ABD Mİ SADDAM MI DEVRİM Mİ?
Saddam’ın katil emperyalist ABD öncülüğünde işbirlikçi güçlerince asılarak öldürülmesi yeni bir tartışmayı başlatmış görünüyor.Ya da başlatacak.Saddam asılmalımıydı ya da tersinden söylersek Saddam ABD karşısında desteklenmelimiydi?Bu öldürülme olayına sınıfsal cepheden ve Marksist diyalektik materyalizmden nasibini almamışlar tarafından bakılınca ortaya çok ilginç sonuçlar çıkmaktadır.Zira aynı sorun ilk körfez çarpışmasında da gündeme gelmişti.Yada Ortadoğu da ki herhangi bir gerici akım ABD ve İsrail karşısına dikilince hemen Amerikan karşıtlığı birden bire anti-emperyalizme denk gelmezken bile devrimci-demokrat ve komünist geçinenler hemen taraf tutmanın yolunu arıyorlar.
Komünist devrimciler elbette ki yaşama taraftırlar.Yaşam içindeki her şey komünistlerin ilgi alanlarına girmektedir.Komünist devrimciler Marksist diyalektik materyalizmi bir dogmalar bütünlüğü gibi algılamazlar.O bir rehberdir.Klasik alıntılarla felsefi-teorik-ideolojik lafazanlıkların değil,gerçekten de pratik eylemin ışığıdır.Onu bu biçimde kavramayanların siyasal,taktiksel ve de giderek stratejik yanlışlar yapması kaçınılmazdır.Saddam’ın idam edilerek katledilmesi ve öncesi süreçte tamda bu tarz bir sapmanın önünü açmaktadır.Bu sapmanın esası ise sağa doğru bükülmüş çubuktur.Maalesef son yıllarda direksiyonlar hep sağa kırılmaktadır.Sağ tasfiyecilik rüzgarı ciddi bir fırtına halini almış görünüyor ülkemizde.Bu her somut soruna bakışta kendini bizzat açığa çıkarmaktadır.Yelkeni hep sağa doğru bükmek neredeyse alışkanlık halini aldı.Bu tasfiyeci rüzgara karşı durmak ciddi bir duruş tutarlılığı istemektedir.Ciddi oranda kararlılık istemektedir.
Saddam’ın idamı elbette basit birer insanlık dışı hayata kasıt değildir.Onu aşan ciddi boyutları vardır.Ama en başta bu soruna insani boyutlarıyla yaklaşmak gerekirse,gerek idam edilmesi ve bir insanın yaşamına bu biçimde kastedilmesi çok basit bir insan hakkı ihlalidir.Diğer boyutuyla bu idamın her karesinin çekilmesi ve sözüm ona gizli çekilip yayınlanmış gibi gösterilerek işin içinden sıyrılınmaya çalışılması yine çok ciddi mesajlar içermektedir.İnsanların korkunun hükümdarlığı altına sığındırılması ve Amerikan emperyalizmine kafa tutanların sonunun ne olacağına ilişkin mesaj atılmaya çalışılmıştır.Saddam’ın acizleşip yalvaracağı da mutlaka hesap edilmiştir ki,bu olmadığı gibi Katil Saddam gerçekten sehpaya giderken oldukça rahattı.Bu Amerikan meydan okumasına karşı Saddam ya da daha doğrusu ABD beslemesi Saddam ya da evlat meydan okumasıydı.Sanki evladını yiyen babaya isyanın öfkesi kuşanılmıştı.Bu anlamda bu idamı basit bir idam ve ya basit bir hayata kasıt gibi görmek yanlış olur.Bu emperyalist ABD’nin tüm dünyaya,emekçilere,ezilen ulus ve halklara,rakip emperyalist odaklara,kendisine bağımlı sömürge iktidarlarına verdiği ciddi bir mesaj içermektedir.Bununla ABD emperyalizmi bir kez daha dünya hükümranlığını ilan etmiş olmakla birlikte meydan okumaktadır da..Ve de Genişletilmiş Ortadoğu ya da Büyük Ortadoğu Projesini uygulamakta ne kadar kararlı olduğunu da ortaya koymak istemiştir.Bir mesaj da budur.
Şimdi gelelim işin siyasal boyutuna.İşte tamda burada hafızaları tazelemek çok ta öne çıkan bir yere sahip olmaktadır.Zira bu ülke insanının hafıza konusunda ne kadar da zayıf olduğunu ve balık hafızalı bir toplum olduğu herkesçe kabul gören bir olgudur.Peki bu hafızasızlık topluma liderlik misyonuyla ortada dolanan yapılara da sirayet etmiş olması gerçekten de acı verici bir durumdur.Saddam eli kanlı faşist bir diktatördür.Ortadoğu da bu anlamda önde gelen diktatörlerden biridir dersek sanırız yanılmayız.Öte yandan Saddam bir eli ile Sovyet revizyonist burjuvazisinin elini tutarken öte yandan diğer eli ile de ABD emperyalizminin elini tutarak yıllarca faşist rejimini ayakta tutmaya çalışmıştır.Bu arada İran ile emperyalistlerin kışkırtması ile girilen savaşta binlerce,yüz binlerce insanın yaşamına mal olmuş ve de Orta doğuyu kan gölüne çeviren ve istikrarsızlığın ve emperyalistlerin rahatça at koşturacağı bir zemin sunulmuştur.Yıllarca süren bu haksız ve emperyalist yayılmacı amaçlı savaşın ağır faturası hala kesilmemiştir.Ama bu faturayı her halükarda Saddam’a kesmek ona haksızlık sayılmaz.Bu savaş öncesi .sırasında ve sonrasında Saddam faşist rejimi muhalif güçleri yok etmek ve ortadan kaldırmak için bir çok kitlesel katliama imzasını atmıştır.Halepçe de kimyasal silah kullanarak toplu Kürt katliamından tutalım da kitlesel Şii katliamlarına kadar bir çok katliamın organizatörü,uygulayıcısıdır Saddam ve onun faşist rejimi.Yüz binlerce insanın sakat kalması,zindanlara tıkılması gibi faşist rejimlerin ortak uygulamaları da cabası.(Emperyalizme uşaklıkta sınır tanımayan Saddam rejiminin yine emperyalist ağababası olan ABD emperyalizmince katledilmesi de tarihin bir cilvesidir.Ve de kendi çıkarları uğruna emperyalizmin sınır tanımaz bir biçimde kendi evlatlarını katledebileceğinin de bir göstergesidir ayrıca.Gönül isterdi ki ve de öyle olması gerekir di, Saddam rejimi ve Saddam bir devrimle alaşağı edilip tüm Irak emekçilerinin özgürlüğünün önünün açılması.Ama maalesef emperyalizm bu açıdan emekçi sınıflardan ve halklardan daha ilerde olduğunu bir kez daha tanıtlamıştır.)
Saddam faşizmi aynı zamanda ve sonrasında ABD emperyalizminin Ortadoğu ya kalıcı yerleşmesinin de önünü açan körfez savaşının da,Kuveyti işgalinin de uygulayıcısıdır.Faşist yayılmacı ve demokratik olmayan yollardan Arap birliğini sağlama amacındaki Saddam yine bu savaşın başlatılması ve geliştirilmesinde yine yalnız değildi.Yine ardında emperyalist metropollerin kışkırtması vardı.Ve de yine bunun en başında ABD emperyalizmi gelmekte idi.ABD emperyalizminin BOP ya da GOP unun alt zeminini hazırlamak işi yine Saddam ve onun faşist rejimine havale edilmişti.Ve de bunda da başarılı oldular.Sanıldığı kadar ikinci körfez savaşı uzun sürmedi.Hemen hiçbir ciddi direnişle karşılaşmadan ABD emperyalizmi açıkça fiili olarak işgal etti.Ve de Ortadoğu ya fiili olarak ta yerleşti aracısız olarak.Ve yine binlerce insan için kan gölü oldu Irak.Ve işgal sonrası da bu kan revan hal ortadan kalkmadığı gibi iç savaş ve direniş iç içe geçerek her gün ortalama 50-60 insanın canını almaktadır.
Yukarda saydıklarımızın tek kahramanı ve aktörü ABD emperyalizmi midir?Bunlarda Saddam ve onun faşist rejiminin hiç mi hiç suçu yoktur?Ya da bir yandan büyük güç var iken bu küçüğü görmemek için yeterli bir olgumudur?Yani komünist devrimciler ve ezilen sınıf ve halklar açısından ehveni şer ya da kötünün iyisi midir seçenek?Ya da bizim ya da halkların,proletaryanın,emekçi sınıfların kendi alternatifi yok mudur?Varsa ki var,biz neden bağımsız sınıf politikamızın gereğini savunup uygulamak yerine bize sunulan tepsi içindeki alternatifleri tercih etmek zorunda bırakılıyoruz?Proletarya ve onun öncüsü sınıf partisi ya da örgütü Marksist diyalektik materyalizmin bilimsel değerleri ve duruşu dururken,bir başka akımın ara sokaklarında gezinmesine ne demeli?Bunu ulusal kurtuluş ve ulusların kaderlerini tayin hakkıyla açıklamaya çalışmayı neye bağlamak gerekir?
ABD emperyalizmin postallı açık işgali altındaki Irak halklarının dini-dili-mezhebi ne olursa olsun emekçi sınıflarının yanında olmak ve onların anti-emperyalist ve anti-faşist demokratik ve sosyalist özlemlerinin destekçisi olmak ile Saddam gibi faşist bir rejimin öznesel olarak temsilcisinin destekçisi olmak ya da onun nezdinde mücadeleyi görmek kesinlikle birbirinden farklıdır.Faşist Saddam ve destekçileri anti-emperyalist ve anti-faşist olmadılar hiçbir zaman ve olamazlardı da.Kaldı ki,daha önceki makalelerimizden olan YEŞİL GERİCİLİK VE KÖKTEN DİNCİLİK DESTEKLENMELİ Mİ? (SENDİREN-MahmutHalilCan) adlı çalışmamızda esasen bu sorunun yanıtını aramış ve vermiştik.Soruna ulusal sorun ve ulusların kaderlerini tayin hakkı çerçevesinden bakmış olsak bile yine yukarıdaki sonuçlara ulaşmamız gereklidir.Zira komünist devrimcilerin ulusal hareketleri desteklemelerinde kayıtsız koşulsuz bir destek durumu söz konusu değildir.Asgari şartları vardır bu desteklemenin:Anti-emperyalist olup emperyalizme darbe vurmak,anti-faşist ve demokratik olmak,komünist ve devrimci hareketlerin örgütlenme ve mücadelelerine müdahale etmemek gibi.Şimdi Saddam ve faşist rejimini bu çerçevede yukarda anlattıklarımız ve hafıza tazelememiz nezdinde yeniden gözden geçirirsek ortaya ne sonuçlar çıkacaktır.Elbette Devrimci-demokrat-komünist-ilerici geçinen ve de aslında tam da tersi platformda yer alanların ulaştıkları sonuçlar ortaya çıkmayacaktır.Bu rejim ve onun temsilcisi olan Saddam’ın tam tersine emperyalizmin uşağı,faşist,anti-demokrat niteliği açığa çıkar.Şimdi bu noktada ezilen halk ve uluslar ile onların temsilcisi gibi görünen gerçekte nihai olarak temsilcileri olmayan gerici-faşist güçleri birbirinden ayırt ederek soruna bakmayı bilmeden doğru sonuçlar üretilemez.Irak ezilen emekçilerinin amerikan emperyalizmine-işgaline karşı mücadeleleri ile Saddam ve taraftarlarının durduğu yer bir ve aynı değildir.Aynı şey örneğin bugün Filistin ya da Lübnan açısından Hamas ve Hizbullah içinde aynen geçerlidir.Bir hareketin haklı ve meşruluğu kadar o hareketin niteliği de bizim destek kriterlerimiz içinde ve dahilindedir.Proğramı,stratejisi,taktikleri ve hatta bire bir eylemsel çizgisi bu anlamda komünist devrimcilerin tavrına ışık tutan nesnel kriterlerdir.Bunlar dikkate alınmadan yapılacak her değerlendirme ve bunun sonucu olarak duruşlar nesnel olarak doğru bir noktada duramaz.Ve de işin esası mantık ve bilimin değil,yürek ve duyguların esiri olunarak tavır geliştirilir.
Ama görünen o ki,Saddam’ın idam edilerek katledilmesi ile birlikte kafaları karışmış durumdadır bizim iki arada bir derede kalmışların.Omurgası olmayan ve bilimsel diyalektik materyalist bakış açısına sahip olmayanlar hemen Irak emekçilerinin zulme,emperyalist kapitalist işgale karşı vermiş oldukları onurlu ve şanlı mücadele ile Saddam’ın öldürülmesini yan yana getirerek Saddam’ı mücadelenin kendisi ile özdeşmiş gibi ,sanki onca kıyım ve kitlesel katliamı başkaları yapmış gibi dolaylı olarak Saddam ve rejimini akladıklarının ya da sonuçta buna vardıklarının farkında değiller…Bu çarpıcı sonucun altını çizmek zorunludur.Saddam eli kanla yıkanmış salt bir katildir.Eli kanlı diktatörlerin sonunun böyle olması kaçınılmazdır.Kendi sonlarını ancak böyle hazırlamaktadırlar.Saddam savunuculuğuna soyunanların yukarıda ifade ettiğimiz gerçekleri ve yaşanmışlıkları yeniden ve yeniden gözlerinin önüne getirip düşünmelerini ve politika belirler iken ,tüm bunların ışığında çalışmalarını tavsiye etmeliyiz.Emperyalist kapitalizme karşı olmak ve mücadele etmek ile ,bunu yaparken yine eli kanlı diktatörleri savunur pozisyona gelmeyi çok iyi bir biçimde analiz etmelerini salık vermek zorundayız.Sıkça ifade ettiğimiz üzere at izinin it izine karıştığı ve karıştırıldığı hassas devirlerde yaşıyoruz.Doğal olarak politika belirlerken doğru rotadan çıkmamak öncelikli hedef olmalıdır.günün peşinden koşmak değil,günü değiştirmeyi esas alanların sabırlı,inatçı,kararlı ve de aynı zamanda tutarlı politikaya sahip olmaları gerekir.Bir çok kişi ya da hareketin cellatlarına meydan okumasına bile hayranlık duyduğundan kuşkumuz yoktur.Ama Saddam bir çok insanın katili olduğunu düşünürseniz ve sonunu gören biri olduğunu hesaba katarsanız bunun hiç te anormal ve beklenilmeyen bir tavır olmadığını görmek mümkün olabilir.Ya da öte yandan Kaybedeceği bir şey yoktur artık Saddam’ın,kendini kahramanlaştırmak dışında.Ama yine de başlı başına ölüm karşısında kayıtsızlığı takdire değer.
Saddam kendini yaratan ve besleyip ortalığa salanlarca katledildi.Yıllarca uşaklığını ettiği ve ipini teslim ettiği emperyalist kapitalist düzenin kendince güç gösterisinin kurbanı oldu.bunda yadırganacak ve garipsenecek bir durum söz konusu değildir.Saddam’ın idam edilmesiyle ders çıkaracak ya da çıkarması gereken onca güç var.Emperyalizmin gözünü kırpmadan kendi yarattığını kolayca harcayacağının bir görüntüsüdür bu.ABD emperyalizmi bu idamla ve hem de hedef aldığı kitlenin halklarının dinsel özel gününü de hiçe sayarak ve onlarla alay edercesine ciddi bir gözdağı vermiştir.Bu gözdağı sadece Arap halklarına değil tüm dünyaya ve rakibi emperyalist güçleredir aynı zamanda.
Sonuç olarak Irak emekçilerinin emperyalist faşist işgale karşı onurlu direnişi ve kendi kaderini tayin hakkı ile ilgili mücadelesi ile Saddam’ın idamını yan yana koyup değerlendirmek kesinlikle ciddi bir sağ sapmanın ifadesidir.Ulusal mücadeleyi desteklemek ile eli kanlı bir diktatörü savunmak yukarda da anlattığımız üzere aynı şeyler değildir.Irak emekçileri ,ulusal ve uluslar arası proleter hareketin bölüğü olduğu sürece ve kararlı,inatçı,tutarlı bir mücadele sürdürüp kavgasını devam ettirdikçe başarılı olmaması olanaksızdır.ABD’nin fiili Ortadoğu işgali kendi sonunu hazırlayacaktır.İkinci Vietnam’ı yaşamaktadır ABD ve yaşayacak ta.Bu durum Bölgesel Devrimin olanaklarını giderek daha fazla arttırmaktadır.Burada tüm Arap,Fars emekçilerinin yanında Türk ve Kürt emekçileri ve proletaryasının birleşik mücadelesinin temel öneme sahip olduğunu vurgulamalıyız.Uluslararası proleter hareketin bir gözü Latin Amerika’da ise bundan daha da önemlisi Ortadoğu’dadır.Ortadoğu devrimi,dünya devriminin öncüsü ve ön açıcısı olabilir.Bugün bunun olanakları dünden daha da fazladır.Bu bilinç ve eylem hattıyla Türk-Kürt-Arap ve Fars proletaryasının ve öncü güçlerinin hareket etmesi ve dünyayı algılaması yaşamsal öneme sahiptir….
ABD Mİ SADDAM MI DEVRİM Mİ?
Saddam’ın katil emperyalist ABD öncülüğünde işbirlikçi güçlerince asılarak öldürülmesi yeni bir tartışmayı başlatmış görünüyor.Ya da başlatacak.Saddam asılmalımıydı ya da tersinden söylersek Saddam ABD karşısında desteklenmelimiydi?Bu öldürülme olayına sınıfsal cepheden ve Marksist diyalektik materyalizmden nasibini almamışlar tarafından bakılınca ortaya çok ilginç sonuçlar çıkmaktadır.Zira aynı sorun ilk körfez çarpışmasında da gündeme gelmişti.Yada Ortadoğu da ki herhangi bir gerici akım ABD ve İsrail karşısına dikilince hemen Amerikan karşıtlığı birden bire anti-emperyalizme denk gelmezken bile devrimci-demokrat ve komünist geçinenler hemen taraf tutmanın yolunu arıyorlar.
Komünist devrimciler elbette ki yaşama taraftırlar.Yaşam içindeki her şey komünistlerin ilgi alanlarına girmektedir.Komünist devrimciler Marksist diyalektik materyalizmi bir dogmalar bütünlüğü gibi algılamazlar.O bir rehberdir.Klasik alıntılarla felsefi-teorik-ideolojik lafazanlıkların değil,gerçekten de pratik eylemin ışığıdır.Onu bu biçimde kavramayanların siyasal,taktiksel ve de giderek stratejik yanlışlar yapması kaçınılmazdır.Saddam’ın idam edilerek katledilmesi ve öncesi süreçte tamda bu tarz bir sapmanın önünü açmaktadır.Bu sapmanın esası ise sağa doğru bükülmüş çubuktur.Maalesef son yıllarda direksiyonlar hep sağa kırılmaktadır.Sağ tasfiyecilik rüzgarı ciddi bir fırtına halini almış görünüyor ülkemizde.Bu her somut soruna bakışta kendini bizzat açığa çıkarmaktadır.Yelkeni hep sağa doğru bükmek neredeyse alışkanlık halini aldı.Bu tasfiyeci rüzgara karşı durmak ciddi bir duruş tutarlılığı istemektedir.Ciddi oranda kararlılık istemektedir.
Saddam’ın idamı elbette basit birer insanlık dışı hayata kasıt değildir.Onu aşan ciddi boyutları vardır.Ama en başta bu soruna insani boyutlarıyla yaklaşmak gerekirse,gerek idam edilmesi ve bir insanın yaşamına bu biçimde kastedilmesi çok basit bir insan hakkı ihlalidir.Diğer boyutuyla bu idamın her karesinin çekilmesi ve sözüm ona gizli çekilip yayınlanmış gibi gösterilerek işin içinden sıyrılınmaya çalışılması yine çok ciddi mesajlar içermektedir.İnsanların korkunun hükümdarlığı altına sığındırılması ve Amerikan emperyalizmine kafa tutanların sonunun ne olacağına ilişkin mesaj atılmaya çalışılmıştır.Saddam’ın acizleşip yalvaracağı da mutlaka hesap edilmiştir ki,bu olmadığı gibi Katil Saddam gerçekten sehpaya giderken oldukça rahattı.Bu Amerikan meydan okumasına karşı Saddam ya da daha doğrusu ABD beslemesi Saddam ya da evlat meydan okumasıydı.Sanki evladını yiyen babaya isyanın öfkesi kuşanılmıştı.Bu anlamda bu idamı basit bir idam ve ya basit bir hayata kasıt gibi görmek yanlış olur.Bu emperyalist ABD’nin tüm dünyaya,emekçilere,ezilen ulus ve halklara,rakip emperyalist odaklara,kendisine bağımlı sömürge iktidarlarına verdiği ciddi bir mesaj içermektedir.Bununla ABD emperyalizmi bir kez daha dünya hükümranlığını ilan etmiş olmakla birlikte meydan okumaktadır da..Ve de Genişletilmiş Ortadoğu ya da Büyük Ortadoğu Projesini uygulamakta ne kadar kararlı olduğunu da ortaya koymak istemiştir.Bir mesaj da budur.
Şimdi gelelim işin siyasal boyutuna.İşte tamda burada hafızaları tazelemek çok ta öne çıkan bir yere sahip olmaktadır.Zira bu ülke insanının hafıza konusunda ne kadar da zayıf olduğunu ve balık hafızalı bir toplum olduğu herkesçe kabul gören bir olgudur.Peki bu hafızasızlık topluma liderlik misyonuyla ortada dolanan yapılara da sirayet etmiş olması gerçekten de acı verici bir durumdur.Saddam eli kanlı faşist bir diktatördür.Ortadoğu da bu anlamda önde gelen diktatörlerden biridir dersek sanırız yanılmayız.Öte yandan Saddam bir eli ile Sovyet revizyonist burjuvazisinin elini tutarken öte yandan diğer eli ile de ABD emperyalizminin elini tutarak yıllarca faşist rejimini ayakta tutmaya çalışmıştır.Bu arada İran ile emperyalistlerin kışkırtması ile girilen savaşta binlerce,yüz binlerce insanın yaşamına mal olmuş ve de Orta doğuyu kan gölüne çeviren ve istikrarsızlığın ve emperyalistlerin rahatça at koşturacağı bir zemin sunulmuştur.Yıllarca süren bu haksız ve emperyalist yayılmacı amaçlı savaşın ağır faturası hala kesilmemiştir.Ama bu faturayı her halükarda Saddam’a kesmek ona haksızlık sayılmaz.Bu savaş öncesi .sırasında ve sonrasında Saddam faşist rejimi muhalif güçleri yok etmek ve ortadan kaldırmak için bir çok kitlesel katliama imzasını atmıştır.Halepçe de kimyasal silah kullanarak toplu Kürt katliamından tutalım da kitlesel Şii katliamlarına kadar bir çok katliamın organizatörü,uygulayıcısıdır Saddam ve onun faşist rejimi.Yüz binlerce insanın sakat kalması,zindanlara tıkılması gibi faşist rejimlerin ortak uygulamaları da cabası.(Emperyalizme uşaklıkta sınır tanımayan Saddam rejiminin yine emperyalist ağababası olan ABD emperyalizmince katledilmesi de tarihin bir cilvesidir.Ve de kendi çıkarları uğruna emperyalizmin sınır tanımaz bir biçimde kendi evlatlarını katledebileceğinin de bir göstergesidir ayrıca.Gönül isterdi ki ve de öyle olması gerekir di, Saddam rejimi ve Saddam bir devrimle alaşağı edilip tüm Irak emekçilerinin özgürlüğünün önünün açılması.Ama maalesef emperyalizm bu açıdan emekçi sınıflardan ve halklardan daha ilerde olduğunu bir kez daha tanıtlamıştır.)
Saddam faşizmi aynı zamanda ve sonrasında ABD emperyalizminin Ortadoğu ya kalıcı yerleşmesinin de önünü açan körfez savaşının da,Kuveyti işgalinin de uygulayıcısıdır.Faşist yayılmacı ve demokratik olmayan yollardan Arap birliğini sağlama amacındaki Saddam yine bu savaşın başlatılması ve geliştirilmesinde yine yalnız değildi.Yine ardında emperyalist metropollerin kışkırtması vardı.Ve de yine bunun en başında ABD emperyalizmi gelmekte idi.ABD emperyalizminin BOP ya da GOP unun alt zeminini hazırlamak işi yine Saddam ve onun faşist rejimine havale edilmişti.Ve de bunda da başarılı oldular.Sanıldığı kadar ikinci körfez savaşı uzun sürmedi.Hemen hiçbir ciddi direnişle karşılaşmadan ABD emperyalizmi açıkça fiili olarak işgal etti.Ve de Ortadoğu ya fiili olarak ta yerleşti aracısız olarak.Ve yine binlerce insan için kan gölü oldu Irak.Ve işgal sonrası da bu kan revan hal ortadan kalkmadığı gibi iç savaş ve direniş iç içe geçerek her gün ortalama 50-60 insanın canını almaktadır.
Yukarda saydıklarımızın tek kahramanı ve aktörü ABD emperyalizmi midir?Bunlarda Saddam ve onun faşist rejiminin hiç mi hiç suçu yoktur?Ya da bir yandan büyük güç var iken bu küçüğü görmemek için yeterli bir olgumudur?Yani komünist devrimciler ve ezilen sınıf ve halklar açısından ehveni şer ya da kötünün iyisi midir seçenek?Ya da bizim ya da halkların,proletaryanın,emekçi sınıfların kendi alternatifi yok mudur?Varsa ki var,biz neden bağımsız sınıf politikamızın gereğini savunup uygulamak yerine bize sunulan tepsi içindeki alternatifleri tercih etmek zorunda bırakılıyoruz?Proletarya ve onun öncüsü sınıf partisi ya da örgütü Marksist diyalektik materyalizmin bilimsel değerleri ve duruşu dururken,bir başka akımın ara sokaklarında gezinmesine ne demeli?Bunu ulusal kurtuluş ve ulusların kaderlerini tayin hakkıyla açıklamaya çalışmayı neye bağlamak gerekir?
ABD emperyalizmin postallı açık işgali altındaki Irak halklarının dini-dili-mezhebi ne olursa olsun emekçi sınıflarının yanında olmak ve onların anti-emperyalist ve anti-faşist demokratik ve sosyalist özlemlerinin destekçisi olmak ile Saddam gibi faşist bir rejimin öznesel olarak temsilcisinin destekçisi olmak ya da onun nezdinde mücadeleyi görmek kesinlikle birbirinden farklıdır.Faşist Saddam ve destekçileri anti-emperyalist ve anti-faşist olmadılar hiçbir zaman ve olamazlardı da.Kaldı ki,daha önceki makalelerimizden olan YEŞİL GERİCİLİK VE KÖKTEN DİNCİLİK DESTEKLENMELİ Mİ? (SENDİREN-MahmutHalilCan) adlı çalışmamızda esasen bu sorunun yanıtını aramış ve vermiştik.Soruna ulusal sorun ve ulusların kaderlerini tayin hakkı çerçevesinden bakmış olsak bile yine yukarıdaki sonuçlara ulaşmamız gereklidir.Zira komünist devrimcilerin ulusal hareketleri desteklemelerinde kayıtsız koşulsuz bir destek durumu söz konusu değildir.Asgari şartları vardır bu desteklemenin:Anti-emperyalist olup emperyalizme darbe vurmak,anti-faşist ve demokratik olmak,komünist ve devrimci hareketlerin örgütlenme ve mücadelelerine müdahale etmemek gibi.Şimdi Saddam ve faşist rejimini bu çerçevede yukarda anlattıklarımız ve hafıza tazelememiz nezdinde yeniden gözden geçirirsek ortaya ne sonuçlar çıkacaktır.Elbette Devrimci-demokrat-komünist-ilerici geçinen ve de aslında tam da tersi platformda yer alanların ulaştıkları sonuçlar ortaya çıkmayacaktır.Bu rejim ve onun temsilcisi olan Saddam’ın tam tersine emperyalizmin uşağı,faşist,anti-demokrat niteliği açığa çıkar.Şimdi bu noktada ezilen halk ve uluslar ile onların temsilcisi gibi görünen gerçekte nihai olarak temsilcileri olmayan gerici-faşist güçleri birbirinden ayırt ederek soruna bakmayı bilmeden doğru sonuçlar üretilemez.Irak ezilen emekçilerinin amerikan emperyalizmine-işgaline karşı mücadeleleri ile Saddam ve taraftarlarının durduğu yer bir ve aynı değildir.Aynı şey örneğin bugün Filistin ya da Lübnan açısından Hamas ve Hizbullah içinde aynen geçerlidir.Bir hareketin haklı ve meşruluğu kadar o hareketin niteliği de bizim destek kriterlerimiz içinde ve dahilindedir.Proğramı,stratejisi,taktikleri ve hatta bire bir eylemsel çizgisi bu anlamda komünist devrimcilerin tavrına ışık tutan nesnel kriterlerdir.Bunlar dikkate alınmadan yapılacak her değerlendirme ve bunun sonucu olarak duruşlar nesnel olarak doğru bir noktada duramaz.Ve de işin esası mantık ve bilimin değil,yürek ve duyguların esiri olunarak tavır geliştirilir.
Ama görünen o ki,Saddam’ın idam edilerek katledilmesi ile birlikte kafaları karışmış durumdadır bizim iki arada bir derede kalmışların.Omurgası olmayan ve bilimsel diyalektik materyalist bakış açısına sahip olmayanlar hemen Irak emekçilerinin zulme,emperyalist kapitalist işgale karşı vermiş oldukları onurlu ve şanlı mücadele ile Saddam’ın öldürülmesini yan yana getirerek Saddam’ı mücadelenin kendisi ile özdeşmiş gibi ,sanki onca kıyım ve kitlesel katliamı başkaları yapmış gibi dolaylı olarak Saddam ve rejimini akladıklarının ya da sonuçta buna vardıklarının farkında değiller…Bu çarpıcı sonucun altını çizmek zorunludur.Saddam eli kanla yıkanmış salt bir katildir.Eli kanlı diktatörlerin sonunun böyle olması kaçınılmazdır.Kendi sonlarını ancak böyle hazırlamaktadırlar.Saddam savunuculuğuna soyunanların yukarıda ifade ettiğimiz gerçekleri ve yaşanmışlıkları yeniden ve yeniden gözlerinin önüne getirip düşünmelerini ve politika belirler iken ,tüm bunların ışığında çalışmalarını tavsiye etmeliyiz.Emperyalist kapitalizme karşı olmak ve mücadele etmek ile ,bunu yaparken yine eli kanlı diktatörleri savunur pozisyona gelmeyi çok iyi bir biçimde analiz etmelerini salık vermek zorundayız.Sıkça ifade ettiğimiz üzere at izinin it izine karıştığı ve karıştırıldığı hassas devirlerde yaşıyoruz.Doğal olarak politika belirlerken doğru rotadan çıkmamak öncelikli hedef olmalıdır.günün peşinden koşmak değil,günü değiştirmeyi esas alanların sabırlı,inatçı,kararlı ve de aynı zamanda tutarlı politikaya sahip olmaları gerekir.Bir çok kişi ya da hareketin cellatlarına meydan okumasına bile hayranlık duyduğundan kuşkumuz yoktur.Ama Saddam bir çok insanın katili olduğunu düşünürseniz ve sonunu gören biri olduğunu hesaba katarsanız bunun hiç te anormal ve beklenilmeyen bir tavır olmadığını görmek mümkün olabilir.Ya da öte yandan Kaybedeceği bir şey yoktur artık Saddam’ın,kendini kahramanlaştırmak dışında.Ama yine de başlı başına ölüm karşısında kayıtsızlığı takdire değer.
Saddam kendini yaratan ve besleyip ortalığa salanlarca katledildi.Yıllarca uşaklığını ettiği ve ipini teslim ettiği emperyalist kapitalist düzenin kendince güç gösterisinin kurbanı oldu.bunda yadırganacak ve garipsenecek bir durum söz konusu değildir.Saddam’ın idam edilmesiyle ders çıkaracak ya da çıkarması gereken onca güç var.Emperyalizmin gözünü kırpmadan kendi yarattığını kolayca harcayacağının bir görüntüsüdür bu.ABD emperyalizmi bu idamla ve hem de hedef aldığı kitlenin halklarının dinsel özel gününü de hiçe sayarak ve onlarla alay edercesine ciddi bir gözdağı vermiştir.Bu gözdağı sadece Arap halklarına değil tüm dünyaya ve rakibi emperyalist güçleredir aynı zamanda.
Sonuç olarak Irak emekçilerinin emperyalist faşist işgale karşı onurlu direnişi ve kendi kaderini tayin hakkı ile ilgili mücadelesi ile Saddam’ın idamını yan yana koyup değerlendirmek kesinlikle ciddi bir sağ sapmanın ifadesidir.Ulusal mücadeleyi desteklemek ile eli kanlı bir diktatörü savunmak yukarda da anlattığımız üzere aynı şeyler değildir.Irak emekçileri ,ulusal ve uluslar arası proleter hareketin bölüğü olduğu sürece ve kararlı,inatçı,tutarlı bir mücadele sürdürüp kavgasını devam ettirdikçe başarılı olmaması olanaksızdır.ABD’nin fiili Ortadoğu işgali kendi sonunu hazırlayacaktır.İkinci Vietnam’ı yaşamaktadır ABD ve yaşayacak ta.Bu durum Bölgesel Devrimin olanaklarını giderek daha fazla arttırmaktadır.Burada tüm Arap,Fars emekçilerinin yanında Türk ve Kürt emekçileri ve proletaryasının birleşik mücadelesinin temel öneme sahip olduğunu vurgulamalıyız.Uluslararası proleter hareketin bir gözü Latin Amerika’da ise bundan daha da önemlisi Ortadoğu’dadır.Ortadoğu devrimi,dünya devriminin öncüsü ve ön açıcısı olabilir.Bugün bunun olanakları dünden daha da fazladır.Bu bilinç ve eylem hattıyla Türk-Kürt-Arap ve Fars proletaryasının ve öncü güçlerinin hareket etmesi ve dünyayı algılaması yaşamsal öneme sahiptir….