0 0
Read Time:12 Minute, 41 Second

Başbakanın açıklayacağı, “GAP Strateji ve Eylem Planı” bölgenin yeniden fethedilmesi ve ekonomik ilhakının derinleştirilmesi planıdır. Bu plan emperyalist güçlerin onayını da alan sömürgeci bir plandır.

Kürt halkının direnişini tasfiye etmeyi hedefliyor. Bölgesel Asgari Ücret adı altında bir emek cehennemini öngörüyor. Bunun için yerli ve yabancı sermayeden oluşan bir finans sistemi devreye sokuluyor. GAP Eylem Planı, Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümünü, demokrasinin, insan haklarının, özgürlüklerin ve sosyal adaletin tesisi hedeflerini esas alan bir proje değildir.

7 aydır hazırlıkları süren, Başbakan Erdoğan ve Bakan Nazım Ekren’in 5 yıl içinde tamamlanacağını söylediği, 2012’ye kadar 2 milyon emekçi için istihdam sağlanacağı ve 12 milyar dolara mal olacağı ifade edilen “GAP Strateji ve Eylem Planı” taslağı önümüzdeki günlerde açıklanıyor. Konuyla ilgili Sabah gazetesinde yer alan habere göre, GAP’a özel Asgari Ücret Kurulu kurulacak. Asgari ücret şehirlere göre belirlenecek. Kanalizasyon, su, elektrik, ulaştırma yatırımları için 3’er yıllık plan hazırlanacak. Kalkınma Ajansı, yatırımcı bulacak, gelene taşınma kredisi verilecek… GAP’ın “yatırım iklimini” değiştireceği ifade edilen düzenlemeler şöyle:

Ücret Yıllık Belirlenecek

* Bölgesel Asgari Ücret: Sanayi Bakanı Zafer Çağlayan’ın “bölgesel asgari ücret” projesi yaşama geçiriliyor. Bu kapsamda, bölgedeki kamu kurumları, sivil toplum örgütleri, iş ve işveren sendikalarından oluşan “Asgari Ücret Komisyonu” benzeri bir kurul oluşturulacak. Kurul, illere göre asgari ücret her yıl yeniden belirlenecek.

* Yatırımlara Destek: Batı Anadolu başta olmak üzere diğer bölgelerden Doğu’ya yatırım gelmesi için destek verilecek.

* İhracatçıya ÖTV İndirimi: İhracat yapan firmaların istihdamı artırması için Eximbank aracılığıyla farklı kredi uygulamasına geçilecek. İhraç ürünlerinin gümrük ve hava limanlarına taşınmasında ÖTV indirimli akaryakıt desteği verilmesi öngörülüyor.

* Taşınma Kredisi: Türkiye’nin diğer illerindeki işletmelerin GAP’a taşınması için düşük faizli ve uzun vadeli kredi verilecek. Bölgede nitelikli sanayi bölgeleri kurulacak.

* Gelir Vergisi Muafiyeti: GAP bölgesi çalışanlarından gelir vergisi alınmayacak, SSK primi de devlet tarafından ödenecek. Devlet memuru ve akademisyenler de bölgede çalışması için teşvik edilecek. Yıllık 6 ayı geçmeyen istihdam için sigorta prim kesintisi uygulanmaması planlanıyor.

* İstihdama Karşılık Enerji: GAP Bölgesi’nde üretim yapan firmalara istihdam sayısına göre kademeli enerji desteği verilecek. Enerji desteği istihdam sayısındaki artışa paralel, 2 yıl süreli ya da yüzde 20-25 fiyat indirimi şeklinde olacak.

* GAP Yürütme Kurulu: GAP Yürütme Kurulu oluşturulacak. Bu Kurul, bölgedeki su, elektrik, kanalizasyon, ulaştırma gibi konularda belli dönemli kalkınma planları hazırlayacak. Bölgedeki küçük ve orta ölçekli şirketlere özel teşvik verilerek büyümeleri sağlanacak. Kurul, bölge illere yapılacak olan projeler takvime bağlayacak.” (Sabah 2008-03-08)

Ana hatlarıyla da olsa aktardığımız eylem planı böylesi kapsamlı bir plan… GAP Strateji ve Eylem Planı neoliberal güçlerle yerel egemen güçlerin ortak çıkarı temelinde oluşturulmuş bir plandır. Bir taşla birkaç kuş vurma planıdır. Bu eylem planı doğrultusunda öngörülen projelerin hayata geçirilmesiyle doğal zenginlik kaynaklarının talanı derinleşecektir. Bölgeye akın eden uluslararası ve yerli tekellerin bu projeleri açlığı ve yoksulluğu kaldırmayacak aksine pekiştirecektir. ABD Adana Konsolosu Greta Holtz’un, Diyarbakır Dedeman Otelinde konsoloslukça, bölgedeki iş çevrelerine yönelik olarak düzenlenen panelde niyetlerini açıkça koyması bunu gösteriyor. Ticaret ve iş başlığını taşıyan panelde Holtz’un şu sözleri her şeyi açıklamak için yeterli aslında: “Türkiye’de İstanbul, İzmir, Ankara ve başta Adana olmak üzere pek çok yerde büromuz var. Temel hedefimiz ABD iş çevresi için alıcı ve pazar bulmaktır.” (12.07.2001, Evrensel) sözleri çarpıcıdır. Yine Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in planla ilgili şu sözleri de öngörülen yaklaşımı pekiştiriyor: “Yatırım ikliminin daha iyi bir noktaya getirilmesi, yerli ve yabancı yatırımcıların bölgeye çekilmesi için neler yapılacağını da bölge işadamları ve bürokratlarının katılımıyla değerlendirmek istediklerini kaydetti.” (28.02.2008, Referans)

Atış serbest: “İş yok diye terörist oluyorlar”

Çeşitli yol ve yöntemlerle kuşatmaya ve tasfiye etmeye çalıştıkları Kürt direnişini bu kez büyük bir demagoji eşliğinde “ekonomik” açıdan kuşatmayı hedefliyorlar. Kısa vadede yerel seçimler öncesi “Kürtleri ne kadar sevdikleri”, bölgeyi kalkındırmak için uğraştıkları propagandasına ihtiyaçları var. Zafer Çağlayan, “İnsanlar işsiz oldukları için terör örgütüne katılmak zorunda kalıyor” derken, Erdoğan da, “Terör sorunu sadece askeri önlemlerle çözülmez” diyerek Doğu ve Güneydoğu’ya hayat verecek önlem paketi” gerekli diyerek, Kürt sorununa yaklaşımlarını özetliyordu. 5 Kasım 2007 tarihli Erdoğan-Bush görüşmesinde, “PKK; ABD, Irak ve Türkiye’nin ortak düşmanıdır” ifadesinde somutlanan siyasi yaklaşım, GAP eylem planı-ekonomik paketiyle tamamlanıyor. Böylesi bir ekonomik ve siyasi-askeri yaklaşımla “psikolojik harekât” eşliğinde Kürt halkını kuşatmak istiyorlar.

AKP bu kuşatmayı yaparken halkın dini değerlerini pervazsızca kullanarak güç sahibi olmaya çalışıyor. AKP bu gücünü inkâr ve imha siyasetini pekiştirmek için seferber ediyor. Emekçi ve Kürt karşıtlığı temelinde açığa çıkan öfkesini “hitabet sanatı” olarak görüyor. Mağdurları oynayarak emekçilerin ve Kürtlerin oylarını istiyor. “Kulakları vardır duymazlar gözleri vardır görmezler” diyerek icraatlarını ayetlerle övüyor. Oysa ki bu sözler bu partinin ve egemen güçlerin konumlanışını ne kadar da güzel açıklıyor… Radikal gazetesi bu sözleri başlığa çıkararak Tuzla Tersanesinde işlenen cinayetlerle ilgili AKP’nin tutumunu aktarıyor: “Tuzla tersanelerinde bir yılda 21 işçi öldü, 26 Şubat’ta kurulması kararlaştırılan Meclis Araştırma Komisyonu, AKP kendisine ait 10 üyeliğe isim bildirmediği için oluşamadı.” (10.04.2008, Radikal) haberini veriyor. Emekçilerin sorunlarını duymayan görmeyen bir zihniyet, bu coğrafyanın “zencilerini” yani kolu kırılan Kürt çocuğunu, coplanan yaşlı kadınları duyup görebilir mi? Elbette ki hayır… Emekçilerin ve Kürtlerin hakları, egemenleri ve bu egemenliği paylaşan Hükümeti olsa olsa öfkelendirmeye yarıyor. Diyarbakır’da 15 örgütün temsilcisiyle bir araya gelen Erdoğan’ın, “Ana dilde eğitim ve üniversitede Kürdoloji bölümleri açılsın” diyen Diyarbakır Baro Başkanı Sezgin Tanrıkulu’na söyledikleri biliniyor. Erdoğan: “Sadece Kürtler yok. Yarın Çerkezler, Lazlar da isteyecek. Herkes isterse birlikteliği nasıl sağlayacağız? Söylemek kolay. Bizde bir laf var. Sorumluluk mevkiinde değilsen atış serbest. Bekâra karı boşamak kolay” (01.01.2008, Hürriyet) diyordu…

Aynı yaklaşım birkaç gün önce Ankara’da yeniden tekrarlandı. Basına yansıdığı kadarıyla gergin tartışmalar yapılmış. Erdoğan’la görüşen heyette yer alan Sezgin Tanrıkulu, bölgeye ilişkin görüşlerini aktarmış. Tanrıkulu’nun, bölgeye yönelik hazırlanan paketlerin sadece ekonomik içerikli olduğunu belirtmesi ve “sorunun ekonomik değil siyasi yönü de var” demesi, Erdoğan’ın, “Ben sadece ekonomik bakıyorum. Ne varsa söyleyin” yanıtını vermesiyle tartışma yaşandığı ifade ediliyor. Bu sırada Başbakan Erdoğan, Tanrıkulu’ndan örnek vermesini istemesi üzerine, Tanrıkulu da “ana dilde eğitim ve kamusal alanda ana dilde hizmet alma hakkının Türkiye’de bulunmadığını” söylemiş. Tanrıkulu’nun bu sözleri üzerine Başbakan Erdoğan, “Ana dilde eğitim sadece azınlıklar içindir. Onlara da kurs açılır” diye konuşarak, Almanya’da yaşayan Türklerin durumunu örnek gösterince, Tanrıkulu, “oradaki Türklerle Türkiye’de yaşan Kürtlerin karıştırılmaması gerektiğini” belirttiği söyleniyor. Bu diyaloglar görüşmenin daha da sertleşmesine neden olmuş. Erdoğan, dün SSGSS Yasa tasarısına karşı çıkan emekçilere öfkeyle söylediği sözleri Tanrıkulu’na yöneltiyordu. Erdoğan, “Yalan konuşuyorsun, sen dürüst değilsin” ifadelerini kullanınca, Tanrıkulu da “Ben dürüstlüğümü kimseye ispatlayacak değilim. Bana hakaret edemezsin” diyerek toplantıyı terk etmiş. (09.04.2008, Evrensel) Uzun uzadıya aktardığımız bu diyalog, AKP’nin Kürt sorunu konusunda nerede durduğunu, GAP Eylem Planı’nı hangi anlayışla ele aldığını göstermesi açısından çarpıcıdır. Egemenler Kürtlerin insan olmaktan kaynaklanan en doğal hakları olan anadilde eğitim hakkını bile çok görüyor, öfkeleniyorlar.

Bölgesel Asgari Sefalet Ücreti

GAP Eylem Planı, ezenlerin çıkar birliğinin çarpıcı ifadesidir. Ezenlerin iştahını kabartan, yeni sömürü alanları açan ve geliştiren bir plan. ABD, AB ve TC’nin ortak çıkarlarının kesiştiği bir plan. Uluslararası ve yerli tekeller ile geleneksel devlet gücü ve onun uygulama pratiğini sergileyen AKP, büyük bir pastayı paylaşma planında birleşiyorlar. Pastanın kırıntılarını işsizlikten açlıktan kıvranan Kürt emekçisine vererek onu “teröristlerden” kurtarmayı düşünüyorlar. Sadaka kültürüyle elde edemediğini, “Bölgesel Asgari Ücret” vererek Kürtleri sisteme entegre edebileceklerini öngörüyorlar. Bu planla sermayeye cennet, Kürt emekçilerine de cehennem yaratılıyor. Bu cehennem sadece Kürt emekçilerini yakmayacak, Türkiye emekçilerinin ücretini aşağı çeken bir işlev de görecek. Bu plana en çok tekstil sektörünün sevinmesi bekleniyor. Bilindiği üzere tekstil sektörünün önde gelen isimleri Türkiye’de “yatırım iklimi” olumsuz olduğu için Mısır’a kaçmak zorunda olduklarını dile getiriyorlardı. Zorlu Holding Tekstil Grubu başkanı Vedat Aydın bu göçün önlenmesi için Mısır ve Çin’deki koşulların Türkiye’de belli bölgelerde sağlanması gerektiğini ifade etmişti. “Gidelim Doğu’da bir iki il seçelim ve asgari ücret uygulamasını kaldıralım. İsteyene istediği ücret verilsin, adam evde aç oturacağına 50 YTL’ ye niye çalışmasın” demişti.

Yine dönemin ASO Başkanlığını ve şimdi AKP Hükümetinin Sanayi Bakanlığını yapan Zafer Çağlayan, Bölgesel Asgari Ücretle ilgili “İnsanlar işsiz oldukları için terör örgütüne katılmak zorunda kalıyor. Doğuda anket yaptırdım. Asgari ücretin şu veya bu olması diye sorunları yok. İş istiyo” demişti. Çağlayan, 280 YTL’lik brüt asgari ücretin bölgeye büyük yatırım çekeceğini de belirterek “Bölgesel asgari ücret olsa üyelerimden bölgeye gidecek 100 sanayici var” demişti. Çağlayan bakan olduktan sonra Star’ın ulaştığı yakın çevresi, ‘Sayın Bakan bölgesel asgari ücrete önem veriyor. İlk icraatlarından birisi de bu olabilir’ dediler. ASO Başkanı iken yaptığı konuşmalarda milli gelirin bin doların altında olduğu Muş, Hakkâri, Bitlis, Ağrı, Bingöl gibi bölgelerde 180-190 milyon YTL’ nin geçinmeye yeterli olduğunu belirten Çağlayan, Başbakan’la görüştüğü dönemlerde milli geliri bin doların altında olan yerlerde de, kademe getirmek kaydıyla, bölgesel asgari ücret uygulamasına geçilebileceğini söylemişti. (31.08.2007, haber 3)

Bölgedeki yoksulluğun kaynakları

Mustafa Sönmez’in “Doğu-Güneydoğu’da Yoksullaşma ve Çözüm: Barış” başlıklı araştırmasında göç, işsizlik, yoksullaştırma, yatırım, kamu harcamaları ve yerel yönetim ekonomileri ele alınıyor. Araştırma bölgenin tablosunu çiziyor. Egemen güçlerin yalanlarını açığa çıkarıyor. Yoksulluğu pekiştiren bir faktör olan enflasyon konusunda araştırmada çarpıcı rakamlar var: “Bölge yoksulluğunu pekiştiren bir gerçek de enflasyon oranının Türkiye genelinin üstünde seyridir. Örneğin Ağustos 2006-Ağustos 2007 döneminde yıllık tüketici enflasyonu Türkiye genelinde yüzde 7,4 olarak ölçülürken, Doğu ve Güneydoğu’nun bütün alt bölgelerinde bu oranın üstüne çıkmış, Erzurum alt bölgesinde 9,6’yı, Ağrı alt bölgesinde yüzde 9’u, Şanlıurfa-D.Bakır alt bölgesinde yüzde 8,5’u bulmuştur” deniliyor. Peki, Bakan Çağlayan ne diyor? Çağlayan “Muş, Hakkâri, Bitlis, Ağrı, Bingöl gibi bölgelerde 180-190 milyon YTL’ nin geçinmeye yeterli olduğunu” ifade ediyor. Yani GAP bölgesinde Türkiye geneline göre daha yüksek bir enflasyon olduğu halde, bölgesel asgari ücret önerilerek Kürt emekçilerin 180-190 YTL ile geçinebilecekleri söyleniyor.

Devam edelim: Kişi başına gelir ve işsizlikle ilgili: “2001’de ölçülen kişi başına gelirde, 21 Doğu ve Güneydoğu ilinin hiçbirinin, ortalama Türkiye kişi başına gelirine ulaşamadığı anlaşılmaktadır. 2001’de, 2146 dolar olan 2001 Türkiye ortalama kişi başına geliri, en yoksul Ağrı’nın 568 dolarlık kişi başına gelirinin yüzde 277 üstüne çıkarken, en yakın Elazığ’ınkinin (1704 dolar) bile yüzde 26 üstünde gerçekleşmiştir. İşgücüne katılma oranının Şanlıurfa-Diyarbakır, Mardin, Batman, Şırnak bölgelerinde yüzde 30’lara varan düşüklükte ifadesi, bu illerde işsizliğin görünenin çok üstünde olduğuna işaret etmektedir.” Yine “Doğu ve Güneydoğu illeri, mahalli idare harcamalarından aldıkları paylar itibariyle de 81 il sıralamasının en alt kısımlarında yer almaktadırlar.” Asker-polis harcamaları diye de adlandırılabilecek savunma ve güvenlik harcamaları ise yüksektir: “Hakkâri’de 2006’da yapılan bütçe harcamalarının yüzde 43’ünün ‘asker-polis harcamaları’na yapıldığı anlaşılmaktadır… Örneğin bu oran Tunceli’de yüzde 64’ü bulmaktadır.” Araştırmadaki çarpıcı rakamları aktarmaya devam etmek mümkün… Ancak bu kadar yeterli sanırım…

Sömürgeci siyasetin geri bıraktırdığı, yoksullaştırdığı insanlar, sürdürülen kirli savaşla üç kuruşa muhtaç hale getirilmiştir. Savaş koşulları insanlarımızı daha da yoksullaştırmıştır. Köyler yakılıp yıkılmış, insanlarımız zorunlu tehcire tabi tutularak yerinden yurdundan göçertilmiştir. Kürt halkının-emekçilerin çalışma koşullarından söz edince Urfa-Ceylanpınar’da taşerona bağlı olarak çalıştırılan tarım işçilerinin, kadın ve çocukların yaşamını yitirişini unutmak mümkün değil… Hatırlanacağı gibi: “Ceylanpınar Tarım İşletmesi’ndeki süt tesisine, sağım işçilerini taşıyan kamyon, işletme arazisindeki Çırpı Deresi’nin üzerinden geçerken dereye yuvarlanarak sürüklenmişti. Kamyondaki 43 işçiden 10’u hayatını kaybetmişti” (11 Şubat 2007) Günlük 6-7 YTL almak için, üstü açık kamyonla taşınan, öğle yemeğini bulup buluşturduğu yiyeceklerle evinden götüren, sigortasız çalıştırılan kadın ve çocuklar sularla boğuşmuştu. Aralarından on işçi Çırpı deresinde çırpınarak can vermişti. Soluğu tükenip bedeni kaskatı kesilen 12 yaşındaki Anut Ete gibi on insan. Bu korkunç çalışma yaşamı devam ediyor. Ucuz iş gücü, sefalet ve yoksulluk deyimleri, yaşanan acı gerçeği tasvir etmemize yetmiyor. Bu açıdan bakıldığında Bölgesel Asgari Ücret’in bir “imtiyaz” olarak görülmesi mümkündür. Ve hiç kuşku yok ki bu ücreti alabilmek, iş sahibi olmak için insanlarımızın “çırpınması” da mümkündür. Ne yazık ki işsizliğin, açlığın koynunda yaşayan insanlar fiziksel varlıklarını sürdürebilmenin, karın tokluğuna çalışmanın bile hayalini kuruyorlar. Bu beklentiyi bilen egemenler derinleştirecekleri sömürüyü, bir lütufmuş gibi gösterebiliyorlar. Ve egemen güçler yaratıkları bu vahşi tablonun bilincinde olarak 180-190 YTL ücret önerebiliyorlar. Emperyalizmi arkasına almış, sömürgeci kapitalist siyaset tam da budur.

Bölgede sınıf eksenli hareket doğar

Sermaye güçleri tatlı karlarının katlanarak artması için Çin ve Mısır’daki çalışma koşullarının GAP bölgesinde de oluşturulmasını, işsizler ordusunun bir kısmının bu cehennemde istihdam edilmesini istiyorlar. Egemen güçlerin bu sömürü ve zulüm siyasetine karşı Mısır’daki Mahalla tekstil işçilerinin direnişinde olduğu gibi, Kürt emekçilerinin de direneceği kesindir. Bu siyaset başarılı olmayacaktır. Kürt emekçiler bu oyunu bozacak birikime sahiptirler. Sözü edilen Eylem Planı çerçevesinde 2 milyon işçi istihdam edilecekse, bu niceliği niteliğe dönüştürmek zor olmayacaktır. Newroz ruhuyla sınıf eksenli mücadelenin derinleşeceği, direnişlerin egemenleri sarsacağı beklenmelidir.

GAP Stratejik Eylem Planı, sadece emek cehennemi yaratıp bölgenin doğal zenginliklerini talan etmeyi hedeflemiyor. Aynı zamanda Dicle ve Fırat nehirlerindeki suyun tutulması, silah olarak kullanılması politikasını da içeriyor. 5 Kasım 2007 tarihli Erdoğan-Bush görüşmesinin ardından Baykal’ın yaptığı açıklama da aynı içerikteydi. Baykal, TC ile Güneyli Kürtler arasındaki ilişkilerle ilgili önermelerde bulunuyordu. 30 yıllık bir planlamayla ekonomik-sosyal-siyasal kültürel bir kuşatmayla Kürt Federe Devletinin sorun olmaktan çıkarılacağını gündemleştiriyordu. Yarının Kürt yöneticilerini hazırlamaktan, Kürt gençlerini ODTÜ ve İTÜ’de okutmaktan, radyo ve televizyon yayınlarından, Dicle suyunun barajlanmasından, ‘yönetilmesinden’ (silah olarak kullanılmasından) söz ediyordu: “Kuzey Irak ile ilişkinin sadece terör bağlamında tutulmamasını; 10, 20, 30 yıl sonrasına yönelik hedefler çerçevesinde yeni ilişkiler kurulması, Ilısu Barajı’nın bir an önce bitirilmesi, Dicle’nin suyunun başıboş akmaması gerektiğini söyleyen Baykal, “Fırat gibi Dicle de kontrol altında olmalı ki, Irak tarafı da düzenli su olanağına kavuşsun. Bunu Suriye ile yapıyoruz, Irak’la niye yapmayalım? Su artık çok önemli ve titizlikle korunması gereken bir kaynak. Çünkü artık bir ülkenin gücü haline geldi”, “Proje tamamlandığında; Türkiye’nin toplam su po­tansiyelinin % 28’si kontrol altına alınmış olacak, 7 milyon hektar arazi sulanacak, 7460 megavatlık bir ka­pasite ile yılda 27 milyar kilovat saatlik elektrik enerjisi üretimi sağlanacaktır” diyordu. (Gen Bilim Türkiye Bilim Sitesi)

Özetle, neoliberal politikalar çerçevesinde bölgenin ekonomik ilhakı derinleştirilmek isteniyor. Yıllardır kullanılan yatırım teşvikleri, bedava arazi, kredi, sigorta prim muafiyetleri sermayeyi tatmin etmiyor. Üretim maliyetlerinin düşürülmesi ve istihdamının yaratılması gerekçesiyle, Bölgesel Asgari Ücret uygulaması düşünülüyor. Egemenler, ücretin asgarisini bile Kürtlere çok görüyorlar. Gerekçe olarak da İstanbul ile Hakkâri’de yaşam koşullarının ve hayat pahalılığının eşit olmadığı yalanına sarılıyorlar. GAP Kürtler için değil, Kürtlere karşı bir projedir. Kürt halkının ulusal demokratik hak ve özgürlüklerine karşı silah olarak kullanılmak istenen bir projedir. GAP Strateji ve Eylem Planı egemen güçlerin kapsamlı saldırılarının bir parçasıdır. Yaratılmak istenen emek cehennemi egemen güçlerin yoksulluk, zulüm ve tasfiye planı tutmayacak, geri tepecektir. Kürt halkının-emekçilerin direniş ruhuyla sonuçsuz kalacaktır. Kürt, halkının iradesini tanımayan hiçbir ekonomik paket başarılı olamayacaktır. Eylem Planının öngördüğü, Kürtleri sisteme entegre etme planı tutmayacaktır. Kürt emekçilerinde var olan ulusal demokratik bilincin yanı sıra sınıf bilinci daha da güçlenecek, egemenlerin uykusunu kaçıracaktır.

Kürt Sorunu GAP projesiyle, göstermelik öneri ve değişiklerle değil, hayatın her alanında eşitlik ve özgürlük temelinde örgütlenmeyi-kurumlaşmayı esas alan ulusal ve toplumsal kurtuluş projesiyle çözülebilir. Bu noktada Türkiye emek güçlerine, devrimci-sosyalist güçlere büyük görevler düşüyor. Acil görevlerden biri Tuzla Tersanelerindeki iş cinayetlerini, Davutpaşa’daki ölümleri hazırlayan koşullarda, kayıt dışı çalıştırılan milyonların fiili ve meşru temelde örgütlenmesidir. İkincisi ise halkları birbirine düşman hale getirmeye çalışan egemenlik sitemine karşı ikirciksiz bir duruşun sahibi olmak ve Kürt halkının özgürlüğünü savunmaktır. Unutmamak gerekir ki Kürt halkına karşı yürütülen kirli savaşa karşı çıkıldığı, şovenizm teşhir edildiği ölçüde sınıf hareketi sağlam zeminde güçlenip büyüyecektir

Emekçiler hak kayıplarına karşı yürüttüğü mücadelenin ateşiyle 13 Mart’ı, 1 Nisan’ı ve 6 Nisan’ı arkasına alarak 1 Mayıs’a hazırlanıyor. Kürt halkı Newroz direniş ruhuyla 1 Mayısa hazırlanıyor… Dünya İşçi sınıfı ve ezilen halklarının birlik ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’ı özüne uygun bir ruhla karşılamak- kutlamak mücadeleyi derinleştirmek gerekiyor… Türkiye işçi sınıfı ve Kürt halkı, emekçilerin kararlılığını ve Newroz’un direniş ruhunu alanlara taşıyacak savaşsız, sömürüsüz özgür bir geleceğin taleplerini haykıracak… 1 Mayıs günü Dünyanın ezilenleri egemenlere karşı alanları dolduracak, kapitalist-emperyalist güçlerin kapsamlı saldırılara yanıt verecektir… İşçinin, emekçinin, devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramı şimdiden kutlu olsun…

14 Nisan 2008

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter