“…Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Başbakanı Nêçirvan Barzani ise topraklarında Türk ordusunca sürdürülen savaşa ilişkin olarak düzenlediği basın toplantısında “PKK’ya karşı yürütülen operasyonu anlıyoruz. Ancak köprülerin ve sivil yapıların vurulması, bizde operasyonunun PKK’ya karşı değil de bize karşı yapıldığı hissi uyandırdı… PKK’nın terörist eylemlerini kınıyoruz.
Topraklarımızdan komşumuz Türkiye’ye yönelik saldırılarını tasvip etmiyoruz ve durdurmasını istiyoruz… Türkiye’nin geçmişten beri bize yaptığı iyiliklerini unutmadık!” diyor ve davet edilirse seve seve Türkiye’ye gidebileceğini belirtiyor…”
Nêçirvan Barzani ve “Türkiye’nin iyilikleri”
Memo Şahin
DPA ajansından Anne-Beatrice Clasmann, “Düşünün bir kere, bir savaş yaşanıyor ve kimse yaşanan savaşı görmek istemiyor” diyor ve Birleşmiş Milletler’e üye, egemen Irak topraklarında salt PKK’ya yönelik gibi gösterilen istilaya ilişkin ABD, Irak ve Kürdistan hükümetlerinin tavrını kısa ve öz bir cümle ile özetliyor. (DPA, 24.2.08)
Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Başbakanı Nêçirvan Barzani ise topraklarında Türk ordusunca sürdürülen savaşa ilişkin olarak düzenlediği basın toplantısında “PKK’ya karşı yürütülen operasyonu anlıyoruz. Ancak köprülerin ve sivil yapıların vurulması, bizde operasyonunun PKK’ya karşı değil de bize karşı yapıldığı hissi uyandırdı… PKK’nın terörist eylemlerini kınıyoruz. Topraklarımızdan komşumuz Türkiye’ye yönelik saldırılarını tasvip etmiyoruz ve durdurmasını istiyoruz… Türkiye’nin geçmişten beri bize yaptığı iyiliklerini unutmadık!” diyor ve davet edilirse seve seve Türkiye’ye gidebileceğini belirtiyor. (Zaman ve Zagros-TV live, 24.2.08)
Nêçirvan Barzani anlaşılan Türkiye’yi tanımıyor. Türkiye’yi yukarda özetlediğimiz açıklamayla aldatacağını sanıyorsa yanılıyor. Türkiye, Nêçirvan Barzani’den “ya geçmişte olduğu gibi bizimle aynı saflarda PKK’ya karşı savaşırsın, ya da Hewler, Süleymaniye, Duhok ve Zaxo’da ellerde Türk bayraklarıyla Kürtleri sokaklara döker Mehmetçikle dayanışma miting ve gösterilerine çekersin” diyecektir. “Ama elimizde Türk bayrağı yok” argümanına sığınacak Nêçirvan Barzani’ye “kasasına yüzmilyonlarca dolar akıttığın dostun İlnur Çevik ile komisyon aldığın şanlı ordumuzun holdingi OYAK ne güne duruyor” hatırlatmasında bulunacaktır.
Böylesi bir miting için bir de flama gerekir: “İyiliklerini unutmadık Türkiye!” Onu yazmak için de “Türkiye’nin iyiliğini” gören ve kanını bağışlamak için amade birkaç Kürt bulunur. Örnek olarak da Türkiye’de çocukların kanlarıyla hazırladıkladıkları ve Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’a hediye ettikleri Türk bayrağını alabilir.
Nêçirvan Barzani sözkonusu basın toplantısında Türkiye’nin iyiliklerini sıralamaya zaman bulamadı. Bunu da aklımızda kaldığı kadarıyla biz yapalım, ama eksiklerini de sizler tamamlayın ki Nêçirvan Barzani sonradan sıkıntıya düşmesin, Türkiye’ye gittiğinde elinde eksiksiz bir “Türkiye’nin iyilikleri listesi” bulunsun!
Yıl 1988. Halepçe’den beş ay sonraydı. Irak ile İran arasında 1980 yılında başlayıp sekiz yıl süren savaş, Ağustos 1988’de bir ateşkesle noktalanmış, Irak, İran çephesinden çektiği güçlerini tank, top, uçak ve helikopterlerle Kürtlere yöneltmişti. Kimyasal silahların da kullanıldığı bu soykırımda canlarını kurtarabilen Kürtler İran ve Türkiye sınırına yığılmışlardı. Kuzey Kürtlerinin ortak duruşuyla Türkiye’nin tank, top ve etten ördüğü sed yarılmış, onbinlerce, yüzbinlerce Güneyli Kürt Kuzey yakasına geçmiş ve ardından Kızıltepe, Diyarbekir, Muş gibi alanlarda etrafı tel örgü ve nöbetçi kuleleriyle çevrilmiş kamplarda açlığa yatırılmıştı. Kendisi yapmadığı gibi, Birleşmiş Milletler Örgütünün bile yardım başvurularını geri çevirmiş, onbinlerce insanı açlığa ve salgın hastalıklara mahkum etmişti. Kuzey Kürtleri çocuklarının üstündeki battaniyeleri, olduğu kadarıyla ekmek ve soğanlarını Güneyli kardeşlerine yetiştirmek için bir seferberlik içine girmişlerdi.
Yıl 1991, aylardan Nisan’dı. 1988’de olduğu gibi kavurucu sıcaklık yok, bu kez dondurucu soğuklar hüküm sürüyordu. Amerikalılardan yediği darbenin hayfını Kürtlerden çıkarmak isteyen Saddam yine kimyasal gazlarla, tank ve toplarla, uçak ve helikopterlerle Kürt kıyımına girişmiş, milyonlarca Kürt yeniden İran ve Türkiye sınırına yığılmışlardı. Yaşanan mahşerdi. Kadın-erkek, yaşlı-genç, körpecik bebe-gelincik kız, yalın ayak dağlara vurmuşlardı. Türkiye Çukurca, Yüksekova başta olmak üzere Hakkari vilayet sınırlarına onbinlerce asker dikmiş, can havliyle sınıra dayanmış olan Güneyli yüzbinlerce Kürde geçit vermemek için birliklerine silah kullanma yetkisi vermişti. Hergün, açlık ve soğuktan binlerce insan dağ yamaçlarında yaşama elveda diyor, öbür diyara göç ediyorlardı. Ne zaman ki Kuzey Kürtleri sınıra yığılıp Güneyli kardeşlerinin carına yetiştiler ve Kürt trajesidi dünyanın gözleri önüne serildi, Türk devleti de günler sonra sınırlarını açmak zorunda kaldı. Ölen onbinlerce Kürdün kemikleri ise tam 17 yıldır sınır boylarında alınmayı ve gömülmeyi bekliyorlar.
Yıl 1996. Türkiye’nin bir başka iyiliği ise YNK ve KDP arasında başgösteren iç savaşta binlerce peşmergenin yaşamını yitirmesinin ardından Türk ordusunun Hewler ile Koysancak arasında tampon bölge oluşturmasıdır. İç çatışmalar sona ermesine, 2003’te Amerikalılar gelmesine ve Saddam devrilmesine rağmen Türk ordu birlikleriyle tanklarının aradan 12 yıl geçmiş olmasına rağmen halen Kürdistan’da bulunmalarıdır.
Zaman ku kez 2003’den sonrası ve Türkiye’nin Güneyli Kürt liderleri aşağılayan söylemlerinin yanısıra bilinen meşhur “kırmızı çizgileri”: “Irak Federal olamaz, Kürtler Irak anayasasında yer alamaz, Kürdistan’a otonomi, federasyon olmaz, Kerkük Kürt yönetimine devredilemez”. Ve bir de Kerkük, Musul, Hewler ve Şengal’de patlayan bombalar.
Sanırım kronolojide bir noktayı atladım. Onu da ekleyelim ve liste tamamlansın: Kürt liderlerin hergün başına kakılan şu meşhur kırmızı renkli TC rumuzlu pasaportlar.
Bir de tabii Nêçirvan Barzani’nin Kuzey yakasındaki üvey kardeşlerine TC tarafından 85 yıldır yapılan iyilikleri unutmamak gerekir.
TC’nin son iyiliği ise bu istila hareketiyle sanırım şudur: TC, Kürtlerin arasına yeniden çomak soktu. Kuzey ve Güney Kürtleri arasında gelişen yakınlaşmayı, asmpatiyi tuzla buz etti. Mesud Barzani’nin, Celal Talabani’nin Kuzey’de yayılmakta olan asmpatilerini dinamitledi, karızmalarına çizik attırdı. Güneyli liderlerin ayakları altındaki toprağı sarstı. Artık Güneyli liderler, Güney Kürdistanı eskisi gibi yönetemeyecek, Kerkük ve Kürdistan’a bağlanmamış bölgeler üzerinde öyle kolay kolay hak iddia edemeyeceklerdir.
Güney Kürdistan’a TC’nin bu fiili saldırısı bir sınavdı, bir testi ve Güneyli liderler bu sınavda başarılı olamadılar.
Nêçirvan Barzani’ye ise tavsiyemiz dedesi Ölümsüz Mustafa Barzani’nin bundan tam 60 yıl önce üç parçanın ileri gelenleriyle imzaladığı Peymana Sesinor’u okumasıdır. Bir de Türkiye’ye davet edilirse şayet Türk ordusunca havaya uçurulan köprülerin yeniden onarım masraflarını yüksek göstermesidir. Biliyoruz öldürülen Kürtlerin kanı para etmiyor ve Nêçirvan Barzani de onları son açıklamasıyla zaten “lanetliler” sınıfına, kategorisine aldı. Bari yıkılan bu köprülerin parasını alsın. Ne de olsa akçeli işlere ilgisi saklanır cinsten değil. Bu paranın bir kısmını da 2006 yazında kendisini 45 gün boyunca hastahanelerde süründüren kuzenlerine ayırmayı bu kez sakın unutmasın.
Sonuç olarak, bu fiili saldırı PKK’ya olan ilgiyi hem Kuzey’de hem de Güney’de arttıracak ve PKK her büyük saldırıda olduğu gibi bu kez de güçlenerek çıkacaktır. Türkiye ise önceki 24 seferde olduğu gibi yine kuyruğunu altına toplayacak, olan ölen ve yaşamını yitiren Kürt ve Türk gençlerine olacaktır.
Ve yarın, bugünü aratacak ve birçok şey artık eskisi gibi olmayacaktır!