri de, zindanlara kapatılan komünistlerin toplu şekilde katledilmesidir. Bütün gerici medya organları, komünistlerin toplu katliamını yerine getirilmesi gereken "bir görev" olarak görüyor olmalı ki, hiçbir şekilde sözünü etmiyorlar.
"Uygar batı"dan aldığı desteğin de katkısıyla bu suçları işleyen Saddam rejimi, elbette mezhep ayrımcılığı da yapmış ve Şii Araplara karşı ağır suçlar işlemiştir. İdama gerekçe olan Duceyl katliamı bunlardan biridir. Mahkemenin bu katliam üzerine odaklanması ise, bizzat mahkemeyi kurduranların suçlarını örtmeyi amaçlamaktadır. Ancak bu ağır suçların üstünü, diktatörü yargılayıp idam eden bir mahkeme mizanseniyle örtmenin olanağı yoktur.
Saddam'ı yargılayanlar, Irak başta olmak üzere halen tüm bölge halklarına karşı ağır suçlar işlemektedir. Irak'ı yakıp yıkarak ortaçağ karanlığına sürükleyen, 650 bin Iraklının katledilmesinden sorumlu olan emperyalist güçlerin Saddam'ı yargılamaları iğrenç bir gösteridir. Zira salt Irak'a bakmak bile, bu güçlerin insanlığı, demokrasiyi, özgürlükleri değil, fakat vahşeti, yıkımı, katliamı özetle faşizmi temsil ettiklerini göstermeye yeter.
Saddam Hüseyin bir diktatördü. Emperyalist-kapitalist sistemin yarattığı sayısız diktatörlerden biriydi. Diğerlerinden farkı, yeni dünya düzenini ilan eden ABD emperyalizmiyle belli konularda uyuşmazlık içine düşmesinden ibarettir.
Saddam Hüseyin de her diktatör gibi ağır suçlar işledi. Fakat o, her yönüyle kapitalizme/emperyalizme aitti. Batılı dostlarının desteğiyle işlediği ağır suçlar düzenin bekası içindi. Başka bir ifadeyle, diktatör Saddam'ın insanlığa karşı işlediği tüm suçlar, esas olarak kapitalist/emperyalist düzenin suçlarıdır!
http://www.kizilbayrak.net/ sitesinden alınmıştır…