0 0
Read Time:13 Minute, 48 Second

Bu makalede, Kürt liberal-teslimiyetçi platformun yasal dayanaklarından DTP'nin eşbaşkanı Aysel Tuğluk'un, soyut tanımlamaları ve idefiks halini yansıtan genel bir değerlendirme yapacağız.Öncelikle, bu hanımefendinin " çokbilmişliğiyle" traji-komik kavram çarpıtıcılığını ve kime ne demek istediğini, kimlerle duygudaşlık kurma yolunda mesafe kat ettiğini anlamaya çalışalım.

Radikal 2 gazetesinin, 27 Mayıs 07 sayısında,"Sevr travması ve Kürtlerin empatisi " başlığı altında Aysel Tuğluk'un kendi "bilinçaltındakileri" yansıttığı bir yazısı yayınlandı.

Türk toplumunun varoluş özelliklerini anlama bunu da etik düzeyde açıklama cümleleriyle başlayan yazı, baştan-sona kadar kavramsal basitliklerle dolu. Tarihsel, sosyolojik, psikolojik analizler yapayım derken, yazının son bölümünde belirttiği gibi; "Kitle psikolojisi" ne uygun klasik açılımlarla yetiniyor. Tuğluk'un yazısındaki açıklamaları onyıllardır farklı düzen içi eğilimden de duymaktayız. Yani, yazısında yeni adına bir şey yok. Kemalist-burjuva kesimlerin "iç ve dış düşman korkusu" üzerinden kendi egemenliklerini sürdürme politikasının bir ürünü olan "Sevr hortluyor","misak-i milli sınırları bölünüyor" safsataları bu hanımefendiyi de, anladığımız kadarıyla epey etkilemiştir.

"Tehlikenin farkında mısınız" sorusu akıllardadır, bunu soranlarla aynı kaygıları taşımak, onlarla duygudaşlık kurmaya çabalamak tabi ki kendisinin sorunudur. Kemalist resmi tarih masallarına inanmak, Kemalizm'de ilericilik aramak konusunda samimiyetini kanıtlama peşinde olabilir. Kişisel durumu ve eğilimleri bizi ilgilendirmiyor. Ancak,"Biz" diyerek Kürtler adına bu düşüncelerini açıklama yönüne gitmesini kabul etmemiz mümkün değil. Son sekiz yıldır, her defasında tekrarlanan TC resmi ideolojisinin şekillendirdiği kuramsal ve yapısal fenomen neticede böyle insan prototiplerinin "ehven-i şer"ci bakış açılarını belirliyor.

"Hikmetinden sual olunmaz" buyrukların tartışmasız kabul gördüğü ortamda, edilgen-statik duruş hâkimdir. Söylediklerimi dinle ve yap, sonuçlarını görme ve sorgulama! Durum budur. Ortada, Kürdistanî bir strateji olmayınca, yapılan açıklamalar, pratik süreç kazanımlar doğurmamaktadır. KUKM'nin devrimci sürecinde oluşan anti-sömürgeci, yurtsever bilinç şimdilerde bu cenahın kontrolünde zamana yayılmış konseptlerle silinmeye çalışılıyor. Tuğluk ve benzerlerinin, TC sömürgeci düzenin argümanlarını halkımıza empoze etmenin dışında herhangi bir misyonları yoktur.

Aysel Tuğluk, Radikal gazetesindeki makalesinde etik zorunluluktan dem vurmuş, böylelikle ideolojik değil de "rasyonel" olduğunu göstermek istemiş. En azından onun söylemi bu. Peki, asgari ölçekte bile böyle düşünmüş müdür? Sanmıyoruz, yazısındaki saçmalıklar ortaya yerde duruyor. Tuğluk etik kaygılarla mı hareket ediyor, olmadığı ayan beyan bellidir. Öncelikle etik sözcüğünün tanımını kısaca yapalım; Yanlışı doğrudan ayırabilmek amacıyla ahlâk kavramının doğasını anlamaya çalışmak tır. Bu kadarı bile tuğluk'un çarpıtmalarını açıklıyor. Doğruları bilinçlice yanlışlara kurban edenler utanmadan etik olmaktan bahsediyorlarsa, bunu deşifre etmek ve hak ettiği cevabı vermek ahlaki bir zorunluluktur. Şark kurnazlığı yaparak,"biri şöyle diğeri böyle demekte, ben başka türlü bakıyorum" safsataları anılan bu olumsuzluğun üzerini perdelemekten öte bir değer taşımaz. Tuğluk'ta, kalem darbeleriyle bilinen rutin davranışa sığınıyor. Farklı olarak yazısında ne var, TC'nin resmi ideolojisi ve Kürdistan ulusal bağımsızlık sorununu birbiriyle nasıl ilişkilendiriyor? Bakıldığın da gayet açık görülmektedir. Yaşadığı koşulların nedenlerini kavrayamayan, genel geçer laflarla kendi yanlışını sürdürerek bunu dayatmanın politik edebiyatta karşılığının ne olduğunu biraz araştırma yapıp görmesini ve de en yakın psikologa gidip, politik psikoz'un kendi ruh ve bellek sağlığı üzerinde yaratabileceği çöküntüleri öğrenmesini öneriyoruz.

Gelelim Aysel Tuğluk'un en hafif deyimle "incilerine". Yazının tamamını okumak için Sosyaliste Şoreşger forum sayfası makale başlığına girerek bakabilirsiniz. Makalesindeki çarpıtma ve bilgi(sizliği) tek tek açmadan hemen önce şunların altını çizelim. Tasfiye ve teslimiyet sürecinin aktörlerinin deşifrasyonu ve devrimci ulusal Kurtuluşçu çizginin toparlanması açısından, yıllardır yaptığımız tespit ve analizlere bakıldığında, bugün yaşananlar beklenen, çöküş ve çözülme olgusunu bütün mücadele alanlarında hâkim eğilim haline getiren, böylelikle de; ruh, bellek ve bilinç katliamıyla bir dönem devrimci savaşla özgürleşme inancı ve tavrı sergileyen insan(kadro) unsurunun pasifikasyonunu yarattığı öngörümüzün haklılığını, somut praksisleriyle her defasında kanıtlıyor. Ve bu tersine gidiş, Kuzey Kürdistan halkının var olan birikimlerinin sinsice sömürgeci düzene peşkeş çekiyor, halkımızın katillerine sevdalanması isteniyor.

Reel politikçi Tuğluk hanımefendi, kavramlarla oynayıp kendi görüşlerinin doğruluğunu kanıtlamaya uğraşmış. Real politik düşünce; "herhangi bir ideale veya kurama bağlanmaksızın tamamıyla mevcut gerçeklere uyum sağlayarak amaçlarını gerçekleştirmeye çalışmak anlamında kullanılan bir terimdir."Yine;" Bu politikayı uygulayanlar kendi ülkelerinin çıkarlarını amansızca korurlar ve karşılarındakilerden de bunu beklerler."Şimdi, yukarıdaki bu tanımlamaların doğruluğu ışığında "Sevr travması ve Kürtlerin empatisi" yazısını nasıl okumalıyız? İmralı sürecinin, mevcut gerçeklik lafızları ve 21.yy demokratik konfederalizm (ya da sık sık değiştiğinden) komünalizm manifestoları aynı kafa yapısının kopyasıdır. Kendi teslimiyetçiliklerini böyle içi boş kavramlarla "finale doğru" götürmektedirler. Keza, devrim idealine bağlı kalamayan, apolitizm bataklığına tutunanlar real politikçi kesiliveriyor. Zira yaşamın sayısız kez doğruladığı gibi, kendilerine nasıl misyon yüklerse yüklesinler tasfiyeci oldukları su götürmez bir gerçekliktir. Tuğluk da ülkesinin (TC'nin) çıkarlarını amansızca korumaktadır. TC devletini, her şeyi ters yüz ederek Kürt halkının nazarında meşrulaştırmaya çalışıyor.22 Temmuz'un öngünlerinde egemen güçlere ne kadar farklı olduğunu gösterme derdinde. Diyarbakır mebusu olursa meclis kürsüsünde ne şekil davranacağını, "Türk devleti ve Türk ulusunun çıkarlarını" nasıl koruyacağını bugünden yansıtmaktadır.

 "o bir mucizedir, ölümsüzdür, uluslaşmada temel direktir."

 Aysel Tuğluk'tan bazı alıntılar yapacağız. Bu hanımefendiyi kendi ağzından tanımak için faydalı olacak alıntılar ve bizim kısa yorumlarımız şöyledir."Tarihte pek çok imparatorluk kurmakla övünen, her zaman yöneten olduğunu düşünen ve bunun en şaşaalı dönemi olarak Osmanlı imparatorluğunu anımsayan bir halk düşünün. Doğru ya da yanlış, abartılı ya da isterseniz egemenlerin resmi tarih ideolojisi olarak tanımlayın, bu toplumun büyük bir kısmı tarafından benimsenmiş büyüklenmeci bir tarih konumlanmasıdır ama sarsıcı gerçeklere tekabül eder." Tuğluk, hepimizin aşina olduğu tarih nakaratıyla meseleye giriş yapıyor. Onun için kim ne derse desin bu yaşanmışlıklar sarsıcıdır. Türk toplumunda ve tabi ki kendisinde derin izler bırakmıştır. Osmanlı imparatorluğunun büyüklüğü ve ya küçüklüğü, bizler için ne anlam ifade ettiğini tartışmayacağız. Başka bir yazı konudur. Şunu diyoruz, Türk egemen tarih masallarını doğru gören zihniyetler, Kürt halk düşmanlığında uzlaşma halindedir. Soralım neden? Eğer biraz etik olmak istiyor ve bu temel de konuşuyorsa, ilk önce kendi halkının gerçekliklerini belirtmek dolayısıyla tarihsel arka planda yaşanmış bugüne aktarılmış deneyimleri de sorgulaması gerekirdi. Ama bu bilimsellikten eser yok. İliklerine kadar pragmatizme batmış birisi ancak böyle ipe sapa gelmez tespitlerle bir konuyu ele alır.

TC devleti, kendi sınıf çıkarlarına göre tarihsel süreklilik yaratmak için, öykünmeci ve de abartılı tarih anlatımlarıyla hem toplumu gerici-ırkçı kalıplara sokuyor, hem de sömürü çarkını daha rahat döndürmek amaçlı suni taraflaşma, karşıtlıklar yaratıyor. Daha ilkokuldan başlayarak empoze edilen Osmanlı hikâyeleri ve M. Kemal biyografilerinin "sarsıcılığı" altında toplumun ne hale geldiğini ifade edemeyen birisi ne aydın ne de etik duyarlılıktan bahsedemez. Hele hele Kürt halkı açısından bu anlayış tamamen kendi gerçekliliğiyle taban tabana zıt, düşmanlarının istediği sömürgeci bir anlayıştır.

Devam edelim; "üzerine, 1. dünya savaşını koyun, ardından teslim, işgal ve bir halkın tasfiyesine yol açabilecek onur kırıcı Sevr Anlaşması'nı da ekleyin." Zaten eklememize gerek kalmadan kendisi tamamlıyor."Hepsi bir araya gelince yaşanılan travmanın büyüklüğü ortaya çıkar." Osmanlı imparatorluğunun,1. Dünya(paylaşım) savaşına hangi gerekçelerle dahil olduğunu ve bunun sonucunda nelerle karşı karşıya kaldığını uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. Sevr anlaşması da, pratikte uygulanmamıştır. Tuğluk,"ratifikasyon (onama bz) olmasa da, tarihsel bir realitedir" diyerek görüşünü kanıtlama yoluna başvurmuştur. Bu kafa yapısının, en değme Kemalist-sömürgeci zihniyetten ne farkı var? Yukarıda da değindik,resmi tarih masalların da bu ve buna benzer argümanlar sık sık kullanılmaktadır.Tuğluk'ta,seksen küsur yıldır süregelen bu soyutlamalarla hem empatik, hem de asmpatik olmaya çalışıyor.Dikkat edilirse çok net görüleceği gibi yazısında devlet'e dair en ufak bir eleştiri bulunmamaktadır. Bu da yazının başından sonuna mantıksızlıkla şekillenmesini beraberinde getirmiştir. Sevr mevzu bahis olunca aynı Kemalistler gibi, DTP eşbaşkanı Tuğluk da emperyalizm karşıtı cümleler kuruyor.Sevr travmasının nedeni olarak emperyalistleri işaret ediyor.Tuğluk'a göre, Türk toplumuna onur kırıcı dayatmalarda bulunan emperyalistlerdir.Lozan anlaşmasını acaba nasıl değerlendiriyor,umarız zahmet edip görüşlerini bizimle de paylaşır.Gerçi,"görünen köy kılavuz istemez" demişler, Sevr konusunda emperyalizmin yanlışlarını dile getiren anlayışların hepsi, konu Lozan oldu mu, İsmet paşaların büyük diplomasisinden dem vurup,hakkımızı söke söke aldık teranelerini pişkinlikle anlatırlar.Tuğluk'ta, bu paşa severlerden farklı değildir.Konunun dışında olsa da emperyalizm üzerine yaptığı değerlendirmeler,cumhuriyet mitinglerindeki şoven-Kemalist kalabalıkla aynı kaygılarla örtüşen biçimde kullanılmıştır.Kürt liberal-teslimiyetçi platformun AB,ABD hayranlığını bilmeyen kaldı mı? Her ağızlarını açtıklarında emperyalistlere çağrı üstüne çağrı yapan kendileri değil mi? Demokratik küresel güçler diyerek Ortadoğu'daki işgalcileri tanımlayan kendileridir."AB kriterleri uygulansın bu bize yeter." Bu söylevleri bugün de tüm geçerliliğini koruyor.Tuğluk'un, "emperyalizm karşıtlığı" da gösteriyor ki, Sevr ve misakı milli sınırları konuları gündeme getirildiğinde emperyalizmden, onun kötü emellerinden laflar etmekteler.

 "Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemliliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir."

Tuğluk'a aşk olsun, sıradan bir Kemalist'ten bile daha ustaca abartmış. Hızını alamamış olsa "peygamber" bile diyebilirdi. MGK ve TSK açıklamalarında Kürtlere karşı alınan kararların altında "büyüklüğümüzü görecekler, göstereceğiz" sloganlarını okuyan herkes ortadaki bu benzerliğe şaşırmış olabilirler. Ancak, sadece Tuğluk böyle konuşmuyor, son sekiz yıldır teslimiyetçi cenahın bütün sözcüleri Tuğluk'un görüşlerine yakın hatta onu sollayan açıklama ve programlar yazmaktadır. Bu M. Kemal hayranlığını, Kürtlerin hakları adına mücadele ettiğini belirten bir partinin sözcüsü yapıyorsa burada ciddi bir sorun var demektir. Tarihsel eylemliliğinde Kürt halk hareketlerinin kanla en vahşi zorbalıklarla bastırılması olan M. Kemal'i mucizevî varlık noktasına taşıyan kim olursa ne adına hareket ediyorsa tarih yalancısıdır, halkımız özgürlük hakkının düşmanıdır. TC'ye, sömürgeci-faşist düzene kabul edilmek onun kapı kulu olabilmek maksatlı tarihsel doğruları yok sayan, devrimci ulusal kurtuluşçuluğa düşmanlaşan çizginin geldiği aşama ibret vericidir.

 "Bize göre Türk halkının korku ve kaygıları ciddi düzeyde gerçekçidir, anlaşılmaya değerdir. Türk halkı Sevr tehlikesine benzer bir durumla karşı karşıyadır tespitini rahatlıkla yapabiliriz."

Klasik demagoglar misali halk'tan dem vurup ait olduğu düzenin veyahut çevrenin kaygılarını anlatmıştır. Konuyu Sevr hezeyanıyla açıyor"ve bu tehlikenin temasında Türk-Kürt çatışması kurgulanıyor" diyerek mesajını ulaştırıyor. Düzen politikacılarının demagojilerinin taklidini böyle yapanlar maalesef başlangıçta bu pratiklerine acemice başlamaktadır. Zamanla eğer düzenden yüz bulur iseler marifetlerini her alanda göstereceklerdir. Tuğluk'un yazısının bu bölümünde histerik bir korku durumu var. Ancak yine yapacağını yapıyor, Türk-Kürt çatışmasını kim-kimler kurguluyor değinmiyor. Son otuz yılın bilançosundan haberi yok mu bu hanımefendinin? Kuzey Kürdistan da yaşananlar nedir? Cevap yok. Ulusal imha ve inkâr politikalarıyla varlığı yok sayılan, katliam ve asimilasyonla ulusal kurtuluş hakkı en aşağılık, karşı savaş konseptleriyle engellenen halkımızın yaşamak zorunda kaldığı koşulların yaratıcıları bellidir. Egemen odakların paranoyalarını dikkate değer görerek onun üzerinden icazetçi politikalara imza atanların Kürt halkına verebileceği bir şey kalmamıştır.

 "Kürtlerin gayet açık ve samimi olması gerekiyor. Şu ön kabulle başlangıç yapılabilir: Misak-i Milli sınırlarını mutlak suretle koruyarak Kürt sorununa çözüm bulunmalıdır." Devamın da;"Gerçekçi çözümlerden kastedilen ülkenin birliğini zorlamayan açılımlardır."

Soralım o zaman, Tuğluk ne kadar samimi ve açık ki bir de Kürtlerden bunu bekliyor? Kürt halkı Tuğluk'un da kendi samimiyetinin mihenk taşı olan görüş ve nakaratları çok duydu, yaşamındaki somut gerçekliliklerle bu nakaratların örtüşmediğini pratik deneyimleriyle gördü. Kürt sorununun çözümünün Sömürgeci düzenin yıkılışıyla mümkün olduğunu görmeyen, görmek istemeyenler soyut "kardeşlik, barış" açılımlarıyla kendi tükenmişliklerini perdeliyorlardır. TC'nin temel yasalarını ve sömürgeci-faşist rejimini karşısına almadan Kürdistan ulusal ve toplumsal kurtuluş sorunu çözülemez. Barış çubukları uzattıkları Türk egemen sınıfın Kürt halk düşmanlığı politikasında bilinenin dışında yeni sayılabilecek bir politikası yoktur."Son Kürt kalıncaya dek mücadelelerini sürdürme kararlılığındadır. Yaşamın sayısız kez doğruladığı şekilde mevcut saldırganlığını tırmandırarak sınıfsal-sömürgeci tavrını yansıtmaktadır.

 

Aysel Tuğluk'un yazısında, yukarıdaki alıntıların aynısı, çeşitli paragraflar da var. Genel bir çerçeve de değerlendirdiğimizden sözü fazlaca uzatmak istemiyoruz. Değerlendirmemizi sonlandırırken, Albert Einstein'ın şu sözlerini hatırlatalım istedik:

"En önemli insani çaba, eylemlerimizde ahlaklı olmak için çalışmaktır, iç dengemiz ve hatta varoluşumuz buna bağlıdır. Ancak iyi ahlaklı eylemler hayata güzellik ve onur verebilir."

 

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter