0 0
Read Time:14 Minute, 13 Second

"Genel seçimler ve Kürt iktidarının ilanı" üzerine yazdığım yazıdan sonra, birçok değerlendirme yazısı aldım. Bu değerlendirme yazılarında dikkat çeken önemli noktalar ve sorular söz konusu. Bunun üzerine ben de bu konu üzerine yazmaya devam etmeyi doğru buldum. Bu yazımda hem değerlendirme konularını yeniden ele alacağım, hem de sorulan sorulara yanıt bulmaya çalışacağım.

Değerlendirme konularından biri, gündeme getirdiğim, "Kürt İktidarı ve Kürt iktidarının ilanının" yeni, Kürtlere yabancı bir konu olduğundan anlaşılmasının oldukça zor olduğuydu. Bu değerlendirme yanında gündeme getirilen sorular söz konusu. Bu sorulardan öne çıkan ve bütün konuları da içinde barındıran üç soru var. "Kürt İktidarının zamanı mıdır? ve Kürt İktidarının hangi temele dayandırıyorsunuz?", "Kürt iktidarı nasıl ilan edilecek?". Buna ek olarak elbette devletin katliamcı ve imhacı tarihsel işlevi gözetilerek, "Kürt İktidarının ilanı halinde neler olacak?" sorusudur.

Kuzey Kürdistanlılar iktidara yabancı ve sadece muhaliftirler…

Kuzey Kürdistan'da ulusal kurtuluş hareketinin ve örgütlenmesinin, 20 Yüzyılın başlarından günümüze kadar olan tarihi yüz yıllık kesiti içindeki gelişimini, geçirdiği evreleri, örgütlenme modellerini, liderlik profillerini, katılan kesimlerin reflekslerini, benimsenen ideolojileri, belirlenen mücadele tarzlarını analiz ettiğimiz zaman hiç de olağan, doğal, yaşam yasalarının kapsamı içinde yordamınca olmadığını rahatlıkla saptayabiliriz. Kuzey Kürdistan ulusal kurtuluş hareketinin, çoğu zaman dış zorlamalar, Kürtlere özgü olmayan , dışarıdan ikame yoluyla benimsenen ideolojik kabuller çerçevesinde şekillendiğini, tepkici, muhalif bir hareket olduğu konusundaki bir saptama haksızlık olmaz diye düşünüyorum.

Oysa Güney ve Doğu Kürdistan'da halkımızın konumu, iktidar olma, iktidar ilişkileri açısından Kuzey Kürdistan'daki halkımızdan önemli bir niteliksel, deneysel, yaklaşımsal farklılık taşımaktadır.

Doğu Kürdistan'da halkımız, 1946'da Kürdistan Mehabad Cumhuriyeti ile kendi siyasi iktidarını da kurdu. Kendi kendisini yönetmeye çalıştı, bu yönetime Kuzey ve Güney Kürdistan'dan temsilcileri de ortak etti. Yeni genç bir devleti inşa etti ve yapılandırdı; devlet için gerekli kurumlaşmaları yarattı, İkinci Dünya Savaşı koşullarının hemen sonrasında bir iktidar olduğundan, oldukça demokratik ve anasal bir rejimi de kurdu.

Bu gerçek ve iktidar deneyi, Güney Kürdistan'daki halkımız için fazlasıyla geçerli ve bir zenginlik de taşımaktadır. Güney Kürdistan'da halkımız, uzun vadeli mücadele sürecinde öncelikle "kurtarılmış bölge iktidarlarını" kurdu ve bu iktidar yapısı içinde deney kazandı. 11 Mart 1970'den sonra da Otonom bir şekilde hem siyasi iktidarını yapılandırdı, hem de Irak merkezi yönetiminde pay sahibi oldu, Arap milleti ile iktidarı paylaştı. Kürdistan'da kendi kendisini yönetti. 1975 savaşında Kürdistan Otonomisi'nin yıkılmasından kısa bir süre sonra yeniden "kurtarılmış bölgeler iktidarı" kuruldu. 1990'lardan sonra 1. Körfez Savaşı'nın akabinde tek taraflı, 2. Körfez Savaşı'ndan sonra anayasal rejim yoluyla, Irak halklarının benimsedikleri federal demokrat rejim kapsamında Kürdistan'da siyasi iktidarı yapılandırdı. Bu iktidar yapılanması hızlı gelişmeler kaydetti, demokratik sistemin yerleşmesi için önemli adımlar attı. Ekonomi, sosyal, kültürel alanda önemli kurumlaşmalar, değişimler sağladı; bölgenin örnek iktidarlarından biri oldu.

Bundan dolayı, Doğu ve Güney Kürdistan Halkımızın arkasında tarihsel bir iktidar geleneği, kültürü, refleksi ve davranış tarzı var. Bu nedenle halen canlı olarak öncü kabul edilebilen, kurumlaşmış lider profilleri, siyasi örgütlenmeleri, kurumları var.

Kuzey Kürdistan'da halkımız, tarihsel mücadele sürecinde, içinde bulunduğu koşulları gereği hiçbir zaman güçlü bir somut bir siyasi iktidar deneyi kazanamadı. Bu nedenle, Kuzey Kürdistan halkımızda ve onun hareketlerinde varolan sınırlı iktidar bilinci ya köreldi, ya da zaman içinde tümden silikleşti ve ortadan kalktı. Kuzey Kürdistanlılar hep devletle hesaplaşmayı, devleti yıkma, bertaraf etmeyi senaryolaştırdılar, tasarımladılar. Mücadele sürecinin uzamasından dolayı, İktidar olmayı unuttular. Bu nedenle, elbetteki Kuzey Kürdistan'da iktidardan bahsetmek abesle iştigal anlamı taşımaya başladı.

Bunun yanında, Kemalist eğitim sisteminin, asimilasyonun, Türk merkezli siyaset yapma ve yaşam düzeninin, bunun sonucunda ortaya çıkan entegrasyon, Türkiyelilik anlayışı da, hem Kürtlerin siyasi iktidar olma, kendi kendisini yönetme refleksinin körelmesine yol açtı, hem de iktidarı anlamsız hale getirdi. Türklerin hegemonyası altında yaşamak ve Türklere tabi olmak bir yaşam ve düşünce tarzı haline geldi. Kürt siyasetçi ve aydınlarının, Kürtlerin bağımsızlığına, devlet ve iktidar olmalarına öcü gibi bakmaları; iktidar olmayı Kürtlere layık görmemeleri; diğer milletlerle, Türk milletiyle eşit olmayı savunamaması, bunun en somut dışa vurumudur. Sol ve dini enternasyonalizme/ümmetçiliğe sığınılarak Kürtlerin devlet ve iktidar olmamasını savunmak bunun neticesidir. "Demokratik Cumhuriyet Tezi" bunun ürünüdür. Misak-ı Milli sınırlarına sıkı-sıkıya bağlılık ve tapma bundan ileri gelmektedir.

Kuzey Kürdistanlılar da iktidar olma açısından en önemli zaaflardan biri de, Kürtler her zaman dağda devlet kurmayı düşündüler. Bu da haklı olarak mutlak anlamda bağımsız bir devlet kurma/olma tasarımına dayanıyordu. Doğal olarak bağımsız devlet tasarımı ve inşası süreci uzadıkça, kanlı bir süreç, tahrip edici bir düzleme çekildikçe, somut iktidar sorunu geri planlara itildi, sorun hayatı koruma, ayakta kalma, tümde yok olmama sürecine döndü.

Yeni dünya, bölge, Türkiye ve AB koşullarında, Kuzey Kürdistanlılar için ortak iktidarın federal devlet tasarımı ya da projesi çerçevesinde gündeme geldiği bu aşamada, iktidar deneysizliği ve bilgisizliğinden dolayı, aşamalı olarak hangi iktidar davranışının ortaya konulacağı konusunda ciddi bir bilgisizlik, kültürel fakirlik; siyasi iktidar olma ve devlet yönetme deneysizliği söz konusudur. Bundan dolayı zan ediliyor ki, Türkler istedikleri zaman, Türk devleti istediği zaman Kürtler ancak iktidar olabilirler. Oysa bilinen bir şey ar ki, Türk Devletinin gönüllü bir tarzda, demokrasi gereği, iktidarı Kürtlere vermesinden bahsedilemez. Kürtler koşullara ve kendi güçlerine göre iktidar süreçlerini, aşamalarını tayin edeceklerdir.

Federal devlet çerçevesinde iktidar tasarımı açısından önemli, hayati, tayin edici olan kavramların başında demokrasi, hem de çoğulcu, katılımcı, kimlikler demokrasisi gelmektedir. Kuzey Kürdistanlı siyasetçi ve aydınların demokrasi kültüründen yoksun olmaları, demokratik yaşam biçimini derinleştirme, iç sistemlerini geliştirmemeleri gibi ciddi bir sıkıntıları da söz konusudur.

Oysa, demokrasinin sunduğu mekanizmaların ve olanakların yarattığı koşulları iyi değerlendirmek de iktidar yapılanması açısından önemlidir. Benim bu aşamada üzerinde durduğum Kürdistan'daki siyasi iktidarın bu unsurla hayati bir bağlılığı vardır.

Kürt İktidarının hem temeli var ve hem de zamanıdır…

Öncelikle şunu belirteyim ki, Kürt ulusunun Kürdistan'da kendi topraklarında iktidar olması, kendi kendini yönetmesi, kendi yaşamını kendi özgür ve demokratik iradesiyle aldığı kararlarla yapılandırması en doğal haklarından biridir. Kürt ulusunun bu hakkı, diğer tüm doğal, siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel, tarihsel hakları Federal Irak Devleti'nin sınırları dışında Türkiye, İran ve Suriye tarafından gasp edilmiş durumdadır.

Kürdistan halkı da başta iktidar olma ve kendi kendisini yönetme hakkı olmak üzere bütün haklarını kazanmak için bir yüzyıla yakın zamandır mücadele etmektedir. Bu mücadelede ödenen bedelin tam karşılığı olmazsa da, belli sonuçlar alındı. 1980 yılından önce Kürdistan halkı belli kentlerde yerel iktidarı, hem mücadelesi ve hem de Türkiye'deki "demokrasi oyunu" sonucu kazandı. Ama ne yazık ki bu yerel iktidar yapısı içinde, bir yerel Kürt iktidarı davranışı gösterilemedi. Subjektif anlamda Kürtlük ve darbe sonrasında hapislik dışında, somut davranış, yapılanma, yönetme, halkla ilişkiler, özel davranış tarzı anlamında bir iktidar karakteri gösterilmedi.

Kürdistan'da, 1992 yılından sonra, yerel iktidar ve parlamentoda sınırlı da olsa siyasi olarak kendini temsil etme koşulları ortaya çıkmasına rağmen, iktidar sahibi olma deneysizliği ve diğer örgüt çıkarları hesaplarından dolayı bundan kaçınıldı. DEP'in SHP ile ittifakından sonra seçilen milletvekilleriyle ilgili trajedik son, siyasi iktidar konusundaki beceriksizliğin en somut göstergelerinden biridir. Kürtler adına oy alarak meclise seçilen milletvekilleri, nasıl bir davranış ortaya koyacakları konusunda, bir plan ve proje sahibi olamadıklarından şaşkına döndüler. Seçimden kısa bir süre sonra da bu beceriksizlik tümden ortaya çıktı.

2003 yılındaki yerel seçimlerde Kürtlük adına hareket eden DEHAP (DTP) halkımız tarafından birçok alanda yüksek bir oy oranıyla yerel iktidar oldu. Ama ne yazık ki, sahip olduğu toplum projesi nedeniyle, iki arada bir derede olma yapılanmasından, Türkiyelilik anlayışından dolayı Kürt halkı adına iktidar davranışı göstermedi, projeler geliştirmedi, kendisine verilen oyların ve halkın iradesinin kıymetini bilinmedi. Türk yönetiminden farklı bir yönetim modeli göstermedi, Kürdistan'ın Türk asker ve sivil bürokrasisi, onların başı komutanlar, kaymakamlar ve valiler tarafından yönetilmesinden farklı bir model ortaya çıkaramadı, farklı bir Kürt ulusal/etnik iktidar işlevselliği gösteremedi. Bu anlamda, Kürdistan'da yerel iktidarı siyasi genel iktidara dönüştürme anlamında bir şart olgunluğunun olmaması gibi subjekif bir olumsuz şarttan, bir talihsizlikten bahsedilebilir.

Bunun dışında, halkımız büyük bir oy oranıyla, kendi kendisini yönetmek istediğini ortaya koydu. AB'nin çoğulcu, katılımcı, kimlikler demokrasisi açısından halkımızın siyasi iktidarı için önemli kriterleri ortaya çıktı. Türkiye de, AB'nin çoğulcu, katılımcı, kimlikler demokrasinin ve genel olarak dünyadaki demokratik yapılanmanın bir öğesi olmak anlamında iddialı.

Bulunduğumuz koşullarda, özellikle 27 Nisan post-modern darbesinden sonra, genel demokrasi kuralları bağlamında bile Kürtlerin sistemin dışında mutlak olarak tutulmak istenmesi, bütün Kürtlerin düşman edilmesi; mecliste, Kürtlerin bağımsız temsilcilerinin olmasını engellemek için alınan kararlar, Kürtlerin demokrasi ve halkın egemenliği, kendi kendisini yönetme hayati ilkesine bağlı olarak yerel iktidarını genel siyasi iktidara dönüştürme kaçınılmaz hale gelmiş durumda.

Demokrasi ve yerel iktidarların varlığı bağlamında, yerel iktidarı genel siyasi iktidara dönüştürme koşullarının olgunlaştığını ve zamanının geldiğini düşünüyorum.

DTP, bu tarihsel görevi, diğer Kürt kesimleriyle ittifak ederek yerine getirmek durumundadır. Böyle bir atılım, Türk sömürgeci hegemonik tarihsel sistemini krize sokacağı gibi, dünyanın ve özellikle de AB dünyasının sorun üzerinde titizlikle ve acil olarak durmasını kaçınılmaz hale getirecektir. AB, Kürt İttifakının, DTP ve ittifak içine gireceği Kürt kesimlerinin bu siyasi iktidar ilanı karşısında, kendisini, demokrasisini bir sınava tabi tutacaktır. Somut bir tavır belirlemek zorunda kalacaktır.

Devlet, önümüzdeki dönemde demokrasinin bu gücünü, başına açacaklarını ön gördüğünden, Kürtlerin demokrasi oyununa bağlı olarak ortaya çıkan fiili yerel iktidarının da önünü kesmek için yasal değişiklikler yanında, fiili uygulamalarla bu konumu da ortadan kaldırma gibi büyük bir proje sahibidir. Bu nedenle, mevcut yerel iktidarları da kaybetmek söz konusu olabilir. Bu olanağın kaybedilmesi halinde sorun: Kürtlerin, federal bir sistem içinde kendi kendisini yönetmesi, bu sistem içinde siyasi iktidar olma ve iktidarı paylaşmaktan çıkıp, başka bir düzleme taşınmak durumunda kalacak. Bu da mücadele tarzının değiştirilmesini kaçınılmaz hale getirecek. Dünyanın mevcut koşullarında yeni düzlemdeki bu mücadele tarzının başarısızlığı göz önüne alındığında, sorun oldukça zorlaşacaktır.

İçinde bulunulan tarihi fırsatı değerlendirmek, halka karşı sorumluluğu yerine getirmek için yerel iktidar yapısını genel siyasi iktidara dönüştürerek, devletin önümüzdeki büyük ve tehlikeli projesinin uygulama şansını ortadan kaldırmak, Türkiye'yi ve dünyayı düşündürmesi olanaklı olacaktır.

Kürdistan'da siyasi iktidar nasıl ilan edilir?…

DTP'nin, Kürdistan'da yerel iktidarını öncelikle bilince çıkarması, ona uygun bir büyüklükte düşünmesi, Türkiyelilikten uzaklaşması, Misak-ı millici olmaktan kurtulması, tüm Kürdistan halkının temsilcisi olmanın sorumluluk bilincini geliştirmesi gerekir.

DTP'nin öncelikle ve yıldırım hızıyla bütün Kürt kesimleriyle ittifak etmesi; bu Kürt ittifakının, başta AB ülkeleri olmak üzere, BM ve dünya düzleminde güçlü, organizeli bir lobi hareketi yürütmesi gerekir. Bunun için de Kürtlerin koşulları olgunlaşma aşamasında. PKK'nın ve diğer illegal Kürt kesimlerinin da bu yeni konsepte, genel siyasi iktidara göre kendini yapılandırması, iç iktidara kayıtsız şartsız tabi olması için kendilerini projelendirmeleri gerekir. Ondan sonra, seçilmişler, tarihsel misyonerlerden, kanaat önderlerinden, siyaset ve sivil toplum temsilcilerinden bir kurucu meclis ilanı, kurucu meclisin, anayasal hukuksal çerçeve içinde belirleyeceği bir hükümetin oluşması yoluna gidilmelidir.

Ondan sonrasında, dünyada milletler kendilerini nasıl yapılandırmışlarsa, Kürtler de öyle yapılanacaktır. Güney Kürdistan Federe Bölgesi bu anlamda önemli bir model olacaktır.

Bu tehlikeli, riskli bir iş mi?…

Evet yapılacak iş, tehlikeli, riskli, yeni, büyük bir iştir. Kürdistan'da siyasi iktidarın ilanı devletin saldırısına yol açacaktır. Buna rağmen, fiziki imhanın ve katliamların kolaylıkla yapılmayacağı ortada. Mahkemelerin işletilmesi yoluna gidilecek, toplu tutuklamalar, yargılamalar başlayacaktır. Anayasa'nı değiştirilmesi gerekçesiyle, bu yargılamalar yapılacak. Bunun kadar doğal bir şey de olamaz.

20. Yüzyılın başlarındaki Kürdistan'daki ulusal ayaklanmalarından, yakın tarihimizde 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbelerinden sonra, saydıklarımdan daha büyük şeyler yapıldı. Köyler, şehirler yakıldı. Kitlesel göçlerin oluşmasına yol açıldı. Kitlesel tutuklamalar, yargılamalar, işkenceler yapıldı. Halen de devam ediyor. On binlerce Kürdistanlı katledildi.

Elbette Kürtlerin kendi ülkelerini kazanmaları, topraklarını özgürleştirmeleri, kendi ulusal haklarını kazanmaları hep riskli oldu ve olmaya da devam ediyor. Özgürlük ve bağımsızlık, birçok tehlikeyi göze almaya, bedel ödemeye değdiğini belirtmeye bile gerek yok.

Bulunduğumuz aşamada, dünyanın soğuk savaş sonrasında Sovyetler Birliği'nin ve Yugoslavya'nın dağılmasının neticesinde onlarca yeni devletin kurulduğu koşullarda, AB sürecinde, ABD ve müttefiklerinin Büyük Ortadoğu Projesi, dünyanın yeniden yapılandırılması ve demokratikleştirilmesi tarihi aşamasında Kürdistan'da genel siyasi iktidarın ilanının taşıdığı tehlikeler, riskler, bugüne kadar görülen risklerden daha şiddetli, daha büyük olmayacaktır.

Kürdistan'da genel siyasi iktidar için birçok şeyi göze almaya değer olduğunu biliyoruz. Buna hazırlıklı olmalıyız.

Amed, 29. 05. 2007

İbrahim GÜÇLÜ
İbrahimguclu21@gmail.com

http://www.rizgari.com/ sitesinden alınmıştır.

 

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter