ABD'nin Bağdat Büyükelçisi Zalmay Halilzad, 1 Mart tezkeresi öncesinden başlayarak Ankara ile Kuzey Irak'taki Kürt liderler arasında "köprü" işlevi gören önemli bir isim. Halilzad, yeni görevi için veda ziyaretleri yaparken KDP lideri Mesud Barzani'ye övgüler yağdırdı ve onu Kürtlerin lideri olarak tanımladı.
Halilzad, Kuzey Irak'ta devlet oluşumunda da önemli roller oynadı. Türk kamuoyu, Halilzad'ı, 1 Mart tezkeresinin ekini oluşturan mutabakat zaptının oluşması sürecinde Türkiye ile ABD arasında yapılan zorlu müzakerelerde, daha çok Kürtlerin taleplerini Ankara'ya kabul ettirmek için gösterdiği çabalardan anımsayacaktır.
Halilzad'ın o gün Ankara'da gösterdiği çabalar gibi bugün veda ziyaretlerindeki söylemi de "Kürt sorunu" konusunda ABD'nin zihin dünyasını yansıtıyor.
Sorunun iki boyutu
Sorunun iki boyutu var:
1- Kuzey Irak
2- Türkiye
"Kürt sorunu"nun Kuzey Irak boyutuna baktığımızda, ABD'nin zihin dünyasında Soğuk Savaş'ın bitiminden sonra önemli değişiklikler olduğunu söyleyebiliriz.
1980'lerin sonuna kadar ABD için öncelikli olan Türkiye'ydi. Irak'ta Kürtlerle karşılaştırıldığında ABD, uzun yıllar "Ankara-Bağdat-Tahran" üçgenini esas aldı. Ancak, Soğuk Savaş'ın bitmesinden sonra 1990'lı yıllardan itibaren ABD'nin zihin dünyasını değiştirdiği gözleniyor.
Irak'ı işgale uzanan bu süreçte ABD'nin Kuzey Irak bağlamında, "Kürt sorununa" bakışındaki farklılık açık biçimde görülüyor. Bu süreçte ABD'nin Kuzey Irak'ta bir devlet oluşumunu desteklediği, bağımsızlığa temel olacak altyapıyı geliştirip koruduğu söylenebilir.
Bugün itibariyle Kuzey Irak'ta konfederal yapıya yakın bir federal oluşumun gerçekleştiği ve ABD tarafından desteklendiği sır değil.
Türkiye boyutuna baktığımızda ise gözlenen değişiklik şöyle özetlenebilir:
Tipik bir Soğuk Savaş örgütü olan PKK, bu sürecin sonuna kadar ABD'nin soğuk baktığı bir örgüt ve hareketti. Soğuk Savaş sonrasında ise, Türkiye'ye sorunun siyasi alana taşınması telkininde bulunduğu gözleniyor. ABD'nin bugünkü pozisyonu da böyle tanımlanabilir.
Beraber yaşama tezi
ABD'nin Irak'ı işgaliyle Kuzey Irak'ta hızla bağımsızlığa hazır oluşumdan hareketle, ABD'nin Türkiye'ye yaptığı üç telkinden söz edebiliriz:
1- Kuzey Irak'a müdahale etmeye kalkmayın
2- Kuzey Irak'ta oluşacak yapıyı kabullenin ve Kürtlerle birlikte yaşayın
(Bu telkin koşullar oluştuğunda bağımsız Kürt devletiyle birlikte yaşama gerçeğini kabullenin, biçiminde de okunabilir.)
3- Türkiye içinde ise PKK hareketini siyasi alana taşıyın ve bu akıma yaşam ve hareket alanı sağlayın.
Türkiye'nin tutumu
Bu açılardan bakıldığında, Türkiye'nin özellikle 2003 sonrasında, bu telkin ve tavsiyelere çok aykırı politikalar izlemediğini söyleyebiliriz.
Hükümetin Kuzey Irak'a bakışında ABD'nin telkin ettiği "kabullenme" tavrı görülüyor. Ankara, Celal Talabani'nin cumhurbaşkanlığını destekleme, Mesud Barzani'yle diyalog geliştirme, PKK'ya karşı KYB ve KDP'yi arkalama gibi politikalar izledi.
İçeride ise Başbakan Erdoğan, "Kürt sorunu"nu kabul ve ilan etti, bu sorunun çözümü için taahhütte bulundu. DYP lideri Mehmet Ağar da sorunu kabullendi ve siyaset yapma yolunu işaret etti.
Bu yaklaşımlar, ABD politikalarıyla uyumludur ve ABD'nin zihin değişikliğinin Erdoğan ve Ağar üzerinde etkili olduğu söylenebilir.
Cumhurbaşkanlığı ve genel seçim sürecinde bu yaklaşımlar geride tutulmaya çalışılsa da Türkiye bu yola doğru yönlendirilmektedir.
*Milliyet gazetesi/27 Mart/2007