Kürt halkı diliyle kültürü ile adet ve töreleriyle birbirine kenetlenmiş bir halktır. Ahmede Xane'lerden bugüne nice ozanlar nice yazarlar Kürt kimliğine ve Kürt kültürüne nice yapıtlar kazandırmıştır. Hatırlarsınız belki, Tarık Akan 1982 de Avrupa da yaptığı bir konuşmada ‘'kültür emperyalizmi'' kelimesini kullandığı için Türkiye'ye döndüğü zaman tutuklanmıştı. Genel anlamıyla bakarsak pekte garip gelmiyor bu bana zaten, Türkiye cumhuriyeti de zaten bir bakıma Kürt halkına karşı bir kültür emperyalizmi yapmıyor mu?
Uzaklarda aramaya hiç mi hiç gerek yok. Günümüzde Kürt halkı yukarıda anlatılan süreci yaşıyor ve ne yazık ki Kürtler, bu süreç içerisinde de hep kendi kültüründen vermek zorunda kalmıştır. Kürt halkı, öyküleri, klamları alınıp başka uluslara mal edilirken, kendi kültürünü başka kültürlerle doğal alışveriş içerisinde zenginleştirme imkânı bulamamıştır. Bunun başlıca iki nedeni olduğunu söyleyebiliriz: Birincisi; doğal alışveriş için gereken araç ve gereçlerden uzun yıllar boyunca uzak kalmış, devlet olamamanın yol açtığı kurumlaşma sorunlarıyla birlikte kültürel değerlerine de yeterince sahip çıkamamıştır. İkincisi ve asıl nedeni ise, egemen ulusun baskı ve asimilasyon politikalarıdır. İktidarlar, "Malını yemeyenin malını yerler" sözünü doğrularcasına politikalar geliştirmiş ve bunu uygulaya gelmiştir. Tabii ki biz her zaman yaşasın halkların kardeşliği diyerek kültür alışverişi yapılmasından yanayız. Kültürler paylaşılarak büyür ve anlam kazanır. Yalnız bu bir ismin üzerine başka bir isim koymakla olmaz. Hakaret ederek, küçük düşürmeye çalışarak, olmaz veya da yasaklamakla olmaz. Kürt halkı, senelerce kendi klamlarını özgürce söyleyememişlerdir. Aslına bakarsanız bu az önce bahsettiğim kültür emperyalistlerin işine gelmiştir. Sanat kültürüne ipotek koyma politikası dilin yasaklanmasıyla daha kolay ve elverişli hale gelmiştir.
Nice Kürt ezgilerinin üzerine Türkçe sözler eklenerek piyasaya sürülmüştür. Çünkü bir ürün yazılı olmayınca sözü alanda çok çabuk değiştirebiliyordu. Yazılı belge olmayınca da doğal olarak kimse itiraz edemiyordu. Bir örnek: "Beyaz Gül Kırmızı Gül Güller Arasından Gelir" isimli türkü "Yılın Türk Halk Müziği Parçası" bile seçilmiştir! Derleyicisi Mehmet Özbek'e ödül kazandıran bu türkünün orijinali "Rabe Cotyar De Hilo Rabe"dir. Kürtçedir. Iraklı Kürt ozan Tahsin Taha tarafından derlenmiştir. Bu türkü aynı ozanın sesinden 1970'lerin başından bu yana Bağdat radyosunda seslendirilmektedir. Mehmet Özbek biraz da pişkince bu durumu şu şekilde açıklıyor: "Bir arada yaşayan kültürlerin birbirlerinden etkilenmesi doğaldır." TRT nedense hep bu noktalarda "bir arada yaşayan kültürlerin etkileşmesinden" dem vuruyor. Bugün sayısı binlerle açıklanan resmi TRT arşivinde bir tek Kürtçe, Arapça, Gürcüce ya da Herkesçe türkü(ezgi, klam) yoktur. Nedense bu kültürlerin hepsi birden, birbirlerinden değil de tek taraflı olarak Türk kültüründen etkilenmiş, dillerinden vazgeçip kendilerini en iyi ifade etmenin yolunu da Türkçe ürünler vermekte bulmuştur. Garip değil mi? Türkücü Bedri Ayseli, eline bir teyp alıp gittiği Diyarbakır'da duyduğu türküleri kayda almasını şu şekilde anlatıyor: "Bunlar çoğunlukla Kürtçe oluyor. Ben parçayı Türkçe sözlerle yeniden derliyor, okuyorum. Diğer arkadaşlarımın çalışmaları da pek farklı değil." Derlemeci Celal Yarıcı ise kendisini şöyle savunuyor: "Okuduğumuz türkülerin hepsi Kürtçeden alınmıştır. Bizim Doğu'nun halkı Kürtçe parçaları seviyor ama anlayamıyor, biz de türkülere Türkçe sözler yazıp onları tatmin ediyoruz." Kürt türküleri Türkçeleştirilirken sözler genellikle değiştiriliyor. Çok az örnek, çevirinin hemen hemen aynı olduğu yönündedir. "Gule, Rabe Subaye" isimli Kürtçe klam aslına sadık kalınarak "Gule Uyan Sabahtır" ismiyle söylenmiştir. Asimilasyon o kadar çok yerleşmiş ki, bu türkünün aslına sadık sözlerle söylenmiş olması bile bizde bir olumluluk etkisi yaratıyor. Bu da garip değil mi?
Daha neler yok ki? İsterseniz en bilinenlerden birkaç örnek sıralayalım: Yek Momik (Anonim) – Bir Mumdur (Bedri Ayseli – İzzet Altınmeşe) Le Dotmam (Muhammet Şexo) – Ben Yetim (İbrahim Tatlıses) Ez Kewokım Le Le (Hasan Cizravi) – Hele Yar Zalim Yar (Selahattin Alpay – İzzet Altınmeşe) Ber Çem Ber Çem Diçume (Anonim) – Esmerim Biçim Biçim (İzzet Altınmeşe) Sineme (Anonim) – Zap Suyu (Celal Yarıcı) Hat Kervane Mardine (Fahri Bamırne) – Mektebin Bacaları (Muazzez Türüng) Bir keresinde hiç unutmam bu türkü yarışmalarının yeni başladığı zamanlar bir TV kanalında Arif Sağın'da jüriliğini yaptığı bir yarışmanın finalinde son haftasında yarışmacılardan biri kendisi Bingöllüydü, Şivan Perwer'in HALEPÇE ağıdını okumuştu. Ama asıl ilgimi çekende ağıt başlamadan önceki TV ‘de geçen alt yazıydı.''TÜRKÜ ADI: HALEPÇE__YAZAR: ANONİM(anonimin anlamı yazan kişinin belli olmadığı sanat eseri) Halepçe ezgisinin büyük Kürt ozanı Şivan Perwer'e ait olduğunu tüm dünya bilir ve sağır sultan bile duymuştur o ezgiyi ve içinde geçen acı dolu sözleri; Ama TV kanalı halka bu parçanın yazarının ortada olmadığını ve bilinmediğini anlatmaya çalışmış, bir bakıma ört pas etmiştir. Ayrıca bu parçanın neden yarışma zamanı değil de son hafta her şey belli olduktan sonrada okunduğu düşünmeye değer bir dip nottur.
Başta söylenenleri bir kez daha tekrarlamakta fayda var: Halklar kardeştir… Aralarında kültür alışverişinde bulunurlar. Bunu önyargısız yaparlar. Birbirlerinden beğendikleri değerleri alır, kendi yapısında özümler, yaşatırlar. Böylece kültürleri zenginleşir, yaşam daha bir güzelleşir, geleceğe daha bir hazırlıklı olurlar… Halklar arasındaki bu doğal alış-veriş ancak iki halkın da özgür ve bağımsız olmalarıyla olasıdır… İki halk, kardeş türkülerini özgür ve bağımsız olarak bir gün mutlaka söyleyecek. Artık, Kürt halkı olarak bu kültür emperyalistlerine geçit vermeyeceğiz. Ve tarihimize, kültürümüze dünden daha çok sahip çıkacağız.