Read Time:9 Minute, 54 Second
SINIFLAR VE SINIF SAVAŞIMI ÜZERİNE
I
I
Ali Engin Yurtsever
Tarihsel materyalist bakış açısı ile baktığımızda insanların maddî yaşamlarını sürdürebilmek için üretimde bulundukları ve bunun için de sonucunu önceden bilmedikleri bir takım ilişkiler içine girdiklerini görürüz. Bu ilişkilerin sonucunda kaçınılmaz olarak sınıfların meydana gelmesi ve bu sınıfların belirli ölçülere göre belirlenmesi bir olgu olarak kendini dayatmıştır.
Tarihsel gelişim süreci içinde burjuvazi ve proletarya olarak adlandırdığımız iki sınıfla karşı karşıya bulunuyoruz. Bu belirmeyi yaparken sınıf tanımını tekrar hatırlamak gerekmektedir Sınıf: Tarihsel olarak belirlenmiş üretim sistemi içinde tuttukları yere, emeğin toplumsal örgütlenmesinde oynadıkları role, toplumsal zenginlikten aldıkları payın miktarına ve alış yöntemine göre birbirinden ayrılan geniş insan topluluklarıdır.
Yukarıdaki tanımı madde madde açacak olursak; tarihsel olarak belirlenmiş üretim sistemi içinde tuttukları yere göre belirlemesinde,
a – Egemen üretim biçimi içinde,
b – Üretim sistemi içinde tutulan yere bakmak gerekir. Üretken sınıf (proletarya) artı-değeri yarattığı halde sömürülen sınıftır, üretken olmayan sınıf (burjuvazi) ise üretmediği halde sömüren, toplumsal zenginliğe el koyan sınıftır.
c – Üretim araçlarıyla ilişkilerin belirlemesinde ölçü, üretim araçlarına sahip olup olma durumudur. Burjuvazinin egemenliğinin temel kaynağı üretim araçlarına sahip olmasından kaynaklanır.
d – Emeğin toplumsal örgütlenmesinde aldıkları role göre belirlemesinde, sınıflar üreten-üretmeyen ayrımından farklı olarak ayrıca "çalışan-çalışmayan" diye de ikiye ayrılırlar. Üreten-üretmeyen ayrımı artı-değer süreciyle ilgilidir. Her çalışan doğrudan artı-değer üretmez. Örneğin hizmet sektöründe çalışan emekçiler, artı-değer üretimine doğrudan katılmazlar; dolaylı olarak artı-değer üretiminin alt işlevlerinden birini yerine getirirler; ama yine de çalışan sınıfın üyeleridirler. Bir başka deyişle isçi sınıfının kapsamı içerisinde yer alırlar.
e – Toplumsal zenginlikten alınan paya göre belirlemesinde… Yukarıda yazdığımız belirlemeler ışığında doğal olarak yaratılan toplumsal zenginlikten alınan payın miktarı, alış sekli ve kaynağının da farklı olacağını söyleyebiliriz. Proleterin aldığı pay işgücünün değeri ile belirlenir, kendisi üretir ama parayı kapitalist öder. Kapitalist ise aldığı payı kendisi kendine ödemez, proleter tarafından üretilir, artı-değer oranına göre belirlenir ve kendisinin zorla el koyması tarafından gerçekleşir.
İktidarın, üretim araçlarının mülkiyetini elinde bulunduran burjuvazi tarafından gasp edilerek ve çeşitli isimler altında bir sınıf diktatörlüğüne dönüşerek var olduğu günümüz kapitalist toplumlarında, proletarya hem bu sömürü düzenine son verecek olan kendi iktidarını kurmak, hem de gelecek komünist toplumun temellerini atarak, altyapısını hazırlamak gibi tarihsel bir görevle karşı karşıya bulunmaktadır.
Sınıfların ortadan kaldırılması ancak sınıf savaşımı ile gerçekleşir ve proletaryanın bundan başka kurtuluşunun yolu yoktur. Egemen sınıfların iktidarları mutlak olarak diktatörlük bağlamında ele alınmak durumundadırlar. Ancak proletarya diktatörlüğü kavramını da diğer sınıf diktatörlükleri kapsamında değerlendirmek, bir yanlış anlaşılmaya, bir kavram karmaşasına yol açacağı için bu kavramı ve buna bağlı olarak sınıf farklılıklarını yeniden hatırlatmakta yarar vardır. Proletarya diktatörlüğü bütün ezilenlerin proletarya önderliğinde birleşerek ve burjuvaziye karşı savaşarak elde ettikleri kazanımların, yeni bir sistemin iktidarıdır, adıdır. Amaç, burjuvaziyi sömürü özgürlüğünden yoksun bırakarak, üretim araçlarının mülkiyetini bütün sömürülenler ve ezilenler adına kolektifleştirip tekelleştirerek ekonomik dönüşümü sağlamaktır.
"Herkesin yeteneğine ve katkısına göre" pay alacağı bir toplumsal sistemin yaratılıp bu sistemin ileride kendi yerini, "herkesin yeteneğine ve gereksinimine göre" toplumsal üretimden pay alacağı bir toplumsal üretim sistemine bırakacağı bir tarihsel süreçtir. Ayni zamanda sömürünün kaldırıldığı bir süreçtir. Burjuvazinin diktatörlüğü ise bir avuç kapitalistin (mutlu azınlığın) üretmeksizin, üretim araçlarının mülkiyetini elinde bulundurmaktan dolayı, proletarya tarafından üretilen zenginliği (artı-değeri) acımasızca sömürerek, kendi çıkarını ebedî kılmaktır. Bu nedenle burjuvazi iktidarını şu isimler altında ve görünümünde sürdürür;
Faşizm,
Sosyal demokrasi,
Parlamenter demokrasi,
Bonapartizm
Asker-polis diktatörlüğü.
Burjuvazinin üretici güçlerin gelişimine uyum sağladığı ölçüde toplumu yönetme (sömürme) sorunu pek çıkmaz; ancak tarihsel koşulların değiştiği, bir başka deyişle proletaryanın sınıf mücadelesi geliştiği ölçüde burjuvazi de koşullara bağlı olarak iktidar (sömürü ilişkilerinin) biçimini değiştirir. Ancak yine tarihsel ilişkilerin gelişiminden biliyoruz ki, tarihin bir noktasında burjuvazi üretici güçlerin gelişimine ayak uyduramaz ve ait olduğu yere, tarihin çöp tenekesine gider; tarihe karışır; tarih olur. Kısacası burjuvazi, tarihsel bir kategori olarak sonludur ve bütün tarihsel kategoriler gibi aşılır. Burjuvazinin ‘tarihin Sonu’nu ilan etmesi bu bakımdan sonunun geldiğinin de tersten de olsa bir göstergesidir.
Bu iki sınıfın yani burjuvazi ile proletaryanın antagonist çelişkisinin nedeni sınıfsal yapılarından kaynaklanır. Burjuvazi üretim araçlarının mülkiyetine sahip olduğu için sadece üretimin ne kadar ve ne olacağına karar vermez, aynı mamanda işgücünü bir meta olarak satın alarak kendi denetiminde üretim yaptırır ve emek gücü tarafından yaratılan artı-değere el koyar; üretim miktarını ve üretimin ne olacağını proletarya değil, burjuvazinin kâr edeceği sektörler belirler. Proletarya ise üretim araçlarına sahip değildir, işgücünü satmaktan başka bir olanağı yoktur ve burjuvazi için artı-değer üretir.
Tarihin sınıfların savaşımı olduğundan hareketle, sınıflar var oldukları sürece bu savaşımın da devam edeceği reddedilemez bir gerçekliktir.
Sınıflar arası mücadele ekonomik, politik ve ideolojik olarak yürütülür; bu nedenle iktidarı elinde bulunduran sınıfın ya da bu sınıfa karşı mücadele eden sınıf tarihsel misyonlarını bu dikkate alarak yürütmek, sınıflar mücadelesinin gereğini yerine getirmek zorundadırlar. Marksistler ancak siyasal iktidarı ele geçirmek, bütün alanlarda proletaryanın egemenliğini kurmak için mücadele etmek zorundadırlar. Sınıflar savaşımının sadece sacayaklarından birini savunarak yerine getirmek üzere mücadele ettikleri zaman, niyetlerinden bağımsız olarak burjuvaziye hizmet etmekten kurtulamazlar.
Günümüzde burjuvazi proletaryanın kendisine karşı yürüttüğü haklı ve insanlığın kurtuluşunu gerçekleştirecek olan sınıf savaşımına karşı, tarihsel olarak alaşağı edilecek iktidarını yürütebilmek için yukarıda yazılan ekonomik, politik ve ideolojik silahları kuşanmıştır. Bugün hangi coğrafyada olursa olsun burjuvazi egemen olduğu ülkelerde bu üç cephede sınıflar savaşını yürütmektedir. Burjuvazi proletaryayı ve onun şahsında bütün ezilenleri büyük bir kuşatılmışlık içine almaya çalışarak sömürü düzenini devam ettirebilmek için bütün örgütlü kurumları ile saldırmaktadır.
Burjuvazi, görsel ve yazılı medyası, eğitim-öğretim kurumları, mahkemeleri, yasaları, silahlı güçleri ile durmaksızın saldırmaktadır. Bir toplumsal sistem kendisini yeniden üretemezse ayakta kalamayacaktır; burjuvazi kendi sınıf bilincine sahip bir toplumsal sınıf olarak bunu çok iyi bilmektedir.
Bu saldırılar kimi zaman lümpen proleter bir kimliğe bürünerek bireylere seslenir ve düzenin değişmezliğini vurgulayarak herkesin kendisini kurtarmasını, düzenin çok kuvvetli olduğunu (an’ı mutlaklaştırma-konjonktüre tapınma) ve yenilmezliğini vurgulayarak herkesin kendisini kurtarmasını, düzenin çok kuvvetli olduğunu ve yenilmezliğini, kimi zaman şimdiki (burjuva) yönetim biçiminin en iyi yönetme ve yönetilme biçimi olduğunu, isçi-iş satan (sömürülen-sömüren) birleşiminin gerekli olduğunu, kimi zaman da "Marksist"! bir yorumla günümüz koşullarında sınıflar mücadelesinin koşullarının olgunlaşmadığını, proletaryanın sadece ekonomik taleplerle az da olsa kısmı siyasal taleplerle yetinmesi gerektiğini, tarihin nasıl olsa kendi evrimini gerçekleştireceğini öğütlerler.
Oysa gerçeklik öyle değildir. Günümüzde burjuvazinin uluslararası bağına karşılık proletarya da aynı davranışı gerçekleştirmelidir; çünkü bugün Marksist-enternasyonalist-devrimci bir parti gereksinimini çok daha fazla hissettirmektedir. Temel sorun iktidarı almaya yönelmektir. Burjuva iktidarla birleşmek ya da onun çizdiği sınırlarda kalmak değil. Burjuva sistemlerde isçiler egemen sınıfın elinde (bütün alanlarda örgütsüzlerse; kendisi için sınıf olma sürecine girmemişlerse; devrimcileştirilememişlerse) kendilerine karşı bir sınıfa dönüşürler. Bu verili olumsuzluklardan dolayı, başlangıçta parti sınıftan ayrı ve bağımsız olarak ilk örgütlenmesini yapar. Çünkü isçi sınıfı ham haliyle kendiliğinden bir sınıftır, sömürüye açıktır. Devrimci anlamda siyasal bilinci olmadığı için, kendisi için bir sınıf değildir. Proleter görevi ve yapısı gereği nesnel olarak devrimcidir; ancak içinde var olduğu kapitalist üretim ilişkileri içinde henüz devrimcileşemediği(kendisi için sınıf olmadığı) için devrim yapacak bir koşulda değildir. Devrimci Marksist-Leninist bir sınıf partisi sınıfın bütünsel çıkarlarını savunduğu halde fikirsel olarak isçi sınıfından ayrı durmak; politik bağımsızlığını korumak zorundadır, İsçi sınıfının partisi diğer burjuva partilerinin hedeflediği gibi sadece parlamentoya girmek için değil, iktidarı ele geçirmek için çoğunlukla proletaryanın yoğun olduğu yerlerde faaliyet yürütürler.
Teorik donanımın yani sıra sınıf bilinci kaçınılmaz bir koşuldur. Marksist-Leninist devrimci parti öncüsü-önderi olduğu proletaryanın ilkelerini taşımak zorundadır. Kapitalist ilişkilerin hüküm sürdüğü süreçte proletaryanın öncüsünün önderliğinde onun bilincine yükselerek devrime yöneleceğini ham bir hayalcilikten başka bir şey değildir. Ancak öncüsünün sınıf savaşımındaki faaliyetini gören proletarya savaştığı ölçüde kendisini ve koşullan değiştirdiğini görüp daha fazla partileşecektir. Lenin "İsçilerin mücadelesi, ancak tüm ülkenin, tüm işçinin içinin, tüm önde gelen temsilcileri kendilerinin tek bir isçi sınıfı olduklarının bilincine vardıkları ve tekil işverenlere (patronlara) karşı değil, tüm kapitalistler sınıfına karşı ve bu sınıfı destekleyen hükümete-devlete karşı savaş verdikleri zaman sınıf savaşımı durumunu alır." tespitiyle hem proletaryaya yol göstermiş, hem de isçi sınıfı partisinin stratejisi ile taktiğini belirlemiştir.
Devam edecek…