1970'lerden bu yana Irak anayasasında özerkliği kabul edilen, 1991'den bu yana kendi kendisini idare eden Irak'ın kuzeyindeki Kürdistan bölgesinde 2003 yılında Saddam Hüseyin rejiminin yıkılmasından bu yana neler oluyor? ABD yönetimi Irak'ın geleceğinden söz ederken sık sık Kuzey Irak'ı ülkenin tümü için bir siyasi model olarak öneriyor.
Ama halkının büyük bir kısmı maaşa bağlanmış, Baas geleneğiyle örgütlenmiş, iki büyük partinin mutlak egemenliğine dayalı sistemde demokrasi ve muhalefet ne ölçüde mümkün? Son dört yıl içinde ekonomik ve siyasi olarak büyük güç kazanan bölgeyi yöneten siyasi partilerin bugüne ve geleceğe ilişkin vizyonları neler? Daha yakın zamana kadar birbiriyle iç savaş içinde olan iki büyük Kürt partisinin geniş tabanlı bölgesel hükümet içindeki ortaklığı ne kadar kalıcı?
Onlarca televizyon, radyo, gazete ve dergi bulunan bölgede basın hürriyeti var mı? Irak'ın İslam'a dayalı anayasa va yasalarındaki ayrımcılık içeren hükümler karşısında Kuzey Irak'ın laiklik ve eşitlikten yana kadın örgütleri neler yapıyor?
Daha yakın zamana kadar birbiriyle iç savaş içinde olan iki büyük Kürt partisinin geniş tabanlı bölgesel hükümet içindeki ortaklığı ne kadar kalıcı? Onlarca televizyon, radyo, gazete ve dergi bulunan bölgede basın hürriyeti var mı?
Irak'ın İslam'a dayalı anayasa va yasalarındaki ayrımcılık içeren hükümler karşısında Kuzey Irak'ın laiklik ve eşitlikten yana kadın örgütleri neler yapıyor? Petrol denizinde benzin kuyrukları… Petrol Irak ve Kuzey Irak'ın şansı mı laneti mi? Kuzey Irak'ın üretime değil, devlet ihaleleri ve memur maaşına dayalı ekonomisi kime yarıyor?
Kürdistan bölgesini bir baştan bir başa inşa eden ve petrol arama ve çıkarma anlaşmalarını alan Türk şirketleri bölgenin geleceğini nasıl görüyor? Erbilli ve Kerküklü, Sünni ve Şii, Kürtlere, Türkiye'ye ve İran'a bağlılık duyan, yirmiyi aşkın siyasi partisiyle Kuzey Iraklı Türkmenler. Ana dillerinde eğitim, yayın ve siyasi parti kurma haklarına sahip bir azınlık olarak talepleri… Kerkük'ün geleceği konusunda Kürt ve Türkmen tezleri. Kentte asayiş ve normalleşme sürecindeki gecikme, yıl sonuna kadar bir referanduma izin verecek mi? Öteki Irak dizisinde, Kuzey Irak'ta Dohuk, Şaklava, Taktak, Selahaddin, Süleymaniye ve Kerkük'te iki hafta dolaşıp, bu soruların yanıtlarını, toplumun her kesiminden onlarca kişiyle yaptığımız sohbetlerde arıyoruz.
BÖLÜM 1- Ulus olmak
Erbil'in İzzeddin Feyzi ilkokulu öğrencileri sabah mahmurluğu içinde Kürdistan Özerk Bölgesinde ulusal marş olarak okunan Ey Rakip'i söylüyor: "Hey düşman, Kürt ulusu dili ile yaşıyor, bayrağı asla inmez" diyor marş. Kuzey Irak'ın çocukları yıllardır okullarında ana dillerinde eğitim de görüyor. Ama sadece Kürtçe değil. Birinci sınıf öğrencileri bu yıl üç dilde okumayı ve yazmayı öğrenmiş. Arap alfabesiyle Sorani Kürtçesi ve Arapça, ve latin alfabesiyle ingilizce…Çocukların bir kısmı da Türkmen. Bölgede yaşayan Türkmenlerin de, tıpkı Araplar, Asuriler, Keldaniler, Yezidiler ve Ermeniler gibi kendi dil ve dinlerini öğreten okulları var. Ama kimileri de karma okullara gidiyor. Her halukürda öğrenciler en az üç dilde öğrenim görüyor. Iraklı Kürtler daha 1970 yılında bir anlaşmayla öz yönetimlerine kavuşmuşlardı. Kürt bölgesine özerklik tanıyan anlaşmaya, Molla Mustafa Barzani ile zamanın Baas yönetiminin devlet başkan yardımcısı Saddam Hüseyin imza atmıştı. Her ne kadar dört yıl sonra yeni bir isyan ve ardından gelen bastırmayla bu özerkliğin uygulanmasında önemli kesintiler olduysa da, Kürtlerin ayrı bir yönetim yapısına sahip olduğu, Irak'ta uzun zamandır genel kabul görüyor.
Baskı ve isyan tarihi İran-Irak savaşının son yıllarında Baas rejiminin yürüttüğü Enfal adlı harekatta Irak'ın kuzeyinde insan hakları izleme örgütü Human Rights Watch'a göre en az 50 bin, muhtemelen yüz bin insan öldürüldü. İki bin köy boşaltıldı, yüzbinlerce insan göçe mecbur edildi. Kuzey Irak'ın yakın tarihindeki en önemli dönüm noktası ise herşeye rağmen 1992. Körfez Savaşı ardından yaşanan ayaklanma ve milyonlarca Kürdün İran ve Türkiye'ye göçüne yol açan bastırma harekatı sonrasında, 36. paralelin kuzeyi uluslararası koruma altına alındıktan sonra, bölgenin güçlü Kürt partileri fiilen hiç bir yere bağlı olmadan bölgeyi yönetmeye başladılar. 2003 yılında Irak'ın Amerikan güçleri ve müttefikleri tarafından işgaline kadar. Şimdi Kürdistan Bölgesel Yönetimi, yeniden Irak'ın bir parçası… Ama Irak siyaset sahnesinde 1970'lere kıyaslanmayacak kadar güçlenmiş olarak.
400 çocuğun okuduğu öğretmenlerinin önemli bir kısmı da Türkmen olan İzzeddin Feyzi ilkokulunun müdürü Kamran Fethi Mahsun, 26 yıllık emektar bir öğretmen. Bölgenin görüp geçirdiği onca isyan, çatışma, baskı döneminde okullarını asla kapatmamış olduklarını söylerken, sesi gururla çınlıyor. Okul kitapları, müfredat, yöntemler herşey gözden geçiriliyor. "Yeniden inşa" anahtar kelime burada.
Kürdistan Bölgesel Yönetimi her alanda büyük bir inşaat alanı. Bölge bağımsız değil ama süreç bir tür ulus inşa süreci gibi. Bunun yarattığı romantizm, onlarca yıldır savaşlar, baskılar, yokluklarından kaçarak dünyanın dört bir yanına dağılan Iraklı Kürtleri de mıknatıs gibi çekiyor. Sadece Iraklı Kürtleri de değil üstelik.
Erbil'de bu yıl öğretime başlayan Kürdistan Hawler Üniversitesi, adeta bölgedeki büyük inşa projesinin asmbolü. Modern, özerk bir üniversite hayalinin ürünü. Rektörlüğüne İngiltere'de 25 yıl öğretim üyeliği yapmış siyaset profesörü, Abbas Vali getirilmiş. Geçen iki öğretim yılında İstanbul'da Boğaziçi Üniversitesi'nde ders veren Vali, İranlı bir Kürt.. "İngiliz yüksek öğretimi modeline göre kurulan bu üniversite, gecikmiş eğitim reformunun en önemli aracı olarak görülüyor.. Biz, bu bölgede, kuruluş yönetmeliğinde, "kamu kuruluşu" diye tanımlanan ilk üniversiteyiz. Irak yasalarında, daha önce üniversiteler sadece "özel" ya da "devlet" kurumları olabiliyordu. Biz ise artık bir kamu kuruluşu olarak, devlet tarafından finanse edilen ama akademik ve idari olarak hükümetten bağımsız bir yapıyız. Müfredatımızın belirlenmesi, öğrenci, öğretim üyesi ve diğer personelimizin seçimi tamamen bize ait. Ve akademik özgürlüklerimiz garanti altında" diyor. Profesör Vali'ye, "peki ama siz İranlı bir Kürtsünüz. Üstelik 30 yılı aşkın süredir İngiltere'de itibarlı okullarda ders veriyordunuz, niye geldiniz buraya" diye sordum. "Bu benim açımdan, mensup olduğum Kürt toplumuna borcumu kısmen de olsa ödemenin bir yoluydu. Doğru, İrandanım. Ama uzun zamandır, edindiğim bilgi ve tecrübeleri bu toprağa taşımayı ve buradaki inşa sürecine katılmayı istiyordum. Eğitim reformunun öncülüğünü yapmak suretiyle bizler de bu düşün gerçekleşmesine küçük bir katkıda bulunabiliriz umarım. Kısacası benim için bu hem kişisel, hem siyasi ve hem de akademik bir misyon" diye yanıtladı. Aklıma hemen gelen bir örnekle, "Acaba İsrail devletinin kuruluş yıllarındaki romantizmle paralellikler görüyor musunuz?" diye sorunca da şu cevabı verdi: "Paralellikler var. Ama aynı zamanda çok temel farklar var. Biz kendi toprağımızdayız. Hep burda yaşadık. Kimseyi yerinden yurdundan etmiyoruz. Burada insanların topraklarına sahip çıkması, dillerini, kültürel ve siyasi haklarına sahip çıkması söz konusu. Bunu da, mümkün olursa, demokratik federal bir Irak içinde inşa edebilmeyi umuyorlar."
Gelenek ve modernleşme
Kürdistan Üniversitesi'nde rektör Profesör Abbas Vali'den sonra kantinde, koyu demli çaylar eşliğinde üç öğretim üyesiyle sohbet ettim. Üçü de buralı değil. Fakat, bu bölgenin sosyologlar ya da siyaset bilimciler açısından müthiş bir laboratuvar olduğunu düşünüyorlar. Onları bölgeye çeken de bu olmuş… Doktor Sandra Phelps, sosyolog. Sydney Üniversitesi'nden gelmiş. Doktor Zafer Yörük, Londra Üniversitesi'nden, Siyaset Bilimi hocası. Ve 15 yıldır bölgede araştırmalar yapan siyaset bilimci Doktor Denise Natali…
Doktor Sandra Phelps'in uzmanlık alanlarından biri ulus inşa süreçlerinin sosyolojik kurgulanışı. Kürdistan bölgesel yönetimi içinde milliyetçiliği tezahürleri hakkındaki gözlemlerini sordum. "Milliyetçiliğin asmbolleri bakımından, yani marşlar, danslar, bayrak gibi asmboller bakımından diğer milliyetçiliklerden pek farkı yok. Ama söylem ilginç. Kürtlerin, Kürt olmaktan gurur duyduklarını görüyorsunuz. Ama devlet milliyetçiliğinden farklı bir şey bu… Belki devlet olmadıkları için. Yani halk arasında milli duygular güçlü, ama resmi bir milliyetçi söylemin fazla görünmediğini söyleyebilirim. Bir de tabi milliyetçilik hep "öteki"ler karşısında birlik duygusunu işler. Bu anlamda Kuzey Irak'daki milliyetçilik, tarihteki sömürgecilik sonrası milliyetçiliklere benziyor. Yani Kürtler için "öteki", esas olarak Irak'ın güneyi… Oradan farklı oluşlarını vurguluyorlar" diye yanıtladı. Doktor Zafer Yörük de Sandra Phelps'in görüşünü paylaşıyor milliyetçiliğin günlük hayattaki tezahürleri konusunda. Ama bölgedeki milliyetçiliğin karakterinin gelenekselliğinin ulus devletin üzerinde yükseldiği birey-vatandaşın ortaya çıkmasına izin vermediğini ya da yavaşlattığını düşünüyor.
Zafer Yörük'ün bahsettiği geleneğe dayalı değişim Doktor Denise Natali'ye göre en büyük problem. Baas rejiminin mirası olan "baba devlet" zihniyeti yüzünden sadece eğitim alanında değil, sosyal, ekonomik ve siyasi düzeyde de bir türlü köklü değişimler yaşanamadığını düşünüyor: "Eğitim ya da sosyal sermaye konusunda gelişme sıfır. Kürdistan Üniversitesi'nde modern bir eğitim sistemi kurma çabası var, tamam. Ama düşünün ki buranın güvenli bölge ilan edilmesinin üzerinden tam 15 yıl geçti. Ne değişti? Üniversitelerde hala Baasçı sistem geçerli. Müfredat bakımından evet. Ama aynı zamanda zihniyet bakımından da." "İktidardaki siyasi partilere üye olmak, size üniversitede yer açabiliyor. Öğrenci olarak veya öğretim üyesi olarak. Dolayısıyla hala 'haketme'ye dayalı bir sistem kurulabilmiş değil. Siyasi ve ekonomik dönüşümü sağlayacak sosyal devrim gerçekleşemiyor. Evet bir ölçüde sivil toplum gelişiyor. Ama yukardan denetimli. Yani siyasi partilerin ve hükümetin onayını alması şartıyla. Koca bir yeni nesil var burada yaşamak istemeyen. Yetişmiş bir kesim dışardan geliyor doğru ama buradaki gençler de kaçmanın yollarını arıyorlar. Çünkü burada iktidar partilerine yakın değilseniz geleceğiniz yok…"
Devam Edecek…….
BBC
'ÖTEKİ IRAK'- Ekonomik tablo
Gönderen: RojgerKocgiri Tarih: 20.06.2007 Saat: 17:11
Katkıda Bulundu RojgerKocgiri
Kumru Başer*Erbil'in Hıristiyan mahallesi Ainkawa'nın düğün salonunda, Ermenilerin Paskalya partisi slow dansla başladı. Bin kişilik salonun dolduran Ermeni gençleri hızlı dans hazırlığında bekler, çocuklar aralarda kovalamaca oynar, ihtiyarlar sohbete dalarken, orta yaş grubu dans pistinde. Yan masadaki, kucaklardan inmeyen ciddi bakışlı Nonoş adlı iki yaşındaki kız çocuğunun babası Bağdat'da öldürülmüş… Buradaki Ermenilerin çoğu Erbilli değil. Son iki yıl içinde Bağdat'tan, Kerkük'ten, Musul'dan ve hatta Basra'dan buraya göçmüşler. Okullar tatil olduğunda onlarca ailenin daha kuzeye gelmesi bekleniyor. Kürdistan Bölgesel Yönetimi kontrolündeki toprakları Irak'ın geri kalan kısmından ayıran en önemli şey, can güvenliği…
Vahe, ailesiyle birlikte Bağdat'dan geçen Ekim ayında gelmiş Erbil'e. "85 kadar aile göçtü son bir yıl içinde buraya" diyor. Ermeni toplumu, kilise ve Kürdistan Bölgesel hükümeti yeni gelenlere yardım sağlıyormuş.
En büyük sorunları iş bulmak. Daha zengin ve gösterişli Hıristiyan mahallesinde ev kiraları bin dolardan başlıyor. Ayrıca kentte şebeke elektriği geceleri üç saat, sular sık sık kesiliyor. Ne gam… Can güvenliği var ya…
Ara Bagaryan da 2005'de göçmüş Erbil'e. Bir Amerikan şirketinde çalışıyor. Kuzey Irak'taki bölgesel yönetim sınırları içinde, Amerikalı asker görmek pek mümkün değil ama epey Amerikalı işadamı ve diplomat var.
Bölge, Irak'ın geri kalanından daha istikrarlı ve güvenli oluşu nedeniyle başka ülkelerden gelen şirketler, hükümet kuruluşları ve sivil toplum kuruluşlarının da binlerce çalışanıyla dolu.
Erbil Sheraton'un lobisi
Bütün önemli binalar gibi, çevresi iki insan boyunda kalın taş bloklarla örülü ve üç titiz aramadan geçerek girilebilen Erbil Sheraton otelinin lobisi, adeta bir ticari ve diplomatik arı kovanı. Projeler yapılıyor, anlaşmalar imzalanıyor. Yeni ve eski, yerli ve yabancı zenginler, işadamları Dolarova diye anılan mahallede lüks villalar yaptırıyor, ya da kiralıyor, caddeler, gösterişli ve kimisi zırhlı jiplerden geçilmiyor.
Irak Kürdistan bölgesel hükümetinin Birleşmiş Milletler'le koordinasyondan sorumlu yetkilisi Dindar Zebari, Erbil'in çok yakında Orta Doğu'nun en önemli uluslararası merkezlerinden biri olacağından emin.
"Irak Kürdistan'ı siyasi ve ekonomik olarak bir başarı öyküsüdür. Onlarca yıl yıkım ve zulüm gören bölgemiz 1991 yılında halk ayaklanmasıyla kurtarıldı. Türkiye ve İran'la ve tabii uluslararası toplumla fiilî ilişkileri nedeniyle o yıldan itibaren zaten güç kazanmıştı. Ama 2003'de de bütün Irak'ın diktatörden kurtarılışıyla beraber Erbil, güvenli oluşu ve işleyen kurumları nedeniyle Irak'ın önemli ticari kapılarından biri oldu. Son yıllarda bölgedeki iki ayrı Kürt yönetiminin de birleşmesiyle her şey daha bir yerine oturdu. Yatırım fırsatları gelişti."
Vergi cenneti
Yabancı yatırımcıları bölgeye en çok çeken şeylerden biri de kuşkusuz buranın bir vergi cenneti olması. Erbil'deki Kürdistan Üniversitesi İktisat kürsüsü başkanı Profesör Elmas Haşmeti bunun petrol ekonomilerinin tipik bir özelliği olduğuna dikkat çekiyor:
"Vergilendirme ve kara ekonomi, bütçelerinin önemli bir kısmı petrol gelirlerinden gelen bütün ülkeleri için önemli bir sorun. Irak'ta da durum böyle. Hükümetler hiç bir zaman vergilendirmeye önem vermemişler. Irak'ın esasen petrol satışlarından elde ettiği gelirlerle oluşan bütçesi, farklı bölgelere dağıtılıyor. Bu bölgeye düşen pay da, yüzde 17 civarında…"
"Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin bütçesi esasen bununla oluşuyor; gelir ve kurumlar vergisiyle değil. Bunların yerine çok daha zayıf bir vergi türü olan inşaatlardan, binalardan ve araçlardan ruhsat karşılığı alınan bir meblağ var. Bir de çok küçük ithalat vergileri söz konusu. Dolayısıyla buradakine aslında batılı sanayileşmiş ülkelerdeki gibi bir kara ekonomi demek mümkün değil. Daha ziyade vergi sistemi bulunmayan bir ekonomi demek daha doğru olur."
Bölgeyi cazip bulan çok sayıda yabancı şirket, ve bu şirketlerin çalışanları hizmet sektörüne de dinamizm kazandırıyor.
Erbil'de bir gecesine Londra'da ya da New York'taki beş yıldızlı bir otellere eşit ücret ödediğiniz oteller ve yine yabancı işadamlarına hizmet veren lokantaların sayısı hızla artıyor.
Kabil'de de şubesi var
Deutsche Hof adlı alman lokantasında, militarist tınılı Alman müzikleri eşliğinde şahane biralar içip, geleneksel Alman mutfağını tadabiliyorsunuz. Sahibi Günther Feugel'in bir de Kabil'de lokantası var.
"Erbil'de ilk biramı 12 Aralık 2005'de sattım. 26 kişi ağırlayabiliyorduk." diyor.
"2006 Nisan'ından beri de bu gördüğünüz 70 kişilik lokantayı işletiyorum. Yüzde yüz memnun olmasam da bir yıl içinde çok iyi ilerleme sağladım. Geleceği var buranın. Bölge yönetimi yabancı yatırıma gayet açık. Kabil'de ise durum her geçen gün geriye gidiyor. Çok tehlikeli bir yer oldu. Yolsuzluk aldı yürüdü. Şimdi olsa, asla gidip lokanta açmam orda."
Ticaret de çok canlı. Türkiye ve İran sınır kapıları dışında, bölgenin kalbi ve yönetim merkezi Erbil'de ve Kürdistan Yurtsever Birliği'nin üssü sayılan Süleymaniye kentlerinde iki uluslararası havaalanı, Kuzey Irak'ı dünyaya bağlıyor. Erbil'in, esnafının çoğu Türkmen olan Kayseri Çarşısı gayet canlı.
Ticaret, otelcilik, lokantacılık ne kadar canlı ve dinamik olsa da -tabii petrolü dışarda tuttuğumuzda – asıl en büyük kârlar inşaat sektöründe…
Erbil ve genel olarak bütün bir Kürdistan Bölgesel Yönetimi toprakları kocaman bir şantiye gibi. Bakanlıklar, yollar, köprüler, su şebekeleri, üniversiteler, hapishaneler, oteller, konutlar, herşey yeniden inşa ediliyor.
Herkes memur, üretim yok
Ama bahsettiğimiz dinamiklerine karşın bölge ekonomisinin çok önemli yapısal sorunları var. Bunların önemli bir kısmı da tıpkı vergilendirilmemiş ekonomi gibi aslında petrol zenginliğinin tipik sonuçları… Maaşa bağlanmış bir nüfus, sanayi ve tarım sektörlerinin gelişememesi gibi…
Erbil'deki Kürdistan Üniversitesi'nden Doktor Denise Natali, gelişeceğinden de umutlu değil. 'Çünkü bir grand plan yok' diyor. 1992 yılından bu yana bölgede yaşayan Doktor Natali, 15 yıldır bir çok fırsatın kaçırıldığı görüşünde.
"İnsanlar bölgeye ilk bakışta, hızlı bir gelişme görüyor. Herşey yeniden inşa ediliyor. 2003 sonrası Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin daha büyük bir meşruiyet kazanması, sınır komşularıyla ilişkilerini geliştirmesi de önemliydi tabi. Ama ben sürecin olumsuz yanlarına odaklanmak istiyorum. Öncelikle, hâlâ stratejik bir kalkınma planı yok. 2003'ten sonra Birleşmiş Milletler'in Irak'a ait birikmiş fonlarından bu bölgeye düşen bir buçuk milyar dolar buraya aktarıldığında, bunun nasıl harcanacağı konusunda bir plan yoktu, hala da yok. Sürekli bir şikayettir gidiyor.
"Birleşmiş Milletler, Batı, Dünya, Kürtleri unuttu deniyor. Ama bence bölge liderliği, buranın ayakları üzerinde durabilmesini sağlayacak adımları atmamayı tercih ediyor. Mesela, Kuzey Irak bütçesinin yüzde 68'inin memur maaşlarına ayrılması… Altyapı veya tarımın geliştirilmesine kaynak ayrılmıyor. En önemlisi, hükümetteki siyasi partiler, bölgeye akan fonlar sayesinde her zamankinden daha güçlüler. Yani eskinin, devletin herkesi maaşa bağladığı merkeziyetçi devletinden, yine herkesin maaşa bağlı olduğu bir tür yarı liberalizme geçiş süreci yaşanıyor."
1996 yılından bu yana bölgede hem medya alanında hem de inşaat sektöründe işadamı olarak faaliyet gösteren İlnur Çevik de planlama olmadığında hemfikir, 'ama bunun bir sebebi var' diyor.
Petrol satış lisansı bekleniyor
Bölgesel hükümetin şu anda önündeki en önemli sorunun merkezi bütçeden gelirlerini düzenli ve istikrarlı bir şekilde alamaması olduğunu söyleyen İlnur Çevik, bu darboğazdan çıkışın yolunun, Kürtlerin de onay verdiği ve şu anda Irak meclisinde onaylanmayı bekleyen yeni Irak petrol yasasından geçtiğini düşünüyor.
Çünkü bu yasanın kabulüyle Kürtler topraklarından çıkan petrollere sahip olmayacaklar ama, onun satış hakkını elde edecekler. Bunu merkezi bütçeden kendilerine verilen paya mahsup ederek. Dolayısıyla da istikrarsız bir ülkede en azından gelirlerini kontrol etmeleri mümkün olacak.
Kuzey Irak ekonomisine gıdadan, inşaate ve petrole kadar damgasını vuran Türk şirketleri ve onların bölgeye ve ekonomisine bakışlarıyla sürdüreceğiz dizimizi. Ama programın başında uğradığımız Erbil'in Ainkawa mahallesindeki Ermeni gecesine dönerek aralayalım sohbetimizi…
Halay, muhtemelen, bölge insanının zorluklarla başetme yollarından biri ve böyle zamanlarda iyice önem kazanan dayanışmanın da asmbolü.
Erbil'e göçmek zorunda kalan Bağdatlı, Basralı, Musullu, Kerküklü Ermeniler de Paskalya partilerini ağır bir dansla açtılarsa da, sabaha kadar içiçe halkalar halinde halay çekerek noktaladılar. Halaya katılmayan kimse kalmadı…
Devam edecek…
BBC
'ÖTEKİ IRAK' Türk şirket ve işadamlarının Kuzey Irak'taki rolü
Kumru Başer*/Şantiyesini gezdiğimiz Taşyapı, Kuzey Irak'taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin yönetim merkezi Erbil'in yollarını yapıyor. Erbil ve Süleymaniye uluslararası havaalanları, Süleymaniye ve Erbil'de inşa edilen yeni üniversiteler, bölgesel yönetimin bakanlıkları, Mesut Barzani'nin başkanlık sarayı, cezaevleri, kültür ve alışveriş merkezleri, karayolları, kanalizasyon ve su şebekeleri, konutlar kısacası son yıllarda inşa edilen hemen herşeyin altında, Makyol, Tepe grubu, Nursoy, Elegan, Günay İnşaat gibi Türkiye'nin dört bir yanından, tanınmış Türk Müteahhitlik firmalarının imzası var…
Karayollarından emekli olduktan sonra Taşyapı İnşaat şirketinin Erbil'deki 60 metre caddesi denen ana caddelerinden birinin rehabilitasyonu projesinin başına geçen İsmet Elçi "İnşaat sektöründe Türk şirketleri dışında kimse yok neredeyse. Bir Çin şirketi vardı o da çekilmiş diye duydum" diyor.
Para muslukları ise bölgesel hükümetin elinde. Bütün büyük projeler bölgesel yönetimin açtığı ihalelerle dağıtılıyor. Türk şirketlerinin aldığı inşaat taahhütlerinin tutarın toplam 2 milyar dolara ulaşmış durumda.
Sadece Kürtler mi?
Bölgede beş yıldır şirketi Renas Company ile büyük karayolu ve altyapı projeleri yürüten bir başka işadamı Renas Elçi.
Yakında Katılımcı Demokrasi Partisi adlı yeni bir parti kuran tecrübeli Kürt politikacı Şerafettin Elçi'nin de oğlu. Renas Elçi, bölgesel hükümetin, ihalelerde Türkiye'den gelen işadamlarına çok sıcak davrandığını, Türk işadamlarının özellikle tercih edildiğini söylüyor.
"Burada yatırım yapanların çoğu Kürt kökenli işadamları mı?" sorumu, "Kesinlikle hayır" diye yanıtlıyor ve örnek olarak şu anda Türkiye'den gelmiş yirmiye yakın işadamından oluşan bir arkadaş grubunu kendi şirketinde misafir ettiğini, burada yatırım olanaklarını araştıran bu işadamlarından yalnızca ikisinin Kürt olduğunu söylüyor. Ayrıca Türkiye'nin farklı bölgelerinden gelmiş onlarca şirket adı sıralıyor.
Bölgede iş yapan irili ufaklı tüm Türk şirketlerini bünyesinde toplamayı hedefleyen bir işadamları derneğini kuran ve başvurusu bakanlıkta bekleyen Ahmet Acar, Bejerman adlı inşaat şirketinin başında. Erbil cezaevini, sağır dilsizler okulunu, yol kontrol kantarlarını onun şirketi inşa etmiş.
Türkiye ile bölge arasındaki yıllık ihracat hacmi beş milyar dolar… Bunun çok önemli bir kısmının inşaat malzemesi olduğunu söyleyen Ahmet Acar, bölgede sadece Türk şirketlerinin değil, Türk yapı malzemelerinin de büyük rağbet gördüğünü anlatıyor.
Yüzlerce Türk şirketi
Bölge makamlarına yapılan başvurulara göre, Kuzey Irak'da 1200 civarında Türk şirketi var. Bunların 900 kadarı inşaat sektörü ve ilgili kollarda çalışıyor. Kalanlar ise gıda, kırtasiye ve her türlü ürün ihracatı ve hizmet sektörüyle ilgili…
Bu şirketlerin sahipleri ve çalışanları olarak bölge makamlarından oturma izni alanların sayısı ise 14 bin civarında. İnşaat dışında bir çok sektörde özellikle gıda ve hizmet sektörlerinde yine Türk firmaları ve ürünlerinin ağırlığı dikkat çekiyor.
Erbil'e yerleşen ve beş yıldır işlerini buradan yöneten Cumhuriyet Halk Partisi'nin eski Diyarbakır büyükşehir belediye başkan adayı, işkadını Ferda Cemiloğlu'nun faaliyetleri bu sektörel çeşitliliği bir ölçüde yansıtıyor: İnşaat, ithalat-ihracat, fuarcılık, lokantacılık, güzellik salonu…
Yabancı şirketlerin en büyük avantajı, daha önce bölge ekonomisinden söz ederken bahsettiğimiz gibi buranın bir vergi cenneti olması… Çeşitli biçimlerde ödedikleri harç ve vergiler yüzde üçü geçmiyor. Ama dezavantajları da var. Taşyapı İnşaat'tan İsmet Elçi, elektrik ve su sıkıntısından, bürokrasinin yavaş işleyişinden söz ediyor.
Bütün zorlukların üzerinde ise bölgenin geleceğiyle ilgili belirsizlikler ve Türkiye ile ilişkilerde zaman zaman alevlenen gerginlikler var. Şaşırtıcı değil kuşkusuz ama, burada iş yapan Türkiyeli girişimcilerin ortak görüşü, bölgede ticaret ve yatırım potansiyelinin çok yüksek olduğu, Türkiye'nin bu potansiyelden çok daha iyi yararlanması gerektiği. Türkiye ile bölgedeki kürt liderler arasında zaman zaman alevlenen gerginlikleri, işlerini doğrudan etkilemese bile, kaygıyla takip ettiklerini söylüyorlar.
New Anatolian gazetesi Genel Yayın Müdürü İlnur Çevik, bölgede uzun zamandır hem gazeteci olarak, hem de şu anda eşinin yönetimindeki Çevikler İnşaat şirketi aracılığıyla faaliyet gösteriyor. Bölgenin Türkiye'ye muhtaç olduğunu, Türkiye'nin bundan yararlanması gerektiğini düşünüyor.
Petrolde de Türkler
İlnur Çevik'in söylediği gibi Kuzey Irak'da şu anda Pet oil ve Genel Enerji adında iki Türk şirketi petrol arama ve çıkarma faaliyetlerini sürdürüyor. Petrol bu yönden, bölgedeki özerk yönetimin Türkiye'ye uzattığı bir zeytin dalı olarak da görülebilir.
Bölgesel yönetimin Başbakanı Neçirvan Barzani, Nisan ayında yaptığımız özel görüşmede, açık ve net olarak "petrolümüzü Türk şirketlerinin işletmesini istiyoruz. onlara öncelik verdik." demiş, ayrıca "mevcut boru hatlarımıza ek olarak Türkiye'den geçecek yeni bir petrol boru hattı inşa etmek istiyoruz. Petrolümüzü Avrupa'ya bu yolla ulaştırmak istiyoruz" diye eklemişti.
Çukurova grubuna bağlı Genel Enerji ile İsviçre kökenli Addax Petroleum şirketlerinin oluşturduğu TTopco ortaklığı Erbil'e bir saat mesafedeki Taktak bölgesinde bugüne kadar 200 milyon dolar civarında yatırım yaptı.
Bölgede petrol anlaşmalarını 2002 yılında yapan şirket, bugün günde 60 bin varil üretim kapasitesine ulaşmış durumda. Beş yıllık bir süreçte günde 250 bin varil kapasitesine ulaşmayı hedefliyor.
Dört kontrol çemberinden geçilerek gidilebilen sıkı koruma altındaki Taktak'da görüştüğümüz yetkililer bize bölgede yapılan ilk sismik belirlemelere göre çıkarılabilir petrol rezervlerinin 750 milyon varil olduğu tahminini ilettiler. Bu Türkiye'de şu ana kadar belirlenen çıkarılabilir petrol rezervlerinin üç misli; Irak'ın belirlenmiş rezervlerinin üçte biri.
Pet Oil ise Erbil Binbawi sahasında petrol arama çalışmalarını sürdürüyor.
Bölgedeki Kürt yönetiminin kabul ettiği ve Irak parlamentosunda kabul bekleyen petrol yasasına göre kuzey de dahil bütün petrol rezervleri tüm Irak halkına ait. Bölgeler buna karşılık bütçelerini merkezi bütçeden alacaklar. Ama aynı yasa, kuzeydeki Kürt bölgesine, petrolünü doğrudan satma, bunu bütçe payına mahsup etme olanağını da veriyor.
Türk şirketleri de ihracata ve yeni bir petrol boru hattı harekete geçmek için bu yasayı ve Türkiye'nin vereceği sinyalleri bekliyorlar.
Uzun vadeli yatırımlar
Kısa vadede büyük kar getiren alanlardan, yeni Türkiye'den bölgeye uzun vadeli bir başka yatırıma: Eğitim.
Erbil'in seçkin okullarından Işık Koleji'nde, bir yarışma ve ödül töreni izliyoruz. Fethullah Gülen cemaatinin Fezalar Eğitim Kurumlarının Kuzey Irak'taki okullarından biri…
Kuzey Irak'ta 1994 yılından itibaren faaliyete geçen Gülen cemaatinin okullarının sayısı bugün yedi. Erbil'de bir kız bir erkek, Süleymaniye'de bir kız bir erkek, Kerkük'te bir erkek liseleri ve Erbil'de bir ilk ve bir anaokulları var.
Fezalar Eğitim'in bölge müdürü, 1994'den üç yıl öncesine kadar parasız eğitim yaptıklarını, son üç yıldır okulların paralı hale geldiğini anlattı.
Yatırım ise geleceğe yönelik. Çünkü Fezalar Eğitim'in yetkilisi bu okullarda gelecekte bölgeyi yönetecek insanların yetiştirdiğini söylüyor. Gerçekten de verdiği iyi İngilizce eğitimi ve disiplini nedeniyle bir çok önde gelen bölge yetkilisinin çocuklarını bu okullara gönderdiğini öğreniyoruz.
BBC