9 Şubat günü Ankara Sıhhiye Meydanı’nda “Bağımsızlık ve Laiklik Mitingi” gerçekleştirildi. Onbinlerce kişinin katıldığı mitingte görüşlerini dile getiren konuşmacılar, türbana yönelik yapılan Anayasa değişikliğinin, laikliğe aykırı olduğu noktasında ortaklaştılar. Sermaye devletinin laiklik niteliğinin değiştirilmek istendiği, bağımsızlığının zedelendiğini belirttiler.
Ekonomisi İMF’ye, iç güvenliği CİA’ya, savunması Pentogan’a havale edilmiş olan sermaye devletinin bağımsızlığından söz etmek kaba bir aldatmacanın ifadesiydi. Eylem boyunca kürsü tarafından en fazla öne çıkarılan ve Sıhhiye Meydanı’ndaki kitlenin de haykırdığı slogan, ‘Türkiye laiktir, laik kalacak!’ sloganıydı. Sadece bu mitingin değil, AKP ve MHP’nin anayasa değişikliklerini gündeme taşıdığı süreçten itibaren, ‘laiklik elden gidiyor, şeriat geliyor’ argümanlarıyla harekete geçenler, ‘Türkiye laiktir, laik kalacak!’ şiarını dillerinden hiç düşürmediler.
Sermaye devleti laik mi?
Din ve dini eğitim sermaye devleti tarafından her dönemde önemsenmiştir. Zira şükürcü mantığı işçi ve emekçilerin bilincine yerleştirmek, sermaye iktidarının ayakta kalması için temel bir ihtiyaçtır.
Sıhhiye mitingine katılan onbinler en fazla, “Türkiye laiktir, laik kalacak!” sloganını haykırdılar. Oysa din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması olarak tanımlanan laikliğin izine sermaye devletinin tarihinde hiç mi hiç rastlanmadı. Bu nedenle sermaye devleti tarihinin hiçbir döneminde laik olmadı.
Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı olarak 80 bin camide 150 bini aşkın “vaiz”, “imam” görev yapıyor. İlahiyat fakülteleri ve imam hatip liselerini açanda sermaye devletinin ta kendisiydi. Kur’an kurslarının önünü açarak dini örgütlenmenin zeminini düzleyen, Aleviler’e egemen olan Sünni inancını dayatan, Alevi emekçilerinin yaşadığı köylere cami yapan, kısacası Aleviler’in sunnileştirilmesi programının baş aktörlüğünü yapan, ‘laik’ sermaye devletiydi.
Diyanet İşleri tek bir mezhebin temsilcisi durumundadır. Sermaye devleti diğer din ve mezhepleri ise yok saymaktadır. Sünnilik, devletin resmi dini haline getirilerek diğer tüm din ve mezhepler yok sayılmaktadır. Ama buna karşılık bakanlığın harcadığı para kimseye sorulmadan, değişik din ve mezheplerden işçi ve emekçilerin onayı alınmadan vergiler yoluyla işçi ve emekçilerden toplanmakta ve onların denetiminin dışında harcanmaktadır.
Sermaye düzeni, dinin siyasal amaçlar için kullanıldığı, laik olmayan bir düzendir. Burjuva sınıf iktidarı, sömürü düzeninin devamı için her dönemde dine sarılmış, anti laik uygulamalara destek vermiştir. Özgürlükleri ve yasakları kendi ihtiyaçları çerçevesinde şekillendirmiştir. Laiklik tanımının tam karşıtı bir anlayışla, devlet ve din işlerini iç içe geçiren bir devletin laik olamayacağı açık bir durumdur.
“Türkiye laiktir, laik kalacak!” sloganlarını atanların büyük bir bilinç bulanıklığı içinde bulunuyorlar. ‘Laik’ Türkiye farklı mezhepler ve inançlara yaşam hakkı tanınmadığı, sömürünün, açlığın ve sefaletin kör kuyusunda bir yaşamın olduğu, çeşitli milliyet, mezheplerden kapitalistlerin kasalarını doldurduğu bir ülkedir. Böylesi bir ülkede sermaye devleti için her tür tanım yapılabilir. Yapılamayacak tanım ise bu devletin laik olduğudur.
Laik-anti laik çatışması neye hizmet ediyor?
Laiklik, anti-laiklik tartışmaları, dinci parti AKP’nin sermaye adına hükümet olduğu 6 yılı aşkın bir süredir iyice öne çıkarılmaya başlandı. Laikliği savunmak adına kampanyalar, gösteriler düzenleniyor. “Atatürkçülük” adı altındaki dernekler yaygınlaştırılmaya çalışılıyor.
İşçi ve emekçilerin laik-anti laik bölünmesinden ve muhtemelen bu temelde ortaya çıkan çatışmalardan en ufak bir kazanımı yoktur. İşçi ve emekçilerin çeşitli kutuplaşmalar çerçevesinde bölünmesinden kazançlı çıkan tek sınıf burjuvazidir. Alevi-Sünni, laik-şeriatçı, Türk-Kürt, hangi temelde olursa olsun işçi ve emekçilerin birleşik militan mücadelesini engelleyen her tür ayrım, sömürü üzerine kurulu olan sermaye iktidarını güçlendirir. Emek-sermaye çatışmasını ise zayıflatır. Bundan ötürü 9 Şubat mitinginin organizatörü olanlar, burjuvazinin çıkarlarının bilinçli bekçileridir. 9 Şubat mitingine katılan onbinler ise bilinçsiz figüranı olmaktadırlar.
Laik-anti laik çatışmasının öncüleri sermaye iktidarına hizmet noktasında ortaklaşmışlardır. Kapitalist sömürü ve baskı düzenine, emperyalist savaşa, demokratik hak ve özgürlüklerden yoksunluğa, Kürt halkına yönelik imha ve inkara karşı bir tavırları yoktur. “Laik Türkiye” söylemini ağzından düşürmeyenler en az dinci sermaye hükümeti kadar kurulu düzenden yana bir tutuma sahiptir.
Devlete egemen olan burjuvazi dini, sömürüyü gizlemek, işçi ve emekçilerin mücadelesini engellemek için etkin bir araç olarak her zaman kullandı. Bu nedenle kendi denetiminde dinin yaygınlaştırılmasını, kurumlaştırılmasını sağladı. Bir yandan da laik maskesini her zaman yüzünde taşıdı.
12 Eylül karşı devriminin generalleri bir yandan laiklik, Atatürkçülüğü dillerinden düşürmezken diğer yandan “Yeşil Kuşak Projesi” çerçevesinde dinsel eğitim kurumlarının çoğaltılmasına, yaygınlaştırılmasına, din eğitiminin zorunlu hale getirilmesi için tüm güçleriyle çalıştıkları açık bir gerçektir. Yine kontrgerillanın dini örgütlenme maskesi altında halkın dini inançlarını da kullanarak hizbikontra örgütlenmeleri yarattığı, Kürt harekete karşı kullandığı, bizzat kontrgerilla sivil uzantıları, sivil faşist örgütlenmeleriyle birlikte, halkın dini inançlarını kullanıp birbirine karşı kışkırtmak için provokasyonlar tezgahlamışlardır. 9 Şubat mitinginin organizatörleri, ‘laik Türkiye’ için orduyu göreve davet ettiler. Göreve davet ettikleri generallerin kirli tarihsel icraatlarından ise hiç mi hiç bahsetmediler.
Laik-anti Laik çatışmasına ortak olmayalım, emek-sermaye çatışmasını körükleyelim!
Bugün laik-anti laik çatışması başörtüsü, giyim kuşam gibi ayrıntı görünen sorunlar etrafında büyütülerek genelleştirilmekte, işçi ve emekçiler bu temelde bölünmek istenmektedir.
Türban tartışması üzerinden körüklenen laik-anti laik çatışması, mevcut sınıfsal çelişkilerin, uzlaşmaz karşıtlıkların üstünü örtmek için demagojik kavramlara dönüştürülmektedir. Gerçek çelişki, gerçek çatışma emek-sermaye, işçi sınıfı ve burjuvazi arasındaki çatışmadır. Kendilerini laik dinci olarak tanımlayan tüm partiler düzene hizmet de sınır tanımadılar.
Milyonlarca işçi ve emekçi her gün işsiz kalma, evsiz kalma tehdidi altında yaşamını sürdürüyor. Tam da bu ortamda ortaya bir türban tartışması atılıyor. İşçi ve emekçiler bu temelde saflaştırılıyor. Bu temeldeki bölünme diğer sorunların önüne geçiriliyor. Aynı sorunları, sıkıntıları yaşayan işçi ve emekçiler, bir de böyle temelde bölünüyor.
Her türden suni bölünmenin panzehiri emek-sermaye çatışmasını temel alan işçi ve emekçilerin politik mücadelesidir. İşçi ve emekçilerin ekonomik-demokratik hak ve özgürlüklerden yoksunluğa son vermek için birleşip, düzene karşı mücadele etmek yerine giderek tırmandırılan bir laiklik-anti laik çatışması peşinden sürüklenmemelidir. Bunun dışındaki her tutum burjuvazinin ekmeğine yağ sürmek demektir.
Özelde sınıf bilinçli işçi ve emekçiler, genelde işçi ve emekçiler, emek-sermaye çatışmasının üzerine çekilmek istenen kara perdeyi yırtmak sorumluluğunu omuzlamalıdır.
Kaynak: www.kizilbayrak.org