Birlik ve mücadelenin önündeki tüm barikatları yıkmaya!..
Türkiye işçi sınıfını birleştiren, kaynaştıran sayılı olaylardan biridir ‘77 1 Mayıs'ı. Gerçi adı kanlı 1 Mayıs kalmış, gerçi o tarihe kontrgerilla cumhuriyetinin alçak bir operasyonu damgasını vurmuştur, ancak, bu kirli harekat dahi o mitingin görkemine gölge düşüremedi.
İstanbul işçisi ta işgal döneminin 1 Mayıs kutlamalarından günümüze, pek çok ünlü greve, direnişe imzasını attı. Gamaklar, Kaveller, Demir Dökümler, Paşabahçeler unutulmadı, unutulmayacak da. Fakat bunların herbiri, ne denli görkemli olurlarsa olsunlar, fabrikalar, işletmeler bazında bir büyüklük ifade ediyordu. Kocaeli'ne kadar uzanan bir havza halinde sınıfı birleştiren ve harekete geçiren iki büyük olay, birkaç muhteşem gün var ki, sınıfın birliği ve mücadelesi dendiğinde onlar akla gelir; 15-16 Haziran ve ‘77 1 Mayısı…
Bugün yine Taksim diyoruz. 30 yıl değil 300 yıl da geçse unutmadığımızı, unutmayacağımızı, döktükleri kanın hesabını isteyeceğimizi söylüyoruz. Ama asıl, sınıfın birliğini yeniden kurmak, mücadelesini yeniden yükseltmek için yönümüzü Taksim'e çevirmiş bulunuyoruz, bu böyle biline. Çünkü asla unutulmaması gereken bir gerçek var; dökülen kanların da, çalınan/yağmalanan alınterinin de hesabı ancak işçilerin birliği ve mücadelesiyle sorulabilir.
Türk-İş'in bütün bir tarihi -tıpkı kuruluş amacı gibi- sınıfı bölmek, parçalamak, satmak şeklinde özetlenebilir. Şimdi yine kullanmaya kalkan olmasın diye açıklamak gerekiyor; bu tanımlanan ihanet tarihi, hiç kuşkusuz, üyeleriyle birlikte örgütün değil, tepesindeki yönetici ihanet şebekesinin tarihidir. TC genelde açık savaşı tercih etmekle birlikte, sınırlı da olsa Türk-İş türünden Truva atları kullandığı da olmuştur. Devlet eliyle Amerikalar'a gönderilip sarı sendikacılık okulunda eğitilen ilk yöneticileri, onların eğittiği ardılları izlemek suretiyle, sermaye devletine ve düzenine karşı görevlerini -kaleyi içten fetih görevini- sürdüregeldiler.
Ancak Türk-İş, elbette görev icrasında istikrarlı bir başarı kaydedebilmiş değildir. 15-16 Haziran gibi, ‘77 1 Mayıs'ı gibi, sınıfın birliğini engelleyemediği büyük günler de yaşandı bu ülkede. Bir mücadeleyi zaferle sonuçlandırma adına, hakları söke söke alma adına ne başarıldıysa ya Türk-İş'siz, ya da Türk-İş'e rağmen başarıldı bugüne dek. Türk-İş'in etkin olduğu hemen her mücadelenin sonu ise bozgundan, dahil olduğu her eylemin sonu da bozgunculuktan ibarettir. Demek bundan böyle de sınıfın birleşik mücadelesi Türk-İş'e rağmen, onun bozgunculuğu engellenerek, o etkisiz hale getirilerek kurulabilecektir.
Bugün yine, 1 Mayıs gibi işçi sınıfının çok önemli bir gününde, üstelik içeriği de "birlik, dayanışma, mücadele" olan bir günde, Türk-İş, tarihsel rolünü icra etmek üzere, İstanbul'da ikinci bir kutlama için kolları sıvamış bulunuyor. Kendisine çağrı yapılmış, Taksim kararı ve gerekçesi açıklanmışken, en azından bir kısım üyesini Taksim'den uzak tutmakla görevlendirildiği açıktır. Şimdi Türk-İş üyelerine, tek tek işçi üyeleri de değil, Türk-İş'e üye sendikalara düşen, Türk-İş'in sermaye düzeni ve devletinden aldığı bu görevi, sınıfın bölünmesi/zayıflatılması görevini engellemektir.
İşçi sınıfının içinde bulunduğu durum ortadadır. Sermaye düzeni, dünya çapında bir plan dahilinde ve güçlerini dünya çapında birleştirmiş vaziyette saldırıya geçmiş durumdadır. Tüm dünyada proletaryanın 150 yıllık kazanımlarını ortadan kaldırmaya, işçi sınıflarını uysal köleler haline getirmeye çalışmaktadır. Sınıf zaten çeşitli yöntemlerle parçalanmış, örgütsüzleştirilmiş, örgütleri ya yasaklanmış, ya düşürülmüş, ya satın alınmıştır.
Küllerinden yeniden doğmanın, yeniden bir sınıf olarak ayağa kalkmanın ve varlık göstermenin bir tek yolu vardır; birleşmek ve mücadele etmek…
Bunun önündeki tüm engelleri aşarak. İşe bir yerinden başlamak gerekiyor. 1 Mayıs'tan başlamak gerekiyor. Birlik, mücadele ve dayanışma gününden…
http://www.kizilbayrak.net/ sitesinden alınmıştır.