0 0
Read Time:11 Minute, 58 Second

 Özel savaş aygıtı T.C. biri Beytulşebap'ta diğeri Gabar'da yaşanan ve Beytulşebap'ta Kürt sivillerine dönük olan ilk saldırıyı Türk devletinin ölüm mangalarının gerçekleştirdiğine dönük veriler olan; iki olaydan sonra gündemi; yine vatan millet Sakarya; tek millet tek vatan tek bayrak ülküsü ve çılgınca külhanbeyi haykırışları ile işgal etmeye başladı. Bu gelişmelerle birlikte uzun süredir düşünü kurduğu Güney Kürdistan'a inme, kendisinin kontrolü dışında ki gelişmelere müdahale etme olanağını yaratacak olan operasyon planını devreye sokmuş görünmekteler. Üstelik bu sefer kuru sıkı şantaj amaçlı olmaktan bir adım daha öteye gittikleri görünüyor.

 

Son dönemd ki bu gelişmeler,  bu gelişmelere zemin yaratan ve katil Türk devletinin kontra yöntemleri ile öldürülen Kürt köylüleri olayı bize bir kez daha göstermiştir ki sömürgeci anlayış esneme demokratikleşme niyetinde değil; bunun araçlarını geliştirme çabasında değil, bunun tam aksine daha da bir katı tavır ve inkâr- imha politikasında ısrar edeceğinin mesajını vermiştir ve bu şaşırtıcı değildir çünkü sömürgeci düzenin bu karakteristik özellikleri doğası gereğidir.

 Sömürgeci T.C. devletinin başkanının, postallı suratsız generallerinin ve entelektüel! Maaşlı köşe yazarlarının yani bu düzenin tüm köşelerinden pay kapanlarının ve onların bu davranış biçimlerinin onların doğası gereği olduğu ve anlaşılır olduğuna değindik. Ancak kısa süre önce bu gelişmeler olurken elimize geçen ve altında "Irak Ulusal Tüm Arap[Panarap] ve Müslüman Cephe temsilcileri ve Türkiyeli örgütlerden Türkiye Komünist Partisi(TKP),Halkevleri, Halklar ve Özgürlükler Cephesi(HÖC) imzalı şaşırtıcı olmayan ancak anlaşılması güç olan bir bildirge yayınlandı. Şaşırtıcı değildir çünkü şovenizm bazı dostların kanına işlemiştir.

 Söylediğimizin biraz daha netleşmesi için deklarasyona ve deklarasyonda imzası olanların kimyasına bakmak faydalı olacaktır. İşte o deklarasyon, ve imzası olanlar;

"Ulusal, Tüm Arap ve Müslüman Cephe, Türkiye'den üç örgütlenmenin temsilcileriyle (Türkiye Komünist Partisi, Halkevleri ve Haklar ve Özgürlükler Cephesi) ile toplantı yaptı ve ayrıntılı tartışmalardan sonra şunlar üzerinde anlaştı;

1- İki taraf arasında, emperyalizmin dünyanın her tarafındaki hâkimiyet ve işgaline karşı ortak görüş ve hedefler ve direnme yöntemleri oluşturmak için dönüşümlü ziyaretler ve sık toplantılar yapmak.

2- Uluslararası ve bölgesel düzeyde emperyalizmin-Siyonizm'in projelerine karşı durmayı ve direnmeyi amaçlayan ortak politik faaliyet ve uluslararası bir sesin temellerini atmak ve dünyanın her tarafında, özellikle Irak, Lübnan ve Filistin'de direnişi hedefleyen ve destekleyen hareketleri yürütmek için yöntemler geliştirmek.

3- Dünyanın her tarafında diğer halkların iradesini yok etmeyi, haklarını çalmayı, bağımsızlık ve itibarlarını yok etmeyi amaçlayan emperyalist projelere karşı direnmek için Arap bölgelerinde ve tüm dünyada, özellikle Latin Amerika'da diğer politik güçlerle ve hareketlerle ve ulusal, tüm Arap ve Müslüman partilerle enternasyonal bir cephe çekirdeği oluşturmak için mutabık olmak ve çalışmak.

 4- Irak'ta, Lübnan'da ve Filistin'de işgale karşı direnen ve direnişi destekleyen kültürel ve çift yönlü çalışmalarda bulunmak.

5- Türkiye'de, farklı ülkelerde ve Latin Amerika'da, Irak'taki ve tüm dünyadaki direnişleri desteklemek için, ilk adımda emperyalizmin projelerini durdurmaya ve sonra çökertmeye yardım edecek bilgi, belge, kültür ve medya deneyimleri değişimi yapmak, çift taraflı konferanslar, toplantılar, asminerler düzenlemek ve ortak faaliyetlerde bulunmak. "

Irak Ulusal Tüm Arap (Panarap) ve Müslüman Cephe temsilcileri, Türkiye Komünist Partisi, Halkevleri, Haklar ve Özgürlükler Cephesi"

Yine deklarasyon da imzası olan Irak Ulusal Tüm Arap (Panarap) ve Müslüman Cephe temsilcileri; kuruluş ilkelerini aynı toplantıda şöyle açıkladılar; "a) Ulusal Irak direnişinin, Irak halkının meşru temsilcisi olduğunu kabul etmeleri. (Halkın yüzde sekseni direnişi destekliyor.)b) Bütün işgalcilerin tamamen ve koşulsuz çekilmesi. c) Irak halkının kayıplarının karşılanması. Bir milyondan fazla insan öldü. Devlet ortadan kaldırıldı. Konutlar yok edildi. İşgalden önceki abluka nedeniyle de bir milyon yediyüzbin insanımız öldü. Yani üç milyona yakın insanımız katledildi. d) İşgalde ortaya çıkan ekonomik, siyasi tüm yapılar ortadan kaldırılmalıdır. e) Bütün tutsakların koşulsuz serbest bırakılması. Uluslararası yasanın 1990'dan beri Irak'a dayattığı konseptin ortadan kaldırılması. f) İşgalde ortaya çıkan işbirlikçilerin teslim edilmesi, bunların mahkemece cezalandırılması. g) İşgalden önceki ulusal ordunun yeniden kurulması. Baasçılık karşıtı tüm yasaların kaldırılması."

 Kürt halkının Ortadoğu coğrafyasında ya da dünyanın herhangi bir yerinde var olduğu gözden kaçırılarak, esamisinin okunmadığı bu iki ayrı ancak ortaklaştırılan açıklamadan sonra eleştiri oklarımızı yinede hemen uzatmak niyetinde değiliz. Çünkü görünenin de ötesinde bazı gerçekler var ve bizler Türkiyeli devrimci örgütlerin bu gerçeklerden bir haber olduğunu düşünelim. Ve yıllardır tüm hakları gerici ve sömürgeci devletlerce ilhak edilen Kürtleri sadece o an için unuttuklarını! Ve bu temelde Kürtlerden, haklarından ve on yılların mücadelelerinden direnişlerinden bahsetmediklerini düşünelim… Ve bu temel anlayış üzerinden yetersiz gördüğümüz noktaları açmaya çalışalım

 Gözden kaçırıldığını düşünmek istediğimiz önemli bir nokta Irak Ulusal Tüm Arap (Panarab) ve Müslüman Cephe temsilcileri bileşeni içerisinde yer alan ve yine aynı Türkiyeli çevrelerce hemen ne olduğu sorgulanmadan işgal karşıtı Kürt örgüt olarak tanımlanan Kürdistan Özgürlük ve Adalet Partisi var. Ancak şoven bir refleks olarak sahiplenilen bu partinin künyesi sütten çıkan ak kaşık değil… Pekâlâ, bu Kürt partisi kimdir? Gerçekten Kürt halkının çıkarları doğrultusunda mı kurulmuştur? Bu güne kadar neler yapmıştır? Bağlantıları nelerdir? Neden ırkçı kafatasçı faşist Türk gazeteleri ve Internet sitelerince sahiplenilmiştir? Ve sayısız soru sorulmadan sahiplenilen bu hareket için sözü uzatmadan yakın zamanda Şengal'deki Ezidi Kürtlere karşı gerçekleştirilen ve beş yüz insanımızın öldüğü katliamda Türkiye ve Suriye'nin yanı sıra işbirlikçi Kürdistan Özgürlük ve Adalet Partisinin olduğu gerçeğini hatırlatalım ve yine adı geçen örgütün bir üyesinin katliamdan sonra yaptığı şu açıklamaya bir kulak verelim:

"Kürdistan Adalet ve Özgürlük Partisi'nin başında Zebari Aşiret reisi Leto Ağa var. Musul düştüğünde önce Ürdün'e, destek alamayınca Suriye ile bağlantıya geçti. Bu gruptan Leto Ağa, kardeşi Eşref Zebari ve bazı eski Badasçılar, İran, Suriye ve Türkiye'nin Kürtlere karşı imha politikasına katkıda bulunmak için Ankara'da partileşti. Partinin başına Eşref Zebari getirildi. Alınan karar gereği Suriye, Sünniler üzerindeki etkisini kullanarak Musul, Kerkük gibi yerlerde Türkiye'ye kolaylıklar sağlayacaktı. Türk devletinin bu gruplara gerekli yardımı yapmasını öngören anlaşmalar yapıldı. Diğer ihanet örgütü Êzîdî İlerleme ve Kalkınma Hareketi'nin amacı da Kürt düşmanlığını körüklemek, Êzîdiler içinde KDP'ye karşı olan kesimi bir araya getirmek, Êzîdileri Kürt olmadıklarına inandırmak, Kerkük referandumunu erteletmek. Bu örgüt Suriye ile bağlantı içinde Avrupa'da bulunan bir şirket aracılığıyla Êzîdîleri Avrupa'ya taşıyarak Kürdistan'ı boşaltıyor. Hareketin eski Genel Başkanı Mehmet Ferhan Cico, oyunu anladıktan sonra istifa etti. Suriye, bu örgütlerin Türk istihbaratıyla ilişki kurmasını sağlıyor."

 Evet, örgütün başında aşiretsel çıkarları doğrultusunda halkına ihanet eden, etmeye devam eden eski bir baasçı ve bu örgütün arkasında özel savaş aygıtı, tarihi halkların mezarlığı ile dolu Ankara merkezli T.C. var… Böyle bir gerçek gözden kaçırılarak MİT destekli organize edilen bir yapılanma ile nasıl bir arada durulduğunun cevabı sadece anti Amerikancılık olabilir mi, bunu böyle değerlendirmek ne kadarı ile doğrudur? Biz Türkiyeli devrimci arkadaşlarımızın bu gerçeği bilmediklerini düşünerek yazımıza devam edelim.

Adı geçen bu cephenin aldığı kararlarda anlaşılır ve desteklenilir yanları örneğin emperyalist saldırganlığa karşı birleşik tavır geliştirmek gibi; olduğu kadar Kürt inkârına dayalı yönler olduğu Kürtlerin tüm kazanımlarını ve haklarını görmezden gelme çabası içinde olduğu tüm çıplaklığı ile ortada. Yukarda da belirttiğimiz doğrultuda alınan kararlar içinde" İşgalden önceki ulusal ordunun yeniden kurulması. Baasçılık karşıtı tüm yasaların kaldırılması" maddesi, yine "İşgalde ortaya çıkan işbirlikçilerin teslim edilmesi, bunların mahkemece cezalandırılması";"İşgalde ortaya çıkan siyasi tüm yapılar ortadan kaldırılmalıdır" maddeleri, Kürt halkının yine bir anlık unutulduğunu düşündürmektedir. Oysa muhalefet, devrimci ve tutarlı olduğu müddetçe kıymetlidir. Sözüm ona antiemperyalist dostlar Kürtler konu olunca savunma belirtileri göstermektedirler. Kronikleşmiş şoven tavırları depreşmekte, çünkü ABD'nin müdahalesi sonucu Kürtler için ortaya çıkan olumlu sonuçlar ve bunların meşruiyetine dönük tek bir vurgu yok! Bu gelişmeler ABD bağlantılı da ortaya çıksa meşru olduğuna mutlaka vurgu yapılmalıydı.

   Yine Enfal, Halepçe ve sayısız Kürt katliamını gerçekleştiren Baas rejimini bu gün ırakta'ki haksız işgalden kaynaklı destekleyenler bu hareketi desteklemeyi devrimci bir tavır olarak algılarken yine bir halk olan Kürtleri neden görmemektedirler? Yine bu deklarasyonun kimyasında; İşgal sonrası özerk diyebileceğimiz bir statü kazanan Kürtlerin dolaylı olarak hain ilan edilmesi var. Bir halk için bunu ifade etmek bu kadar kolay olmasa gerek. Yine Kürtlere dönük hiç bir hakkın altı çizilmemiş, hatta bahsi edilmemiş ve bu böyleyken sözüm ona antiemperyalist tavır takınan Türkiyeli devrimci örgütler mesele Ortadoğu olunca ve ulusal ilhak meselesi olunca Kürtlerden bahsetmeyi sırtlarında bir kambur olarak mı görüyorlar? Yoksa sadece bir unutkanlık mı? Yoksa Şovenizm gerçeği ile mi karşı karşıyayız?

 Ortak deklarasyonda da Kürtler adına söylenen tek kelime olmadığını belirttik. Bırakalım Irak'ı yıllardır yanı başınızda sizin misakı milli sınırlarınız da günahı ile sevabı ile onlarca Kürt isyanı oldu ve hepsi de meşru bir zeminde gelişti… Bu meşruiyeti siz de sizden öncekilerde biliyor, ancak somut olarak "görmedim duymadım bilmiyorum" tavrı sizde politik bir tavra dönüşmüştür. Ulusların kaderini tayin hakkını; mesele Türkiye ve Kürtler olunca unutuverenler dünyanın dört bir yanıyla dayanışma çabası içindeler. Biz bu çabayı altını çizerek belirtiyorum olumsuzlamıyoruz ancak hemen yanı başınızda olanları görmeyen sizlerin tutarlılıklarından, samimiyetlerinden şüphe duymak durumundayız. Bu, yadırganmamalıdır. Her ne olursa olsun tüm dünyada ki direnişleri destekleyen bu çevrelerin kendi coğrafyalarına eğer antiemperyalistlerse ve eğer emperyalizm en kaba biçimiyle sermayenin sınırları aşması ise ve bu karakterinden dolayı ulusal baskının tarihsel olarak yeni bir aşaması ise ve onlara göre bu gün Kürt halkının yaşadığı bu değilse, yaşadığımız onca şey yine şu an yaşadıklarımız gerçek değil, koca bir kâbus mu diyelim?

    Yoksa gerçeğe sadık kalıp Kürdistan halkının diğer tüm dünya halkları gibi insan olmaktan gelen tüm meşru haklarını çekinmeden savunma cesaretini mi gösterelim? Tutarlı devrimciliğin Türkiye'de zor olduğu bir gerçek, hele mesele Kürt sorunu olunca daha da bir zor olduğu başka bir gerçek; ancak yanlışlardan doğrunun kazanılmayacağı ise başka bir doğa yasası… Bu böyleyken tüm cesaretimizle Kürt halkının en meşru haklarını dile getirmenin bu ülkede ilkeli devrimciliğin bir özelliği olduğunu unutmadan gerçeğe sadık kalmalıyız.

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter