Genel olarak liberallerin, özel olarak da sol versiyonunun toplumsal etkisi kendini bütün ağırlığıyla hissettiriyor. Benim Köxüz'de yayımlanan iki eleştirel yazıma tepkiler hemen gelmeye başlamış. Avrupa'dan telefon eden bir arkadaşım, "liberallere ilişkin görüşlerini, onları seçim ortaklığından dışlamak isteğine bağlıyorlar ve bil ki sana kızan çok" diye uyardı beni.
Haluk Gerger, daha önce kizilbayrak.net'de de yayınlanan yazıları hakkında köxüz sitesine gelen liberal tepkilere yanıt olarak aynı siteye gönderdiği yazıyı bize de iletmiş bulunuyor. Seçimlerle birlikte solda parlamenter hayallerin yeniden depreştiği ve hayati önemdeki ilkesel ayrım çizgilerinin kendilerine devrimci diyenler tarafından bile liberal bir gevşeklik ve umursamazlık içinde tümden bir yana bırakıldığı bir dönemde, liberal solla araya çizilmesi gereken ilkesel ayrımın anlamına ve önemine net vurgular yapan bu yazıyı okurlarımızın ilgisine özellikle sunuyoruz…
Kızıl Bayrak
Genel olarak liberallerin, özel olarak da sol versiyonunun toplumsal etkisi kendini bütün ağırlığıyla hissettiriyor. Benim Köxüz'de yayımlanan iki eleştirel yazıma tepkiler hemen gelmeye başlamış. Avrupa'dan telefon eden bir arkadaşım, "liberallere ilişkin görüşlerini, onları seçim ortaklığından dışlamak isteğine bağlıyorlar ve bil ki sana kızan çok" diye uyardı beni.
Oysa, yazdıklarım yanlış anlamaya müsait değil. Görüşlerimi ancak bilinçli olarak çarpıtmak mümkün olabilir. Ben, sol liberallerln bağımsız "ortak aday" projesinde ikinci asli unsur olduklarını yazdım. Hatta onları, ana unsur olan "Kürt Halk Hareketi" yanında bir tür "demokrasi cephesi" olarak" tanımladım. Sonra da, bu üç öğenin, yani Kürt Halk Hareketi (esas olarak DTP) ile sol liberallerin oluşturduğu "Demokratik Cephe"nin ve mümkün olursa da, sosyalist solun kendi aralarında inşa edecekleri "işçi-emekçi platformu"nun ortak "devrimci-demokratik cephe" oluşturabileceklerini yazdım.
Bunu yazarken de, seçimlerin ve parlamentoya seçilmenin sosyalist sol bakımından ne anlam ifade ettiğini şöyle anlatmaya çalıştım: "Bu çerçeve içinde sormamız gereken temel bir soruysa, şu olmalı: ‘Sosyalist sol' seçimlere nasıl bakmalı? Ben, bugünün koşullarında, Kürt halkıyla stratejik güçbirliğinin oluşması ve toplumla kesilmiş diyalog kanallarının açılması bakımından seçimlere katılıma olumlu bakılabileceğine inanıyorum. Genel olarak burjuva demokrasisinin, özel olarak da onun Türk militarist versiyonunun bütün bildik sınırları ve kısıtlamaları içinde, parlamentoya girmeyi öncelikler listesine bile almayan bir anlayışla süreç içinde yer alınabileceğini düşünmek gerek. En geniş haliyle bile burjuva demokrasisinin İşçi Sınıfı'na nihai kurtuluşu asla getirmeyeceğinin kavratılması ve onda buna ilişkin oluşturulan yanılsamaların kırılması bakımından seçim süreçleri kullanılabilir araçtır. Süreçe aktif katılım sonunda 'ortak adaylar'la seçime katılmak, parlamentoda yer almak gibi tali konularda yeniden kararlar alınabilir elbette. Önemli olan, ‘sosyalist sol'un sistem dışı ilkelerini bütün açıklığıyla 'üçüncü yol' bileşenlerine ve topluma güçlü bir sesle sunabilmesidir." Bütün bunlar Köxüz'deki "Üçüncü Yol" başlıklı yazımda var.
Köxüz'deki iki yazımda da, asıl oy potansiyelini oluşturan Kürtler'in savunulması sözkonusu. Yazdığım şu: "'Ortak adaylar'ın saptanmasında da, liberal sol'un seçkinci-hegemonik, hatta kapkaçcı, tekelci bir tavır içinde olacakları açık. Bu bakımdan, ‘devrimci sol'a, Kürt oy potansiyelini korumak (kendine çekmek anlamında değil) görevi de düşmektedir." Ne demek bu? Dörtbir yandan hain tuzaklarla kuşatılan Kürt Hareketi'nin karşısında liberaller hegemonik bir etkinlik kazanamasın diye, ve Kürtlerle bir dayanışma eylemi olarak, Sosyalist Sol'un "bağımsız ortak adaylar" projesinde karşı ağırlığını koymasını istedim. Bu arada, bunun yoksul Kürt yığınlarının pek çok milli-sınıfsal ihtiyaç ve çıkarlarına hizmete de yardım edeceğini düşündüğümü belirttim.
İşbirliği ya da seçim ittifakı yaparken, elbette, sol liberallere ilişkin eleştirel tavrımı da netlikle ve dürüstçe ortaya koydum.
Kimileri öfkeden kudursa da, bir komünist olarak ben elbette Lenin'e başvuracağım. O'nun bu konudaki görüşlerini, uzağa gitmeye gerek yok, hemen bu sitede Demir Küçükaydın'ın "Seçimler ve Sosyalistler" başlıklı yazısında bulmak mümkün: "Çarlığın iktidardan düşmesine kadar, Rusya'nın devrimci sosyal-demokratları çok defa liberallerin yardımlarına başvurmuşlardır, yani bunlarla bazı pratik uzlaşmalar yapmışlardır. 1901-1902'de Bolşevizm'in doğmasından az önce, Iskra'nın eski redaksiyonu (Plehanov, Akselrod, Zasuliç, Martov, Potressov ve ben, bu redaksiyona dahildik) burjuva liberalizminin siyasî lideri Struve ile, – çok uzun süreli olmamakla birlikte – belirli bir ittifak kurmuştuk. Ama bu, burjuva liberalizmine karşı ve onun işçi hareketi içinde etkisinin en küçük belirtilerine karşı, en amansız ideolojik mücadeleyi sürdürmemize engel olmuyordu. Bolşevikler, her zaman bu siyaseti gütmüşlerdir. 1905'ten beri, işçi sınıfı ile köylülüğün liberal burjuvaziye ve çarlığa karşı ittifakını, sistemli olarak savunmuşlardır, ama buna rağmen, burjuvaziyi çarlığa karşı desteklemekte hiç bir zaman kusur etmemişlerdir (örneğin iki dereceli seçimlerde ya da seçimlerin ikinci döneminde olduğu gibi) ve hiç bir zaman, burjuva devrimci küçük köylüye karşı, sosyalistlik iddia eden küçük-burjuva demokratlar olarak suçladıkları 'devrimcl-sosyalistlere' karşı, en sert ideolojik ve siyasî mücadeleyi durdurmamışlardır. 1907'de bolşevikler, kısa bir süre için, 'sosyalist-devrimciler' ile Duma seçimlerinde beliri bir siyasî blok teşkil etmişlerdir. 1903'ten 1912'ye kadar menşeviklerle bazan yıllarca süren yoldaşlık ettik ve aynı sosyal demokrat parti içinde kaldık, ama onlarla, proletarya üzerinde burjuva etkisinin ajanları olarak ve oportünist olarak ideolojik ve siyasî alanda mücadele etmekten bir an bile geri durmadık. Savaş sırasında 'kautskyciler'le, sol menşeviklerle (Martov) ve ‘devrimci-sosyalistler'le (Çernov, Natanson) bir çeşit uzlaşma yaptık; Zimmerwald ve Kiental kongrelerine onlar birlikte katıldık, onlarla ortak bildiriler yayınladık; ama 'kautskicilere', Martov ve Çernov'a karşı ideolojik ve siyasî mücadelemizi durdurmadık, onu gevşetmedik (. . . )"
Demek ki, eleştiri ile belli alanlarda, belirli bir tarihsel momentte birlikte çalışmak birbirleriyle çelişmek zorunda değil.
Bakın, "… gençliklerinde Marksist ya da yarı-Marksist olup da, yaşlanınca ‘akıllılaşıp' liberal cahillere dönüşen" Rus liberalleriyle eski Avrupa liberallerinin "sosyal demokrasi"ye (komünizme) bakışlarındaki farklılığı Lenin şöyle anlatıyor, Za Pravda'nın Ekim 20-26 1913 tarihli nüshasında: "[Avrupalı liberaller] Sosyal Demokrasi'nin oluşmasını önlemeye çalıştılar ve onun var olma hakkına karşı çıktılar; [Rus liberallerse] kendilerini bu gerçeğe uydurmak zorunda kaldılar… Bunun içindir ki, bizim liberallerimizin sosyal demokrasiye karşı mücadelesi, sosyal demokrat saflar arasında oportünizmin geliştirilmesi yönünde olmaktadır.
Sosyal Demokrasinin yükselmesi ve büyümesini durdurmaya gücü yetmeyen bizim liberal burjuvazimiz, onun liberal yönde gelişmesi için elinden geleni yapıyor. Liberaller haklı olarak bunu (oportünizm ve likidasyon), proletarya üzerindeki etkilerini elde tutmanın ve işçi sınıfını liberal burjuvaziye bağımlı halde tutabilmenin tek yolu olarak görüyorlar…
Liberaller, eski Partiye karşı ve 'parlamento dışı işçi çoğunluğu'na karşı aydınlardan, parlamenterlerden ve legalistlerden oluşan bir engel dikmekten daha iyi ne isteyebilirlerdi ki…" (Collected Works, C:19, Moskova, 1977, s.451-453)
Açık değil mi: Önleyemezsen, kontrol etmeye çalış, ehlileştir, sisteme entegre et, böl ve eski kuşaklar yerine yeni liberaller devşir…
Benim sol liberallere karşı asıl eleştirim bu noktada yatıyor. Lenin'in sözlerinden "işçi/proletarya, sosyal demokrasi" sözcüklerini çıkarın ve "Kürtler"i, Kürtlere ilişkin öteki ilgili/anlamlı sözcükleri yerleştirin, benim ne demek istediğimi daha kolay anlayacaksınız…
Ne var ki, küfür korosuna anlaşılan sadece bizim liberallerimiz değil, "ehlileştirilmiş/liberalleştirilmiş" Kürtler de, ultra Marksistler de katılıyorlar.
Benim bu polemiklerle işim yok. Seçimler sırasında üstelik Avrupa'da olacağım. Varsın, "Haluk Gerger, Genelkurmay'a yardım için tam da seçim sırasında Avrupa'ya kaçtı" desinler. Liberalizmin doruğa çıktığı modern zamanlarda artık herşeye alıştık…
Neyse, benden bu kadar…
http://www.kizilbayrak.net/ sitesinden alınmıştır.